Direkt zum Inhalt
Submitted by Aso Zagrosi Ak… on 28 December 2008

Türkiye Cumhuriyeti Ermeni soykirimini gerceklestiren kadrolar tarafindan
olusturuldu

Aso Zagrosi..

Gecenlerde Frederic Solakian in Jön Türk katillerinin modern Türkiye Cumhuriyetinin olusumundaki rolleri adli calismasini okudugumda, neden Türkiye devleti Ermeni soykirimi ve tarih karsisinda bu kadar inkarci davrandigi benim icin birazda olsa dahada netlesti...

Türkler, Pantürkist ideallerini ve Turani hayallerlerini gerceklestirmek icin, Ermenistan ve Kürdistan da etnik arindirmalara bas vurduklari ve Kafkaslarla Türkiye arasinda yer alan ülkelerde etnik arindirma ve soykirimlari planlayip uyguladiklari bilinmektedir...

20.ci yüyilin basinda gerceklesen Ermeni soykirimi, Türklerin bu pantürkist anlayislarinin ve Turan ülkesini olusturma mantiginin bir devamiydi... Türkler o dönem, Ermenilere ve Kürdlere ayni anda saldirma gücüne ve imkanlarina sahip degildi.... Bir yandan Kürdleri muslumanlik adina savaslara sürerek yok etmeye calisirken, diger yandan Ermeni soykirimini cok planli ve bilincli bir sekilde pratige aktardilar...

Ermeni sorununu soykirimla cözen Jön Türkler, daha sonra Kemalizm adi altinda Kürdleri yok etmeye calistilar.... Kisacasi kendileri de bu gercekligi söyle ifade ediyorlardi: Zo zolarin (Ermeniler) isini bitirdik..Simdi sira Lololarda(Kürdler)

Türkler, yaptiklari bu soykirimla Hitler e bir ilk örnek teskil ettiler... Zaten Hitlerin kendiside, kendisini ve kadrolarini yeni soykirimlara hazirlarken kim Ermeni katliamini hatirliyor? diye soruyordu.... Bir cok tarihciye göre: Eger Ermeni soykirimi cezasiz kalmamis olsaydi, belkide Yahudi soykirimida olmazdi deniliyor...

Ittahad ve Terakki Cemiyeti ile Kemalizm ayni idealerin, ayni ideolojinin ve ayni pratiklerin olusumlari oldular.... Aslinda Kemalizm, savas sirasinda dagilan Ittahad Terakki nin yeniden toparlanmasidir.... Daha sonralari Kemalistlerin var olan Ermeni katillerinin kül yada kemiklerini yurt disindan getirerek törenlerle gömmelerinin altinda yatan gerceklik ikisinin ayni oldugudur...

Talat Pasa nin külleri 1943 yillinda Hitler tarafindan Türkiye ye teslim edildi...

Enver Pasa nin kemikleride 4 Agustos 1996 tarihinde Türkiye Cumhurbaskani Demirel in istemi üzerine Türkiye teslim edildi ve tabutu türk bayragiyla örtülmüstü... Diger ulusal kahramanlarin yanina gömüldü..

Aslinda bu durum sadece Enver ve Talat gibi Ermeni katillerinin kemiklerini Türkiye ye getirilip gömülmesi olayi degildir...

Yukarida adini andigim sayin Solakian in Ittahad Terakki den kemalizme gecen kadrolar hakkinda verdigi bilgileri aktariyorum...

KIM ITTAHAD TERAKKI DEN YADA ERMENI KATILLIGINDEN CUMHURIYET YÖNETICILIGINE TERFI ETTI?

1)Mustafa Kemal Atatürk.... Kendisi her ne kadar ITC in önde gelen kadrolarindan olmamasina ragmen, kendisi 1923 de yaptigi bir aciklamada hepimiz Ittihad ve Terakki Cemiyetinin üyesiydik diyordu.. Mustafa Kemal 1907 de Ittahat ve Terakki Cemiyetine katildi

2)Ismet Inönü 1906 da ITC ye katildi

3)Mustafa Abdülhalik Renda(1881-1948):

Ermeni soykirimi esnasinda:

Bitlis Valisi(1914 mart ayindan itibaren) 25 haziran 1915 Birlis ve 11-14 Temmuz Mus katliamlarinin dogrudan sorumlusu

Halep Valisi olarak, sürgün esnasinda Halep e sag ulasan Ermenilerin katliamini organize edendir.. Icisler Bakanlliginda Tal t Pasa nin danismani

Cumhuriyet Döneminde ise:

Konya Valisi(1921)
Maliye Bakani(1923 ve 1924)
Ulusal Savunma ve Havacilik Bakani(1927 den 1934 te kadar)

TBMM Baskani(1935 ve 1946 yillari arasinda)
Devet Bakani (1946-1948)

4)Sükrü Kaya (1882-1959):

Ermeni soykirimi esnasinda:

Sükrü Kaya icisler bakanliginda Genel Sürgün direktörüydü(Sefkiyat Reis-i Umumisi).. Onun resmi görevi 20 kasim 1914 ten 2 mart 1916 ya kadar Ilticacilar ve Asiretleri yerlestirmeden sorumlu direktör ve daha sonra 2 mart 1916 dan 20 Aralik 1916 ya kadar Ilticacilar ve Asiretler Genel Direktörü.....

Alman konsulosu Rossler Sükrü Kaya ile olan bir görüsmesini aktariyor.. Rossler saniyor ki, Sükrü Kaya sürgün edilenlerin ihtiyaclarini karsilamaya gelmis ve o dönem Alman idarelerinde calisan bir kac Ermenin serbest birakilmasini kendisinden istiyor.. Sükrü Kaya köpürüyor ve kendisine Fransizca Siz bizim ne yapmak istedigimizi anlamiyormusunuz? Biz Ermenisiz bir Ermenistan istiyoruz diyor..(Yves Ternon, Enquete sur la negation d un genicide 1989)

Yine Bagdat demir yolunda calisan Alman muhendis Bastendorf Sükrü kaya ile olan bir görüsmesini aktariyor ve diyor: Sükrü Kaya bana Ermeni irkini yok ederek eski bir sorunu cözecegiz (age)

Kemalist itidar döneminde ise Sükrü Kaya:

Bir cok defa Mentese Milletvekili

Disisler Bakani(1921-1924)
Tarim Bakani(1923)

CHP Genel Sekreteri (1927-1938)

Icisler Bakani(1927-1938)

5)Dr. Tevfik Rüstü Aras(1882-1972)

Dr. Nazim in enistesi, Saglik Yüksek Konseyinin üyesi.... Dogu bölgesinde cesetleri yok etmekle görevliydi... 6 ay boyunca katliamlardan yasamlarini yirrenleri kuyulara doldurup kapatilar...

Kemalist iktidar döneminde Dr.. Rüstü Aras:

Disisler Bakani(1925-1938)

Izmir Milletvekili
Londra Büyük Elcisi(1939- 1942)
Is Bankasi yönetim Konseyinin Baskani(1952-1959)

6) Celal Bayar(1883-1986)

Soykirim esnasinda

Ittihad ve Terakki Cemiyetinden Milletvekili

Ittihat ve Terakki Cemiyetinin daha önce Bursa ve sonra Izmir sorumlusu

13 mart 1919 tarihinde Cemal Pasa nin 800 000(askerleri ve kacirilan ve dinleri degistirilen cocuklar haric) Ermeni' in katledildigi gercekligini kabul etmesi karsisinda Celal Bayar: cok gereksiz ve cirkin bir ifsa diye aciklama yapabiliyordu(age)

Daha sonrasini biliyoruz... Celal Bayar, milletvekili, ekonomi bakani, Basbakan, DP Baskani ve Cumhurbaskani gibi görevlere geldi...

7)Fevzi Cakmak Osmanli Devletinin Kurmay Baskani

8)Rauf Orbay(1881-1964):

Rauf Orbay,17 kasim 1913 tarihinde Enver Pasa tarafindan kurulan Teskilat-i Mahsusa( Türk Milli Istihbarat Teskilati da bu olusumun devami oldugunu ve sözkonusu tarihi, kurulus tarihi olarak kabul ediyor)nin üyesiydi.. ITC in son Denizcilik Bakaniydi...

Kemalistler döneminde Basbakanlik yapti(1922-1923)

9) Fethi Okyar

1914 tarihinde Milletvekili ve Teskilat-i Mahsusa ya bagli calisiyordu-

Kemalistler döneminde ise TBMM in Baskani(1923-1924)

Basbakan(1924-1925)

10)Kazim Özalp(1880-1968)

ITC in üyesi, 1914 Van Jandarma Komutani, 1915 tarihinde Mus da 16.ci bölügün komutani ve orada halki diri diri yakti....

Kemalistler döneminde ise:

TBMM in Baskani(1924-1935)

11) Refik Saydam(1881-1942)

Soykirim döneminde:

Teskilat-i Mahsusa nin üyesi

Kemalistlerin döneminde ise Basbakan (1939-1942)

12)Sükrü Saracoglu:

191 tarihinde ITC in üyesi

ve kemalistler döneminde ise:

Basbakan(1942-1946)

TBMM Baskani (1948-1950)

Bu sayi daha da cogaltilabilinir... Akrabalik dereceleri incelemeye tabii tutulursa baska gercekliklerde ortaya cikabilir... Örnegin Adnan Menderes o dönemler cok gencti... Ama Menderes Dr. Nazim in akrabasidir...

Kisacasi; bugün var olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hem kadro birlesimi ve hemde ideolojik, siyasal ve ögütsel bazda Ittahad ve Terakki Cemiyetinin bir devamidir... Enver, Cemal ve Tal t Pasalarda Atatürk kadar laik, irkci, katliamci ve soykirimcidirlar.... Milyonlarca Ermeni, Kürd, Suryani ve Rum türkcülük adina yokedildiler... Bu politikalar h l devam ediyor...24 Nisana yaklastigimiz bu günlerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devlet olarak Ermeni soykirimindaki tarihsel sorumlulugunu tüm sonuclariyla kabul etmelidir....

Not: Bu yazi Sayin Solakian in yukarida sözü edilen calismasindan derlenmis ve yer yer yorumlar yapilmistir....

Newroz /Aso Zagrosi
2005-04-23 02:48

Kısa notlar Kenan Fani Değerli Aso Zagrosi, Kek Mancel'in yazısına iliştirdiğim bir önceki notta, Ermeni Soykırımı'nın ve soykırıma kürtlerin katılımının, bölgedeki askeri hareketliliğin ve 1. Dünya Savaşı'na yol açan ihtilafların eşliğinde ele alınması gerektiğini belirterek aşağıdaki paragrafı yazmıştım. 1915 yılı itibarıyla; Enver Paşa'nın 1916'dan itibaren Ruslara karşı süreceği 250 bini Allahu Ekber dağlarında mevta olan sayısı 600 bin civarındaki Osmanlı ordu birlikleri, ayrıca Cemal Paşa'nın bilahare Hicaz, Yemen, Filistin ve Suriye'nin savunması için emrine verilen yaklaşık 500 bin kişilik kuvvet, ilaveten jandarma birlikleri, silahlandırılmış sivil memurlar, paramiliter yapıya sahip Teşkilat-ı Mahsusa o gün için Diyarbakır, Mardin, Halep, Urfa, Bitlis, Erzurum, Erzincan, Elazığ, Muş vilayetlerinde konuşlanmış olup tahkimat oluşturmakta, askeri tatbikatlar yapmaktadır. Sizin aktardığınız bilgiler, benim yazdıklarımla örtüşmesinin ötesinde konunun berraklığa kavuşması için önemli bir katkıdır. Kek Mancel'in yazdıklarıyla birlikte ele alındığı zaman soykırım günleri gerçeğinin daha bir netlikle anlaşılmasına imkan sunuyor. O günün koşullarında Osmanlı'nın toplam nüfusu 14 milyon olarak hesaplanıyor. Ermenilerin Osmanlı içindeki varlığı yaklaşık 2 Milyon ermeniye tekabül ediyor. Kürtlerin soykırım gerçekleştirilen yörelerdeki nüfus toplamı ermenilerin nüfusundan daha kabarık değil. Kürtler 1915 yılında, 1496 yılından 1750 yılına kadar süren Celali direnmelerinin soykırımlarla bastırılması, 1820'lerden itibaren de mireliklerin tasfiye edilmesi sürecinde kesintisiz soykırımlar dönemlerini yeni "ikmal" etmiş durumdalar. Soykırımlar daha sonra da sürecektir, konuyla ilgili görünmese de kürtlerin 1915 ve sonrası sistemli yoketmelere maruz bırakıldıkları gerçeği atlanarak ermeni soykırımındaki konumları ve sorumlulukları sorgulanamaz. İbrahim Paşa'nın bile "soykırıma katılmadığı halde talan yapmak zorunda kalması" tartışmalar esanasında foruma yansıdı. Zaman zaman 100 bin silahlı biraraya getirebilen Milan aşiretler konfederasyonun lideri sahip olduğu silahlı güçlere rağmen tehdit altında boyun eğmek zorunda bırakılıyor. Mazaretini açıklaması zaten durumun farkında olan büyük güçler tarafından kabul ediliyor. Gerçek budur. Yörede toplam varlığı 4 milyon civarında seyreden iki mazlum halkın karşısına o günün modern ve ağır silahlarıyla donatılmış, alman kurmaylarınca yönetilen milyonluk ordu çıkarıldığı yetmezmiş gibi devletin paramiliter güçleri de atbaşı kol geziyor. Dahası, "herhangi bir çocuğun yaşamına dahi mehamet göstermeye yeltenecek sivil ve askeri kadroların cezalandırılıacağına dair" emirnameler ortada. Kürtler, ensesine silah dayanmış bir vaziyette icbar olunuyor. Buna rağmen devlet kürtlerden istediği sonucu istihsal edemiyor. İki milyonluk bir kürt kitlesi düşününki sayısı 1 milyonu geçen modern bir ordunun işgali altında "ya işbirliği-ya ölüm" denerekten üçüncü bir seçenek bırakılmaksızın tehdide baş eğdirilmek isteniyor. Bu durumda olan insanların çaresizliği, ilaveten karşısındaki güçlerin kararlı zorbalığı ve acımasızlığı değil, kürtlerin "çapulculuğu" tartışma konusu yapılıyor. Yüzeysel ve realitenin uzağında seyreden bir hafifliğin esas alınmakta olunduğu muhakkak. Bu yaklaşımın imalı bir şekilde hedef aldığı kesim ise 1925 direnişi ve sonrasında 1940'lara kadar uzanacak direnişler zinciri içerisinde önderlik eden kadrolardan çapulcu armaya koyulmasıdır. Bu yorumun uzanacağı başkaca hiç bir sonuç yoktur. Bunlar arasında "alnı ak olan-olmayan" ayrımına gidilmesi, sonraki kürt soykırımlarında yaşamını kaybedenler için 3. Enternasyonal Kongresi'nde "kemalizm dişlerini sarığın ve karnuvustanın boynuna geçirdi" diyen Türkiye delegesi Orhan'ın kürt direnişlerinde yer alanların katlini mazur ve makul sebeplere dayandırma amacına ilaveten, kemalizmin kürt soykırımları karşısında dayandığı uydurma gerekçelerle de tam bir uygunluk içerisindedir. Kürtlerin geçmiş olaylara at gözlüğünden ve hele kemalizmin gözlüğünden bakmak mecburiyetleri yoktur. Senin ve Kek Mancel'in verdiğiniz bilgilerde bu durumun fazlasıyla farkında olduğunuzu ortaya koymanız takdirin üzerinde bir doğruluğa sahiptir. Tebriklerimi sunarım. Ayrıca, 1914 sorumlusu olan Bitlis Mutasarrıfı Mazhar Müfit Kansu'dur. Bitlis ayaklanması ve Ermeni soykırımındaki rolü dolayısıyla terfi ettirilerek vali yapılmıştır. Kemal'in üniformasını çıkardığında giyecek sivil elbiseleri olmadığından bu mutasarrıfın elbiselerini giyerek Erzurum Kongresi'ne katıldığını biliyoruz. Aynı şahıs Halid Begê Cibrî'nin muhalefet ettiği Erzurum Kongresi'nin hazırlayıcıları arasındadır. İsmet İnönü, İttihat ve Terakki'ye 1906 yılında katılmakla birlikte 1907 yılında İttihat ve Terakki'nin Edirne temsilcisidir. Hürmetlerimle.

Özgünlüĝümüz veya Orjinalitemiz yok mu?(7) Gönderen: Aso Zagrosi. (IP Kaydedildi) Tarih: 26 December, 2008 22:51 Mîr Bedirxan bir yandan Kürd aşiretlerini birleştirirken, diĝer yandan iç örgütlenmeyi ve askeri yapılanmayı saĝlamlaştırıyor.. Mîr Bedirxan, Tahir Aĝa'yı ordunun başına, Hamid Aĝayi Suwarilerin ve Efendi Aĝayi hazineyi denetlemenin başına getiriyor.(10) Êzdanşêr, Nurullah Beg ve Mahmud Xan'da düzenli ordunun yönetiminde yer alıyorlar.(11) Ayrıca ö dönemler Osmanlı ordusundan kaçıp, Mir Bedirxan'ın askerlerini eĝiten, Selim Paşa'nın oĝlu, Hüseyin Beg gibi Kürd subaylarının varlıĝını vurgulamak gerekir(12).. Erzurum'un batısından Baĝdat önlerine kadar etkili olan, Nizip'te Ibrahim Paşa'yla beraber Osmanlı ordularını yenilgiye uĝratan Mîr Bedirxan(13) engellenemez bir yükseliş gösteriyordu.. Osmanlı Devleti de boş durmuyordu... Osmanlılar bir yandan Bedirxan'a aracılar gönderiyor, anlaşmaya çalışıyordu; diĝer yandan Asuri ve Ermenilerin Botan Hükümetine vergi vermemeleri için kışkırtıcılık yapıyordu.. Aynı zamanda Osmanlı devleti, Fransa ve Britanya'dan Asuri ve Ermeniler üzerindeki etkilerini kullanarak Bedirxan'a vergi vermemelerini istiyordu(14). Osmanlı Sultanı, Istanbul Ermeni Patrikliĝini Kürdlere karşı bir piyon olarak harekete geçirmişti..(15) Ama Patrik Matteos'un Kürd düşmanĝına raĝmen Botan Ermenileri Kürdlerle beraber hareket ediyordu. Mîr Bedirxan kendi yönetimini tanımayan ve kendisine vergi vermeyen Asurilere ve hata Kürdlere karşı çok sert askeri tedbirlere gidebildi... Osmanlılarla beraber Asurileri Mîr Bedirxan'a karşı kışkırtan Ingiliz ve Fransızların planları ters tepince bu sefer Osmanlılardan Bedirxanı cezalandırmalarını istediler.... Mîr Bedirxan'ın Asurilere karşı sert tutumuna bakıldıĝı zaman dinsel nedenlerden ziyade iktidar sorunu vardı. Aslında bugün elimizdeki belgelere göre Mîr Bedirxan fanatik bir müslüman deĝildi.. Garo Sasuni'nin aktardıklarına göre Mîr Bedirxan „Ermeni ve Kürdlerin eşit ve hatta kan kardeşi olduklarını, kurulacak devlette eşit statüde olacaklarını, din, milliyet gibi kavramlarının önemli olmadıĝı“ söylediĝini yazıyor.(16) Bu konuda başka bir belgede 1846 yılında Mîr Bedirxanı Cizre'ye 18 mil uzaklıkta bulunan „Dergawil“ yada „Derîye Gulan“da ziyaret eden iki Amerika'lı misyönerin aktardıklarıdır.. Bu iki misyönerin yazdıkları „Wright and Breath in missionary Herald a Weekly published in Boston mass volume 42nd(1846) pp.378-81“ adlı eserden alıntı yapan Arşak Safrasyan :“ Mir Bedirxan'ın 60 özel koruması Êzidîlerden oluşuyordu“ diye yazıyor.(17) Daha önce tüm hazırlılarını yapan Osmanlılar, Osman Paşa komutasındaki ordularla Kürdistan'a saldırdılar.. Urmiye yakınlarında yapılan ilk çatışmada Osmanlılar büyük bir yenilgi aldılar..(18) Fakat ne yazık ki, Botan Hükümetinin başkenti Cizre savunmasından sorumlu olan Êzdanşêr Osmanlıların saflarına geçmiş ve şehiri Osmanlılara teslim etmişti.. Êzdanşêr'in kardeşi Nurullah Beg ise bir başka büyük askeri güçle Osmanlıların saflarına geçerek Bedirxan güçlerine karşı savaşıyordu.. Mîr Bedirxan, büyük bir güçle Cizire'de bulunan düşman güçlerine saldırarak, şehri özgürleştirdi, ama şehrin dokunmazlıĝı zedelenmişti.. Bundan dolayi, Mîr Bedirxan Eruh kalesine çekilerek direnişini sürdürdü... Bir yandan, Ingilizler ve Fransızların Mîr Bedirxan yönetimini ortadan kaldırmak için Osmanlılara sundukları destek(19), diĝer yandan Êzdanşêr'in ihaneti birleşince Kürdistan halkının büyük bir devriminin yenilgisine neden oldu.. Osmanlı devleti Botan Kürdistan Hükümetini yok etmek için sadece uluslararası desteĝi ve iç ihanetin desteĝini saĝlamakla yetinmedi.. Onlar aynı zamanda Kürdleri bölmek ve Bedirxan'ın girişimlerini boşa çıkarmak için politik manevralara giriştiler. Abdulreqip Yusuf'un Osmanlı arşivlerinde bulduĝu, Bedirxan hareketini yok etmek amacıyla 18.11.1846 tarihinde alınan bir karar var..Osmanlı devleti çok kısa bir süre sonra, yani 24. 12.1846 tarihinde ise Diyarbekir, Mardin, Siirt, Bitlis, Muş, Wan, Şırnak ve Hakari'yi kapsayan „KÜRDISTAN EYALETI“NI kuruyor..(20) A. Yusuf bu „Kürdistan Eyaletinin“ 1855 yılına kadar olan belgelerini yayınladı.. Kemalistlerin ve Türk devletinin son yıllarda „Kürd realitesini tanıyoruz“ ve „Kürd sorunu var“ gibi söylemleri Osmanlıların „KÜRDISTAN EYALETI“ni insana hatırlatıyor.. Ayrıca Osmanlılar Mîr Bedirxan hareketini yenilgisinden sonra katil sürülerine „Kürdistan madaliyesi“ adında madalye vermeye başladılar.. Mîr Bedirxan teslim olduktan sonra, Sêvdîn(Mîr Bedirxan'ın oĝlu) hâlâ direnişe devam ediyordu.. Bedirxan teslim olduktan 45 gün sonra ancak Osmanlı ordusu Van'a ulaşabildi.. Yine A. Yusuf'un aktardıĝı belgelerde Mahmud Xan devrimdeki pozisyonu diĝer tüm komutanlardan daha fazlaydı.. Hakari Mîri Nurulla, Bedirxan'ın teslim olmasından sonra Iran'a sıĝınmak istedi. Fakat Iran onu kabul etmedi... Devrimin yenilgisinden 2 yıl sonra, yani 1849 yılında teslim oldu.. Tüm devrim ileri gelenlerinin bazıları Grit adasına, bazıları Bulgaristan'a sürgün edildiler.. Xelefê Şuvî gibi Botan Hükümetinin en iyi savaşçıları ise zindana atıldılar.. Xelefê Şuvî, Cizire çatışmasında Êzdanşêri yaralamıştı.. Botan Hükümeti hiç bir uluslararası destek alamadı.. Tam aksine o dönemin tüm büyük güçleri ya Osmanlı devletini desteklediler yada Mîr Bedirxani yok etmek için Osmanlı devletine diplomatik uyarıda bulundular... Önümüzdeki bölümde Êzdanşêr hareketine deĝînmeye çalışacaĝım.. Devam edecek... (10) Dr. Abdullah Elyaweyi, age, s 41 (11) Keyhan Azad Enwer, age, s 132 (12) Abdulreqib Yusuf, Raman dergisi (13) Celal Talabani'nin Kürdistan ve Kürd Ulusal Kurtuluş Hareketi adlı eserinden akt.. Dr. Abdullah Elyaweyi, age, s 41 (14) (11) Keyhan Azad Enwer, age, s 132 (15)Garo Sasuni, Kürd Ulusal Hareketleri ve 15.yy'dan günümüze Ermeni Kürd ilişkileri, sayfa 71-72 (16) )Garo Sasuni, Kürd Ulusal Hareketleri ve 15.yy'dan günümüze Ermeni Kürd ilişkileri, sayfa71 (17) Arşak Safrasyan, Kürd ve Kürdistan, sayfa 81, (18) Bliç Şerko, Kürd Meselesi, sayfa,56 (19) Abdulreqib Yusuf, age... 20) Abdulreqib Yusuf, age... Newroz.com

Sevgili Aso, 1915 öncesi ve sonrası kürt soykırımları kapsamlı bir şekilde incelenmezse ermeni soykırımının nedenleri anlaşılamayacağı gibi kürtlerin ermeni soykırımı kaşısındaki konumları da yeterince anlaşılmaz yada yanlış anlaşılır. Şimdilik bu kadarını söylüyorum daha fazlasını değil. Kürt mireliklerinin Selahaddin Eyyubi döneminden başlayarak ermenileri vasal durumuna düşürmeleri ise ayrı bir konudur. Kürtler soykırımda sanıldığı mikyasta kirli olmamakla birlikte bu konuda fazla temiz değil. İslamı kabulden sonra ermenilere sağladıkları üstünlüğü hangi şekilde kullandıklarının tarihi aynı zamanda ermenilerin kendi vatanlarında nasıl köleye indirildiklerinin tarihidir. 1915 Soykırımına gelinmeden önce yaklaşık yüzyıl boyunca kürt mirelikleri tasfiye edilmiştir. Ermenilerin maruz bulunduğu ağır reaya koşulları diğer bir yanıyla bu tasfiye hareketlerinde hangi yanılgı nedeniyle Osmanlı'nın yanında yer aldıklarını da açıklamaktadır. Ermenilerin yanılgısı, Osmanlı'nın kürtlerin dayattığından çok daha ağır vasallık koşullarını ülkesini işgal ettikleri her millete dayatmış olduğunu görememekte yatıyor. Rusların telkinleriyle bu yanılgıdan çabuk sıyrılmışlar ve ortamın elverişli olduğunu düşünürek milli bağımsızlık sağlamaya yönelmişlerdir. Kürt milliyetçiliğini ermeni milliyetçiliğinin tetiklediği bir tartışma konusu olsa da kürtlerin milli devlet kurma talebiyle ortaya çıkışlarına oranla ermenilerin önceliği var. Bedirxan ise kürt mireleri içerisinde farklı bir yere sahip. Önce senin belirttiğin gibi Nizip savaşında İbrahim'in yanında değil karşısında Osmanlı tarafı olarak yer almış. Savaşa katılan Moltke anılarında bunu açıkça belirtiyor. Moltke daha sonra Cizrbotan Mireliği üzerine yürüyecektir. Askeri harekatın nedenleri arasında Bedirxan'ın Osmanlı'ya ihanet ettiği gibi bir gerekçe bulunmamaktadır. Tabi böyle oluşu Osmanlı-Alman ittifakının kürtlere yöneliminin daha anlaşılır nedenlerini görmemize yardımcı olmaktadır. Bedirxan'ın bağımsızlık ilan eden, kendi adına top döktüren, para bastıran Soran Mireliği üzerine sürekli askeri saldırıda bulunması hadisesi vardır. Mir Mıhemed Revanduz, bu taciz hareketlerine karşılık Cizre'yi bir yıl müddetle işgal etmiştir. Bedirxan'ın bunların dışında Said Beg ve Nurullah Beg üzerine yürümesi vardır. Müküs Xanı olan Xan Mahmud ile iyi ilişkiler içerisinde olmadığı, aksine iki kez Müküs üzerine yürüdüğü Xan Mahmud'un kararlı karşı koyuşu nedeniyle başarılı olmadığının bilgileri, Xan Mahmud'un torunlarından olan Sinan Hakan'ın 2002 yılında Peri Yayınları tarafından yayınlanmış Müküs Kürt Mirleri Tarihi ve Han Mahmud isimli kitabında yer almaktadır. Bedirxan'ın korumalarının 'êzdî' olduğuna dair Arşak Safrasyan'ın misyonerlere dayandırdığı notu ise pek tutarlı görülmüyor. Aynı dönemde asurilerle birlikte êzdîlere de kıyım uygulandığının bilgileri var. İlaveten Êzdan Şer'in Bedirxan'a bu tutumu nedeniyle tavır aldığı ve saf değiştirme nedeninin salt kendisine verilen Hakkari Kaymakamlığı olmadığı diğer kaynaklarda yazılı bilgiler arasında. Garo Sasonî de açık yazmamakla birlikte ipuçları veriyor. Bütün bu bilgilerle araştırmalarım boyunca birçok kez karşılaştım. Kaynakları kuşkuyla karşılayarak kesin yargıda bulunmaktan kaçındım. Taki Sinan Hakan'ın 2002 yılında yayınlanan kitabını 2005 yılında okuma imkanı buluncaya kadar. Bedirxan'ın Xan Mahmud'a da aynı şekilde yaklaştığını görünce onun başlangıçta Osmanlı adına hareket ettiği, istediği karşılığı bulamayınca ilişkililerinin bozulduğu kanısına vardım. Bedirxan'a redif alayı komutanı olarak miralay verilmiş olması hatta bazı kaynaklara göre Nizip Savaşı sonrasında ise paşalık verilmesi iddiaları benim kanaatimi değiştirmem için yeterli sebepti ama acele etmedim. Moltke Bedirhan'ın miralay rütbesi ile Nizip savaşına katıldığını, savaşın bitimine kadar karargahta bulunduğunu yazar. Paşalık iddiası ise Bedirxan'ın yaşayan torunları tarafından ortaya atılıp Almanya askeri yetkililerinden bilgi istemeye kadar varmıştır. Bedirxan'ın direnişe geçmeden Osmanlı karşısındaki son idari-siyasi pozisyonu Cizre mutasarrıflığıdır. Bu durumda merkezi otoritenin egemenliğini kabul ederek onun bir aygıtı durumuna dönüşmüştür. Kendi mireliğinde Osmanlı adına vergi toplamaktadır. Osmanlı, Êzdan Şer'in babasına bunu kabul ettirmemiş ve anlaşmaya varamamıştır. Bedirxan Osmanlı ile anlaşarak amcası olan Mir Seyfeddin'i (bazı kaynaklarda Mir Sudî) tasfiye etmiş ve Osmanlı'nın koşullarına uymuştur. Osmanlı önünde artık Mir Bedirxan değil Cizre mutasarrıfıdır. Êzdan'la bir diğer anlaşmazlıkları ise Bedirxan'ın üzerine yürüdüğü Hakkari Miri Said Beg'in Ezdan'ın dayısı oluşudur. Êzdan Şer, babasına, dayısına, nesturilere ve êzdîlere yapılan haksızlıklar ve kıyımların arasında kalmıştır. Aktardığım bu bilgileri senin aktardıklarınla birlikte incelemenin ve etüd etmenin yararlı olacağını düşünmekteyim. Selam ve sevgiler.

Kek Fani, Kanımca kurcalanması gereken, Ermenilerin, Büyük Kürdistan talebi bağlamında olaya yaklaşmamız gerekir. Bu tezin doğruluğu ve yalnışlığı tatışılmadan, soy kırımda Kürdlerin duruşu siyasi bağlamda ortaya çıkmaz. Yani, Kürd-Ermeni ilişkileri, sağlıklı zemine oturmaz. Olay,kendiliğinden ortaya çıkmış, spontan olarak anlaşılır ki; Çapulculuk bağlamında değerlendirmeye tutulur. Bu da büyük bir yalnışlığı beraberinde getirir. Eli, Artini vurdu. Artin, Hesen'e küfretti ile sürer gider. Sanıyorum bu doğru mettot değildir. O zaman da Kürdleri suç ortaklığına mahküm eder çıkarız. O dönemin iradi gücünü elinde bulunduran Kürd oluşumları var mı? Ermeni- Kürd ilişkilerinde toprak kapma, vatan yaratmanın siyasi sonucu, onun üzerinde sahiplenme kavgası vardır. Olgunun siyasi boyutları da dikkaten kaçmamalıdır. Osmanlı ve ıttihat terakinin soykırım suçuna Kürdleri ortak etmek, günahın en büyüğü ve Kürdleri töhmet altında bırakmanın adıdır. Bu tez Tc nin tezidir. TC nin bu çabalarına taraf olmak, onun tezlerine sahiplenmek, TC ye Kürdleri yamamaktır. Kader birliğine zorlamaktır. Bu sadece geçmiş bağlamında değil, gelecekte de mahküm kılmaktır. Hinoğlu hinlik burda yatıyor. Bilinçli bir tercihtir, 'Kürd çapulcaları,ya da çapulcu Kürdler' söylemi eşildiğinde karşımıza çıkan, bir nevi TC nin günahını hafifletmektir. Velhasıl mevzu dönüp dolaşıp; Kürd tarih teziyle bulaşmadıkça,sonuçları ağır,umutlar sönük kalacaktır ve bu sadece bu konuda değil, bir çok konuda umudumuzu karatacaktır. Selam ve saygılar.

Kek Hêca, Belli bir konu bitirilmeden diğer konuların irdelenmesine geçmek konunun dağılması mahzurunu içeriyor. Bu konuda sana katılıyor ve değinmen için teşekkür ediyorum. Benim şahsi görüşüm 1915 öncesi ve sonrası Kürdistan'da cereyan eden askeri işgaller ve soykırımların kapsamlı bir irdelenmesi eşliğinde Ermeni Soykırımı'nın nedenleri, sonuçları ve suçluluları hakkında bir yargıya varılmasıdır. Sevgili Aso, değerli bilgilerini paylaşırken, dikkatinden kaçmadığını sandığım benim kendisiyle aramızda olan Bedirxan Beg'e ilişkin değerlendirme farklılığımızı tartışma yazılarına ekledi. Kendisine müteşekkirim. Kabul edersinki tartışmanın genişletilmesine hiçte karşı olmadığım gibi bu durumda benim de Bedirxan'ı niçin farklı yorumladığımın nedenlerine göz atmam ve bilgilerimi payşlaşmam gerekiyordu. Tam zıddı bir konumda bile olsa soykırım gibi önemli bir konuda arkadaşlarımızın farklılıklarını konuşturmalarını ve konuyu mümkün olduğunca genişletmelerini farklı açılardan inceleme imkanı sunacağı düşüncesiyle sadece hoşgörüyle karşılamakla kalmıyor aynı zamanda destekliyorum. Katılımlarına müteşekkir kalacağımı bir kez daha belirtirim. Sevgi ve hürmetler.

Kusura bakma zamanım olmadığından dolayı yazına geç cevap vermek zorunda kaldım. 1)Kürd Mirleri arasındaki kavga ve çatışmalar tarihseldir.. Bu olay Bedirxanla başlamadı.. Soran Baban, Botan Hakkari; Soran Dasni vs... Bu konuda binlerce belge var.. 2)Osmanlı devleti “böl-yönet“ politikasına bağlı olarak “Çok Mirliği“ Kürdlere dayatmıştı.. Hiç bir Mirin güçlenmesini istemiyordu.. Güç kazanan Mirler Osmanlı devletine de baş kaldırıyorlardı.. O zaman da devlet diğer Kürd Mirlerinin yardımıyla ayaklanan Mirî bastırıyordu. 3) Sevgili Kenan yazinda "Müküs Xanı olan Xan Mahmud ile iyi ilişkiler içerisinde olmadığı, aksine iki kez Müküs üzerine yürüdüğü Xan Mahmud'un kararlı karşı koyuşu nedeniyle başarılı olmadığının bilgileri, Xan Mahmud'un torunlarından olan Sinan Hakan'ın 2002 yılında Peri Yayınları tarafından yayınlanmış Müküs Kürt Mirleri Tarihi ve Han Mahmud isimli kitabında yer almaktadır." diyorsun, ama burada bir sorun var: Birincisi “Kürd Mirlerinin İttifakı“nın iki temel direği Xan Muhmud ve Mir Bedirxandır.. 3. kişi ise Hakkarili Nurullah Beydir.. Bu “Peymana Pîroz“ tarihsel bir gerçekliktir.. Osmanlı devletini korkutan da buydu.. Xan Mahmud ile Mir Bedirxan arasındaki ilişkiler konusunda bir yanılgı içindesin.. Xan Mahmud, Mir Bedirxan'a ölesiye bağlıydı.. Xan Mahmud kardeşi Xan Abdal'ın itiraz ve ihanetine rağmen sonuna kadar Bedirxan'a bağlı kaldı.. Bu konuda yüzlerce belge var.. Abdulreqip Yusuf'un derlediği Osmanlı belgelerinde yüzlerce belge bu meseleye ilişkindir.. Ayrıca bu konuda düşüncelerini dayandırdığın Sinan Hakan'da artık “eskisi gibi“ düşünmüyor: a) Sayın Sinan Hakan 1846 yılında “Kutsal İttifakın“ Xan Mahmud ve Bedirxan Bey ikilisi üzerine kurulduğunu ve bu düşüncesini Osmanlı belgelerine dayandırıyor. Sayın Hakan'ın aktardığı belgelerden birinde şöyle deniliyor:“Bedirxan bey ve Han Mahmud Kürdistan asilerinin merkez istinadı olmuşlardır“...(Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürdler ve Kürd Direnişleri sayfa 170) Ayrıca sayın Hakan “Han Mahmud'un bu oluşumda Bedirxan Bey'e olan itimadı ve bağlılığı Bedirxan Bey'in Kürd direnişine önderliğini pekiştiren bir faktör olmuştur“ diyor.. 4) Bir başka sorun Xan Mahmud'un gerçekleştirdiği 1838 direnişine karşı Osmanlı devletine yardım eden Mir Bedirxan değil “Mir Sêvdin“ dir. Yani Êzdan Şêr'in babası Seyfedin Bey... Yalnız değil tabii... Bu konuda bir çok belge var.. Sevgili Kenan; Bu konuda sendeki düşünce değişimine neden olan sayın Sinan Hakan'dan bir yada iki alıntı yapacağım: Sayın Hakan şöyle diyor: “............. Han Mahmud'un başı sıkıştığında yardım alabileceği komşusu diye tanımlanan Hakkari Mirleri, Cizre Mirleri ile birleşerek hiç beklenmedik bir zamanda Han Mahmud üzerine gelmişlerdir.. Hakkarili Nurullah Bey ile Cizre Bey'i Miralay Bedirxan Bey'in amcası oğlu ve vekili Seyfeddin Bey ittifak ederek Osmanlı ile ince bir çizgide dengelerini korumaya çalışan Han Mahmud'a beklenmedik bir taraftan saldırmış ve Han'ın bütün dengelerini alt üst etmişlerdir“ diyor.(age, s 94) Osman Paşa'da Sivas Valisine yazdığı 18.09.1938 tarihli mektubunda bu gerçekliği kabul ediyor.. 5) Soran Mirinin yenilgisinden sonra Mir Sevdin Bağdat'a sığınıyor.. Daha sonra Cizreye dönüyor ve Mir Bedirxan olmadığı zaman ona vekaten idari işlere bakıyordu.. Bu arada osmanlılar Mir Sevdin'in yerine Bedirxanı Mütesellim olarak görevlendiriyorlar... Sayın Hakan Miralay olarak ondan söz ediyor.. 6) Êzdan Şêr Nurullah'ın damadır.. O, saf değiştirdiği zaman bir çok Kürde mektup yazdığı ve haber gönderdiği insanlardan biride kayın pederi Nurullah Beydir.. Nurullah Bey' de saf değiştiriyor.. Yani kısacası Nurullah ve Êzdan Şêr , Xan Mahmud'u ve Mir Bedirxan'ı yalnız bırakıyorlar. 7)Aslında Mir Bedirxan'ın Hakkari'deki Asurilerle çatışma ortamına girmesinin nedenlerinden biri Nurullah Beydir.. Asuriler Nurullah Beye bağlıydılar ve ona vergi vermeyi reddediyorlar. Bedirxan o dönem devreye giriyor.. Tabi Osmanlı devleti de bu işin içinde.. Fransızlar ve İngilizlerde.. Bu konuda bir hayli belge var.. Mir Bedirxan kendisine gelen tenkitler karşısında 09.10.1843 tarihli mektubunda “Asurilerin 50 Seyidi öldürdüğünü........ Hakkari Beyine itaat etmiyerek kapısındaki malları talan ettikleri ......... Padişahımızın sayesinde bir miktar hadlerini bildirdim“ diye kendisini savunuyor.. Bir çok Osmanlı Valisi de onu destekliyorlar.. Çünkü, Fransızlar ve İngilizler Mir Bedirxan'ın bölgeden alınmasını istiyorlar.. Soruçta Bedirxan bağımsız değilki o da diğer Kürd mirleri gibi Osmanlı devletine bağlıdır ve onlar adına hareket ediyor.. Ne zaman ki o, kendi adına hareket etmeye başladı, devlet tüm güçleri ile üzerine gitti.. 8) Dünyada oluşan devletlerin büyük bir kesimi, bir Mir'in diğerlerini tasfiye ederek oluştu.. Fransa, Almanya, İtalya ve Osmanl vs... Kürdistan'da da Paşayê Kore'nin güç olup Osmanlıya kafa tutmasının altında kendisine rakip olacak tüm güçleri şiddetle susturmasıdır.. Fakat, Kürdlerin denetimi altında bulunduğu devletler hiç bir zaman bir Kürd Miri'nin güçlenmesini istemiyorlardı.. Bu bir realite... Sevgili Kenan, Bedirxan'ın önderliğinden gelişen hareket, Kars'ın Çıldır kazasından, Kuzey Kürdistan'ın esasını kapsıyarak Güney'in büyük bir kesimini etkisi altına alan çok geniş çaplı bir yapılamaydı. Hareket her tarafta kuşatıldı ve yok edildi. Xan Mahmud kendisini “ikinci adam“ olarak gördü. Bilemiyorum eğer Xan Mahmud “birinci adam“ olsaydı durum ne olurdu.. Benim ki sadece bir varsayım.. Bugünün perspektifi ile o dönemdeki olayları irdelememiz düşünülemez... Ama, tüm belgeler Xan Mahmud'un Osmanlı ile tüm köprülerini yaktığını gösteriyor.. kendisine yapılan tüm teklifleri reddediyor.. Çok uzamaya başladı.. Saygılarımla Aso Zagrosi

burda bir suru tarihi bilgi var. kimisi belkide ileride daha gercege yakini bulundukca yenilenecek, degistirilecek, kimisi de artik sabitlesecek bilgiler. analiz de var: kurd asiretleri birbirine karsilar ve bu karsitlik o kadar ki osmanli ya yandaslik yapmayi gerektiriyor.veya osmanliyla baglantiyi-vasalligi kirmaamak gerekiyor. Aso sona yakin bir yerde hipotetik bir alanda sentez yapmaya kalkip vazgecmis. butun anlatiklari uzerine bir sentez gerekiyor. umarim onu da yapar. analiz edilen bu hal (bir derecede bazi formlar degistirerek bugune de ulasmis gibi) benim de siradan bir vatandasin en temel hakki olan soru sorma hakim var. soruyorum; sadece osmanli-fransiz ingilizin istememesi ile becerilmis gorunen bu asiretler arasi husumetin yapisal nedenleri yok mu? veya nicin dunyanin diger uluslarinin becerip de tali duzeye indirdigi ic celiskiler kurdlerde halen surmekte (son ornegi abd nin durdurdugu KDP YNK savasi idi-halen telekomunikasyon alaaninda surmekte -allahtan sadece elektronik piyasasi ama zaten artik hem ulusun bicimlendigi hem de savas alanlari vadiler degil, giderek arata oranda elektronik ortamlar zaten. yani kurdler arasinda bence yanlis bir ogrenmeyle beklenildigi gibi birinin digerlerini total likidasyona ugratmasi disinda -digerlerinin "king maker"(kral yapici) olarak taltif edilip- iclerinden birinin de kral oldugu uzlasmalar da var (dunya tarihinde mutlak hakimiyet disinda uzlasma ile -esitler icinde birinci-primus enter pares-yaratmakla guc(veya ulus) olustuurmus bir suru ornek de var) vs vs. bizde bu iki yola girmemeyip habire birbirine girmeyi surekli kilan (en azindan bugune kadar) icsel sebepler nedir? isin kolayi osmanli ingiliz fransiz istemiyordu demek-burda her sey gayet kolay bir tek nedene baglanip aciklaniyor. yorganin calinmasinda uyuklayanin hic mi sucu yok? hurmetler HeK

Sayın Evîn Çîçek'in geçenlerde Newroz Com'dan yayınlanan „Kürd Bedirxan Bey ve Kürdistan'da farklı inançlara uygulanan kırım“ adlı makalesini okuduĝum zaman Kürdlerin hâlâ kendi tarih yazımında var olan hazır, tek yanlı ve hatta anti-Kürd „verileri“ doĝru olarak sahip çıkmalarını gördüm.. Uzun zaman boyunca Kürdistanı sömürgeleştiren devletler Kürdlerin ulusal varlıĝını yadsıyan, tarihi gerçekleri alt üst eden ve hatta Kürdlerin varlıĝını inkâr eden bir yaklaşımla Kürdlerin tarihini yazdılar.. Yine uzun zaman boyunca Batı ve Doĝu bölgesel ve uluslararası güçleri adına Kürdistan'a gelen misyonerler ve ajanlar Kürdlerin tarihine ilişkin incelemelerde bulundular... Ayrıca bu iki kesimin dışında küçük bir grupta olsa tarihe karşı entelektüel sorumluluk duyan ve hatta Kürd dostu olan tarihçilerde vardır.. Doĝu ve özellikle Güney Kürdistan'da çoktan beri Kürd tarihçileri yukarıda sözünü ettiĝim tarih yazıcılarını aşarak sürece damgalarını vurmuşlardır. Son yıllarda Kuzey Kürdistan'da da Kürd tarihçileri büyük çaba sarfederek çeşitli ürünler vermeye çalışıyorlar... Ama, ne yazık ki hâlâ bu sürece damgasını vuracak durumda deĝiller... Kürd tarihi ile ilgili araştırma yapan Kürd tarihçilerinin önlerinde büyük engeller ve zorluklar vardır.. Çünkü, Kürdlerin tarihine ilişkin büyük çarpıtmalar yapılmış, hayali veriler ve gerçeklikler oluşturulmuş ve büyük finansal kaynaklar aracılıĝıyla her tarafa yayılmıştır.. Bundan dolayı Kürd tarihini yazmaya çalışan Kürdlerin önünde defigure edilmiş bir tarih gerçekliĝı var... Kürdler, kendilerine ilişkin çeşitli çıkar ve amaçlarla yazılan tüm tarih yazımına karşı kuşku ile yaklaşmalı ve gerekirse araştırmaya girerken ilk etapta görmezliktende gelebilirler. Sayın Çiçek'in makalesinin hemen ilk cumlesinin başında „Bedirxan Bey 1832’de savunmasız 120.000 Kürd-Êzidî'yi katletmiştir“ diyor.. Bu alıntının kendisi bir dizi yanlışlıĝı barındırıyor... Bir kere Mîr Bedirxan yada Bedirxan Paşa yada Mîrê Botan Büyük Bedirxan sözü edilen tarihte Yanı 1832’de Mîr deĝildir. Cizîre Botan Mîrî olmadıĝına göre böyle bir toplu katliamı, 120 bin kişiyi öldürme imkânı ve şansıda yok.. O dönemler Botan Mîrî, Mîr Sêvdîn idi... Meşhur Êzdanşêr'in babası ve aynı zamanda Mîr Bedirxan'ın amcası oĝluydu.. Mîr Sêvdîn, Soran Mîrî Paşayê Kore, Paşayê Gewre yada Muhamed Paşa Revanduzi'ye baĝlıydı.. 1836’da Reşid Paşa Cizîre'ye saldırınca Mîr Sêvdîn Baĝdat valisine sıĝındı.. Reşid Paşa 07.05.1836 yılında kardeşine yazdıĝı bir mektupta Cizre Botanı, Beyini, din adamalarının rolunu tarif etmeye çalışıyor ve „ Cizre Beyi Seyfeddin bey dedikleri hainin ele geçirilen sarayında bulunan tarafınıza gönderilen Arapça evraklarından da anlaşılılmaktardır.............“ Buradan da anlaşılacaĝı gibi Türklerin Seyfeddin Bey dedikleri Kürdlerin Mîr Sêvdîn dedikleri Botan Beyidir.. Mîr Bedîrxan'ın Botan'ın başına geçmesi meselesinde Kamuran Bedirxan'ın Thomas Bois ya verdiĝi „ 1821 tarihi“ doĝru deĝildir. Aynı yanlış tarih Kamuran Bedirxan'dan önce , Dr. Bliç Şerko ve daha sonra Şemzini, Kutschera ve daha sonra gelen tüm Kürd ve yabancı tarihçiler Mîr Bedirxan'ın Botan'ın başına geçmesi tarih konusunda yanılgıya düştüler.. Abdulrahman Bedirxan Kürdistan gazetesinin 13.sayısında „Mîr Bedirxan 1869 öldüĝünde kendisi 16 yaşında olduĝunu ve Mîrin 1806’da doĝduĝunu“(Yusuf Ahmed Mantik, Bedirxanîkan Malbateki Xebatkar, r.6); Dr. Bliç Şerko'da Bedirxan'ın 1821 tarihinde 18 yaşında olduĝunu yazıyor...(Dr. Bliç Şerko, La question kurde)... 1836’dan itibaren Mîr Bedirxan ön plana çıkıyor ve Osmanlılar tarafından Botan'ın başına atanıyor. Daha sonra Mîr Sêvdîn’de af edilerek Botan'a dönüyor ve Mir Bedirxan Cizre'de olmadıĝı zaman onun yerine vekaleten bakıyordu. Tabii ki amca çocukları arasındaki iktidar kavgası uzun süre devam etti. Bugün elimizdeki belgelerden hareket ile Êzdanşêr'in Bedirxan'ın başkenti Cizre'yi Türklere teslim etmesinin geri planına ilişkin olarak bir düşünce yürütebiliriz.. Kaldıki aynı Êzdanşêr Bedirxan'dan sonra Türklere karşı daha büyük bir ayaklanmaya önderlik etti..( Êzidî Kürdler bazında onun dönemine de deĝineceĝim) 1832 tarihinde Êzidî Kürdlere yönelik bir katliam olmuşmudur? Evet olmuştur, ama bu katliam hâlâ Botan Mîri olmayan Bedirxan tarafından deĝil, Soran Mîrî Paşayê Kore yada bizim Kürdlerin Paşayê Gewre dedikleri Mîr Muhamed tarafından yapılmıştır.. Acaba verilen 120 000 rakamı doĝru mu? Êzidî Mîrliĝi ve Soran Mîrliĝi arasındaki çatışmalar nasıl gelişti? Soran Mîrliĝinin kuruluş tarihine ilişkin farklı görüşler vardır. Bazı tarihçilere göre Soran Mîrliĝinin kuruluş tarihi 12.yy ve bazılarına göre ise 15.yy dayanıyor... Ama genel olarak tarihçilerin birleştiĝi ortak payda Osmanlıların bölgeye gelişlerinden önce bu Kürd Mîrliĝi vardı.. Kürd Beylikleri yada hükümetleri kendi aralarında sürekli kanlı biçaklıydılar... Soran Beyliĝi ile Babanlar arasında, yada Soranlılar ile Bedînan Emirliĝi arasındaki savaşlar ve çatışmalar tarihi eskiye dayanıyor... Bu durum Kuzey ve Doĝu Kürdistan'daki Kürd Beylikleri arasındada her zaman görülmüştür.. Kürdlerin kendi aralarındaki çatışmaları ve parçalanmışlıkları Kürdistanı işgal eden devletlerin çıkarına olmuş ve onlar tarafından her zaman teşvik edilmiştir... Sömürgeci devletler Kürd Mîrleri arasındaki güç dengelerini her zaman kontrol altında tutmaya, bozulan dengeleri şiddetle ayarlamaya çalışmışlardır. Soran Mîrliĝi ile Êzidîlerin Dasnî Mîrliĝi arasındaki husumet ve çelişkiler de çok daha eskilere dayanıyordu... Aslında daha sonra yaşanan çelişki ve çatışmalarda sömürgeci Osmanlı devletinin oynadıĝı oyunların başlangıcı Kanuni Sultan Suleyman'ın Baĝdatı işgal edip Hewlêr'e geri gelmesi esnansında açık bir şekilde yaşanıyor.. Soran Mîrî, Mîr Îzedin Kanunî Sultan Suleymanı Hewlêr'de çok sıcak karşılamasına raĝmen, Kanuni tarafından Iran Şahı Şah Tehmasp ile ilişkileri var bahanesiyle öldürülüyor.. Mîr Îzedin'in bölgesi, Hewlêr'de dahil olmak üzere Êzidî Mîrî, Huseyin Begî Dasnî'ye veriyor. Belli bir dönem sonra Pîr Budaq'ın torunu Mîr Seyfedin Soran bölgesinde güçlenerek Dasnîlerin bölgedeki hakimiyetini kırıyor. Osmanlı Sultanı görüşmek amacıyla Mîr Seyfedini Istanbul'a çaĝırıyor ve orada öldürüyor. Daha sonra onun yerine oĝlu Mîr Qulî Beg geçiyor ve Êzidîlerle çatışıyor, ama başarılı olmayınca Sefevilere sıĝınıyor. Daha sonra bir dizi Soran Mîrleri geliyor,Duwin Hewlêr, Herir, Xelifan ve Rewanduz gibi yerleri kandilerine başkent olarak tespit ediyorlar... Bizim konumuz açısında önemli olan Mîr Muhamed veya diĝer ismiyle Paşayê Gewre 1808 yada 1813 tarihinde Soran Mirliĝinin başına geçiyor. Ama Soran Mîrliĝi kardeşler arasında parçalanmış ve büyük oranda etkisini kaybetmiş durumdaydı..Mîr Muhamed başa geçer geçmez, ilk etapta kendi bölgesindeki yapıyı yeniden örgütledi ve olan aşiret yapılarını birleştirdi... Babası Mîr Muhamedi başa getirdiĝi zaman, Mîr Muhamed'in babasına bir şartı vardı: „Benim işlerime karışmayacaksın“ koşulluydu.. Mîr Muhamed'in babası ölene kadar Hawdyan köyünde yaşadı.. Mîr Muhamed, ilk önce askeri yapıyı yeniden örgütledi ve ilk işi kendisine düşmanlık yapan amcası Tamerxan saldırdı ve onu öldürdü ve diĝer amcası olan Yahya beye saldırarak onun da tasfiye ederek denetimlerinde bulunan bölgeleride yönetimine katabildi... Mîr Muhamed Soran Mîrliĝi içinde olan parçalanmışlık durumunu ve çelişkileri şiddet kullanarak ortadan kaldırdı.. Daha önceleri Baban veya Bedînan Mîrliklerine kaptırılan bir dizi alanı Mîr Muhamed yeniden topraklarına katabildi... Mîr Muhamed Soran Mîrliĝinin başına geçtikten sonra ilk giriştiĝi şey Mîrliĝin yapılanmasını baştan aşaĝı gözden geçirme ve yeniden örgütlenme oldu... 1. Mirza Muhamedi Serokê Nivîskaran seçti.. Onların görevi yaşanan olayları ve tarih yazmaktı.. 2. Soran Mîrliĝinin başkenti olan Rewanduz'un çevresine kale ve surlar inşa etti, şehir için 3 kapı oluşturdu ve güçlü barikatlar oluşturdu.. Kale kapılarını gözetlemek ve korumak için iki büyük sur oluşturdu.. 3. Mîr Muhamed kendisinin başında bulunduĝu 5 kişilik bir askeri komisyon oluşturdu.. Kardeşlerinden Resul'u savaşın genel sorumluluĝuna ve diĝer kardeşi olan Ahmedi ise genel komutanlıĝa atadı.. 4. Receb Ustayı top ve cephane sorumluĝuna getirdi... Rewanduz'da silah yapımı için iki fabrika kurdu... top, tüfek, tabanca, hançer ve barut üretmeye başladılar(1818 Doĝu Kürdistan'da getirdiĝi Xan Gêldiyi Hançer ve marangozluk işleri yönetimine atadı.. 5. Ibrahim Mawili Ustayi, kale, sur, barikat, yol yapımı için görevlendi.. 6. Desteya Serdaran diye bir komisyon oluşturdu ve kendisi başına geçti. Bu komisyon olaĝan durumlarda haftada bir toplanıyordu 7. „Encumenî Zanayan“ ve „Encumeni hekiman“ları yasaları oluşturmak için görevlendirdi.. 8. Mîr Muhamed 7 çeşit para kendi adına bastı.. 9. Cuma hutbesini kendi adına okutur ve kendisini baĝımsız bir lider olarak lanse ediyordu. 10. Mîr Muhamed'in babası Mîr Mustafa zamanında yine Rewanduz olan Mîr Muhamed'in eĝitiminde önemli payı olan Ibni-Adem(50 cıvarında yazılı eseri var) Soran Mîrliĝinin müftüĝüne atandı. Daha sonra Mîr Muhamed ile yaşadıĝı bazı sorunlardan dolayı bu görevden çekildi.. Onun yerine meşhur Melayê Xetê getirildi.. 11. Ticari işlerin başına Mustafa aĝa getirildi... 12. Vergi sistemini yerleştirdi. 13. 60 bin cıvarında ve içlerinde düzenli aylıklarını alan bir ordu oluşturdu... Yalnızca Mîr Muhamed'in 3000 cıvarında bir askeri koruması vardı.. Tüm bu yeniden örgütlemeden sonra Mîr Muhamed tüm eski Soran Mîrliĝinin topraklarını ele gecirdikten sonra, Bradost mıntıkasına , Elos kalesine, Altın Köprüye, Mergewere, Şino ve Kerkük'ün bazı kesimlerini barışçıl yada şiddet ile ele geçirdi.. Tüm bu çatışmalarda alabildiĝine kann döküldü. Arapların bölgede bulunan yapılarına saldırarak Cebar ve Tay Şeyhlerini de esir aldı.. Mîr Muhamed, Baban, Bêdînan, Hakkari, Botan ve Êzidî Mîrliklerini elegeçirmek için bahaneler arıyordu.. Mîr Muhamed'in Osmanlı devletine karşı tutumu yada hiçe sayan bu girişimleri karşı Osmanlı devleti hiç bir şey yapamıyordu... Kendiside Kürd olan Mısırlı Mehemed Ali Paşa'nın oĝlu Ibrahim Paşa bir yandan Osmanlı devletini zorluyordu... Baĝdat valisi Davud Paşa devlete başkaldırmak için ortam koluyordu.. Mîr Muhamed kendi bölgesinde baĝımsız hareket ediyordu... Bir çok Kürd ve yabancı taraihçi bu 3 yönetici arasında mektup ve antlaşmalardan söz ediyorlar... Zaten o dönem Kuzey Kürdistan'da büyük oranda devletin kontrolunde çıkmış Kürd beyleri tarafından yönetiliyordu... Mîr Muhamed bu durumdan yararlanarak 1826 yıllında „bangî Azadî“(bazı tarıhçilere göre) çaĝrısını yaparak kendi baĝımsızlıĝını ilan etti ve kendisini „Emîr Mansur“ olarak adlandırdı. Osmanlı ve Iran devletleri bu gelişmeler karşısında korkuya kapıldılar... Osmanlı devleti Mîr Muhamed'in bu yükselişi karşısında çaresizce ona paşalık ünvanını yada Soran Mîrliĝi uzmanlarından olan Dr. Kawus Kaftan ve G. Mukriyan'in söylemleriyle „Mîrê Mîran“ ilan ettiler. Iran devlet bu de facto baĝımsızlıĝı „tanımak“ mecburiyetinde kaldı, ama diĝer yandan Osmanlı devletiyle Mîrê Soran'ın hakkında gelmek için gizli görüşmelere ve mektuplaşmalara girişti.( Bu hususa ilişkin bir mektup ve yazışma var(Mirnişini Soran, Mehemed Paşa (1788-1838) Beşi pencem, 143-165) Yukarıda da sözünü ettiĝim gibi Mîr Muhamed kendi sınırını genişletmek, Baban, Bêdînan, Hakkari, Botan ve Êzidî Mîrliklerini denetim altına almak için bahane arıyordu.. Tam bu ortamda Êzidî Mîrliĝi ile Bedinan Mîrliĝi içinde geçmişte önemli pozisyonlarda olan daha sonra iç kavgalardan dolayı ekarte edilen Mizurî aşireti arasında bahtsız bir olay yaşanıyor. Êzidîlerin Mîrî Mîr Alî ile Mizuri aşireti reisi olan Ali Aĝa Baleyi arasında geçmişte kalan bir düşmanlık var.. Akrê hakimi bu ikisini bir araya getiriyor... Daha sonra Mîr Alî , Ali Aĝa Baleyi oĝluna „kirîv“ yapmak için davet ediyor.. Bu davet esnasında Alî Aĝa öldürülüyor... Bu meseleye ilişkin hemen hemen tüm yerli ve yabancı yazarlar bir dizi şey anlatıyorlar, ama hepsinin birleştiĝi nokta böyle bir olayin yaşadıĝıdır.. O dönem „büyük bir din olan ve aynı zamanda Ali Aĝa Baleyi'nin kardeşinin çocuĝu olan Mela Yahyayê Mizurî „ amcasının intikamını aldırtmak için Bedînan Mîrî olan Said Paşaya gidiyor, durumu anlatıyor.. Ama Said Paşa bir çözüm bulmuyor... Baĝdat Valisine gidiyor, o da bir çözüm bulmuyor ve sonunda Soran Mîrine , yanı Paşayê Kore'ye gidiyor ve durumu anlatıyor.. Aslında Mela Yahyayê Mizurî Bedînan Mîrî Said Paşa'nın bu ölümün arkasında olduĝunu düşünüyor... Çünkü, Said Paşa Muzirileri ve özellikle Ali Aĝa Baleki'yi rakip olarak görüyor... Onun Êzidî Mîriyle anlaşmasını kendisine karşı tehdit olarak görüyor... Mîr Muhamed hemen bu işe yatıyor... O Êzidî Mîrliĝi ile olan tarihsel çelişkisini çözmek, Muzirileri ve Mela Yahyayê Mizurî'yi tarafına çekmek ve sonuç olarak sınırlarını genişleterek Kürdistan'ın tek hakimi olmak istyordu.. Mîr Muhamed tam o dönem Êzidî Mîrlîĝine karşı bir fetva çıkartıyor... Bazı tarihçilere göre bu fetvayı Soran Mîrliĝinin Müfüsü olan Melayê Xetê çikarmıştır.. Başka tarihçiler ise Mela Yahyayê Mizurî o dönem „çok tanınan ve herkes tarfından saygı gösterilen bir din adamı“ olduĝundan Melayê Xetê'nin fetvasına gerek kalmadan kendisi çıkarmıştır.. Êzidi Mîrliĝine karşı bir fetva çıkarmak kolaydı. Daha önce çeşitli dönemler Kürd Mirlerine baĝlı din adamlar yada Şeyh ul-Islam'lar Êzidilere karşı Fetvalar çıkarmışlardır. Şeyh ul Islam Ebu Sûdi Amedi, Şeyh Ebdullayê Muderisi Ribeki ve Mela Hesenê Şivki bunlardan bir kaçıydı.. Ama, burada sorun Soran Mîrliĝi Êzidî Mîrliĝi'ne savaş açtıĝı zaman Müslüman Bedinan Mîrliĝi ve Akrê Paşası Êzîdilerin saflarında yer alırsa Fetva'nın kendilerini kapsayıp kapsamayacaĝı sorunudur... Işte tam bu noktada söz konusu Fetva'da kim destek sunarsa „yoldan çıkmıştır“ ibaresi kullanıyor ve onlara karşıda „kutsal savaşı“ devreye sokuyorlar.. Mîr Muhamed 60 kişilik ordusunu iki bölüme ayırarak, kardeşi Resul Beyin komutasında ve Bedînan Mîri Said Paşa'nın kardeşi Musa Beyin yardımcılıĝında Bedînan Mîrliĝi üzerine gönderdi... Odunun diĝer kesimini Mîr Muhamed'in kendisi komuta ederek Êzidiler üzerine yürüdü.. Mîr Muhamed'in komutasindaki Soran güçleriyle, Mîr Ali Beyin önderliĝindeki Êzidî güçleri kanlı iki günlük bir çatışmaya giriyorlar.. Bu çatışmada sayısal olarak güçlü olan Soran güçleri Êzidi güçlerini yeniyor ve Mîr Alî beyi esir alıyorlar... Beraberinde Rewanduz'a götürdükleri Mîr Alî beyi öldürüyorlar.. Bedînan Mîrî Said Paşa, Yunus Aĝa komutasında bir gücü, Akrê Paşası bir başka gücü Êzidîlerin yardımına göndermişlerdi.. Fakat, onlar savaş alanına varmadan Êzidî güçleri yenilgi almışlardı. Iki Bedînan ordusu da Soran güçleri tarafından yenilgiye uĝratıldı.. Mîr Muhamed kardeşi Resul'a Akrêye saldırma talimatını veriyor ve Behdinan savaşıda başlıyor... Şêxan ve Akrê'nin düşmesinden sonra Êzidi Kürdler Musul'a kaçmaya başlıyorlar.... Mîr Muhamed ordusuyla peşlerine düşüyor.. Nehir üzerindeki köprü kaldırıldıĝından dolayi(bazılarına göre Musul Paşası Mîr Muhamed'in Musulu işgal edeceĝinden korktuĝundan dolayi köprüyü uçurduĝunu, bazılarına göre ise Êzidi Kürdlerden kurtulmak istediklerinden dolayi) Êzidi Kürdler kuşatılmaya alınıyor ve orada bazı tarihçilerin anlatımına göre hâlâ „Soran katliamı“ diye anılan kadın, çocuk ve yaşlı denmeksizin acımasız bir katliam yapılıyor.. Soran Mîri daha sonra Bedinan, Cizre, Doĝu Kürdistan'da Mahabad, Serdeşt ve Urmiye'ye kadar tüm bölgeleri kontrol altına alıyor.. Reşid Paşa 01.11.1835’de Garzan savaşlarına ilişkin verdiĝi raporda“ Cizre'nin Rewanduz Beyinin elinde olduĝunu Midyat, Siirt ve Şirwan'in tazyike maruz kaldıĝını“ yazıyor Sayın Evîn Çîçek'in makalesinde sözünü ettiĝi ve „ 1832’de Bedirxan Bey savunmasız 120. 000 Êzidî'yi katletmiştir“ olayı bu yakarıda sözünü ettiĝim Mîr Muhamed’in yaptıĝı katliamdır.. Birincisi; bu makalenin ilk bölümündede ifade ettiĝim gibi bu katliamın Bedirxan ile ilişkisi yoktur.. Ikincisi; sayın Evîn Çiçek'in yaptıĝı alıntı ya bilinçli bir şekilde çarpıtılmış veya yanlış çeviri yapılmıştır... Sayın Evîn Çiçek yukarıdaki alıntıyı Joachim Menant'ın „Les Yêzidiz- Adorateurs du Diable“ adlı kitaba dayandırıyor. Şimdi bu kitabın 1892’de Paris'in Ernest Leroud yayınlarında çıkan ilk baskısından aynı bölümü aktarıyorum: „Douze cents Yezidiz sans defense furent egorges“(yani savunmasız 1200 Êzidî boĝazlandı yada öldürüldü................ „Yanı sayın Çiçek'in dediği gibi 120.000 kişi değil.... Aslında bu katliamda 1200’den daha fazla Êzidi katledildi.... Bu katliama ilişkin bir çok versiyon var... Bunlar içinde bana göre gerçeĝe en yakın olan Duhok'da faaliyet gösteren Merkeza Laleş'in çıkardıĝı Laleş dergisinin beşinci sayında verilen 4500 sayısıdır. Ortaya çıkan ve çıkabilecek yeni verilerle, belgelerle bu sayılara ilişkin yeni deĝerlendirmeler yapılabilinir.. Sayın Evîn Çîçek makalesinde başka çarpıtmalarada gidiyor.. Eĝer bir çeviri varsa çevirmenler bu işi alt üst etmişler ve sayın Çîçek onların hatalarına alet olmuştur.. Sayın Çiçek „Joachim Menant, Cizire Bohtan Beyleri olan Bedirxanların egemenlikleri altındaki alanlarda , Êzidî dini inancına mensup Kürdlerin 1840’taki sayılarının 200.000 olduĝunu vurguluyor. 1890’a geldiĝinde ise sayının 50.000’e indiriliĝini yazıyor...“ diyor. Joachim Menant söz konusu olan kitabının 47 sayfasında şöyle diyor: „Biz Êzidîleri din ve ırk bakımından parçalanmış bu topluluklar içinde görüyoruz. Êzidiler Kürdistan nüfusunun en az parçasını temsil ediyorlar... Êzidilerin 1840’taki sayıları 200.000 .................................... bugün ise sayıları 50.000 cıvarındadır ve sayıları günden güne azalıyor“ Sayın Çîçek'in vurgu yaptıĝı gibi „ Bohtan Beyleri olan Bedirxanların egemenlikleri altındaki alanlarda200.000 Êzidî'den“ söz edilmiyor. „Kürdistan'da 200.000 Êzidi'den“ söz ediliyor. Kürdistan ve Botan arasındaki fark açıktır.. Baptistin Poujoulat 1840 tarihinde Paris'te yayınladıĝı „Voyage dans L'Asie Mineure“ adlı eserinde „tüm Kürdistan nüfusunun 3 milyon oluĝunu ve bunun 200.000 Êzidî“ olduĝunu yazıyor.. Buradan da görülüyor ki tüm Avrupa'lı yazarların bu sayılar için baş vurduĝu bazı kaynaklar var.. Her halde o dönem ki Osmanlı kaynakları bu sayılar meselesinde önemli rol almıştır.. Ayrıca Êzidîlerin sayıları hakkında verilen bu rakamlar doĝru deĝildir.. Hâlâ bugüne kadar Türk devleti Kürd nüfusunu doĝru dürüst sayım altına almış deĝildir.. O dönemler uygulanan terör, alınan haraçlar ve asker toplamaları karşısında Êzidi Kürdlerin verdikleri sayının bu kadar az olmasına şaşırmamak gerekir.. Bu sayıları karşı suphe ile yaklaşmak gerekir.. Sayın Evîn Çiçek kullandıĝı kaynakları konrol etmiş olsaydı kaynaklardaki bir dizi yanlış bilgileri görürdü... Soz konusu kaynakta „ Bedirxan Bey “ ile „ Muhamed Paşa“ sürekli karıştırılmış, yada aynı kişi olarak lanse edilmişlerdir. Zaten Hıristiyanlıĝı yaymaya çalışan, Asurileri kendi mezheplerine çekmeye çalışırken birbirleriyle kavga içinde olan , Êzidileri kendilerine çekebilecekleri ve hatta kafesteki kuş gözüyle bakan misyonerlerin, yada Layard gibi „Asuri küryelerin“ müslüman Kürdlere ve özellikle kendilerine karşı dikilen Kürd Mirleri hakkında pek olumlu tespitleri yoktur. Ama, onların yazdıklarından bizim yaralanabileceĝimiz çok şey var... Bu tarihi kaynaklar saraf hassaslıĝıyle ele alınmalı ve irelenmelidir.. Yanı sonuç olarak Mîr Muhamed Osmanlı ve Fars devletlerine rağmen ve onlara meydan okuyarak sınırlarını Botan'dan Mahabad' a kadar genişletmiş de facto bağımsız bir Kürd devletini kurmuştu.. Soran Mîri bu kadar geniş bölgeyi kontrol altına almak için hem Soran Mîrliği sınırları içinde kendi akrabalarına, hem Baban Mîrliğine, hem Bedînan Mîrliğine ve heme de Êzidî Mîrliğine karşı kanlı savaşlar yaptı.. Mîr Muhamed bir dizi Kürd Mîrliklerinin varlığına son verirken bir yandan geniş bir iç düşman cephesi yaratmış, diğer yandan Osmanlı devleti, Fars devleti, Rusya, Fransa ve İngiltere gibi dış güçlerin hepsini karşısına almıştı.. Çünkü bu güçlerin hiç biri var olan statükonun bozulmasından yana değillerdi.. Söz konusu olan uluslararası güçler dağılmakla karşı karşıya kalan, eski imparatorluk sınırları üzerinde kontrolu kaybeden “hasta adamı“ diri, yeni ve büyük bir hırsla gelişen Soran Mîrliğine tercih ediyorlardı.. Ayrıca Mısır'ın başında olan ve aslen diyarbakir Kürdlerinden(Muhamed Haykal ve Dr. Kemal Mazhar'ın konuya ilişkin çalışmalarına bakınız) olan Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa Osmanlı devletine karşı isyan etmiş ve Osmanlının devlet varlığını tehlikeye düşürdüğü bir ortamda Soran Mîri'de Osmanlı devletinin Kürdistan'daki varlığına büyük bir oranda son vermişti..( Giw Mukriyani dahil olmak üzere bir çok tarihçi bu iki kesim arasında koordinasyon ve mektuplaşmalardan söz ediyorlar..) Mîr Muhamed'ın bu yükselişi ve kontrol dışına çıkışı zaten can çekişen Osmanlı devleti için ölüm çanı anlamına geliyordu... Osmanlı devleti tüm gücüyle Kürdistan'a yüklendi ve kontrol altına almaya çalıştı.. 1830'lu yıllar tam bir Kürd- Osmanlı savaşına sahne oluyor ve büyük Kürd kıyımları yaşanıyor... 1835 yılında Osmanlı Orduları Mehmet Reşid Paşa komutasında başlatığı Garzan ve Şengar savaşları Kürdlere ve özellikle Êzidî Kürdlerine karşı bir kıyım savaşıydı... Reşid Paşa 01.11.1835 tarihinde Garzan savaşına ilişkin verdiği raporda “Ekrad-i lâin“ (lanetli Kürdlere- Êzidî Kürdler) lere karşı yürütüğü savaşa geniş yer veriyor.( Osmanlı Arşiv Belgeleri.... , S. Hakan s. 76) Revanduz Mîri'yle doğrudan ilişki içinde bulunan Mardin Kürdlerinden olan Omeriyan aşiret reisinin 12.08.1835 tarihinde Mîr Muhamed'e gönderdiği mektupta Reşid Paşa'nın Garzan savaşlarına, Diyarbekir aşiretleriyle olan ilişkilerine ve Mardin'e geldiği taktirde aşiretlerin saf değiştireceğinden söz ediyor(age, 74) Mîr Muhamed denetimi altındaki Kürdistan topraklarını genişletmiş Botan, Mardin ve Nusaybin mıntıkasına ve hatta Diyarbakir'a kadar etkisini yaymıştı.. Bundan dolayı Osmanlı ordularına komuta eden M. Reşid Paşa önce Kuzey Kürdistan'daki Kürd direniş merkezlerine saldırdı.. “1834 tarihinde Atak bölgesi Kürd devriminin merkeziydi.. Reşid Paşa on binlerce asker ile bölge üzerine yürüdü, çok vahşi ve acımasız katlimamlar yaparak hareketin önderi Recep Beyi yakalayıp İstanbul'a göderdi“( Hesen Mahmud Hemekerim, Fetwakey Melay Xetê, Çapxaney Tishk, r.20) Yine aynı saldırıya ilişkin olarak “Reşid Paşa Cizre'ye saldırmadan önce Diyarbakir bölgesinde bir harekat gerçekleştirerek Zerki Beyleri Recep, Timur ve Hüseyin Beyler ile Silvan ağası Mirza Ağa'yı ele geçirerek Edirne'ye sürmüştür“ ( Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürdler, sayfa 77-78) Yine Reşid Paşa komutasındaki ordular Milli Aşiret liderlerini de tutuklayarak Diyarbakir'da hapsetmiştir.. Böyle bir çalışma neticesinde adım adım ilerleyen M. Reşid Paşa, Soran Mîri Mîr Muhamed ile ittifak içinde olan Botan Mîri Mîr Sêvdîn'in üzerine gitmiş ve Cizre şehrini top ateşine tutarak harebeye çevirmiştir.. Reşid Paşa'da Cizre'yi işgal ettikten sonra “sıranın Revanduz maslahatının tamamlanmasına geldiğini“ söylüyor.. Diğer yandan Bağdat Laz Ali Rıza ve Musul valisi Bayraktar da kendi alanlarından itibaren büyük güçlerle Soran Mîrliğinin üzerine yürüyorlar.. Soran Mîrliği ve özellikle başkenti Revanduz dört bir yandan Osmanlı orduları tarafından kuşatılmış, Mîr Muhamed Geliyê Alî Beg ve Şaxi Spik vb... stratejik alanlardan itibaren başkenti savunmaya çalışıyor, ama sonuç olarak Reşid Paşa'nın Sultan adına kendisine verdiği bir sözden dolayı çaresizlik!!!! İçinde teslim oluyor.. Fars devletide o dönem Osmanlı devletiye koordineli bir şekilde Soran Mîrliğini abluka altına alıyor.. Fars devleti adına Emir Nizam'ın M. Reşid Paşa'ya gönderdikleri “Soran Mîri'nın sorunu“ adlı mektupta “ Soran Mîrinin Mahabad, Mukri ve Serdeşt mıntıkalarını elegeçirdiği ve ortak hareketin gerekli olduğunu........ Revanduz Beyinin ortadan kaldırılmasını, sınırların korunmasını, tutsakların kurtarılmasını“ talep ediyor. Yine İngiltere'nin Tebriz elçisinin Farslarla Osmanlıların Revanduz Mîrine karşı ortak hareket etmesi gerektiği yönündeki mektuplar mevcuttur..( Halfin, Xebat le rêyi Kurdistan da L, 89) Soran Mîrliğine karşı savaşta Britanya'nın savaş uzmanları Reşid Paşa'ya danışmanlık ediyorlardı(Xalfin, age, s 65) Ayrıca Emir Nizam ’Kürdlere karşı savaşmak için Rusyadan ağır silah istemektedir. Rusya ise kendisine farklı hebatlarda 4500 top mermisini verdiğini“ biliyoruz (Kurdekani İmparatoryeti Osmani , l. 109) Zaten Osmanlı kuşatması esnasında Mîr Muhamed Fars devletiyle anlaşmak için bazı girişimlerde bulunuyor, hediyeler gönderiyor, ama tüm çabaları boşa çıkıyor. Çünkü, Fars ve Osmanlı devletleri Soran Mîrliği karşısında ortak hareket etme hususunda anlaşmışlardı... Soran Mîrliğinin yıkılışında çıkarılacak dersler: 1) Mîr Muhamed uygun koşulları tespit edip baş kaldırdı.. Ama, doğal ittifakı olan Bağdat Valisi Davut Paşa'nın tasfiyesi ve Mısır Valisiyle Osmanlılar arasında yapılan antlaşma neticesinde yalnız kaldı.. 2) İngiltere, Rusya, Fars devleti ve Osmanlı devletlerinin hepsi Mîr Muhamed'e karşı ortak hareket ettiler... Kürdler hiç bir uluslararası ve bölgesel gücün yardımına ulaşamadılar ve tek başına kalmışlardı.. 3) Bir dizi eski Kürd Mîri'nin Osmanlı devletiyle birlikte hareket etmesi.... Bazı Kürd Mîrlikliklerinin Soran Mîrliğine destek sunmamaları.. 4) Soran Mîrinin hakimiyet alanını genişletmek için uyguladığı şiddet politikası yara ve tahribatlara yol açmıştı... Hâlâ o yara ve tahribatlar giderilmeden Osmanlı devletinin kısa sürede durumu değerlendirerek ve var olan tahribatlardan yararlanması... 5)Ayrıca Giw Mukriyani'nin hareketin yenilgisini Mîrliğin yıkılmasının nedenleri arasında önemli bir yere oturtuğu Soran Mirliğinin Şeyh Ul İslamı pozisyonunda olan Melayê Xetê'nin “ Hilafete karşı savaşın gunah sayması“ yönündeki fetvasıdır. Fakat, bu fetvaya ilişkin farklı görüşler var.. Hesen Mahmud Hemekerim, Fetwakey Melay Xetê adlı eserinde bu Fetva'nın bir örneğini veriyor ve “Mîrin emriyle Soran halkının selamati için .....“ diye başlıyor... Bir çok Kürd ve yabancı tarihçi Soran Mîrinin din adamlarını fazla dinlemediği kendi hocası olan ve aynı zamanda Xetê'den önce Mîrliğin Şeyh ul İslamı olan İbni-Adem'in Mir'in dayılarına karşı şiddete baş vurmasından duyduğu rahatsızlıktan dolayı gönderildiğini yazıyorlar.. 6) Mîr Muhamed'in teslim olması ve daha sonra teorik olarak Sultan'nın afına uğramsına rağmen bir daha Kürdistan'a geri dönmemiştir... Bazılarına göre geri dönerken Sivas'ta öldürülmüş(Mukriyani vb.), bazılarına göre de Sultan tarafından kendisine “Ferik“ ünvanı verilmiş geri dönerken Bağdat valisinin karşı çıkışından dolayı Amasya'da tutulmuş ve 1838 tarihinde vefat ettiği söyleniyor.. Ama nasıl öldüğü söylenmiyor...( Osmanlı Arşivleri , sayfa 83) Yine Mîr Muhamed'in teslim olmasından sonra Kürd isyanın dahada geliştiği ve bazı Kürdlerinin Mîr Muhamedi “hain“ değerlendirdikleri söyleniyor... Aso Zagrosi arkadaşın Fransızcadan çevirerek Newroz Com'da yayınladığı “adsız bir Kürd liderinin anısına!“ adlı makalede Fransız yazar Baptistin Poujoulat'ın 1840 tarihinde basıma verdiği „Voyage dans L'Asie Mineure“ adlı eserinde şöyle deniliyor: "Revanduz Bey Reşid Paşa'ya teslim oldu.. Reşid Paşa onu ayrıcalıklı bir şekilde karşıladı ve Istanbul'a gönderdi... Saraya gittikten sonra Kürd prensi Sultan Mahmud ile tanıştırıldı... Revanduz Bey ona sadık kalacaĝına dair yemin etti ve bundan sonra silahlarını yalnızca imparatorluĝun düşmanlarına karşı savunmak için kullanacaĝını söyledi.. Sultan onu af ediyor ve Mezopotamya'ya gönderiyor. Sultan'ın iyiliĝine çarpan Revanduz Bey „ Böyle gönlü yüce bir Sultanı üzdüĝünden dolayı kendisini af edemediĝini, kendisinin tek özürünün Sultanı tanımadıĝını, êĝer onun afına layik olursa vicdanı rahat olacaĝını, tüm çabalarını seferber ederek ona karşı yapmış olduĝû büyük haksızlıĝın izlerini ortadan kaldırmaya çalıştı..““ Bu verdiĝi sözleri büyük bir ciddiyetle yerine getirdi Cizire'ye gelen Revanduz Bey kendisini takip eden bir kaç Kürd ile Türk askerlerin safında yerini aldı.. Revanduz beyin boĝun eĝişinden sonra savaş dahada kızgınlaştı.. Kendilerinin esas şeflerinin ihanetine karşı öfkelenen isyancılar umutsuzca çarpışıyorlardı, her taraftan Kürd savaşları ortaya çıkmaya başladılar. Osmanlı ordusu onların inatçı cesaretleri karşısında kaygıya düşmüştü.. Kürdler onların eline geçen Türk askerlerine karşı acımasız davranıyorlardı. Onların gözlerini çıkarıyor, tırnaklarını çekiyor ve ondan sonda canlı canlı yakıyorlardı.. Türk Paşalarıda bu barbar pratiklerine cevaben tutsak Kürdleri kazıĝa oturtuyorlardı.. Bu korkunç sindirme süreci 3 ay sürdü... Bu esnada 10.000 Kürd elde silah yada işkence de öldü.. Yine bu zaman dilimi içinde Osmanlı Ordusunun kaybettiĝi asker sayısı 4000 cıvarındaydı... Bu arada sayısız Kürd köyü talan edildi ve yakıldı.“.... Sonuç olarak Soran Mîri, Mîr Muhamed Êzidî Kürdlere karşı bir katliam yapmış ve Êzidîlere büyük zararlar vermiştir. Mîr Muhamed iktidarını yerleştirmek ve sınırlarını genişletmek için diğer Kürd müslüman Mîrlerine karşıda savaşmış ve bu savaşlarda büyük kanlar dökülmüştür. Bu savaşlar esnasında müslüman Kürd Mirlerinden olan Bedînan Mîrliği ve Akrê Paşası Êzidî Mîrliğ ile beraber Soran Mîrliğine karşı savaşmışlardı.. Onlarda büyük kayiplar vermişlerdir. Êzidi Mîrliği de o dönemler büyük ve etkili Kürd Mirliklerinden biriydi.. Soran Mirliği ile yaptığı savaş neticesinden aldığı yenilgi bereberinden bir dizi müslüman Kürd Mirliğinin yenilgisini de getirmiştir.. Aslında Soran Mirliğinin tarihine bakıldığı zaman en kanlı savaşlar Baban Mirliği ile yapılmışır... Bu savaşların tarihi Osmanlılar öncesine kadar dayanıyor.. Aslında Kürd Mirleri arasındaki tüm bu savaşlara bakıldığı zaman, dönemin reel politika kriterleri çerçevesinde yaklaşıldığı zaman fazla hayret edilecek bir durum yok.. Kürd Mirliklerinin tek bir çatı altında birleşmesi(gönülü yada gönülsüz- barışçıl yada şiddetle) Kürdlerin devletleşme sürecinin önünü açabilirdi.. Tüm dünyada Ortaçağ feodal küçük beyliklerin tek bir merkezi devlet yapısı altında birleşmeleri böyle oldu. Fransa'da, Almanya'da, İtalya'da Rusya'da ve hatta Osmanlılarda böyle oldu... Süreç içinde tüm bu devletler ulusal nitelik kazandılar... Biz Kürdlerde böyle bir süreç yaşanabilirdi.. Fakat, Kürdistan'ın içinde bulunduğu jeo-politik ve jeo-stratejik ortamda iç başkalaşım süreci hep dış güçler tarafından kesintiye uğratıldı... Dış faktörler belirleyici rol oynadılar... Yukarıda isimlerini verdiğim bölgesel ve uluslararası güçler ortaklaşa Soran Mîrliğini yıktılar.. Yoksa dönemin her türlü silahını yapan ve Kürdlerin tarihinde ilk topları yapan Soran Mirliğine karşı koyabilecek hiç bir Kürd gücü yoktu.. Devam edecek... [email protected]

Sevgili Aso Zagrosi, Önce paylaştığın geniş bilgiler için teşekkürler. Adı geçenlerin lehine ve aleyhine bilgiler her birinin çıkarları gerektirdiğinde Osmanlı'ya yandaş hatta "mütesellim" düzeyinde bağımlı ve de görevli konumuna düşebildiklerini, diğer yandan ancak Osmanlı ile çıkarları çatıştığında karşıt bir konumu seçtiklerini gözler önüne seriyor. Bu durumun beni daha çok ilgilendiren yanı med-cezir'in kürt halk kitlelerine neye malolduğudur. Özellikle lehine olan belgelerin itkisiyle Bedirxanın tutumuna yandaş olamayacağım gibi aleyhine olan bilgileri esas alıp karşıtı olmaklığım da söz konusu değildir. Bedirxan süreci bizden önce yaşanıp sonuçlanmış bir süreçtir. Tarihi bilgilerimizin eşliğinde bu dönemi inceleyip dersler çıkarmak ihtiyacındayız. Bedixan konusunu değerlendirmemiz varsın aramızda bir farklılık olarak kalsın. Sinan Hakan'ın çalışmasında devlet arşivlerinden alınmış bilgileri kullandığı doğru. Bunun yanısıra Celiê Celil, İ. Şerif Vanlı gibi kürt araştımacıların eserlerinden de yararlanmış. Badirxan'ın mütesellim olduğunun genel kabul görmesi de önemli bir ayrıntıdır. Senin için değil ama bu kavramı tanımayanların bilgilenmesi için yazıyorum. Mütesellimler Osmanlı adına toplanması gereken vergileri toplayan görevlilerin genel adıdır. Bazen de ihale ve artırma yöntemiyle "ben filanca yöreden bu kadar vergi toplamayı taahhüt ediyorum" diye yetkilendirilen mütesellimlik, Osmanlı'ya görevli olabilmek konusunda adeta yarışılmasını içerir nitelikte bir görev olmak durumundadır. Han Mahmud'un uzlaşmazlığı ve teslim olmayı her aşamada kabul etmeyişi konusunda seninle hemfikirim. Benim edinebildiğim bilgiler arasında da aksine bir malumat yok. Selam ve hürmetler.

Bedirxan daha sonraları "Miralay" oluyor. Bir çok Osmanlı belgesinde ondan "Miralay Bedirxan Bey" diye söz ediliyor. Bilindiği gibi Xan Mahmud ile Bedirxan arasındaki eski sorunların bertaraf edilmesi için ilk adamı atan Xan Mahmudtur.. Xan Mahmud adamlarıyla Cizre'ye gidiyor ve Bedirxan ile görüşüyor. Erzurum Valisi bu gelişmelerden haberdar olduktan sonra yazdığı bir mektupta Bedirxan'dan "Miralay Bedirxan" diye söz ediyor.. Sanıyorum sayın Hakan'da Bedirxan'ın bu ünvanı bazı kaynaklara dayanarak Hafız Paşa dönemine dayandırıyor.. Silav û Rêz

Değerli Dost, Eklediğin son malumatla bir konuda daha bilgilerimiz uyuştu; Bedirxan'ın miralaylığı ve mütesellim oluşu. Bunu Osmanlı askeri yazışmalarına dayandırıyorsun. Osmanlı mülki yada askeri yetkililerinin durduk yere Bedirxan'dan "Cizre mütesellimi" yada "Miralay" olarak bahsetmelerini düşünemeyiz. Yazışmalar Bedirxan'ın Osmanlı karşısndaki konumuna açıklık getiren resmi belgelerdir. Bunları sen yazıyorsun. Benimse itiraz edesim yok. Çünkü temelde aynı şeyleri söylüyoruz. Teşekkürlerimi tekrarlamakla yetineceğim. Bedirxan'ın Said Bey üzerine Osmanlı müttefiki olarak yürümesinin dışında 1939 Nizip savaşına Osmanlı saflarında katıldığına dair bilgileri ise bu savaşta Osmanlı ordusunun kurmaylığını yapan Moltke'nin yazdığı bir mektuptan naklediyorum. [i]Birecik'te Ordugâh (sağ kıyısı) 20 Mayıs 1939 Pentacote Yortusu[/i] [b]"..İbrahim'i çok rahatsız edeceklerdir. Sonra, Diyarbekir, Mardin, Palu vb... başıbozukları, bizim Sait Bey kalesi önündeki eski müttefikler, Bedirhan Bey'le Kürtleri ve hempaları. Bütün bunların kaça mal olduğunu hesaplayabilirsin; 10.000 kilo buğday satın alındı, gayrımuntazam askerler de tayınlarını alıyorlar ve geri kalan şeyleri de herhalde çapulla sağlıyorlar. Kıtalara çift maaş verildi; para avuç dolusu dağıtılıyor.."[/b] (TÜRKİYE MEKTUPLARI, Feldmareşal H. von Moltke, Remzi Kitabevi, İstanbul, Çev. Hayrullah Örs, s. 256-257) Selam ve sevgilerimle.

Değerli katılımcılar yukarıya taşıdığım bu tartışma zinciri aşağıde tartışılmaktaydı, böyle önemli bir tartışmanın heder olmasına göz yummak doru olmasa gerek. Dolayısıyla bende anlayışınıza sığınarak bu verimli olabilecek tartışma zinciri'ni yukarıya taşıdım, beni anlayışla karşılayacağınızı umarım.... saygılarımla Diyar Aydın

Kek Diyar, Aslında tartışmadan ziyade bilgi paylaşımında bulunuyoruz. Kendi adıma söyleyeyim; Sevgili Aso'nun paylaştığı bilgiler aracılığıyla daha önce edindiğim bilgileri yeniden etüd etmek, sınamak, olması muhtemel yanılgıları, yanlışları asgariye indirmek imkanına kavuşmuş oluyorum ve bu benim için son derece öğretici oluyor. Diğer bir yandan ilgilenen katılımcılarla eldeki malzemeyi paylaşmış olmaktayız. İmkan sunman büyük incelik, yardımların için teşekkür ederim. Sevgi ve hürmetler.

Bu yalanı hala utanmadan devam ettiriyorlar. Bunu iddia edenler önce çağımızın soykırımı Karabağ'a baksınlar. Ruslarla nasıl işbirliği yaptıklarını görsünler de öyle konuşsunlar. Bu milleti aptal zannediyorlar.Asıl soykırımcı Ermenilerdir. Bu gün aydıncıklar bu yalanla kandıramazlar. Onlar kiminle işbirliği içerisinde iseler gidip onlara anlatsınlar yalanlarını...

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.