Tercihimiz Milli Çıkarlarımıza Uygun Olmalıdır!
Ülkemiz Kürdistan’ın göbeğinde bulunduğu ortadoğu’da sıcak savaş yaşanıyor. Bu savaş herkesten çok Kürd milletinin kaderi üzerinde önemli rol oynuyor. Savaşın iki tarafından biri mevcut statükoyu korumaya çalışırken, öbürü değiştirmeye çalışıyor. Bu savaş, Kürd milletini çok yakında ilgilendiriyor. Kürdler, süren bu savaş karşısında milli çıkarları neyi öngörüyorsa ona göre politıkasını açık ve net ortaya koymalıdır. Bu bağlamda süren savaşın tarafları karşısında yeri ne olmalıdır sorusunu net olarak ortaya koymalıdırlar.Kürd milleti, süren savaşta tarafsız mı kalmalı? Dini ve ideolojik vizyonla Kürd milletini boğan statükoyu koruma mücadelesi veren Kürd düşnamı güçleri mi desteklemeli? Yoksa savaşan taraflardan biriyle birlik olup bir diğerine karşı savaşmalı mıdır?Kimi Kürd aydın ve siyasal çevreleri, utangaçca, kimileride din ve halkların “kardeşliği” adına Kürd millet düşmanı cepheyi destekliyor. Bu nasıl bir politıka irdelemek gerekir.Bana göre Kürd milleti, süren savaşta tarafsız kalamaz/kalmamalıdır. Peki Kürdler, kiminle birlikte kime karşı savaşacak? Aslında sorunun cevabı açık ve nettir. Her kim ki, ortadoğudaki eski statükoya yöneliyorsa çıkarımız onunla birlikte statükoyu korumaya çalışan güçlere karşı olmaktır. Kimi çevrelerde süren savaş karşısında Kürdlerin tarafsız kalmasından yana bir politıka izlemektedir. Hayır baylar! Kürd milleti, süren savaşta tarafsız kalamaz. Dahası Kürd milleti taraftır. Bunun tersini iddia etmek mevcut statükoyu kabullenmektir. Kürdler yüzyıllardır bu statükoyu değiştirmek için tek başına savaşmadı mı? Bunun için ağır bedel ödemedi mi? Bu, inkara gelir mi? Peki şimdi yüzyıllardır değiştirmeye çalıştığımız statükoyu dünyanın en güçlüsü ABD ve müttefikleri değiştirmeye çalışıyor. Yüzyıllardır savaştığımız düşmanlarımıza karşı savaşıyor. Şimdi buna karşı mı çıkalım? Veya bu bizi ilgilendirmez, bizim savaşımız değildir, iyisi mi tarafsız kalmaktır demek doğru mudur?Hayır arkadaşlar. Biz Kürdler, ne bu savaşa karşı olmalıyız, ne de tarafsız kalmalıyız. Biz bu savaşın tarafıyız. Safımızda ABD ve müttefiklerinin safıdır. Mesele bu kadar açık. Buna karşı kim çıkarsa çıksın, gerekçesi ne olursa olsun bilinsin ki, karşı çıktığı Kürd millet çıkarıdır.Ortadoğuya yeni bir çeki düzen verilmek isteniliyor. Eski düzen Kürd millet egemenliği gaspı üzerine kurulan ve Kürd milletini boğan bir statüko. Kürd milleti, yüzyılla yakın bir zaman süresince bu statükoyu değiştirmeye çalıştı. Uluslararası koşulların elverişliği yüzünde bunu başaramadı. Çünkü Kürd milleti sadece Kürdistan’ı egemenliğinde tutan bölge sömürgeci devletlere karşı değil, bir bütün olarak tüm dünya tiranlarına karşı savaşıyordu. Kürd millet gücü bu geniş ve güçlü cepheyi tek başına yenmeye yetmedi. Bugün durum değişmiştir. Kürd milletinin dün savaştığı cephe parçalanmıştır. Karşı cephenin en büyüklerinden biri olan ABD ile aynı safa düşmüştür. Ve bu safın başını çeken ABD, bölgeye yeni bir düzen vermeye çalışıyor. Amacı, niyeti, hesap ve kitabı ne olursa olsun yaptıklarıyla Kürd milletinin önünü açan gelişmelere yol açıyor. Güney Kürdistan’ın şuan eriştiği konum az şey midir?Aynı politıka bugün İran ve Suriye üzerinde uygulanıyor. Sıcak bir savaş ne zaman yaşanır tartışılan konu. Fakat bugün İsrail-Hüzbullah savaşı, olasılı ABD-İran, ABD-Suriye savaşının öngünü olduğu gerçeği ortada. Şuan yapılan ABD’nin İran ve Suriye’ye saldırmanın yolunu açan mayın temizleme safhası. Bunun İsrail eliyle yapılıyor olması bu gerçeği değiştirmiyor.İsrail-Hizbullah savaşı ABD'nin Suriye ve İran'ı etkisizleştirme stratejisiyle bağlantılıdır. Kürd aydın ve siyasetcisi bunu görmeyecek kadar apolitik olamaz. Bu stratejinin başarısı Kürd millet çıkarınadır. Öyleyse bu savaşa karşı olmak veya tarafsız kalmak ne anlama gelir? Bu planın başarısını dilemiyelim mi? Destek vermiyelim mi? Başarı dilemek veya destek vermek ilahi İsrail safında fiziki olarak yer alıp Lübnan’da savaşmakla sınırlı değil ki. Ayrıca İsrail’in buna ne ihtiyacı var, ne de böyle bir talebi. Fakat şu görülmüyor. Bu savaşın yol açtığı/açacağı yeni gelişmeleri bazı Kürd aydın ve politıkacıları görmüyor. Ama düşman bunu görüyor ve tek bir kelime ile dile getiriyor. “Korkunç”! Peki düşmanın korkunç diye telefuz ettiği olasılı gelişmeler ne olabilir? Kimi Kürd aydın ve siyasi çevreleri bunu görmeyecek kadar kör müdür? Düşmanın “korkunç” olarak telefuz ettiği şey Kürd milletinin tarih sahnesine devlet olarak çıkacağıdır. Kürd aydın ve siyasi çevreleri bu gerçeği görmelidir. Bu görülmeden Tv’lere yansıyan savaş resimlerine bakıp hümanist takılmak, düşman için gözyaşı dökmek, müttefiklerimize olmadık bedualar etmek Kürd millet politıkası olamaz.. Kuşkusuz sivil insanların ölümü kabullenilemez, savunulamaz. Bu, kim tarafından yapılırsa yapılsın kınayalım, ama biz bu savaşı sadece bu boyutuyla ele alamayız. Sorunu bu boyutuyla ele almak insan hakları savunan kuruluşların işidir. Fakat görünen o ki, kimi Kürd aydın ve siyasileri asli görevlerini bir yana itmiş, insan hakları savunan kurumların görevini üslenmiş bulunuyorlar. Bununla politıka yaptıklarını sanıyorlar. Ama ne politıka. Düşmanın propagandası etkisinde düktükleri gözyaşı politıkası.İsrail-Hizbullah savaşında bazı Kürd aydın ve siyasi çevrelerin “barışsever” kesilmesi hayra alamet değildir. Bu çevrelerin soruna bu şekilde ele almaları onların hümanist duygularında kaynaklanıyorsa buna bir diyeceğim olmaz, ama soruna siyasi olarak bakıp Kürd millet çıkarına yansıyan yönüyle bakılırsa bu çevrelerin yanlışlıkta yol aldıkları görülür.Kürd siyasal çevreleriin sorunu „barışseverlik“ veya „ şiddeti meşru görmek“ olarak bir ikilemle ele almaları doğru değildir. Çünkü bu ikilem temelinde sorunu ele almak milli çıkarlarımıza göre alınacak tavır konusunda yetersiz kalmaktadır. Sorun bunun ötesindedir. Siyasi çevreler, sorunları bir gazeteci, bir insan hakları temsilcisi gözüyle bakıp değerlendirmez. Siyasileri onlardan ayıran temel ölçüt milli kaygılar karşısındaki hassasiyetlerdir. Çünkü onlar taraftır. Bu nedenle sorunu insani boyuta ele alıp haklı-haksız ikilemi ile muhakeme etmeden öte mevcut gelişmede milletimizin payına ne düşer penceresinden olayları ele almamız ve ona göre tavır almamız doğru olandır. Yoksa ahlaki standartlarla soruna yaklaşamayız. Eğer politıkacı iseniz. O zaman düşman bildikleriniz için gözyaşı dökmekten kendinizi alıkoymanız gerekir. Hele iki çevre var ki, düşman başına. Kimi “din kardeşliği”, kimi “ezilen halkların kardeşliği” adına Kürd millet düşmanlarını desteklemeyi deklere etmişlerdir. Kürd milletine karşı savaşan cephede yerlerini almışlardır. Bu çevreler, niyeti, apoletleri ne olursa olsun subjektif olarak Kürd millet düşmanlarına hizmet etmektedirler.Kürd milletinin Türk, Fars, Arap ve islam dünyasında yaşam hakkı yoktur. Kürdlerin bunlara sayısız hizmetlerine karşın bu dünyada kabul edilmesine yetmedi. Din ve sınıf kardeşi dediklerimizin elinde kılıç olmaktan öte bir işlevimiz olmadı. Ama bu kılıç döndü dolaştı hep Kürdlerin boynuna indi. Bu uğurda milyonlarca Kürd katledildi. Buna karşın Kürd’ün payına acı ve ezadan başka düşen ne oldu, bilen var mı? Kimse bizi yeniden Türk, Fars, Arap ile din ve sınıf “kardeşliği” kılıçı yapmaya çalışmasın. Burada din ve sınıf “kardeşliği”ni irdelemek gerekir. İslamın hangi millete hizmet etme aracı olduğunu ortaya çıkarmak lazım. Şu bilinmelidir ki, dün olduğu gibi bugünde Kürd milletinin devlet olarak tarih sahnesine çıkmasının önünde en büyük engellerden biri islam alemidir. Aynı şeyi sınıf “kardeşliği” konusunda da söyleyebiliriz. Sınıf “kardeşliği” politıkasını verenlerin bugün Türk, Arap ve İran devletinin ortadoğu politıkasının taşeronları olduklarını söylemeye gerek var mıdır?Bugüne kadar Kürd katliamları karşısında İslam Konferansı Örgütü başta olmak üzere islami çevreler ve kendilerine sosyalist diyen devletler ve onların protiplerinin hiçbir tepkisinin olmaması son derece düşündürücü değil mıdır. Dahası Türk, Fars, Arap islami çevrelerce “Kürd katletmek vaciptir” fetvalarının çıkartılması daha da anlamlı değil midır.Bu noktadan itibaren müslüman Kürdler ve kendilerine sosyalist diyen Kürd siyasal yapıların tercihini kullanırken milli çıkarlarımıza uygun bir tavır koymaları kaçınılmazdır. Çünkü süren savaş ne islam içindir, ne de sınıf savaşımıdır. İslam ile diğer dinlerin savaşı hiç değildir. Kimi çevreler bu motifi çok işlesede sorun bunun ötesindedir. Sorun milletlerin, devletlerin çıkar sorunudur. Düşman, dost ve ittifaklarda bu zeminde oluşmaktadır.Bu bağlamda Kürd milletinin milli çıkarlarına uygun olarak ABD ve müttefiklerinin cephesinde yerini alması kadar doğal bir şey yoktur. Bundan şaşılacak bir şeyde yoktur. Şaşılacak bir şey varsa o da din, sınıf ve halkların “kardeşliği” adına kendi milletine yabancılaşmaktır. Kürd millet gücünü bölen bu uğursuz çevrelere dikkat.12 Aüustos 2006