Direkt zum Inhalt
Submitted by Hasan H. YILDIRIM on 30 October 2012

Hiçbir zaman güçlünün eteğine yapışan olmadık. Güçlünün kapısında ikbal aramadık. Zamanında doğruya doğru, yanlışa yanlış dedik. Dokuz köyden kovulsakta onuncu köy var. O köy bizim köyümüz. Kimsenin müdahale edemeyeceği, sessimizi kısamayacağı kurtarılmış bölgemiz.

Kimseden bir çıkar beklentimiz olmadığı, esas olarak milletimiz ve ülkemizin çıkarını baz aldığımız için kim ne düşünür korkusuna saplanmaksızın dediklerimizi dedik ve demeyi siyaset edinmişiz.

Bu nedenle kimse bizden bizi niye eleştiriyorlar deme hakkını vermiyoruz. Bu hak sadece ve sadece bizimdir. Ona helal getirmeyiz. Çünkü başkalarının kapısında ikbal arayanlar olmadık ve olmayada hiç mi hiç niyetimiz yok. Bu nedenle kimseden bir minetimiz yok.

Biz doğrularımızın eriyiz. Yanlış iddialardan mı bulunduk? Kalkar söylerler, bizi ikna ederler, bizde doğrularını kabullenip üzür dileriz. Yok bu değilde söylediklerimiz karşısında suspus olunacak, ama bizi eleştiriyorsunuz deyip şikayetleri oynayacaklarsa bu da onların sorunu. Bununda hiçbir kiymeti harbiyesinin olmadığını bilmelerini söyleyip geçiyoruz.

Bunları niçin söylüyorum.

Tutuklu Kürdler ölüm orucunda. 50.ci gününe girdi. Ölüm sınırı. Her an tek ve toplu ölümler kaçınılmaz. Kimin omurunda. Ne onları bu eyleme sürükleyen Apocuların ve ne de Türk devlet yetkililerin. Her iki tarafta bedenini ölüme yatıran bu insanların yaşamları üzerinde siyasi rant elde etme peşindedirler.

Tiranlar kurban istiyor. Onlar, akbaba ve leş kargalarıdır.

Karşılıklı gibi siperleşen, ama aynı merkez tarafından yönlendirilen ve aynı amaca hizmet eden Türk devleti ve onun olmuş Apocu çete Kürd insanlarının yaşamları üzerinde birbirleriyla savaşıyor görünerek birbirlerini besleyerek güçlendiriyorlar.

Şu an süren “ölüm orucu” eylemi 30 seneyi aşkın süren danışıklı kirli bir oyunun sadace bir aşaması. Kürd milli dinamiklerin tasviyesinin bir aracı. Bunu görmek gerekir.

Bu oyun daha önce Ergenekoncu-Kemalist DHKP/C denilen kontra bir örgüt tarafından sahnelendi. Yüzlerce Kürd ve Alevi gencinin ya ölümüne, ya da sakat bırakılmasına yol açtı.

Şu an Apocu kontra çetesi tarafından ölüm orucuna sürüklenen Kürdleri bekleyen akibette bu.

Niçin? Niçinin cevabı gülünç taleplerinde gizlidir.

Nedir talepleri?

“Anadille savunma,

Ana dilde eğitim,

İmralı tecritinin kaldırılması.”

Bu talepler için bu kadar insan ölüm ve yaşamları boyunca bünyelerinde taşıyacak arızalara terk edilemez. Yazık bu insanlara. Yazık bu insanların ailelerine, akrabalarına, sevenlerine ve sonuç olarak Kürd milletine.

İleri sürülen bu üç talebi tek tek ele alıp inceleyin. Bu kadar insani ölüm ve yaşamları boyunca arızalı yaşamaya mahkum etmeye gerekçe olabilir mi?

Anadille savunma için bu kadar insan ölüme yatırılmaz. Bunun başka yolu var. Çıkarsın mahkemeye anadilinle başlarsın savunmaya. Sömürgeci mahkeme seni susturabilir. Ama sen bildiğinden diretirsin. Yargılamayı tıkatırsın. En etkili yol budur. Yoksa ölüm orucu çare değildir.

İkinci talep, yani “ana dilde eğitim” tutuklulardan ziyade ilegal ve legal örgütlülüklerin önündeki hedeftir. Maddemki bunu elde etmenin yolu ölüm orucunda karar kılındı. Bunun yoluda önce legal alandaki örgütlülüklerin başında bulunanların başını çekmesi gerekyor mu?

BDP’li parlementerler, eşbaşkanları ve yöneticileri, DTP’li eşbaşkanları ve diğer yöneticileri, Belediye başkanları ve diğer kurumların başındakiler ne güne durur? Bu görev onların sırtında.

Onlar, bu görevini yerine getirir ve bu arada tutuklularda destek mahiyetinde sürece katkı sunabilir. Bu değilde tersi olursa bu işte bir bit yeniği vardır demektir. O da, oynanan kirli oyunun farkında olmayan samimi, dürüst Kürd insanlarını bilerek ölüme göndermedir. Yapılan budur.

Üçüncü talep, yani “İmralı tecritinin kaldırılması” talebi gülünçtür.

İmralının kendi konumundan bir şikayeti yok ki. Olsaydı önce onun bırak ölüm orucuna gitmesi bir sabah kalvaltısını almama protestosunda bulunması gerekmez miydi?

O durumundan memnun. Uygulanan bir tecrit felan yok. Kendisi avukatlarıyla görüşmüyor. Kendi açıklaması. Hafızana güç yetirmeyenler internet sayfalarında İmralıdakinin bu yönlü sayısız açıklamasını bulabilir.

Dediğim gibi bu gülünç talepler için yüzlerce insan ölüme yatırılmaz. Yaşamları boyunca sakat yaşama sürüklenemez.

Dahası açlık grevi ve ölüm orucu çaresizliğin sonucu baş vurulan bir eylem türüdür. Bunu sayısız kez açlık grevine giren biri olarak biliyorum. 12 Eylül 1980 karanlığında bir mücadele biçimiydi. Daha doğrusu çaresizliğin sonucuydu.

Toplum sistem tarafından susturulmuş, zaptı-rap altına alınmıştı. Tek örgütlü güç tutuklulardı. Onlarda, sistemin teslim alma planına karşı bu yolla baş vurmak zorunda kalmışlardı.

Oysa Kürdler, şu an çaresiz değildir. Diri ve dinamik bir potansiyel güçtür. Örgütlüdür. Sayısız kuruma sahiptir. Başaramayacaklarıı, elde edemeyecekleri bir hedef yoktur. Yeter ki, yerinde, zamanında doğru hedefler için yönlerdirilsin.

Bu da, milli bir örgütlülükle olur.

İşte Kürdlerin şanssızlığı burada. Kürd milli potansiyeline yön verenlerin Kürd milli duygusundan çok uzak olmasıdır. Sistemin olmuş kontralaşmış bir azınlığın “Kürdlük” adı altında Türk egemenlik sistemi adına Kürd milli değerlerini tasviyeye memur edilişidir.

Bunu görmek zor değildir. Başta İmralıdaki ve onun mankurtlarının verdikleri günlük mesajlarında her şey açık ve nettir.

Kontralaşan bu zevatın Kürdlük ile bir alakası yoktur. Var olan ilişkisi diri ve dinamik olan Kürd milli potansiyelini Türk egemenlik sistemi adına nasıl tasviye edebilirim düşüncesidir. Uygulamada buna hitmettir.

Günde beş kez Türk egemenlik sistemin “hassasiyetleri,” “kırmızı çizgileri”lerine secde eden Abdullah Öcalan ve onun mankurtlarının Türk egemenlik sisteminin birer piyonları olduklarını anlamak için sahi ne olması gerekir.

Kabak tadı versede “ehliyetli” ve “ehliyetsiz” avukatların dikkatine bir kez daha Abdullah Öcalan ve onun mankurtlarının söylediklerini aşağıya alıyorum.

“Bizler Demirel’in demokratik düşüncelerini hayata geçiren bir hareketiz. Bizler neler yaptığımızın farkındayız.“(Abdullah Öcalan, 1991)

“Ben tarihsel ve siyasal sorumluluğum gereği olarak söylüyorum. PKK'nin tümden bitirilmesi Türkiye'nin lehine değildir... Zarar görür ve bahsettiğim federasyon eğilimini savunanlar güçlenirler... Devletin temel ilkelerine, üniter yapısı, anayasal kurumlarına karşı değiliz. Bizim bu kurumlarla bir sorunumuz yoktur. Dikkat edin demokrasi projemde sınır kavramı yoktur. Biz Türkiye'nin mevcut anayasal kurumlarını ortadan kaldırmak amacında değiliz.”

“Bizi tasfiye etmek istiyorlar. Eğer bizi tasfiye ederlerse, bazı Kürd partileri hazırdır. Devreye bunlar girecekler. Daha fazla taleple Türkiye'nin önüne gelirler. Bunları Türkiye'de elbette gören bazı kesimler var. Mehmet Ağar biraz görüyor. Önerdiği Benelüks modeli bence de uygundur, ben de kabul ediyorum. Herkesin sorumlu davranması ve çözüm geliştirmesi gerekir. Bizim demokratik çözüm planımızda üniter devletle sorunumuz yoktur. Misak-ı Milli sınırlarını tartışmıyoruz.”

“Demokratik cumhuriyet Atatürk’ün hediyesiydi. Bunu geliştirmek bizim görevimizdir.”

“Devlet Koçgiri isyanını çok güzel bir şekilde bastırdı. Aksi halde Kürt hareketinin yayılma durumu vardı.”

“Şeyh Sait ve diğer Kürt isyanları batılı emperyalistler tarafından genç Türk Cumhuriyetine karşı kullanılmışlardır.”

“Otonomi, federasyon ve benzeri istemler Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü bozar. Çözüm demokratik Türkiye Cumhuriyetidir.”

“Ben olmasaydım Kürt milliyetçiliği gelişirdi. Milliyetçiliğin her türüne karşıyım.”

“1920’li yıllardaki Mustafa Kemalin izindeyim. Onu kendime örnek alıyorum.”

“Gerilla orduyla ilişkiye geçmelidir. Biz Kuzey Irakta Türkiye’nin güvencesiyiz.”

“Barzani ve Talabani bağimsiz devlet kurmak istiyorlar. İlkel milliyetçi ve emperyalizm uşağıdırlar. Bunlar Türkiye için tehlikelidirler. Kemalistleri göreve davet ediyorum.”

“Kürdlerin bu gün arkasında ABD ve İsrail de vardır. Ayrıca Kürdlerin kendilerini savunacak güçleri vardır. İşte Türkiye’yi bekleyen asıl tuzak budur.” (Abdullah Öcalan)

”PKK’nin kuruluşu üzerinde devletin indirekt bir etkisi olmuş olabilir... Yurtseverliğe değer veren çabalar suç sayılmış ve yaptırımlara tabi tutulmuştur... Bir anlamda çözümsüzlüğü çözüm diye habire dayattılar.“ (Osman Öcalan 2004)

Öcalan kardeşler, bunu söyleye dursun ”ehliyetli“ ve ”ehliyetsiz“ avukatlar, buna ses katıyorlar. Daha evvelini saymasak bile –ki kendi açıklamarıdır: “15 bin Kürd gencini iç infazla öldürdük”- ölüm orucu eylemiyle son cinayetlerin işlenmesini bekliyorlar. Öcalan kardeşleri tanımak için son cinayetleri beklemek mi gerekiyor?

Ya şu mankurtların söylediklerine ne demeli?

DTP Eşgenel Başkanı Ahmet Türk: “Sorunların çözüm yerinin parlamento olduğunu, güçlü bir grupla Meclis'e girmeyi hedeflediklerini, şov peşinde olmadıklarını, yemini etmemek yurtseverlik değil, şovenlik olduğunu, daha olgun tavırlar sergileyeceğiz, şovmence bir yaklaşımın içinde olmayacağız” diye döktürmüş.

“Etnisite” diyor. “Milliyetçi dalgaya hayır” diyor. ”Kürdçenin resmi dil olmasını söylemedim,“ ”Bayrak konusunda bizim bir şeyimiz yok, resmi dili Türkçedir konusunda bir şeyimiz yok.“ ”Türkiye'de üniter yapı bir ırk devleti anlamına da gel-miyor” diyor. “CHP’nin solundayız.” MHP’nin neresindesiniz sorusuna “pek uzağında değiliz” diyor.

Aysel Tuğluk: Misak-ı Milli mutlaka korunmalıdır. K. Irak, Misak-ı Milli’nin parçasıdır. Kürdler, Türklere ‘sömürgeci’ demesin. Türkler de Kürdleri ‘bölücü’ görmesin... Temel direk Atatürktür.”

Selahattin Demirtaş, “Ortadoğuda Kürd devleti kuruluyor. Devleti uyarıyorum.”

Sahi bu verilen mesajların ne anlama geldiğini anlamak çok mu zor?

Mesele açık ve net. Yeterki bunu görebilme niyet ve çaba olsun. Kürd aydın ve politikacısının göze alamadığıda budur.

Bunlar bir tarafa sürecin ağır havasına uyma ve güçlüye dalkavukluk politika edinilmiş.

Düşünüp nedir bu rezalet demeleri gerekenler, bu rezaleti sergiliyenlerin önlerine koydukları gündemi tartışıp durmaları düşürülmüşlüğün daniskasıdır.

Dahası kendi düşürülmüşlüklerine yeni dinamikleri bulma peşindedirler. İşlenen cinayeti kutsayıp ortak oldukları suça başkarınıda ortak etme çabasındadırlar.

Argümanlarıda hazır.

“Birlik”(!)

Ne sihirli bir kelime değil mi?

Niçin birlik?

Üç gülünç talep için yüzlerce insanı ölüme yatırılarak işlenen cinayete destek vermek için mi?

Bunun vebali büyüktür.

İşlenen cinayetin suç ortaklığıdır.

30 Ekim 2012

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.