Aktarma Rizgari online
Mam Recall/ PKK hareketi ve sayın Abdullah Öcalan, artı ve eksileri ile, aydın ve yazarlarımız tarafından çok daha uzun yıllar konuşulacak, tartışılacak ve yazılacaktır. Benim tartışmaya açmak istediğim konu; Tek adama dayalı, Önderlik kavramının sivil siyasete, dolayısıyla demokrasiye olan müdahalesidir. Varoluşu anti-demokratik, kendisi ise, özgür olmayan bir Önderlik, esiri olduğu militarist bir devlet ile, Kürt halkının özgürlüğünü tek başına müzakere etmeye kalkışıyor olmasının, çok büyük bir hata olduğunu, bunun tartışılması gerektiğini düşünüyorum.
Sn. Öcalan konuştukça, Kürtler kaybediyor (4)
Önderlik aşılmalıdır..
PKK hareketi ve sayın Abdullah Öcalan, artı ve eksileri ile, aydın ve yazarlarımız tarafından çok daha uzun yıllar konuşulacak, tartışılacak ve yazılacaktır.
Benim tartışmaya açmak istediğim konu; Tek adama dayalı, Önderlik kavramının sivil siyasete, dolayısıyla demokrasiye olan müdahalesidir.
Varoluşu anti-demokratik, kendisi ise, özgür olmayan bir Önderlik, esiri olduğu militarist bir devlet ile, Kürt halkının özgürlüğünü tek başına müzakere etmeye kalkışıyor olmasının, çok büyük bir hata olduğunu, bunun tartışılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu hukuk dışı anlayışa adeta çanak tutan, pasif Kürt siyasetçi ve aydınlarımız başta olmak üzere, millet olarak hepimiz sorumluluk altındayız. Halkımız feodal yapıdan kurtuluyoruz diye sevinirken, daha tehlikeli bir yönetim anlayışına doğru hızla sürüklenmektedir.
Bana göre Önderlik, ağa yeleği üzerine kruvaze çeket giymiş bir anlayış ve sistemdir.
Bu ve benzeri anlayışlar mutlaka aşılmalıdır.
Bir kişinin hata yapma riski, her zaman mümkündür. Ancak üçyüz kişinin tartışarak almış oldukları ortak bir kararın içinde risk bulunabileceğini, kolay kolay söyleyemeyiz.
Zaman, risk almak zamanı değildir. Kürt halkının bin yıllık bağımsızlık rüyası olan KÜRDİSTANI, geçmişte olduğu gibi, ne ellerimizin arasından uçup gitmesine izin verelim, nede birilerinin merhametine bırakalım.
Ciwanlarımız vurulup yere düştüklerinde,,
Zulüm ve işkenceye hayır diyerek, gencecik bedenlerini ateşe verdiklerinde,,
Düşmanına sağ olarak teslim olmamak için, kendilerini kayalıklardan boşluğa bıraktıklarında,,
Dudakları arasında dökülen kan damlacıkları ile birlikte, toprağa karışan bir sözcük vardır ; HER BİJÎ KURD Û KURDİSTAN...
Hep birlikte ve sonsuza dek.! HER BİJÎ KURD Û KURDİSTAN...
Tüm bu fedakarlıkların nedeni, halkımızın esaretten kurtulması ve özgürce yaşaması içindi. Bizler de, şehit ve gazilerimizin emanetine sahip çıkmalıyız. Onların tadıp göremediklerini, çocuklarına bari olsun tattırmalı, yaşatmalıyız.İşte tam bu noktadan hareketle, hepimiz sorumluluk alarak, tartışmalı ve en doğruyu birlikte bulmalıyız.
Kürt halkı için, bağımsız bir KURDİSTAN'ın yararlı bir çözüm olamayacağını düşünüp, savunan bazı kardeşlerimiz çıkabilir.
Peki, ya bunu söyleyen ve savunan Önderlik ise, ne yapacağız?
Yağmur duasına mı çıkacağız?,
Yada, Apo ne diyorsa doğrudur diyerek, kendimizi mürit yerine mi koyacağız?
Yapmayın dostlar !
Kendimize ve yarınlarımıza yazık etmeyelim. Halk olarak secde etmeden yaşamayı öğrenmeli, bize ait olmayan bu Arap zihniyetinden de, mutlaka kurtulmalıyız. Saygı ve sevgi, insanın doğasında fazlasıyla vardır. Ancak gereksiz ve ölçüsüz olanı, Kula kulluktur.
Peygamberler de aynen böyle ortaya çıkmışlardır. Bir yandan insanların yüreğine korku salarken, diğer yandan mavi boncuk misali umut dağıtarak, kendi varlıklarını günümüze dek, sürdürmeyi başarmışlardır. Gezegenimizi yaşanmaz hale getiren, onların şahsi fikir ve ideolojileridir. Günümüzde halen devam eden savaşların büyük bir bölümü ise, ne yazık ki onların başlattığı savaşların devamıdırlar.
Özgürlüğümüze engel olan, kim yada her ne olursa, mutlaka aşmalıyız.
Aksi halde, mutlu ve medeni bir toplum olamayız. Demokrasi ve özgürlüğün olmadığı bir yerde, bireyin hak ve hukuku da olmayacaktır. O vakit, meydan tek tip fikir ve hastalıklı ideolojilerin tekeline geçecektir.
Nasıl ki Türkiyenin demokratikleşmesinin önündeki engel ulu önderlik ise, DTP ve aydınlarımızın siyaset üretmemelerinin önündeki engel de, önderliktir.
Hele şu faşist devletten bir kurtulalım da, önderlikten kurtulmak kolaydır diye düşünür isek, çok yanılmış oluruz. İnsana değer vermeyen her hangi bir anlayış, bizden de olsa, çocuklarımızı emanet etmemeliyiz.
Kürtlerin aydın ve yazarları, bundan böyle daha çok öne çıkarak, seslerini daha fazla yükseltip halkımızı bilgilendirmek suretiyle, sürece sahip çıkmalıdırlar.
Böylece hem devletin halkımız üzerinde oynamak istediği oyunu bozmuş olacak, hem DTP ye destek vermiş olacak, hemde önderlik gibi tek adama dayalı bulunan sistemin önüne geçmiş olacaklardır.
DTP susturulduğu için, şu anda avantaj, Apoyu elinde tutan devletin lehine doğru gelişmektedir. Zira devlet, Apo üzerinden başta DTP olmak üzere, Kandil ve yurt dışındaki Kürtleri susturmuş, sindirmiştir.
* * *
Yaşadığımız bu süreç, Lozanının hemen hemen tekrarı gibidir.
O yıllarda Kürtleri satan aşiret ağaları ile, Aponun bugünler de sergilediği, tutum ve davranışları arasında, korkunç bir benzerlik görülmektedir.
Devlet o yıllarda birkaç ağa üzerinden, “Varsın Rum, Ermeni ve Yahudiler gavur oldukları için, azınlık olarak kalsınlar. Türkler ve Kürtler müslüman olarak kardeştirler. Bizler bu cennet vatanı birlikte kurduk, birlikte yaşatacağız“ diyerek, Kürt halkını tek ses haline getirmek suretiyle onayını alarak, kandırmayı başarmıştır.
24 Temmuz 1923'de Lozan barış antlaşması imzalandıktan sonra ise, Kürt halkının başına gelenleri biliyor / ve hala yaşıyoruz.
Bir daha asla.!
Aynı hataya düşmeden, hep birlikte köleliğe HAYIR diyerek,,
Doğasında özgürlük bulunan, asil ve cesur halkımıza KÜRDİSTANI armağan edelim.
Gram gram özgürlük..
Kürt halkını temsil eden yönetici ve siyasiler, başta kendi halkı olmak üzere, Türk, Arap, Acem ve diğer dünya devletlerine karşı, daha tutarlı ve kararlı olmalıdırlar. Gerek söz ve tavırları ile, gerek karakter ve diğer kültürel değerlerimiz ile, kendilerini çok iyi donatmalı ve yansıtmalıdırlar.
Halkımızın çıkar ve menfaatleri, yetkili ve ehil insanlarımız tarafından çok iyi analiz edilerek, tartışılıp bir karara bağlandıktan sonra, en sonsuz süre baz alınarak hayata geçirilmeli ve bu konuda asla taviz vermemelidirler..
Dünya alem Kürtlerin Özgürlük ve bağımsızlık talepleri ile ilgili kararlılığını net olarak anlamalı, ve ona göre kendi siyasetlerini gözden geçirmelidirler..
Siyasilerimizin kararlılığı sayesinde, hiçbir Türk yetkili TV ekranlarından, halkımıza hakaret ve tehditler savurma cesaretini kendilerinde bulmamalıdırlar. Çok fazla merak ettikleri, “ Kürtler bu devletten ne istiyorlar?“ sorusuna, gereken cevabı vermelidirler.
Ürkek olan taraf biz olmamalıyız, zira kaybedecek olan taraf, biz olmayacağız.!
Kürt halkı bir bütün olarak, kararlı bir duruş sergilediğinde, Kürdistan yakın bir zamanda kurulacaktır. Bu bir görüş yada tespit değil, beklenen muhtemel bir gerçektir. Kürtlerin daha evvel gasp edilen tüm hakları, kendilerine aynen iade edilecektir. Zira dünya devletleri, hem geçmişte masa başında çizilen Kürdistan sınırlarının bir hata olduğunu nihayet anlamış, hemde yeni Orta-doğu barış projesinde, Kürdistansız bir barışın kalıcı olamayacağının bilincindedirler.
Birkaç yıl kadar evvel, imkansız gibi düşünülen Mam Celal Talabani nin, şu andaki konumu ve Güney Kürdistanın varlığı, bunun ilk ayağı ve kanıtı olmuştur.
Türk devleti ve parti liderlerinin birkaç yıldır paçalarından akan telaş, şaşkınlık ve kızgınlıkları bundandır.
Devlet Kürtleri durdurmak, muhtemel gelişmeleri birkaç yıl daha ertelemek üzere, Apo üzerinden Kürtlere gram gram özgürlük vermenin gayret ve hesapları peşindedir.
Kim ne kadar, yada hangi yöne doğru üfürürse üfürsün, Kürt halkının özgürlük rüzgarını etkilemeyecek, durduramayacaktır.
DTP İmralı yerine, halkı dinlemelidir..
Kürt halkının yasal ve siyasal temsilcisi bulunan DTP teşkilatı, şu anda izlemiş olduğu kararsız ve belirsiz tavrından hızla uzaklaşarak, halkın iradesine sahip çıkmalıdır. İzlenilen pasif siyaset yerine, daha aktif ve profesyonelce bir anlayış ile sorunlara çözüm üretmelidir.
DTP, sayın Öcalanın holdingi değil, halkımızın siyasi iradesini temsil eden, yasal bir partisidir. Dolayısıyla siyasilerimizin kıblesi İmralı yerine, Amed olmalıdır.
Siz Kürt temsilcileri ;
Dünyada yaşayan kırk milyon Kürdün umudusunuz. Hepimizin beklenti ve umutlarını hiçe sayarak, sayın Öcalanın yeni taşındığı odasının ebat ölçümleri ile sağlık sorunlarını, Kürdistanın bağımsızlığından, çok daha acil bir durummuş gibi, öne çıkararak siyaset yaptığınızı görüyor ve izliyor olmak, bizleri fevkalede incitmektedir.
Aslında sizin de çokiyi bildiğiniz gibi ; TC devleti, sayın Öcalan ile yeteri kadar ilgileniyor, hatta bir dediğini ikiletmiyor bile. Zira devletin tutunacağı tek can simidi, elinin altında tuttuğu, sayın Öcalan kalmıştır.
Elbette halkımız İmralı'dan Kandile, Maxmur, Avrupa ve Cezaevlerinde kalan bütün çocuklarına sahip çıkacaktır. Onların içinde olmadığı bir Kürdistanı, kim düşünmek isteyebilir ki? Özgür bir Kürdistanda gururla dolaşmak, hepimizden çok onların hakkıdır.
Bizleri tedirgin eden, bütün yetkilerin sayın Öcalan da toplanıyor olması ve yetkililerimizin de, bu duruma seyirci kalıyor olmasıdır. Bir mahkum, kırk milyon masum insanın özgürlüğünü nasıl, hangi şartlarda temsil edebilecektir? Bizler bu sorunun cevabı verilinceye kadar, ısrarlı takipçileri olacağız.
Kaldı ki, sayın Öcalan yakalandığı günden beri, ne düşündüğü ve ne yapmak istediği zaten biliniyor. Halkımız kendisinin düşüncelerini yetersiz, hatta sakıncalı buluyor.
Ve sorumuzu ısrarla yineliyor, birkez daha soruyor, diyoruz ki ;
Neden halkımız ve onun iradesi olan DTP değil, Kandil ve Avrupa değil de, sadece İmralı'da bir mahkum olan, sayın Öcalanın konuştukları kabul görüyor?
18 kasım AĞRI mitinginde, sayın Emine Ayna'dan bir açıklama;
"Eğer muhatap aranıyorsa muhatap bellidir. Sorunun çözümünde muhatap milyonlarca insanın irade olarak gösterdiği Sayın Öcalan'dır." Diyor.
Sayın başkan; Zatı-aliniz hem parti başkanı olarak, hemde halkımızın oyları ile seçilmiş bir vekil olarak kendinizi iradesiz buluyor, hiçbir yasal statüsü bulunmayan sayın Öcalanı ise, halkın iradesi olarak gösteriyorsunuz öylemi ?
Keşke sayın Karayılan ile bir yer değiştirseniz diyoruz. Örneğin,siz Kandil dağına taşınsanız, sayın Karayılan'da Ankara da halkımızı temsil etse olmaz mı?
Zira sizin bu açıklamanızdan hemen sonra, sayın Murat Karayılan bir söyleşisinde, aşağıdaki mantıklı açıklamayı yapmıştır. Yorumunu okurlara bırakıyorum.
“Devlet DTP'yi muhatap olarak kabul etse, ben de ’DTP bizi temsil yetkisine sahiptir' derim. Ama öyle bir durum yok ki.! DTP muhatap alınacak güçlerden birisidir.“