Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 26 January 2009

Kürd halkı, 29 Mart'taki “yerel seçimler“de başta DTP olmak üzere destek verdiği tüm siyasal hareket ve kurumlarından, kendi talep ve beklentilerine uygun sorumlu bir siyaset izlemelerini beklemektedir. Her şeyden önce anti-Kürd devlet koalisyonuna karşı Kürd kitlelerinin ulusal demokratik taleplerini savunan tüm kesimlerin bu “seçimler“de birlikte hareket etmeleri zorunludur.."

Yerel Seçimlerde Kürdistan'daki Türk Devlet Mutabakatını Boşa Çıkaralım

29 Mart'ta Türkiye'de ve Kürdistan`ın kuzeyinde “Belediye Başkanlığı“, “Belediye Meclisi“, “İl Genel Meclisi“ ve “Muhtarlık“lar için “yerel seçimler“ yapılacak.

Bilindiği gibi Türk devletinin siyasi ve idari yapılanması sıkı bir merkeziyetçilik üzerine kuruludur; tüm temel siyasal ve idari yetkiler merkezi otoritenin elinde toplanmıştır. “Belediyeler“, “İl Genel Meclisi“ ve “Muhtarlıklar“ gibi seçimle belirlenen ve uluslararası hukuk ilkelerine göre de “özerk“ olmaları gereken “yerel yönetim“ birimlerinin ise, hem yetkileri oldukça sınırlı ya da semboliktir, hem de sürekli olarak merkezi devlet otoritesinin ağır vesayeti altındadır.

Türk devletinin merkezi devlet otoritesinin “yerel yönetimler“ üzerindeki kontrolü, Kürdistan'da daha da katmerlidir. Yakın zamana kadar Kürdistan'da, belediyelerden muhtarlıklara kadar “yerel yönetim“ birimlerine çoğunlukla sömürgeci devlet partilerinin adayları serbestce katılabilmekteydi.Sadece bazı kent ve kasabalarda az sayıda da olsa anti-sömürgeci adaylar çıkmış ve bütün baskı ve yıldırmalara rağmen seçilmişlerdi.Kürdistan Kurtuluş Mücadelesinin kitlesel boyutlara ulaştığı 90'lı yılların başından itibaren halkın geniş desteğini alan açık partiler kurulmuş, ilk defa 1999'daki “yerel seçimler“de HADEP adayları, Kürdistan`ın kuzeyinde bir çok kent ve kasabada belediye seçimlerini kazanmıştı. Ne var ki, gerek geçmişte seçilen az sayıdaki bağımsız anti-sömürgeci adaylar, gerekse Kürdistanlı kitlelerin desteklediği açık partilerden seçilenler, sürekli olarak Türk devletinin ağır siyasi ve ekonomik baskısıyla karşılaşmıştır. Resmi devlet ideolojisinin dışında hareket eden, Kürd halkının en basit demokratik taleplerine vurgu yapan, Kürdçe konuşup yazan adaylar, temsilciler katledilmiş, ölüm tehditlerine, ceza tehditlerine, görevden alma tehditlerine maruz kalmış, devletin asker-sivil kurumlarının hedefi haline gelmiş, sınırlı “yetkiler“i içinde halka hizmet götürmelerine bile türlü engeller çıkartılmıştır.

Bütün bunlara rağmen “yerel seçimler“in, asgari ölçülerde de olsa Kürd halkının kendi temsilcilerini belirleyebilme, kendi öz gücünü, kendi kendini yönetme yeteneğini ortaya çıkarma, belediyelerde ve diğer yerel idari kurumlarda temsil ile sömürgeci merkezi otoritenin uygulamalarına karşı anti-sömürgeci bir barikat oluşturabilme bakımından önemli bir misyonu bulunmaktadır. Aynı zamanda Kürdistan'da sömürgeci devlet kurumlarından kopuşma iradesinin de göstergelerinden biri olan bu durum, kemalist devlet partilerinin Kürdistan'da silinip, birer tabela partisi haline gelişinden bu yana Türk devletini ciddi biçimde kaygılandırmaktadır. Nitekim Türk devleti, böylesi bir durumu boşa çıkartmak için geçmişte bir çok yola başvurmuş, bir dönem açık baskı ve devlet terörüyle Kürdistanlı açık partilerin ve bağımsız adayların “yerel seçimler“e girmelerini engellemeye çalışmış, geçen seçimlerde de türlü manipulasyonlarla Kürd potansiyelin,kendisine karşı yürütülen “özel savaş“ kabinesinde yer almış kemalist SHP´nin listelerine yönlendirilmesini sağlamıştı.

29 Mart'taki “yerel seçimler“de ise Türk devletinin, bir bütün olarak AKP'ye destek verdiği görülmektedir. Temmuz 2007'deki “genel seçimler“de, “Cumhurbaşkanlığı seçimi“ meselesinde asker-sivil bürokrasiye gösterdiği dirençle Kürdistan'da da önemli oranda oy alan AKP, Kürdistan'dan silinen diğer devlet partilerinin yerine ikame edilmeye çalışılmaktadır. Birbirlerine karşı kıyasıya bir iktidar mücadelesi içinde olan militarist-bürokrasi ile AKP'nin konu Kürdistan meselesi olunca nasıl bir uzlaşma ve işbirliği içinde hareket ettikleri, geçmişte Şemzinan olayında, “sınır ötesi harekat“ kararlarında da açıkça görülmüştür. Bir süre önce “tek millet, tek dil, tek bayrak“ şiyarlarıyla Kürdistan'a provakatif gösteriler düzenleyen, bunu kabul etmeyenlerin “çekip gitmelerini“ buyuran Türk Başbakanı ve partisi, “yerel seçimler“de anti-Kürd koaliyonun Kürdistan'daki umudu ve temsilcisi olarak öne çıkmaktadır.Nitekim,CHP'sinden MHP'sine, askerinden ulusalcılarına kadar keskin birer “AKP karşıtı“ gibi hareket eden kesimler, Kürdistan'da AKP'yi destekleyeceklerini açık açık beyan etmektedirler.

Bügün bütün yalpalamalarına ve tutarsızlıklarına rağmen DTP, Kürdistan'ın kuzeyinde kitlelerin önemli bir kesiminin desteğine sahiptir. Kürd halkı, 29 Mart'taki “yerel seçimler“de başta DTP olmak üzere destek verdiği tüm siyasal hareket ve kurumlarından, kendi talep ve beklentilerine uygun sorumlu bir siyaset izlemelerini beklemektedir. Her şeyden önce anti-Kürd devlet koalisyonuna karşı Kürd kitlelerinin ulusal demokratik taleplerini savunan tüm kesimlerin bu “seçimler“de birlikte hareket etmeleri zorunludur. Bu konudaki en temel sorumluluk ise DTP'ye düşmektedir. DTP, halkın talep ve beklentilerini de dikkate alarak, geçmiş dönemlerde yapılan yanlışları tekrar etmeden, bütün Kürd kesimlerini kucaklayan bir diyalog ve işbirliği zeminine yönelmelidir. Bu “yerel seçimler“de DTP'nin, “adayların Kürd dilini bilmesi“ gibi bazı kriterler koyması, “halkın ve sivil toplum kurumlarının eğilimlerini“ gözönünde bulunduracağını açıklaması olumludur. Bunun, diğer açık Kürd partileri ve girişimlerini de kapsaması, aday belirlemeden program oluşturmaya kadar ortak bir tavrın geliştirilmesi gereklidir. Kürdistan'ın kuzeyinde ve Kürd halkının yoğun olarak yaşadığı metropol şehirlerinde Kürd adaylar birbirlerine karşı seçime girmemeli, bağımsız ya da değişik açık partilerin listelerinden aday olanlar, en azından kazanma şansı yüksek olan diğer aday lehine çekilmelidirler. Sonuçta Kürdistan'daki bu “yerel seçimler“de, sömürgeci Türk devletinin tüm kurumlarının desteğiyle hareket eden AKP'ye karşı, Kürd halkının hak ve özgürlük taleplerini savunanların birlikte hareket etmeleri, siyasi ve tarihsel bir sorumluluktur.

Sömürgeci devletin idari ve siyasi baskılarıyla karşı karşıya gelmenin kaçınılmaz olduğu böylesi bir ortamda, yerel yönetim organlarına seçileceklerin siyasal niteliklerinin yanısıra, meşruluğu esas alan alternatif “yerel yönetim“ politikalarının geliştirilmesi de son derece önemlidir. Her türlü engele, baskı ve tehditlere rağmen, Kürd halkının ekonomik, sosyal, kültürel ihtiyaçlarını gözeten, kendi kendini yönetme irade ve yeteneğini geliştiren somut projelerin hazırlanıp hayata geçirilmesine çalışılmalıdır. “Yerel yönetimler“e seçilecek Kürdistanlılar, seçildikleri yerlerde halkın meşru temsilcisi olmanın gücü ve bilinciyle hareket etmelidirler.

Sonuç olarak bu “yerel seçimler“de, sömürgeci düzen partilerine tek bir oy verilmemelidir. Kürdistanlılar, ortak adayların olduğu yerlerde bu adaylara oy vermeli, birden fazla adayın ortaya çıktığı ve adaylardan birinin diğeri lehine çekilmediği yerlerde de, kazanma şansı en yüksek olan yurtsever adayları seçmelidirler.

Sömürgeci düzen partilerine oy yok!
Yaşasın Kürt halkının anti-sömürgeci ulusal demokratik mücadelesi ve birliği!

24 Ocak 2009

Partîya Rizgarîya Kurdistanê
PRK/rizgarî

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.