Geçen  Perşembeden beri  Türk devleti  karadan ve  havadan  ağır    silahlar   eşliğinde   işgal ettiği    Güney  Kürdistan  topraklarında Kürd  halkına karşı   yeni     suçlar    işlemektedir.   Türk devleti    Özgür  Kürdistan   kazanımlarını   yoketmek,    Kuzey  Kürdlerini     tümden  teslim almak için   3 aydan  beri    Özgür  Kürdistan  topraklarına  havadan   ve   karadan   saldırıyor...
Türklerin  amacı  açıktır:   Kürdlerin    millet  olarak  tarih sahnesine   çıkışını  ve  özgürleşmesini engellemek,      bölgesel ve uluslararası   uygun  koşullarda  elde  etikleri   kazanımlarını  yoketmek  ve  kısacası    Kürdleri   bugüne kadar  var olan    “köle  statüsünde“   tutmak  istiyorlar...
Türkler,   Kürdlere   karşı   bu  ölüm  kalım savaşlarında   dünyanın   belli başlı  güçlerinin   “sınırlı  icazetini“    almış  durumdalar..
ABD,  AB,   Arap  ülkelerinden  ve  hatta  Irak'tan   gelen    açıklamalara  bakıldığında    Türk devletine  verilen  “sınırlı“  Kürd  kırımı    icazesi  açık bir  şekilde   görülmektedir..
Yukarıda      sözkonusu  ettiğm  güçlerin   her birinin  kendisine has   gerekçeleri vardır..   Bazıları    bölgesel ve  uluslararası    çıkar ve  stratejileri  doğrultusunda   bir  hamle    ve  dizayin   çerçevesinde,  bazıları   anti Kürd    tutumlarında  ve  bazılarıda   büyük güçlerin kendi aralarındaki  çelişkilerden   kaynaklanan  nedenlerden  dolayı  bu   ad hoc  “sınırlı  icaze“  tutumu içine  girdiler...
Yoksa  “uluslararası  hukuku ayaklar altına  alan“!!!     Türk devletine  Avrupa  Birliği'nin  kapısı  kapanırdı...    Irak'ı  işgal eden ve     BM'ler  kararıyla “  işgalcılığını“  tescil  eden  ABD,    en  iyi  müttefiki  olan “Kürdleri   tutarak“   Türklere  dövdürtmezdi...    “Yüzüne  tükürülen  Yeşil  Zon  hükümeti    yağmur  yağıyor“  diyemezdi..
Aslında bu  “sınırlı icazet“    aynı zamanda   beraberinde    kolu kanadı   kırılmış  “sınırlı yetkileri“  olan      “sınır boylarında“  Osmanlı dönemindeki    Kürd  beyliklerini  andıran   bir   yapıyı  yada   yapılarıda  beraberinden   getirebilir..  Türklerin,   YNK ve KDP  arasındaki   çelişkileri   kaşıma ve kışkırtma  girişimleri altında   yatan  bu “böl-yönet“  politikasıdır..    Birbirleriyle  kapışan  Kerkük ve  Musulsuz,   ayrıca   Türklere, Araplara ve Farslara   mahkum  “Baban-Soran ve Behdinan  Beylikleri“  Osmanlı-Kemalist  karması   olan    anti-Kürd  yapılama  tarafından tercih  edilebilir bir  seçenektir...
Kosovo'dan  sonra,   dünyanın  ilgi odağı  olan   Kürdistan'nın  siyasal  önderliği görünen ve  görünmeyen  eller  tarafından    Kürdlerin    kazanımlarını  güdümlü hale  getirmek istiyenlerin  “sınırlı savaşını“,   top  yekûn  bir  “Kürd-Türk“  savaşına     dönüştürebilirlerdi ve hâlâ da   bu imkan  ortada  duruyor...
Kürdlerin Türk işgalcilerine karşı toplu bir savaşı bir çok çevrenin öngördüğü hesapları tümden boşa çıkarabilir.. Böyle bir savaş, Amerika'da seçimlerin yaklaştığı bu ortamda Kürdlerin lehine ve Türklerin aleyhini büyük bir tutum değişikliğine neden olur.. Avrupa Birliğinin saflarında Kürdlerin lehine gelişmelere ön ayak olur.... Türkler, “pirinç ararken evdeki bulgurdan“ olurlardı..
Ama, Kürdler yine darmadağan.... Askeri ortak bir “ulusal duruşu“ bir kenara bırakırsak, barışçıl sokaklara dökülmüş milyonlarca Kürd'ün ortak kitle eylemlerinin dahi önü açılmıyor.. Kürd sorunun dünya kamuoyunun gündemine tam olarak yerleşmesi için milyonların barışçıl eylemleri yapılabilinir.. Bu hususta Güney Kürdistan siyasi önderliğinin imkânı var. Güney Kürdistan siyasi önderliği böyle bir çıkış yaptığı zaman, “İmralı endeksli politikalarda“ bertaraf edilebilinir..Eğer, Kürdler, bu “tarihsel anı“ değerlendirmeseler, yeni bir tarihi fırsatı kaçıracaklar..... Türkler eski paradigmalarla 40 milyonluk Kürdün sorununu idare etmeye çalışıyorlar.. Kürd önderliği Türklerin Kürd milletine vacip gördüğü “Türk Prokust çarkını“ kırmak için yeni bir Kürd paradigmasını oluşturabilir..
Sözünü ettiğim   tutum beraberinden  riskleride  taşıyor..  Ama,  Kürdistan gibi bir  ülkede   riskleri  göze  alamayan bir önderlik  Kürdleri   bağımsızlığa   taşıyamaz...
Türklerin   sadece  Kuzey  Kürdleri ile  sorunu   yok...   Türklerin  tüm Kürdleriyle  sorunu var..   Türk devetinin   Kürdleri    millet olarak   güneş altında   silmek bir misyonu ve  vardır...  Bu  devlet  kuruluşundan beri  tüm dünya  Kürdlerinin en basit  hakkı  karşısında   bir   yokedici taraf  olarak durdu..    Bu devlet,  “Kürdlerin varlığını“   kendisi için ve  “Türk Ulusal Güvenliği“ için  baş tehlike olarak  gördü ve görüyor.
Amed  Kürdlerinin   dünkü  yürüyüşlerinde  Mam Celal'a  hitaben  “heke  em şîv bin   tu jî  paşşîvî“    demelerinden    büyük haklılık   payı vardır..
Çünkü,     Türklerin    sorunu “Kürd varlığı“   ilgilidir..    Kürdler  “uzayda“   yada “Arjantin'de  devlet  kursalarda“  “Türk Ulusal Güvenliği“  için  tehlike  teşkil ediyorlar..
Geçenlerde  Türk  Başbakanı  Almanya'da,  Alman  devletinin   Türk  diline  ilişkin  yaklaşımına  ilişkin  olarak yaptığı açıklama da “Asimilasyon  insanlığa karşı  suçtur“  dedi...    Tüm  Alman basını ve  politikacıları    projektörleri   Türklerin  ve  Kürdlere yaptıklarına  çevirdiler..
Türk devleti  Kürdlerin  bırakın  devlet kurma hakkına     en basit   kültürel hakkına dahi karşı..     1960'larda   Mısır'da   oluşturulan “Kürd radyosu“,    1950'lerde  Amerika'nın bir “Kürd rodyosu“  girişimi   Türkler  için  bir“Türk Ulusal Güvenlik“  sorunuydu..  Bu  konularda   yapılan  girişimler  bilinmektedir..
Belli  bir  dönem önce   Dr. Hawrami'nin    Rusya   gizli belgelerine   dayanarak     Türk  devletinin   SSCB'de   “Kürd  dili“  ile  ilgili  çalışmalara    karşı giriştiği   kampanyalarla ilgili  bir  yazısını okumuştum..
Kuzey Kürdleri için  yeni bir belge  olduğundan  dolayı    Hawrami'nin   aktardığı  belgelerden bazılarını  aktarmak istiyorum..
Dr.  Hawrami  “1935  yılında   dağıtılan ’Kurdistana Sor';    Kürdlerin  kendi bölgelerinden  çıkartılarak   iç taraflara  sürgün  edilmesi;    Kürd  okulları, eğitim kurumları ve    gazetelerinin kapatılmasında“   Türk devletinin    büyük bir rol  aldığını   yazıyor..  Bu konulara  ilişkin  Türk devletinin  girişimlerine  ilişkin  belgelerde  sunuyor..
Dr.  Hawrami'nin   anlatımlarına  göre 1934 yılının  9 ve 16   temmuz  ayında  Erivan'da    Kürd  Alfabesi ve grameri üzerine   Sovyet  Dil bilimcilerin birinci  konferansı  yapılıyor...   Konferansa  katılanlar    ikinci  Konferansı    1935  yılında   Baku'de   yapmaya ilişkin  karar  alıyorlar.  Bu  konferansın  haberi     o dönem  Kafkasya'daki  basında  çıkıyor.. Türk  Dışişleri ve   Büyükelçi ve  konsoluslukları  hemen  harekete  geçiyorlar..  Türk devleti  Sovyetler Birliğinden    Kürd  Konferansına  ilişkin   resmi bilgi istiyor..  Sovyetler  Birliği    Lenin'in     uluslara ve   azınlıklara  ilişkin  tezlerine dayalı    bir resmi  açıklama gönderiyorlar..
Sovyetler Birliğinin    Türkiye Büyükelçisi   Liv  Michalavic  Qerexan   Moskova'ya  gönderdiği bir raporda   Türkler  bizim  açıklamalarımız  konsunda   kuşkulular..  Onlar  bu  Dil  Konferansının  arkasında  siyasal  amaç olduğunu  düşünüyorlar..   Ayrıca   Türkler,   Kürdleri  yönelik  yürütülen  bu dil çalışmalarının sınırlandırılmasını,  başka  ülke ve  bölgelerde   Kürd dilbilimcilerinin   çağrılmamasını  istemekteler..
Ayrıca Zal Kined adlı başka bir Sovyet diplomatı Sovyet Dışişler Bakanına gönderdiği bir raporda: Konferansın sınırında Erivan'da yapılması ve ikinci konferansın Baku'da yapılmasında Türkler rahatsız ve bağımsız Kürdistan için bir çaba ve girişim olarak değerlendiriyorlar.. Türkiye'deki Sovyet diplomatları Moskova'ya Türklerle var olan ikili ilişkilerin bozulmaması için bu tip faaliyetlere maddi imkan vermemek gerekir yönünde öneride bulunuyorlar.. Sovyetler Birliği ise Türklerin bu dayatmalarına boyun eğerek ikinci Kürd Konferansı kararını iptal etti.. Sadece SSCB bununla da kalmadı, daha önce var olan haklara da kısıtlamalar getirdi ve Kurdistana Sor'un akibeti biliniyor...
Sonuç olarak nerede “Kürd düşmanlığ“ varsa, orada Türk devleti var.. Nerede bir Kürd kazanımı varsa onu dağatmak için hazır bulunan ve yıkıcı faaliyet yürüten Türkler vardır...
Türkler  dün  diplomasi ile    bazı işleri  kotarabiliyordu... Bugün  Kürdler  daha  güçlü,   büyük ordularla ve   bombalarla   Kürd  sorunu  çözmek istiyor...
Kürdlerin  Türk devleti ile    nihai  bir  hesaplaşmaya   girmesi gerekir..  Bugün  bu imkân var...    Bunun için  Kürdler   tek ses   ve tek yumruk  olmalı...
Güney Kürdistan önderliğinin, tüm dünya Kürdlerinin gerçek önderi olma anıdır...
Selamlar
Aso Zagrosi
        
    
      
      
      
Nêçirvan Barzani ve 'Türkiye'nin iyilikleri' Akt: gORAN