Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 28 August 2008

[b]PKK ARADAN CEKILIRSE KURD DEVLETI KURULUR[/b]

Disiplinli, mücadeleci ve teorik donanýmlý bir parti kurarak, Ekim 1917 de iktidara el koyan ihtilalci Rus lider Vladimir Lenin, partisinin çalýþma ve ahengini bir orkestraya benzetmiþti. Biliniyor, orkestranýn bir þefi bulunur ama bunun yanýsýra cok deðiþik müzik aletleri, bu aletleri kullanan deneyimli insanlar ve birlikte çalýþmanýn getirdiði uyum ve nihayetinde net bir program, bu programý hayata geçirmek isteyen bir parti ve dayandýðý kitlesel temel. Lenin ve arkadaþlarý uzun bir mücadele neticesinde, koþullar oluþtuðunda teredütsüz iktidara el koydular.

Ýþin bu yaný sadece Rus ihtilalcilerine özgü deðildir. Ýktidar olmak isteyen, yada iktidara þu veya bu þekilde gelmek isteyen herkesin baþvuracaðý bir yoldur. Ýster bu iþi bir sýnýf partisi, ister bir cephe örgütlenmesi, ister ordu darbesiyle veya demokratik yoldan yapýn, yapýlan neticede aynýdýr. Þüphesiz bunu yapmanýn maliyeti, zayiatý, koþullarý, iç ve dýþ iliþki aðlarý ve getireceði yeni durumun saðlayacaðý ulusal ve uluslar arasý etkileri farklýdýr. Bu yapýlanýn mahiyetine özgü bir beklentisel siyasi, sosyal ve ekonomik bir durumdur.

Burada sadece bir benzetme için ihtilalci Lenin’den bir örnek verdim. Üzerinde durmak istediðim bir Kürt örgütü olarak anýlan ve nerdeyse 30 yýldýr Kuzey Kürdistan’daki geliþmelere, Kürt tarihçi Hasan Yýldýzýn deyimiyle ‘Muhatapsýz Savaþ’ ve ‘Muhatabsýz Barýþa’ damgasýný vuran bir örgütlenmeye deðinmek istiyorum. Ve deyim yerindeyse bir benzetmeyle konuya gireceðim.

Denilebilirki çýraklýk dönemini, ilk siyasal ilþkileri ve siyaset ilgisini Türk Ýstihbaratýnýn (MÝT) bir yan kuruluþunda (Türk yazar Avni Özgürel anlatmýþtý) çaycýlýk yaparak öðrenen Hilvanlý bir köylü çocuðu, burda öðrendiklerini hiç unutmadý; ne kendisi nede onu oraya çaycý olarak alanlar bu nutulmayanlarla yetinmediler, bu genç daha sonralarý, 1970’lerin ilk yýllarýnda yine ortalýkta görünecekti. Sol eðilimli bir bildiri daðýtma eyleminden yakalanýnca, mahkemede ve savcýlýkta bu gencin sahipsiz olmadýðý uygun bir lisanla yetkililere anlatýldý. (1970’li yýllarýn savcýsý Baki Tuð olaya deyinmiþ ve daha sonralarý Türk yazar Uður Mumcu konu üzerinde durmuþtu; anlaþýlan U. Mumcu’ya önemli ve hassas bilgi ve belgelere ulaþmýþtý ya da iþi fazla kurcaklýyor diye birileri onun çalýþmasýný durdurdu. Mumcu arabasýna yerleþtirilen bombayla öldürüldü.)

Ankaraya ilk geliþini, daha sonralarý anlatan bu genç, Türk lider Atatürkün heykelini gördüðünde büyük bir heyecana kapýldýðýný anlatacak ve Atatürke olan hayranlýðýný hep tekrar edecekti.

Tapu Kadastro okulunu bitirdikten sonra Türklerin deyimiyle Doðunun, Kürtlerin deyimiyle Kürdistanýn en büyük þehri olan Diyarbakýrda memur olarak çalýþtý. Adý Abdullah Öcalan (bir arkadaþ çevresi ve daha sonra bir grup olarak ortalýkta görünmeye baþlayan bu gencin adý artýk çevresi tarafýndan Apo olarak anýldý ve anýlýyor;) olan bu genç bir ara kaydýný Siyasal Bilgiler fakultesine yaptý; ama bu fakulteye nasýl ve hangi iliþkilerle kaydýný yaptýrdýðý pek üzerinde durulmadý.

Kürtler, Türk devletinin yeniden yapýlanmasý yýllarýnda (1920-1940 arasýnda defalarca Türklere karþý ayaklanmýþ ama her defasýnda sertçe ezilmiþlerdi) istediklerine kavuþmadýlar; ve yeni kurulan Cumhuriyetin Türk liderleri tarafýndan tamamýyla inkar edilerek, yok sayýlarak, çok deðiþik baský unsurlarýna tabi tutuldular. Kürtlerin kitlesel olarak sürgün edilmeleri sýradan bir hal alýrken, Türkler 1934 yýlýnda 2510 sayýlý bir kanun kabul ederek Kürtlerin aleyhine demografik yapýyý deðiþtirmeye koyuldular. Türk dil ve kültürünün etkisinden uzak olan bölgeler asýl hedef seçildi. Ama gerek Kürt isyanlarýnýn halen devam etmiþ olmasý (1936-38, Dersim) ve 2. Dünya harbinin araya girmesiyle Türkler bu kanunu istedikleri kapsamda uygulayamadýlar.

Uzun sayilabilecek bir sesizlik döneminden sonra nispeten yumuþamanýn olduðu cok partili Türk sisteminin 1960’lý yýllarýnda, Kürtler bir kez daha hoþnutsuzluklarýný belirtir kýpýrdamalar içine girdiler.

Ayný yýllarda, kendisini önlemeye çalýþan, düþman Türk ve Ýran askerleriyle savaþarak uzun bir yürüyüþ neticesinde Sovyetlere sýðýnan efsanevi Kürt lider Mustafa Barzani Iraka tekrar dönmüþ ve Irak yöneticileriyle düþtüðü anlaþmazlýk neticesinde bir kez daha silaha sarýlmak zorunda kalmýþtý. Gerek Barzani’nin mücadelesi ve gerekse yeni koþullar Kürtleri yeniden bir arayýþ içine sokup deðiþik çalýþmalar yapmalarýna ve örgütler kurmasýna itiyordu. 1960’lý yýllarýn ortalarýnda Irak KDP’sini kendisine model olarak alan Türkiye-KDP’si kuruldu. Bu partinin kuruluþu yanýsýra Kürtler deðiþik dergiler yayýnlamaya baþladýlar. Daha sonralarý DDKO denilen legal Kürt dernekleri kuruldu ve etkin çalýþmalar içine girdi. Türklerin Doðu ve Güneydoðu dedikleri, Kürtlerin yoðun olaral yaþadýðý ve Kürdistan diye adlandýrdýklarý bölgelerde kitlesel mitingler düzenleyerek bir kez daha Türk siyasilerini düþünür duruma getirdiler.

1970’li yýllarýn baþýnda, Türk cumhuriyetinin kuruluþundan beri perde arkasý asýl iktidar olan ve Kürt sorunu gibi hasas ve güvenlik meselelerinde her zaman son sözü söyleyen, ‘güçlü’ Türk ordusu, 1960’ta olduðu gibi tekrar yönetime el koyarak sýkýyönetim uyguladý. Gerek Türk sol partileri gerekse bölücü olarak adlandýrýlan siyasi Kürt çevreleri mahkemelerde uzun ve aðýr cezalara çarptýrýldýlar. 1974 senesinde yapýlan seçimlerden sonra CHP ve MSP Ecevit baþkanlýðýnda koalisyon hükümeti kurup meclisten güvenoyu aldýktan sonra genel bir af ilan edildi. Af neticesinde bir çok Türk ve Kürt siyasetçisi serbest býrakýldý. Bu yeni ortamda Kürt sorunu baðlamýnda uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký, sol ve sosyalizm meseleleri alabidýðince tartýþýldý. Bir çok sol Türk legal partisi kuruldu. Bu arada Kürt siyasetçileri de boþ durmadýlar. Legal ve ilegal bir dizi örgüt kuruldu, siyasal dergiler, kitaplar basýldý, bildiriler daðýtýldý ve peþ peþe onlarca dernek faaliyete geçti. Bütün bu dergi ve gazetelerde Kürt sorunu her yönüyle tartýþýldý, neticede yollarý 1960’larda ayrýlan bu siyasi sol eðilimli insanlar tam ayrýþtýlar. Kürt ve Türk solu olarak anýlmaya baþlandýlar.

Ýþte tam bu sýralarda Hilvan asýllý Tapu Kadastro memuru bir kez daha ortalýkta görünecekti. Ama bu kez iþi ciddi ve görevi zorluydu. Kürt ulusal bilincinin artýk kitlesel bir düzeye gelmesi ve maddi bir güç teþkil etmesi, Türk guvenlik birimlerini tam rahatsýz eder durumdaydý. Bu açýdan Öcalanýn patronlarý iþi askeri kurmay hafýzasýyla ele aldýlar, iþin önüne Öcalaný katmakla birlikte saðýna soluna yardýmcý elemanlar, yada B planý diyebileceðimiz bir kadro yerleþtirdiler. Öcalan ve ekibi iþe hýzla ve sert bir þekilde baþladýlar. Ortaya çýkar çýkmaz diðer Kürt ve Türk siyasal hareketlerinden farklý davranýþlar içine girdiler. Kendilerine önce UKO’cu dediler, daha sonra Apocu olarak anýlan ve 1978 yýlýnda Fis köyünde toplanýp partileþtiklerini (Partiya Karkerên Kurdistanê, PKK, asýl adýnýn Partiya Kurdên Kemalist olmasý muhtemeldir) söyleyen, bu ekipten nasibini almayan tek bir sol örgüt kalmadý. Kürtlerin yoðun olarak yaþadýðý þehirlerde pek yüz bulmamakla birlikte, daðýttýklarý bildirilerde bütün diðer Kürt örgütlerini sömürgeci Türk rejiminin uzantýlarý olarak adlandýrýp, bunlarýn sömürgeci sistemden önce, ilk elden tasfiye edimeleri gerektiðini yoðun bir þekilde iþlediler. Diðer Kürt örgütlerine karþý þideti kulanýp onlarca kiþiyi öldürdüler. Hilvan ve Siverek gibi Kürt kasabalarýnda aðalýða karþý mücadele ediyoruz diye adeta birer siyasal ve toplumsal laboratuar vazifesi görür mahiyette pilot bölge deneyimlerine giriþtiler. Bu çatýþmalar Kürt sorunu baðlamýnda kafa yoran Türk stratejistleri için bulunmaz deðerde alan bigilerini saðlýyordu. Siyasal olaylar ve keþmekeþlik o denli yayýldý ki 1980 Eylülünde Türk ordusu bir kez daha iktidara alenen el koyduðunda bir sürü yerde sevinçle karþýlandý. Ordu þakþakçýðý ile ünlü olan bir dizi Türk gazetecisi büyük pontularla 12 Eylül sabahýnda süküneti müjdelediler. Orgeneral Kenan Evren liderliðindeki askeri cunta Türk anayasasýný, partilerini ve mealde tüm dernekleri, sendikalarý feshederek tam bir silindir gibi siyaset dünyasýný ezerek geçti. Onbinlerce kiþi tutuklandý, cezaevlerinde, özellikle Diyarbakýr cezaevinde, belkide insanlýk tarihinin þahit olmadýðý iðrençlikte iþkenceler uygulandý. Onlarca kiþi iþkencelerde öldürüldü, binlerce kiþi sakat býrakýldý, onbinlerce siyasi tutuklu bu korkunç iþkenceler sonucu unutulmaz acýlara boðuldu.

Orgeneral Kenan Evrenin darbesi öncesinde Suriyeye geçen Öcalan, ordayken Türk istihbaratýyla olan deneyimleri ýþýðýnda yeni patronlar bulmakta asla güçlük çekmedi. Suriyelilerin size yardým edelim teklifine karþý Öcalan ne söyleceðini zaten biliyordu, hiç bir zorluða kapýlmadan kendisine saðlanan tüm olanaklarý sonuna kadar kullandý. Söylenceye göre diðer Türkiyeli Kürt örgütleri Suriye’nin benzeri önerilerini soðuk karþýlamýþlardý. Daha iþin baþlangýcýnda olduðunu düþünen bu örgütler yakayý Suriyelilere kaptýrmak istemiyorlardý.

Ülkedeki baský ve þiddet, hapishanelerdeki insanlýk dýþý iþkence uygulamalarý, insanlarý canýndan bezdirmiþti. Apocular 1984 ortalarýnda bir iki kasabaya silahlý saldýrý gerçekleþtirince, Hürriyet gibi büyük Türk gazeteleri olayý manþetten vererek adeta bu saldýrýlarýn propagandasýný üstlendiler. Bir kaç yýl içinde inanýlmaz bir güce eriþen PKK, lideri Öcalan tarafýndan beklenmeyen baþarý olarak adlandýrýlacaktý.

Osmanlý dönemindeki Kürt ayaklanmalarýna deðinmesek bile, kuruluþundan beri Kürt sorunu Türk devletinin baþýný hep aðýrtýr oldu. Yukarda 1934 yýlýnda Atatürk döneminde demografik yapýyý Türklerin lehine çevirecek ve Kürtleri asimilasyona uðratýp Türkleþtirecek bir plandan söz ettik. Bu plan dahilinde 2510 sayýlý bir yasa kabul edildðini ama bunu uygulamanýn o günkü koþullarda pek mümküm görünmediðini belirtik. Türk yöneticilerin hafýzasýnda olan bu plan o günden beri pek uygun zaman ve zemin bulamýyordu. Ama Kenan Evren cuntasýyla bir balyoz gibi tüm siyasi ekibin baþýna inince sözünü ettiðimiz planý uygulamaya koymanýn koþullarý fiilen oluþuyordu. Cumhuriyet dönemi boyunca tedip ve tenkil hareketleriyle susturulamayan Kürtleri bu kez geniþ kapsamlý, zamana yayýlmýþ büyük ölçekli tenkil bekliyordu. Ýþin bu yanýna deðinmeden önce bu olanaklarý Türk rejimine sunan Öcalan ve ekibi hakýnda bir kaç söz söylemek gerekiyor.

Yazýnýn giriþinde Lenin ve onun parti, örgütlenme ve çalýþma anlayýþýndan söz etmiþtim. Þimdi Öcalanýn kendisinden ve partisinden söz etmenin sýrasý. Bu parti iþine koyulmadan önce oldukça deneyim kazanan ve bu mealde bilgi sahibi olan Öcalan, patronlarýnýn onayýyla iþe baþladýðýnda kendisisine verilen vazife itibarýyla baþarýlý bir profil çizdi. Kýsa sürede tüm diðer siyasal örgütlere saldýrýp bir çoðunu susturdu. (Çok sonralarý Öcalan o yýllarda -70li yýllarýn sonu- Türk ordusu ve Türk istihbaratýndan silah ve para aldýðýný, finanse edildiðini kabul edecekti) Öcalan bir ekipleydi ve bu ekip kendisini bazen örgüt, bazen parti olarak adlandýrýyordu. Ama adýna ne denýlýrse denilsin bu çok farklý bir þeydi. Bu örgüt asla Lenin’in sözünü ettiði orkestraya benzemeyecekti.

Öcalan bir köylüydü ve köy kültür dünyasýný, yada ruhsal, yapýsýný iyi kavramýþa yada kavratýlmýþa benziyor. Ýnsanlarýn saf ve kaba güce eðilimli olduðunu yaþayarak görmüþtü. Ve köy ortamýnda en etkili ve ses getiren müzik aleti davuldu. Sesi çok uzaklarda duyulur ve Kürtler kendi dillerinde ‘dengê defê jý dûr ve xweþ e’ der. Zaten davulun tek özelliði çok ses vermesidir. Kendine bu aleti seçen Öcalan tokmaðý eline aldý, üzerine konabileceði bir kitle ve alaný hazýr bulan bu adam, Kürt köylülerini düðüne davet etti. Uzaktan duyulmasý hoþ olan bu sese, Türk yönetiminin baský ve vahþetinden býkmýþ, bir çok Kürt ilgi gösterdi. Her nekadar sol fikirlerin revaçta olduðu bir dönemde kendisini sosyalist olarak adlandýrsa da, Öcalanýn sosyalist anlayýþý tek aletli orkestraydý. Böylece Öcalan en büyük tokmaðý eline alarak iþe koyuldu. Ýçi boþ ama çok uzaklardan duyulmasý zor olmayan bu aleti örnek alan Öcalan, örgütünü de davula uydurdu. PKK hep adýndan söz etmeyi baþardý ama ayný zamanda hep içi boþ bir örgüt olarak kaldý yada býrakýldý.

Biliniyor ama eklemekte pek zararý yok: Davul en kolay çalýnan müzik aletidir. Hemen hemen her Kürt köyünde bir dizi davulcu bulanabilir. Zaten davulun çalýndýðý ortamda baþka bir sesin güzelliðini duymak hemen hemen imkansýz. Öcalan ve ekibi davulun tokmaðýný oldukça sert kulandýlar. Zamanla ekibi ve çevresi içinde konumunu güçlendiren Öcalan, iþe kendi örgütünden baþlayarak tüm toplumda sadece davulun dinleneceði ve bütün müzik aletlerinin davula uyarlanacaðýný, en büyük ve tartýþmasýz davulcunun kendisi olduðunu, buna uyum göstermeyenlerin kafasýna sert tokmaklarýn ineceðini açýk bir þekilde gösterdi. Bunun PKK jargonondaki adý ‘liderlik’ti, bu Öcalan’dý, geriye kalan taraftarlarý ise deyim yerindeye halay çeken oyunculardý. Halayýn þarký ve türküleri de davula uyarlanarak ‘ruhumuzla, canýmýzla seninleyiz ey lider’, ‘sen batmayan güneþsin’ gibi ortaduðu toplumlarýna özgü rituel, tariqatçý bir ayini andýrýr oldu.

1970 yýllarýnýn sonunda Türkiye Kürdistanýnda diðer Kürt örgütlerine karþý þidet kulanan ve onlarca kiþinin ölümüne sebep olan Öcalan ve ekibi, o yýllarda Kürtler arasýnda ‘serseri mayýn’ olarak adlandýrýldýlar. Hemen hemen diðer tüm Kürt örgütleri bu ekibe þüpheyle bakar oldu. En azýndan bu ekibin tekin olmadýðý anlaþýlmýþtý.

PKK 1984 yýlýnda Türk askerlerine karþý silahlý saldýrýlarda bulununca ve bu saldýrýlar Türk basýnýnda çok abartýlý ve adeta PKK’yý över nitelikte çarþaf çarþaf yayýnlanýnca Kürt çevreleri büyük bir itina ile yaklaþtýlar. Ama Kürtleri yakýndan tanýyan ve sosyolojik araþtýrmalarý ile ünlü Dr. Ýsmail Beþikçi gibi insanlar PKK’nin eylemlerini destekler mahiyette açýklamalar yapýnca binlerce Kürt yönünü Öcalana çevirdi. Doðu Perinçek ve Yalçýn Küçük gibi Türk sol kemalistleri de daha sonra Bekaa yolunu tutunca artýk iþ zývanadan çýktý.

Bir yanda PKK baskýnlarý diðer taraftan Türk devletinin sýkýyönetim ve olaðanüstü hal gibi baský biçimlerine baþvurarak tam da istedikleri ve 1934’ten beri tozlu raflarda bulunan o ünlü sürgün yada demografik yapýyý deðiþtirme momentini yakalamýþ oldular. 1990’larýn ortalarýna gelindiðinde, Türkler, 4 bin Kürt köyünü boþaltmýþ yada yakýp yýkmýþtý. On yýl gibi kýsa bir sürede Kürt þehirleri ve Türk metropol þehirleri adeta etrafý sürgün yada göçer Kürt köylüleri ile sarýlý hale geldiler. Milyonlarca Kürt aç-periþan býrakýlarak kendi kaderine terk edildi. Ýnanýlmaz baský, vahþet ve korku tüm toplumu sardý...

Öcalan ve ekibine hep temkinli yaklaþan diðer Kürt politikacýlari, 1993 yýlýnda ateþkes ve sözümona Kürt ulusal cephesi için, adýna Bekaa denilen PKK eðitim merkezinde gazetecilerin karþýsýna çýkýnca, iþler tam içinden çýkýlmaz bir yumaða döndü. Daha düne kadar Öcalan ve ekibine þüpheyle bakan diðer Kürt örgütleri peþ peþe Mekkeyi tavaf eder gibi Öcalana koþtular. Aslýnda yapýlan þuydu: Öcalana koþmakla davulun sesini teyit ettiler ve Kürtlerin gözünde, yada en azýndan PKK taraftarlarý nezdinde kendi gereksizliklerini ortaya koydular. Niyetleri ne olursa olsun netice itibarý ile kitleler nezdinde öyle anlaþýldýlar.

Öcalan kendi örgütünde tartýþmasýz lider konumunu çok kanlý bir þekilde ve tokmaðý hep elinde tutarak kabul ettirmiþti. Kendi partisinde davul dýþýnda bir aletin olamayacaðýný, baþka aletleri kulananlarý yada baþka aletleri öðrenmeye yeltelenlerin çok kötü sonuçlara katlanmalarý gerektiðini net bir þekilde gösteriyordu. Buna yeltenen yada itiraz eden yüzlerce PKK kadrosu öldürüldü yada korkunç iþkencelere maruz býrakýldý.

Ve 1999 yýlýnda Öcalan Kenyada Türk askeri ve sivil istihbaratçýlarýna teslim edilip, Türk semalarýnda gözleri açýlýp, kendisine ‘memlekete hoþgeldin’ denildiðinde, zatiâlilerine yaraþýr bir þekilde annasýnýn Türklüðünden ve ‘devlet için hizmete hazýr olduðunu’ söyledi. Aslýnda ta ofýce-boy’luktan beri zaten devlete hizmet ediyordu ve hizmette bir kusur da etmemiþti; ama ne olur ne olmaz diye herhalde vazifesini uygun bir lisan ile Türk istihbaratçýlarýna söylüyordu.

Türk mahkemelerindeki duruþunu, savunmasýný, ‘þehit’ Türk asker ve görevlileri için sarf ettiði sözler, Atatürk gibi bir Kürt katiline övgülerini, geçmiþte olduðu gibi her aðzýný açtýðýnda tarihi Kürt ulusal ayaklanma liderlerina karþý kusmasý, Suriye’deyken 1992 yýlýnda Güney Kürdistandaki Kürt parlamentosunun Federal Kurdistan yasasýný kabul edip yayýnlamasýný ‘arap miletine arkadan vurulmuþ bir hançerdir’ deyip gerillarýný saldýrtmasý, Güney Kurdistandaki yasal federal devleti, ‘kukla devlet’ veya ‘ikinci Ýsrail’ diye suçlamasý, ne idüðü belirsiz ‘konfederalizm’, ‘demokratik cumhuriyet’, ‘devletsiz çözüm’, ‘komünal örgütlenme’, ‘ekolojik toplum’ gibi þekilsiz ve safsata kavramlarý tekrar tekrar gündeme getirerek peþine takýlan taraftarlarýný adeta bezdirmesine raðmen, halen bu adamýn dinleniyor olmasý, sanýrým hem taraftarlarý hem Kürt toplumu açýsýndan hastalýk derecesinda bir sosyal ve ruhsal durumun ortaya çýktýðýný göstermektedir.

Bu adam ve ekibinin bütün söylediklerini ve yaptýklarýný gözönünde bulundurduðumuzda çýkan neticeyi yýllar önce Milliyet gazetesinde (15-Mart-1995) Þahin Alpay’ýn Kürt yazar ve politikacýsý Orhan Kotan’la yaptýðý ropörtajda, Orhanýn kulandýðý belirlemede bulabiliriz: ‘Sorun PKK’nin Kürtleri nasýl kurtaracaðý deðil, tersine Kürtlerin PKK’den nasýl kurtulacaðýdýr.’

Öcalan ve kendisine en yakýn ekibe tevdi edilen vazifeyi düþündüðümüzde, bu adamýn ve ekibinin dörde bölünmüþ, iþgal edilmiþ, varlýðý inkar edilmiþ, yok sayýlmýþ, sürgünleri, Diyarbekir cezaevi vahþetini yaþamýþ, yüz yýla yakýn bir süredir Türk rejimlerinin kanlý baskýlarýna, talanýna direnmiþ olan bir ulusun baðrýnda, Türk egemenlik sisteminin Kürdistanda meþru kýlýnmasý ve taban bulmasý için yaratýlmýþ, kurulmuþ bir beþinci koldur. Kürdistaný aralarýnda bölmüþ olan dört sömürgeci devletin beþinci kolu olarak kuruldu, vardý ve halen bu mealde varlýðýný sürdürmektedir.

Sonuç olarak deðiþmesi gereken PKK ve Öcalan deðildir, onlar vazifelerini baþarýyla yörütüyorlar, bu anlamda Sezar’ýn hakýný teslim etmek lazýmdýr!

PKK’nin deðiþebileceðini umanlara þunu diyebiliriz: PKK veya ona yakýn olanlar Öcalanýn çizgisinden vazgeçseler PKK, PKK olmaktan çýkar, mahiyeti deðiþen bir þey olur.

Sorun, bir bütün olarak Öcalan, yakýn ekibi ve Öcalanýn devþirdiði Kürt kökenli bay ve bayan kemalistlerin doðru anlaþýlmasýdýr.

Sonuç olarak iþe ve iliþkiye ofýce-boy olarak baþlayan Öcalan, kendi söylemiyle 3 yýl boyunca askeri istihbarattan silah ve para alarak diðer Kürt örgütlerine karþý yoðun olarak saldýrýlarda bulundu; kendi gurubu dýþýnda kalan tüm Kürt partilerini hainlikle suçladý, Kürt tarihine ve tarihteki Kürt ulusal ayaklanmalarýnýn liderlerini küfürle anarken, Atatürk gibi bir diktatörü hep övdü ve kendine örnek aldý; Güney Kürdistan’daki Kürt kazanýmlarýna Kürt düþmanlarýnýn söylemiyle yaklaþtý, kendi gerilla yada taraftarlarýný sürekli azarlayarak kiþiliksizleþtirdi; 1990’lý yýlarda Türk gazetecilerine ‘istesemde artýk bu savaþý durduramam, bunu durduranlarý bitirirler’ diyerek dolaylý olarak baþkalarýnýn bu savaþý sürdürdüðünü söyledi... Ve Ýmralide muhafazaya alýndýktan sonra alenen kemalizmi savunarak Türk egemenlik sisteminin Kürdistanda yerleþmesi ve meþrulaþmasi için çaba sarf etti ve ediyor. Bu noktadan sonra artýk Avni Özgürel’in deyimiyle ofýce-boy’luðu anlamsýz oldu, çünkü adam kemalistlere taþ çýkartacak nitelikte kemalist ideolojiye baðlýlýðýný her konuþmasýnda vurguluyor.

Kemalizmi süsleyip Kürtlere satmaya baþladýktan sonra bu adamýn, gerek geçmiþte, gerekse þimdi, kimlerle ne tür iliþkilere sahip olduðunun hiç bir önemi yok artýk.

*PKK’den kastýmýz Öcalan ve ona baðlý olan ekiptir. Bu örgüte Kürt yurtsever duygu ve düþünceleriyle katýlan tüm insanlar belirlememiz dýþýndadýr.

ASMEN

7-Haziran-2008

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.