TEVKURD 3. Kongresi 06. 09. 2008 günü Amed'in Malabadi Otelinde yapıldı.
Statükocu ve soğuk savaş döneminin değerlerine dayalı uzlaşma...
Kongre'nin iki gün sürmesi Meclis tarafından planlanmıştı. Meclis'te daha önceden sağlanan statükocu, mevcut durumda değişiklik yapmayan, TEVKURD'ın “adam gibi adam olması“ misali birleşik bir mücadele örgütü haline gelmesi için yapılan tüm önerileri red eden Dama Nû çevresinin, TEVKURD'ı geler-geçer hanı haline getiren önerisine teslim olunduğundan, statükoculuğun yukarıdan aşağıya dikte ettirici totaliter zihniyetin raconu da buna eklenince, Kongre bir gün ve 9 saat de sonuçlandı.
Böylece, statükocu uzlaşmadan dolayı, yapısal değişiklik için ihtiyaç duyulan tartışmanın önüne geçilerek, açılması gereken yeni perdenin açılmasına izin verilmeden, geleneksel ve eski perde kapatıldı. Bunun kendisi TEVKURD'ın demokrasisi için vahim bir duruma yol açtı. TEVKURD'de değişim ve dönüşümün aşağıdan yukarıya demokratik bir azda yapılmasını değil, bürokratik bir tarzda yapılmasına koca bir kapı araladı.
Kongre'de, TEVKURD Sözcüsü S. Korkmaz, bir-çok itirazı içinde barındıran bir konuşma yaptı.
Misafirlerden, şahıs olarak Zeynel Abidin ÖZALP (Şêx Zihnî), Doğu Kürdistan'ın Makü şehrinden Kürt dili üzerinde çalışma yapan Elî, HAK-PAR adına genel başkan Sertaç Bucak, TOPLUM-DER adına Abdulbaki, Dicle Fırat Platformu adına Muhittin Batmanlı, HÎVDA adına Şükrü konuşma yaptılar.
Doğu Kürdistanlı ve Tahran'dan TEVKURD'u izleyen dostumuz, Kürt dili ile siyaset ve sosyal yaşam, uluslaşma ilişkisi üzerinde konuşma yaptı. Bu konuşma, Kongrede daha fazla delegenin konuşma yapmasını sağladı, Kürtçe konuşma için motivasyon rolü oynadı, kongrenin havasını değiştirdi. Kongreye tarihi Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti'nin havasını taşıdı.
Diğer konuşmacılar, TEVKURD'ın mevcut durumu, geleceği konusunda görüşler dile getirdiler, birlik ve birlikte mücadele konusunda önermeler yaptılar. HAK-PAR genel başkanı, TEVKURD ve birlikler hakkında partisinin görüşlerinin açıkladı. Konuşmasının bir yerinde, partisinin içinde bir grup insanla farklı bir aidiyet adına anlaşma, uzlaşma ve ilişki geliştirilmesinin yanlış olduğunu dile getirdi. Bu tür davranışların ilişkileri zaafa uğratacağını dile getirdi. TEVKURD içinde olmamalarına rağmen, TEVKURD'ın yaşamasından yana olduklarını, bu nedenle TEVKURD'le dayanışma sürdürdüklerini ve parti üyelerinin TEVKURD'deki çalışmalarından çekmediklerini ve memnuniyet duyduklarını, ifade etti. TEVKURD'ın herkesi kapsayan bir şekilde yapılanması temennisinde bulundu.
HAK-PAR Genel Başkanı'nın kastettiği ve işaret ettiği grup, Dema Nû grubu idi.
Yurtiçinde ve yurtdışından bazı kuruluşlar ve değerli aydınlar mesajlar gönderdiler. Mesaj sahibi şahsiyetlerin TEVKURD algılamalarıyla, TEVKURD'deki statükocu, geleneksellikte ısrarın faklılığı ortadaydı.
TEVKURD raporu kurmanci lehçesinden benim tarafımdan, mali rapor zazaca lehçesinden Sıtkı Zilan tarafından sunuldu.
TEVKURD'ın çalışma ve mali raporları, Konge Gündeminin TEVKURD'ın model, program, tüzük üzerinde tartışma maddesi üzerinde konuşma yapan delegeler: Şemsettin Işıklı, Apê Selaheddîn, Ehmedê Dirêhî, Ben, Ömer Özmen, Aziz Alış, Fuat Önen, Fehmi Demir, Seyda Alpşen, Bayram Bozyel, Ümit Tektaş, Sinan Çiftyürek, Arif Sevinç, Suphi Orak idi. Zülküf Özer, 1000 imzalık imza kampanyası ile ilgili görüşlerini hasta olduğundan dolayı yazılı gönderdi. Şêx Zihnî misafir olarak konuştu.
Çalışma raporu üzerinde Ehmed Dirêhî'nin, raporun zazaca hazırlanmaması konusundaki eleştirisi hayati bir eleştiriydi. Bu eleştiri, TEVKURD'ın çalışmalarının yakından içinde olan biri olarak, çalışmalardaki plansızlık, zamanlamadaki keyfiliğin buna yol açtığını bilmemem olanak dışıdır. Zülküf Özer arkadaşın, TEVKURD'ın 1000 kişinin imzaladığı imzayla ilgili Yürütme Kurulu kararının ortadan kaldırılması da dikkat çekici bir eleştiri ve öneriydi. Başka delegelerde konuşmalarında bu konuyu ele almışlardı. Zülküf Özer arkadaşın görüşlerinin raporların ibrasından sonra sunulmuş olması, kongrede sorunun ele alışını engelledi: Bu büyük bir zaaftı. Bu sorunla ilgili olarak gündeme gelen tartışmalar da demokrasi konusundaki eksikliğimizi ve bilgisizliğimizi ortaya koyuyordu.
Bütün delegeler, TEVKURD'ın modeline ve tüzüğüne ilişkin olarak dağınık da olsa görüş ifade ettiler. Delegelerin çoğunun dile getirdiği görüşlerin önemli bir bölümü statüko dışı görüşler olmasına, açıkça ifade edilmezse bile TEVKURD'ın yeniden yapılanmasına destek çıkan görüşler olmasına rağmen, değişiklik aşamasında, mantık ve örgüt statükoculuğuna teslimiyet, söylenenlerin dışında ve ötesinde statükocu değişikliklere oy verildi.
TEVKURD'ın gelişmemesinden ve çalışmalardaki üretken olmamasında herkes rahatsızlığını belirtmesine rağmen, nedenleri üzerinde isabetli teşhisler konulmadı. Kongrede de açıkça ifade ettiğim gibi TEVKURD'ın örgütsel olarak gelişmemesinin ve üretken bir örgüt olmamasının nedeni, sahip olduğu örgütsel model ve sistem, sahip olduğu senaryo ve paradigma, yeni döneme uygun kadro yapılanmasına sahip olmaması olduğu tartışmasızdır.
Radikal, reformcu, yapısal değişiklik yapamamak...
Kongrenin çözeceği temel sorun, yapısal sorundu. Kongrenin, TEVKURD'ın örgütsel modelini, senaryosunu ve paradigmasını yani program ve tüzüğünde radikal, reformcu, yapısal bir değişiklik sağlaması gerekirdi.
TEVKURD, Eylül 2005 yılında soğuk savaş sonrasında Kuzey Kürdistan Ulusal Hareketinin yeni dönemin ihtiyaçlarını karşılamayan örgüt, mantık, paradigma ve senaryo sorununu çözme çabalarının yeni bir aşama ve çabasının ifadesiydi.
PKK, soğuk savaş konseptini, Kuzey Kürdistan Hareketinin geçmiş geleneğini, ideolojisini, senaryo ve paradigmasını temsil ediyordu. Dünyadaki otoriter ve totaliter konseptlerin bir parçası, eklentisi durumundaydı. Bu nedenle, halen soğuk savaş dönemini yaşayan, soğuk savaş değerlerine sahip olan, Kürdistan sorununun çözümünü de içine alan kapsamlı çoğulcu demokratikleşmeyi sağlayamayan Türkiye ile bir uzlaşma içindeydi. Hem uluslararası plânda ve hem de ulusal plânda bir anlama sahip bir konsepti gerçek anlamda ifade ediyor ve bütün boyutlarıyla bir şeyi temsil ediyordu.
Kuzey Kürdistan'da PKK dışındaki örgütçükler de, eskiyi temsil etmede, değişmemekte ısrar etmelerine rağmen, bu temsillerinin bir toplumsal karşılığı, matemetiksel bir değeri, ideolojik ve felsefik karşılığı da yoktu. Bunlar da, hiçbir şeyi temsil etmeyen soğuk savaş ve geleneksel dönemin değerlerine sahip işlevsiz yapıları konumundaydı.
Demokratik ve PKK dışındaki cephenin, soğuk savaş dönemi parametrelerini aşan, yeni bir paradigma ve senaryo, yeni modern ve demokratik örgütsel model, yeni bir çalışma tarzıyla durumu aşması, yapılanması olanaklıydı. Bu hem değişik toplumsal kesimlerin temsiline denk düşen örgütlenmeler, pratikler, hem de ulusal siyasi birlik örgütleri açısından geçerliliğini koruyan bir durumdu.
DKP, HAK-PAR bunu becermeye çalışan, ama eski gelenekten, eski paradigma, eski mantık ve davranış tarzından kurtulamadıkları için bunu başaramadılar. TEVKURD, bunun aşılması için başlangıçta olmazsa bile, daha sonra böyle bir çaba olarak ele alınan, yapılandırılmaya çalışılan bir konseptti. Ne yazık ki, zaman içinde, siyasi ve kurucu aktörler yapısal olarak değişmedikleri için, eskide ve değişmemekte ısrar etikleri için, TEVKURD statükocu gelişmelerle cebelleşen bir durum aldı.
İki kongre de bu sorunu çözememiş, sorunu 3. kongreye ertelemişti. Ne yazık ki, 3. Kongreye kadar bu konuda yapısal bir değişiklik yapılamadı. TEVKURD 3. Kongrede de, soğuk savaş döneminin totalitarizmden kaynaklanan mantık ve örgüt statücülüğüne teslim oldu.
TEVKURD Delegeleri, reformcu ve radikal değişiklikten korktular. Eskiye teslim oldular. TEVKURD de soğuk savaş döneminin misyonu bitmiş ve işlevsiz, örgüt bürokrasisini ve kadro konformizmini korumada ısrar eden örgütlerinin safına çekildi.
TEVKURD'un yapısal sorunları tartışılırken, çözülemeyen büyük örgüt sorunu ve yeni yapısal büyük örgütsel sistem gözetilmedi. Eskiyi benimseyen, ama eski sistemlerden (UDG, TEVGER, 5 Qolî) çok daha geri, üretken olmamaya mahküm bir birlik yapısına onay verildi.
TEVKURD Kongresi, misyonu bitmiş, halkla ilişkisi olmayan, toplumsal bir değere sahip olmayan örgütçüklerin; üretimsiz, eskiyi bile temsil etmekten aciz çevrelerin kaderine terk edildi. Örgütçüklerin ve küçük siyasi çevrelerin şeflerinin parmak işaretlerine göre karar alan, demokrasi ve yeni demokratik geleneklerle, hatta TEVKURD'ın kongreden bir önceki gündeki gelenekleriyle uzlaşmayan, ilkel totaliter bir sistemin temel taşları atıldı.
TEVKURD Kongresi, program değişikliği yapamadı. Farklı amaçlara sahip olmanın bir maharet olarak devam etmesi benimsendi. Oysa örgütler, partiler, ulusal birlik örgütleri, ortak bir amaca sahip olmak zorundadırlar. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etmek genel bir prensip, bu genel prensibin tekabül ettiği ve karşılık bulduğu sistemin amacı, bir statüyü, toplumsal modeli, bir iktidar ve egemenlik statüsünü ifade etmek zorundadır.
TEVKURD, sivil itaatsız bir yapılanma olarak, legal ve illegal örgütlerle sınır çizgilerini çekemedi, bunların üyeliğinin olanaklı olmadığını ortaya koyamadı. Bir yanda işlevi ve misyonu bitmiş, bir yanda da tarihsel döneme yapısal olarak uygun düşmeyen illegal örgütlerin belirsiz legal yapılarıyla sorunu çözme gibi, geleneksel bir yol izlendi.
TEVKURD, bu nedenle, örgüt otokrasisi ve statükoculuğuna uygun olarak Meclis üyeliğini 35'ten 25'e düşürdü. Meclis için 25 kişi bulunmadı, emanet üyelerle kadro dolduruldu. Oysa TEVKURD, kongrelerinde Meclis için onlarca üyenin yarıştığı bir yapı konumundaydı. Meclis üyelerinin 25 kişiye indirilmesinin tartışmaları aşamasında, bu değişikliliğin matematiksel değer ötesinde toplumsal ve örgütsel değerinin bilincinde olunmamasının eski geleneğin, şeflerin ve örgütlerin sonunda organlara ihtiyaç duymaması eğiliminin yansıması olduğu görülmedi.
Kongre, günümüz temel sorununun ulusal birlik sorunu olmadığını, mevcut işlevsiz ve misyonsuz, temsil açısından toplumsal değeri olmayan örgütçüklerle ulusal birliğin gerçekleştirilmesinin olanaklı olmadığını görmedi.
İşlevsiz ve temsil yeteneği olmayan örgütçüklerin toplamının, işlevsizlik, temsilsizlik, faaliyetsizlik, üretimsizlik olacağını saptayamadı. Ulusal Birliğin ve Kuzey Kürdistan Ulusal hareketi'nin bileşik, yeni değerlerle donanmış mücadele örgütü sorununu çözmek gibi bir yükü taşımak istemedi. Bunun için bir projeye yönelemedi.
İkili hukuk...
TEVKURD, Dema Nû'nun, “TEVKURD'e üye olan örgütçüklerin istemeleri halinde yerel birimlere üye olacakları ve yerel birimlerin sorumluluklarını taşımayacakları“ önerisini kabul etmekle TEVKURD'de ikili hukuku onayladı. İmtiyaz hukukunu çerçevelendirdi. Örgütçüklerin bürokratik ve konformist yöneticilerinin mevcut konumlarını perçinleme ve devam ettirme konusunda destek oldu.
Bu öneri, örgütçüklerin örgütlenmeye ve çalışmalara katılmayacakları, merkezde ahkâm kesecekleri anlamına gelir. Örgütçükler yerel birimler üzerinde karar verme gibi bir imtiyazlı durumu da kullanarak, örgüt içi demokrasiyi tümden yok edecek, haksızlığı ve eşitsizliği hukuksuzlaştıracaklardır.
Elbette örgütçükler hakkında kabul edilen imtiyaz ve ikili hukuk, bürokratik davranışlar ve konformist yaşam içinde olan bağımsız kişilerin de konumlarının devamında da büyük bir işleve sahip olacaktır.
Sonuç yerine...
Bu görüşlerin ortaya koyduğu gibi, elbette başta TEVKURD olmak üzere, tüm Kuzey Kürdistan Hareketi'nin bireysel ve örgütsel uzuvları gerçek durumlarını kavrayarak ve bilince çıkararak, kendilerinden radikal, reformcu, yapısal değişiklikler yaparak bütünlüklü bir yapıya doğru ilerlemeleri gerekir.
“Adam olacak adam belli olur“ ya da “adam olacak çocuk belli olur“ sözünü rehber seçersek, TEVKURD'ın mevcut yapısıyla, benimsediği değerleriyle, sahip olduğu parametrelerle, konformist, bürokratik, statükocu kadrosuyla ileriye doğru atılım yapması mümkün değildir. Ama TEVKURD'ın halen bu durumdan kurtulması olanaklıdır. Bunun için acı bir reçeteye ve yeniden yapılandırma projesine ihtiyaç vardır.
Amed, 08. 09. 2008
İbrahim GÜÇLÜ
[email protected]
Print 1211 kez okundu
Kongreya 3-emîn a TEVKURDê û rastiyên tehl...