VE UĞUR, VE CEYLAN, VE TMK MAĞDURU ÇOCUKLAR...[*]
SİBEL ÖZBUDUN
“Kim daha korkak?
Karanlıktan korkan çocuk mu
yoksa aydınlıktan korkan büyük mü?“[1]
Çocuklar, bizim korkunç gerçeğimiz... Hani onlara bir “milli bayram“ armağan eden tek ulus olmakla öğündüğümüz. Hani parmaklarına iğneler batırarak kendi kanlarıyla çizdikleri Türkiye haritasını teslim alırken timsah gözyaşlarına boğulduğumuz. Hani törenlerde, resmigeçitlerde, devlet büyüklerinin karşılanmasında ayazda saatlerce ayakta dikip tir tir titreşirlerken kılımızı kıpırdatmadığımız... Hani asker elbiseleri giydirip şehit cenazelerinde korkudan irileşmiş gözlerle etrafını seyredişlerini tekrar tekrar zoomladığımız... Duygu sömürgelerimiz; gerçekleşmemiş, gerçekleştiremediğimiz düşlerimizin günah tekeleri...
2-30 bin kadarının enikler gibi sokaklarda yaşadığını[2] bilip de bir şey yapmadığımız; evlerde, köşe başlarında, cezaevlerinde aile içinde-dışında cinsel istismara maruz kalışlarını,[3] uyuşturucuya teslim edilişlerini[4] görmezden geldiğimiz; yüzbinlercesi izbe atölyelerde, tarlalarda, tamirhanelerde kölelik koşullarında çalıştırılırken[5] hiç duymadığımız, hiç görmediğimiz, gıkımızı çıkarmadığımız...
Öfkemize yetmemiş olmalı... Şimdi kafalarının polis copu, küçümen bedenlerinin tecavüzcüler, organ mafyaları, karakoldan rastgele salınan havan mermileri, güvenlik güçlerinin yaylım ateşi marifetiyle parça parça edilişini izliyoruz,[6] suskun. Dağda davar güderken polis kurşunlarıyla delik deşik edilen çoban çocuk mavi önlüğü, kömür karası gözleriyle gözlerimizin içine bakarken, “Uğur'u kurşun yağmuruna tutan polisler nefis müdafaası yapmışlardır. Beraatlerine...“ diyen mahkeme kararını Adaletten sayıp ağzımızı açmıyoruz. Anasının, yavru Ceylan'ının parçalarını bir bir eteğine toplamasına, ağabeyinin “Ağaçta kalmış bir kedi olsaydı itfaiye onu kurtarmak için seferber olurdu; suçu Kürt kızı olmak mı!“ haykırışlarına tanık olup, ardından, “Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Lice'de Ceylan Önkol'un ölümünün, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı bir propaganda malzemesi gibi kullanılmaya çalışıldığını belirtti. Gürak, ’TSK'ye karşı asimetrik kapsamlı ve organize bir psikolojik harekât sürdürülüyor' dedi“[7] yollu açıklamaları içimize sindirebiliyoruz.
Bu suçortağı tınmazlıklarımız, ancak bir avuç duyarlı, bir avuç gözüpek insanın canhıraş çabası ile yüzyüze geldiğinde yarım adım geri atıyor... “Çocuklar İçin Adalet“ çağrıcılarının olağanüstü çabaları sonucunda TMY mağduru çocukların durumunda bir nebze düzeltiye gidilmesinde olduğu gibi... Ama dedim ya, yarım adım... Ve de ikiyüzlüce...
Belki biliyorsunuzdur, Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, 29.09.2009 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısından sonra “Terörle Mücadele Kanunu'nun üç maddesinin Meclis açıldığında değiştirileceği böylece sayıları üç bini aşan TMK Mağduru Çocukların mağduriyetlerinin son bulacağı“ “müjde“sini attı önümüze. Pek azımız gerisini merak ettik. Eh, zaman zaman ekranlardan boğazımıza takılan kılçıklardan biri daha “liberal ve hakkaniyetperver“ hükümetimiz tarafından çözüme kavuşturulmuştu. Ablaları, ağabeyleri dağda öldürülmüş, evleri başlarına göçertilmiş, babaları gözlerinin önünde insan pisliği yemeye zorlanmış, anaları saçlarından sürüklenmiş, yerlerinden-yurtlarından edilmiş el kadar Kürt bebeleri, polise taş attılar diye “yasadışı örgüt üyesi“ muamelesi görüp yaşlarının iki katı cezalara çarptırılmayacaklardı.
Oysa “Çocuklar için Adalet“ çağrıcıları, kazın ayağının hiç de öyle olmadığı konusunda uyarıyorlar:
“29.09.2009 günü Bakanlar Kurulu adına açıklama yapan hükümet sözcüsü Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek, Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocukların sorunlarının çözümü için TMK'da üç konuda değişiklik yapacağını söyledi. Bu konuların;
1) Çocuklara da ceza artırımı getiren maddede,
2) 15-18 yaş grubu çocukları çocuk ağır ceza mahkemesinde yargılamayı engelleyen maddede, ve
3) Yine aynı yaş grubu çocuklara aldıkları cezada ertelemeyi, paraya çevirmeyi, hükmün açıklanmasını geri bırakmayı ve seçenek yaptırımlar uygulamayı yasaklayan maddede değişiklikler olduğunu bildirdi.
Bu değişiklikler elbette önemlidir ama TMK mağduru çocukların sorununu asla çözmez. Bu değişiklikler olursa, örneğin 90 ay ceza almış bir çocuğun cezası sadece 20 ay azaltılmış olur. Bu çocuklar şu an için birkaç düşük ceza almış olanlar dışında en az 71 ay 10 gün ceza almışlardır. Aralarında 190 ay ceza almış çocuklar vardır. Bu cezalardan sadece 20 ay indirim sağlayacak bir değişikliğin bu sorunu çözmeyeceği açıktır.
Çocukların tamamının çocuk ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaları önemlidir ama çocuklara yüksek cezalar verilmesine neden olan yasa maddeleri değişmezse çocuk ağır ceza hâkimlerinin de farklı kararlar vermesi mümkün değildir.
15-18 yaş grubu çocuklara seçenek yaptırımları uygulanmasının yolunu açmak önemlidir ama bu yaptırımların uygulanabilmesi için örneğin erteleme için en fazla 3 yıl ceza verilmesi gerekir. Çocuklara üç yıldan fazla ceza verilmesine yol açan kanun maddeleri değiştirilmeden bu değişikliğin yapılmasının da büyük çoğunluk bakımından bir anlamı olmayacaktır.
Bizler Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları olarak Bakanlar Kurulunun açıkladığı üç konu da içinde olmak üzere sekiz konuda yasa değişikliği yapılırsa sorunun hukuki çözümünün sağlanacağı görüşündeyiz.
Buna göre;
1. TMK'nın cezaları artıran 5. maddesi,
2. Çocuklara örgüt ilişkisi olmasa da örgüt üyeliğinden ceza verilmesine yol açan uygulamayı önlemek için konuyla bağlantılı 2/2. maddesi,
3. Yüzünü kısmen veya tamamen kapatmak nedeniyle çocuklara örgüt propagandasından ceza vermeye yol açan 7/2 a maddesi,
4. 15-18 yaş grubu çocukların çocuk ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasını engelleyen 9. maddesi,
5. Aynı yaş grubundaki çocuklara hükmün açıklanmasını geri bırakma, erteleme, paraya çevirme ve seçenek yaptırıma çevirme yasağı getiren 13. maddesi,
6. Cezaların infazı ile şartla salıvermeyle ilgili 17. maddesi,
7. Soruşturma ve kovuşturma usulünü düzenleyen 10. maddesi,
8. Türk Ceza Kanunu'nun çocuklara örgüt ilişkisi olmasa da örgüt üyeliğinden ceza verilmesine yol açan 220/6. maddesi,
9. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun taş atmayı güvenlik güçlerine silahlı direnme sayarak çocuklara ceza vermeye yol açan 33/c maddesi,
Çocuklar lehine değiştirilerek çocuk koruma hukukuna ve Çocuk Ceza Adaleti Sistemine uygun hâle getirilmelidir,“ diyorlar.
En çok onların başlarında patlayan şiddetle, en fazla onları vuran yetersiz beslenme koşullarıyla, en kötü onların sağlığını etkileyen denetimsiz çalışma koşullarıyla, en utanmasız onların bedenlerini hedef alan cinsel saldırılarla yaşamları cehenneme çevrilen çocuklar karşısında hepimiz suskunluğumuz, umursamazlığımızla suçluyuz.
Bu suçtan biraz olsun sıyrılabilmek için, Dostoyevski'nin, “Çocukları seven, yaşamı da sever“ sözünün altını çizerek, “Çocuklar İçin Adalet!“ diye haykıran sese kulak verelim...
10 Ekim 2009 15:51:18, Ankara.
N O T L A R
[*] Esmer Dergisi, No:56/ 11, Kasım 2009...
[1] M. Freehili.
[2] “Umut Çocukları Derneği Başkanı Ahmet Yusuf Kulca Türkiye'de sokakta yaşayan çocuk ve genç sayısının yaklaşık 25-30 binlere yakın olduğunu söyledi.“ (“25-30 Bin Çocuk Sokakta Yaşıyor“, Cumhuriyet, 6 Ekim 2009, s.7.)
[3] “Yapılan araştırmalar, cinsel istismar olaylarının yüzde 90'ının adli makamlara yansımadığını, ülkemizde cinsel tacize uğrayan mağdurların yüzde 11'ini 0-5, yüzde 15'ini 6-15, yüzde 13'ünü 12-17, yüzde 1'ini 24-29 yaş arasındaki gençler oluşturduğunu gösteriyor.“ (“25-30 Bin Çocuk Sokakta Yaşıyor“, Cumhuriyet, 6 Ekim 2009, s.7.)
[4] “Geçmiş yıllarda yapılan araştırmalar Türkiye'de 38 bine yakın çocuğun madde bağımlısı olduğunu gösteriyor. Bu sayı, madde bağımlısı çocuk sayısında ülkemizin zirvede olduğunu da ortaya koyuyor. Bu rakam, Türkiye'yi ’çocuk bağımlı sayısı' açısından dünya dördüncüsü yapıyor. 18 yaşından küçüklere tiner, Bally benzeri uçucu madde satışı nedeniyle, yedi yılda tüm Türkiye'de hakkında işlem yapılan işyeri sayısı ise 46.“ (“38 Bin Madde Bağımlısı“, Cumhuriyet, 6 Ekim 2009, s.7.)
[5] “6-14 yaş arasında çalışan 320 bin çocuğun 204 bini ücretsiz aile işçisi, 109 bini ücretli, maaşlı veya yevmiyeli olarak çalışıyor. Geri kalan 7 bini kendi hesabına çalışıyor. Çocuk işçilerin büyük bir bölümü (kızların yüzde 72'si, erkeklerin yüzde 50'si) tarım sektöründe çalışıyor. Dikkat çeken başka bir nokta ise imalat ve inşaat sektörleri. 19 bin kız çocuk, 26 bin erkek çocuk imalat sektöründe çalışıyor. İnşaat sektöründe çalışan erkek çocuk sayısı 5 bin. Erkek çocuklarının azımsanamayacak bir kısmı da ticaret, lokanta ve otel sektöründe. Tarla ve bahçede çalışan çocuk işçi oranı, erkeklerde yüzde 45 kızlarda yüzde 69.6.“ (“204 Bin Çocuk Ücretsiz Aile İşçisi“, Cumhuriyet, 23 Nisan 2009.)
[6] “Çocuklar İçin Adalet Çağrıcıları Grubu'nun hazırladığı rapora göre, 1989 yılından 2009'a kadar güvenlik güçlerinin müdahalesinde 415 çocuk öldürüldü. Raporda, 10 ile 17 yaşlarındaki çocukların başta Şırnak, Mardin, Hakkâri, Diyarbakır, Muş, Van, Ağrı olmak üzere özellikle bölgede öldürüldüğü belirtildi. Rapora göre 1989 yılında asker ve polisler tarafından 2 çocuğun öldürüldüğü kaydedilirken, bu sayı 1990'da 21'e yükseldi. 1991'de 12 çocuk ölürken, 1992'de 115 ile tarihin en fazla sayısına ulaştı. 1993'te 66, 1994'te 84, 1995'te 7, 1997'de 7, 1998'de 8, 1999'da 12, 2000'de 3, 2004'te 1, 2006'da 8, 2008'de 1 ve 2009'da ise 5 çocuk, polis ve askerlerin kurşunları ile yaşamlarını yitirdi.“ (Mahmut Oral, “Ölümün Büyük Geldiği Bedenler“, Cumhuriyet, 6 Ekim 2009, s.7.)
[7] “TSK'den Ceylan açıklaması“, http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=86346