Direkt zum Inhalt

Lozan, Halebçe, Enfal, Saddam ve Yargı!

Saddam Hüseyin ve Baas Partisinin üst düzey yöneticilerinin duruşmaları kurulan „Irak Özel Mahkemesi“nde Halebçe ve „Enfal“ olarak adlandırılan Kürd millet soykırımından dolayı bugün, yani 21 Ağustos 2006 tarihinde başladı.Halebçe katliamı ve „Enfal“ olayları Kürd milletini ortadan kaldırmaya yönelik kapsamlı bir soykırım girişimidir. Ki Lahey Mahkemesi, Saddam Hüseyin Irak’ına kimyasal maddeler satan Frans Van Anraat hakkında açtığı davada 23 Aralık 2005 tarihli oturumda Irak Arap devletinin Halebçe’de gerçekleştirdiği katliamı soykırım olarak değerlendirmiştir.Bu önemli bir karardı.Kürd millet beklentisi “Irak Özel Mahkemesi”ninde bu kararı almasıdır. Çünkü Kürd soykırımını gerçekleştiren Irak devletininde bu karari alması daha da önemlidir. Halebçe katliamı ve „Enfal” uygulamaları sıradan bir askeri operasyon değildir. Saddam iktidarı tarafından alınan kararlar gereği uygulanan planlı bir Kürd soykırımıdır. Amaç Kürd milletini fiziki olarak ortadan kaldırmaya yöneliktir.Halebçe katliamı ve “Enfal” adı altında gerçekleştirilen askeri operasyonlar neticesinde yüzbinlerce masum Kürd insanının katledilmesi tek başına ele alınamaz. Bunun arka bahçesi var. Arka bahçesi Lozan Antlaşmasıdır. Yüzyılla yakın süre zarfında Kürd milletini fiziki olarak ortadan kaldırma çabasında olan Türk, Fars ve Arap sömürgeci devletlerin siyaset ve uygulamaları Lozan Antlaşmasıyla Kürd-Kürdistan’a dayatılan statüko ile ilişkilendirilmeden Halebçe ve “Enfal” operasyonları dahil tüm katliamları sıradan bir askeri operasyon neticesi olarak ele almak sorunu izah etmeye yetmez. Bu dava, sadece Saddam ve bir kaç suç ortağının yargılanması, cezalandırılması ile sonuçlanması davası değildir. Bu dava, Lozan’nın eseri olan Kürdistan’a dayatılan statükonun yargılanması, mahkum edilmesi davası gibi geniş bir sahayı kaplar. Yargılanması gereken Lozan Antlaşmasının kendisi olmalıdır. Çünkü “Enfal”, Halebçe ve bir bütün olarak Kürd milletine karşı gerçekleştirilen tüm Kürd soykırımları Lozan Antlaşmasının sonuçlarıdır.Kürd milletinin çabası, “Irak Özel Mahkemesi”nin bu presedöre uygun karar vermesini sağlamaya yönelik olmalıdır. Mahkemenin bu yönlü bir karar vermesi Kürd milleti için hayati bir önem taşımaktadır.Mahkemenin Bağdat’da görülüyor olması ve heyet üyelerinin çoğunluğunun Arap olması, bu yönde bir kararın çıkmasını sağlar mı, sağlamaz mı Kürdler tarafından  kuşku ile bakılmaktadır. Bu kuşkularından da haklıdırlar. Aslında bu dava uluslararası bir davadır. Bu davaya “Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi” bakmalıydı. Yugoslavya devlet Başkanı Miloseviç’e uygulanan presedör Saddam ve suç ortakları içinde uygulanmalıydı.Fakat mevcut dünya konjektörü buna yol vermemektedir. Çünkü Saddam, bu insanlık suçu işlerken tek başına değildi. Batı ve doğunun tiranlarından aldığı her türlü yardım ve destekle bu soykırımı gerçekleştirdi. “Uluslararası Savaş Mahkemesi’nin bu davaya bakması halinde bu tiranlarında yargılanması yolunu açar kaygısıyla böylesi bir uygulama engelendi. Fakat Kürd siyasal önderliği, bu davayı ‘Uluslararası Savaş Mahkemesi’ne taşımayı siyaset edinmelidir. Bunu başarır mı, başarmaz mı ayrı bir konu. Ama bu konu da çaba vermesi bir zorunluluktur.Velev ki, Kürd siyasal önderliği dünya konjoktüründen dolayı bunu ‘Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ne taşımayı başaramadı. Fakat yapılması gereken başka önemli şeyler var. Kürd siyasal önderliği, “Irak Özel Mahkemesi” üzerinde bir an olsun dikkatlerini çekmemelidir. Mahkemenin tarafsız ve sorumlu davranması konusunda çok hassas durmalıdır. Mahkemede bu konu da tarihsel bir sınav ile karşı karşıya olduğunu bilmelidir.Eğer mahkeme heyeti gerçekten tarafsız ve sorumlu davranmak istiyorsa yargılama safhasında Halebçe ve „Enfal“ operasyonlarında Saddam rejimini destekleyen ve yardım sunan tüm yerli ve uluslararası kişi ve güçleri tespit etmeli ve bunların uluslararası bir mahkemede yargılanmasının yolunu açmada üstüne düşen tarihsel sorumluluğunun gereğini yerine getirmelıdır. Temenimiz odur ki „Irak Özel Mahkemesi“ sorumlu ve tarafsız bir şekilde davransın. Fakat bunu ne kadar yerine getirileceği meselesi Irak Araplarının siyasi tutumu belirleyecektir. Yine temenimiz odur ki, Güney Kürd önderliği bu konu da gelişmeleri kendiliğindenciliğe bırakmamasıdır. Çünkü bu dava yüzyıldır Kürd milletine dayatılan statükoyu mahkum edecek kadar tarihi bir özeliğe haizdir. Bu bir fırsattır ve Kürd siyasal önderliği bu fırsatı çok iyi değerlendirmelidir. Sonuç olarak mahkeme şu kararı almalıdır. Halebçe ve “Enfal” operasyonları Kürd milletine karşı gerçekleştirilen bir jenosittir. Kaynağını Lazan Antlaşmasında bulur. Uygulayıcısı Saddam Hüseyin’in başında olduğu Irak Arap devletidir. Suç ortakları Saddam Hüseyin’i yaratan, ona her türlü imkanı sunan ve destekleyen doğu ve batının tüm güçlü devletleridir.Böylesi bir karar Kürd milletine karşı gerçekleştirilen tüm soykırımların yeniden gündemleşmesini, bunları gerçekleştiren Türk, Fars ve Arap devletlerinin Kürd milletine karşı izledikleri siyaseti ve uygulamalarının yargılanması, Kürd-Kürdistan sorununun uluslararsılaşması ve netice olarak Kürd milletinin bağımsız devlet olarak tarih sahnesine çıkma yolunu açar.Bu tarihi bir fırsattır. Kürd siyasal önderliği başta olmak üzere her namuslu Kürd doğan bu fırsatı değerlendirmek için canla başla üstüne düşeni yapmalıdır.21 Ağustos 2006

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.