Direkt zum Inhalt
Submitted by Hasan H. YILDIRIM on 29 July 2012

Ortadoğuda haritalar yeniden çizilecek. Yüzyıla yakındır Kürd milletinin boynuna takılı kölelik zinciri param parça olacak. Bu kanlı mı olur, kansız mı olur sömürgecilerimizin tavrına bağlıdır. Kürdlerin dediği açık ve net. Yakamızdan düşün. Yeter artık!

Lozan kölelik antlaşmasıyla ülkemiz Kürdistan’ın gübeğinde olduğu ortadoğuya verilen statükoya yeniden bir şekil verilmeye çalışılıyor. Çok faklı güçlerin çıkarlarının çatıştığı ve çakıştığı bir alandır ortadoğu. Bu gün dost olan bir güç bir gün sonra düşman olabiliyor. Sabırlı, azimli, doğru bir politika izleyen bu mücadelede karlı çıkacağı aşikar. Bu da dost ve düşmanını iyi tanımaktan ve çıkarlarını gücü oranında dayatmaktan geçtiğini bilmek gerekir.
Bir kere Kürdlerin millet olmadan doğan haklarını tanımlamak ve istemek gerekir. Bu ne ayıp, ne de günahtır.

Madem Kürdler bir millet ve ülkesi Kürdistan işgal edilmiş ve egemenliği gasp edilmişse o zaman her çağdaş millet gibi Kürd milletide ülkesini işgalden arındırması , milli devletini kurarak egemenliğini tesis etme hakkı vardır. Uluslararası hukukun gereğide budur. Ve bu güne kadar Kürd milletinin mücadeleside bunun içindir. Bunun için büyük bir bedelde ödedi. Bu gün mücadeleleri ortadoğuya yeniden şekil vermeye çalışan güçlerin politikasına denk mecraya sıçradığıda bir gerçek. Bu bir şanstır. Kürd siyasal önderliği Kürd milli potansiyelini akılıca kullanılırsa Kürdlerin bu mecrada bağımsız devlet olarak çıkmaması için hiçbir neden yoktur.

Fakat Kürdler devletleşmek için politikalarını oluşturmaz, kendilerini örgütlemez ve düşmana karşı kendini savaştırmazsa ve buna karşın “demokratik İran,” “demokratik Irak,” demokratik Suriye,” “demokratik Türkiye” gibi Kürd millet egemenliğini sömürgeci devletlere peşkeş çekerlerse kaybeden olacaklardır.

Abdullah Öcalan ve örgütü, bu politikanın bir piyonu olduğu teori ve politikasıyla fazlasıyla zaten göstermiştir. Şu anda bu rolü sürdürüyorlar. KCK’nin şu açıklaması bunun somut örneğidir:

“Batı Kürdistan'daki siyasi temsilcilerin hiçbirinin açıklamalarında "ayrılma" veya "başka bir parçayla birleşme" gibi bir vurgu ve amaç söz konusu değildir. Buradaki halkımızın demokratik Suriye'nin birliği çerçevesinde kimlik, kültür ve statü kazanma amaçları vardır. Bu amaçları meşrudur, demokrasiden, hak ve özgürlüklerden yana olan tüm devletlerin ve tüm çevrelerin demokratik Suriye'nin birliği çerçevesinde Kürt halkının meşru haklarının tanınması için halkımızın burada yürüttüğü haklı-insani mücadelesine destek sunması gerekmektedir.”

Bu mantıkta Kürd millet çıkarı yoktur. “Bölge halklarıyla bir statüye dayalı ortak eşit özgür bir yaşam uğruna yürüttüğü mücadele” neyin peşinde koştuklarının işaretidir. Yaptıkları ve yapmaya çalıştıkları Kürd milletini düşmana satmaktır. Sahi Kürd milletiyle bir statüye dayalı ortak eşit bir yaşam isteyen hangi bölge halkı var?

Türkler mi, Farslar mı, Araplar mı? Bu üç gücün Kürd milletine karşı tutumları biliniyorken, yani bu güçlerin Kürdlere reva gördüğü kölelik iken hangi aklıevvel bunlarla “ortak eşit bir yaşam” umabilir. Kemalist-Ergenekoncu Kürd tayfanın hesabı ve amacı sömürgecilerimizden bir şey umduklarının ötesinde Kürdlere dayatılan köleliğin yeni koşullarda nasıl sağlanacağı girişimidir. Bunu kavramayan Kürdün vah haline.

Diğer yandan Türkiyeci reformist Kürd siyasal güçlerinde söyledikleri hemen hemen Kemalist-Ergenekoncu PKK yönetimin söylemleriyle aynıdır. Bir fark varsa birinin silahlı, birinin silahsız oluşudur. Türkiyeci reformist Kürd siyasal çevreleri Güney-Batı Kürdistan’da baş gösteren son gelişmelerle yine yüksek sesle seslendirmeye başladıkları o bildik türkünün KCK’nin dile getirdikleriyle aynı olduğu tesadüf değildir. Nedeni bu her iki çevrenin sömürgeci sistemin farklı kanatları altında icazetli “Kürdçülük” yapmalarının sonucudur.

Kürdlerin millet olmadan doğan haklarına karşın; Türkiyeci reformist Kürd çevrenin “demokratik, çoğulcu ve katılımcı bir Suriye’nin inşa çalışmalarına hız verilmeli, kurulacak yeni sistemin Suriye toplumunu oluşturan bütün etnik ve dini farklılıkların kendilerini özgürce ifade etmelerine elverecek, demokratik bir zemin oluşturulmalı,” olarak devam eden eski filim yeniden gösterimde.

Bu malum çevrelerin şu an Suriye için kullandıkları bu cümleler daha birkaç sene önce aynısını Irak için sarfediyorlardı. Peki ne oldu Irak’ta? Irak Arapları ve Kürd milletini yeni bir savaşın arifesine getirmiştir. Şu an Irak Arapları ile Kürd milleti arasında örtülü bir savaş yaşanıyor. Şu bilinmelidir. Ortadoğu toplumlarında haydi demekle eşit haklara sahip ortak bir yaşam kurulamıyor. Bunu ancak demokrasiyi özümlemiş toplumlarda görmek mümkün. Fakat ırkçılık giydirilmiş çağdışı siyasi islami çevrelerle ortak bir yaşam olmaz. Olur diyenler yanılır. Bir çevrelerine baksınlar. Suriye muhalefet çevrelerin önderlerinin verdiği mesajlara baksınlar. Kürd milleti için öngördükleri eskiden beri öngörülenler olduğunu görmek çok mu zor? Ki adamların söyledikleri açık ve net. Eeee bu mantık sahipleriyle peki nasıl eşit temele dayalı ortak bir gelecek kurulabilinir? Bu Kürd siyasi çevreleri kendilerini kandırdıkları gibi, tabii ki Kürd milletini düşmanın kapısına bağlamanın rolünü oynuyorlar.

Bakınız! Suriye Kürtleri İlerici Demokrat Partisi-Pêşverû Süleymaniye Temsilcisi ve ENKS üyesi Elî Şemdîn yaptığı açıklamada; “Suriye muhalefeti, Suriye’de yaşayan Kürtleri bir ulus olarak kabul etmediği için şu ana kadar Suriye Kürtleri ile Arap muhalefeti arasında hiçbir koordinasyon yok... Suriye’de Kürtler ikinci büyük millet olarak kabul edilmeli, hakları verilmelidir. Eğer bu olmazsa Kürtler Esed sonrası hiçbir hükümete destek vermeyecektir,” dedi."

Suriye’deki Beşşar Esed muhalefetinin dedikleri açıktır. Kürdleri millet, Kürdistan’ı bir ülke olarak görmüyorlar. Suriye’nin bir parçası olarak görüyorlar. Kürdlerin hak taleplerini savaş nedeni sayıyorlar. Daha henüz iktidara gelmeden bile yakıp yıkmaktan bahsediyorlar. Aynı dili Türk egemenlik sistem sahipleri kullanıyor.

Güney-Batı Kürdistan’daki gelişmeler karşısında şoke olan Türk egemenlik sahipleri; “Kuzey Suriye’deki gelişmeler Türkiye için hassas, eyvallah edecek halimiz yok. Müdahale ederiz," dedi.

Edebilirler mi? Nah ederler. Daha evvel denilmiştir. Kuduz sistemin dişleri çekilmiştir. Bu günden sonra kimseyi ısıramazlar. Elinde kala kala havlama kalmış. Bırakın havlasınlar.

Türk egemenlik sistemin Güney-Batı Kürdistan’a müdahale eder mi, etmez mi bir yana kişi olarak girmelerini çok istiyorum. Uluslararası toplumun onayı alınmadan böylesi bir çılgınlığı yapacaklarını sanmıyorum fakat ederlerse çok gelişmelere zemin hazırlayacakları kesin. Saddam Irak’ının Kuveyt’i işgali sonrası durumun aynısı Türkiye için gündeme geleceği kesin.

Güney-Batı Kürdistandaki gelişmeler sonrası TC devlet yetkililerinin "Suriye'de Kürdistan'a eyvallah diyemeyiz," demesi bildik bir tehdit. Deyim yerindeyse hırlama-havlama. Eyvallah demesiniz diyelim. Peki ne yapacaksınız? Sınıra yığdığınız o it sürülerinizi sınırın öbür tarafına gönderme cesaretiniz var mı? Eyvallah demeyiz sonrası yapılacak olan budur. Bunu yapamayacağınıza göre geriye yapabileceğiniz ne halt kalmış?

Biz bu filmi daha öncede gördük. 2003 yılında Saddam iktidarının sona ermesi, Irak Anayasasının hazırlanması, Federe Kürdistan devletinin kurulması ve Federal Irak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Celal Talabani’nin oturması döneminde de Türk egemenlik sistem sahipleri yine tıpkı bu günkü gibi hırlayıp havlamışlardı.

“Kuzey Irak oluşumunu kabullenmeyiz,” “Aşiret liderleriyle görüşmeyiz,” “Sınırda girip Süleymaniye’de çıkarız,” “Evlerini başlarına yıkarız,” “Aşiret liderlerini İmralıya getiririz,” vs. “Kırmızı çizgilerimiz” deyip durdular.

O zamanda dedik. Hırlama-havlamayı bırakın. Afedersiniz bir bok yiyemesiniz. Dişleriniz çekilmiş, bu günden sonra kimseyi ısıramasınız. Şunu unutmayın: Kısa bir sürede “Aşiret liderleri” deyip küçümsediğiniz Kürd liderlerin ayağına tıpış tıpış gideceksiniz. Onları Ankara’da devlet adamları olarak ağırlayacaksınız. Dediklerimiz gerçekleşti. Türk egemenlik sistem sahipleri tükürdüğünü yaladı. Bu günde hırlama-havlamalarına bakıp paniğe kapılmaya gerek yok.

Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, çocuk kandırıcasına, aslına bakılırsa kendi kendini kandırıyor. İkiyüzlülük ediyor. Kanal 24 televizyonunda katıldığı programda, ''Biz Kürtlerin en temel haklarının verilmesini eskiden beri savunuyoruz ve bu meseleyi de gündemde tutuyoruz. Ne Irak'ta ne de Suriye'de Kürt kardeşlerimizin ızdırap çekmesini, baskı altında tutulmasını izin vermeyiz. Onları da bir tehdit politikası olarak karşı tarafa sunmayız'' dedi.

Aman gölge etmeyin başka ihsanda istemeyiz. Adamın ikiyüzlülüğüne bakın. Irak’ta, Suriye’deki Kürdlerin ızdırap çekmesini istemiyormuş(!) Kürdlerin en temel haklarını savunuyorlarmış(!) Bak hele. Daha dün Başbakanları dünyanın neresinde olursa olsun Kürdler lehine her olumlu gelişmeye karşı çıkacaklarını söylememiş miydi? Daha bir gün önce "Suriye'de Kürdistan'a eyvallah diyemeyiz," demedi mi? Şu an işgal altında tutukları Kürdistan’ın kuzeyindeki Kürdleri yok sayıp katliamdan geçirmiyorlar mı? Güney-Batı Kürdistan’ın bazı yerleşim alanlarının Kürdlerin eline geçip Kürdistan bayrağının çekilmesi karşısında kırmızı görmüş öküze dönenler kendileri değil midir?

Anlayacağımız şudur ki, düşman cephesinde inkar ve imha politikası varlığını koruyor. İktidar ve muhalefetiyle bu konuda geri bir adım atmayacakları söylem ve eylemleriyle ortada. Türkiyeci silahlı ve silahsız Kürd politik çevreleride bu politikanın birer figüranları olarak sahne aldıkları bir başka gerçekliğimiz.

Fakat bu politikalar dünyamızın mevcut koşullarında ömürlerini doldurmuştur. Çerçevesini tam olarak bilmesekte bu gün dünya karar kılıcıların ortadoğuya vermeye çalıştıkları şekillenmede Kürd milletinede bir statü verecekleridir.

Bilindiği gibi Ortadoğu’da yeni koşullar gereği yeniden bir saflaşma yaşanıyor. İki ittifak güç doğuyor. Başını ABD ve batlı devletlerin çektiği, AKP’li Türkiye, Suriye muhalefeti, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve KDP’den müteşekil cephe, diğer yandan İran, Nuri Maliki’nin başında olduğu Iraklı Şiiler, Suriye, Hizbullah, Türkiye’deki Kemalist-Ergenekoncu kanat, PKK ve Rusya diğer cepheyi oluşturmaktadır. YNK ise arada kalmış bir konuma düşmüş durumdadır. Bu her iki cephede de yer alan güçlerin tüm çıkarları birebir örtüşmesede durum budur.

İkinci cephe bir bütün olarak Kürd millet düşmanıdır. Kürdlerin millet olmadan doğan tüm haklarına karşı çıkan güçlerdir.

Birinci cepheye gelince her ne kadar Kürdlerin millet olmasından doğan haklarına karşı olan güçler var olsada ABD’nin yüzyıl projesi olan GOP ruhuna uygun Kürd milletine bir statü öngördüğü gelişmerin seyrinin gösterdiği bir gerçektir. Tarafımızdan Kürd milletine verilecek statünün çerçevesi tam olarak bilinmesede durum budur.

Şimdi bu durumda Kürdler için çizilen çerçevenin daraltılması ve genişletilmesi Kürd politik önderliği ile Kürd millet düşmanlarının politikaları, dayatmaları ve bunların başta ABD ve batılı devletlerin çıkarlarına uygunluğu belirleyici olacaktır.

İster biz ve ister Kürd millet düşmanları ne derse desin nihayetinde son sözü ABD ve batılı devletlet söyleyecektir. İster biz bağımsızlığı savunalım, ister şu an Suriye muhalefeti Kürdler Suriyenin uluslaşmasının bir parçasıdır, tek Suriye, tek bayrak desin bu pek bir şey ifade etmiyecektir. Sorunun nasıl bir seyir izleyeceğini ortadoğuya şekil vermeye çalışan uluslararası güçler çoktan masa başında karar vermiştir.

Bunun örneği Irak’tır. Irak’ta Sunni ve Şii Araplar ile Kürdler birlikte yaşamak istememesine karşın ABD ve Irak’ın “toprak ve siyasi birliği”ni kendi çıkarına uygun gören bölge devletlerin baskısıyla şu ana kadar mevcut “birlik” koruna geldi. Ama sorunludur, zamam zaman savaş eşiğine geldikleride bildiğimiz bir gerçektir.

Karar kılıcılar aynı förmülü Suriye içinde düşünülebilirler. Bu da zoraki bir birlik olacaktır. Şu an Suriye’deki fotoğrafta çıkarları birbirleriyle çatışan sayısız aktör vardır. Bunların birbirlerinin haklarını kabullenecek ve birbirlerine tahamül edecek ortak bir sistem kuracaklarını kimse iddia edemez. Bu ancak bir diktatörlükle mümkündür. Buna ne uluslararası zemin müsaittir, nede şu an Suriye’deki aktörler buna müsaade eder.

Bunlara meydan vermeden yapılması gereken Suriye olarak tabir edilen bu yapay coğrafyanın Arap, Alevi ve Kürd bölgesi olarak üçe bölünmesi ve üç devletin kurulmasına çalışılmasıdır. Daha fazla kanın dökülmemesi için en doğru çözüm budur. Dahası Kürd millet önderliği bu çözümden diretmelidir.

Kürd milletinin Türk’ün, Farsların, Arapların çekilmeyen kapılarından kurtulmasının en emin yolu budur.

29 Temmuz 2012

Güney Kürdistan Nereye Doğru Gidiyor-Dr.Mustafa Peköz Cts, 02/09/2013 - 04:36 Anonymous   GÜNEY KÜRDİSTAN İZLENİMLERİ -1 DR. MUSTAFA PEKÖZ GÜNEY KÜRDİSTAN NEREYE DOĞRU GİDİYOR 23 Mayıs 2008 tarihinde Güney Kürdistan’a gitmiştim. Aradan 5 yıl geçti ve bu yeni yolculuk hiç şüphesiz ki bir başka anlam ifade ediyordu. Amacım hem Güney Kürdistan’daki ekonomik, sosyal ve politik gelişim ve değişim sürecini, hem de ve esasen Batı Kürdistan’da ortaya çıkan yeni politik durumu yerinde görmek için Qamışlo’ya gitmekti. Bu kez tarihsel ve politik koşullar oldukça değişikti. Kürdistan iki parçasındaki gelişme birbirini doğrudan etkileyecek bir düzeye gelmişti. Ortadoğu’nun yeni politik denkleminde Kürtlerin politik rolünü ve artan gücünü yerinden görmek ve analiz etmek bakımından son derece önemliydi.  Kerkük-Hewler hattında önemli bir gerilim vardı. Savaş noktasına gelen bu durumu anlamak Kürdistan’ın geleceği bakımından önemsenen bir konuydu. Ayrıca, 1,5 yıldan fazladır İmralı’da tecride tabi tutulan Öcalan’ın Kürt sorunun çözümü için yeniden inisiyatif almak istemesiyle başlayan sürecin yansımalarının Hewler’den nasıl algılandığına ilişkin gelişmeyi anlamak da bir o kadar önemliydi. Suriye’de politik dengeler yerinde oynadı. Kürtler için yeni bir süreç oluştu. Özellikle Güney ve Batı Kürtleri arasındaki tarihsel ilişkinin yaratacağı sonuçları anlamak için Batı Kürdistan’a geçmeyi düşündüm. Ancak Güney Kürdistan Federal Hükümeti, gazetecilerin, Batı Kürdistan’a-Suriye bölgesine geçmesine izin vermiyor. Birkaç kez başvuru yapmamıza rağmen, geçiş talebimiz reddedildi. Batı Kürdistan bölgesindeki gelişmeleri yakında takip etmek ve kamuoyu ile paylaşmak için Rojava bölgesine gitmek isteyen çok sayıda gazeteci vardı. Birçok nedenden dolayı gazetecilerin gidiş talebi engelleniyor. Genel olarak, ‘bölgenin tehlikeli olduğu ve her hangi bir olumsuzluk olduğunda kendilerinin sorumlu olacağını’ belirtmektedirler. Ancak, gazetecilerin gidişinin engellenmesinin arka planı, uluslar arası ve bölge ilişkilerinin yarattığı politik korkudur. Uluslar arası güçler, Rojava-Batı Kürdistan’daki gelişmelerin ve ortaya çıkan mevcut politik durumun dünya kamuoyunda fazla duyulmasını ve meşruiyetinin kabul görmesini istemiyorlar. Kürtlerin elde ettikleri politik mevziler ve yeni bir oluşum sürecini inşa etmeleriyle esasen üçüncü bir alternatif güç olarak Suriye genelinde sürece dahil olmasını engellemek istiyorlar. Aynı şekilde, Güney Kürdistan Bölge Hükümeti, bölge ülkeleriyle olan ilişkileri nedeniyle oldukça hassas davranıyor. Özellikle Türkiye’nin Rojava politikası biliniyor.  Oluşan fiili durumu hiçbir şekilde kabullenmek istemiyor ve bütün gücüyle saldırarak izole etmeye çalışıyor. Bunun için her türlü manüplasyonu yapıyor. Kürdistan Bölge Hükümeti’nin uluslar arası güçlerin ve özellikle Türkiye’nin baskısıyla karşılaşmak istemediği anlaşılıyor. Bu bakımdan elinde geldiği kadar, Güney üzerinden Batı Kürdistan bölgesine gazetecilerin ve televizyon kanallarının girmesini engellemeye çalışıyor. Batı’ya giriş yapmadık ve oradaki gelişmeleri de daha çok Batı Kürdistan’dan gelen bölge yöneticilerinden, politikacılardan ve en önemlisi oradan gelen çok sayıda halktan insanı dinleyerek politik durumu analiz etmeye çalıştık. Güney Kürdistan da çok farklı bir gelişme sürecine girmiş bulunuyor. Özellikle Hewler merkezli gelişme, Güney Kürdistan’ın geleceğine ilişkin birçok soru işaretine yanıt veriyor. Hewler’in ekonomik ve politik hedefi, Ortadoğu’nun ‘yeni’ Beyrut’tu olmak. Bunu ne kadar başarır bilinmez. Ancak sosyal, ekonomik, politik ve özellikle bölge ilişkilerinde oynamak istediği rolle kendisine böyle bir misyon biçtiği anlaşılıyor. Ayrıca son gelişmeleri iyi okuyarak politik bir merkez olmak istiyorlar.  Bunu başarmaları için önlerinde duran önemli sorunlarda çözüm gücü olmaları gerekiyor.  Kürdistan bölgesindeki ekonomik ve sosyal gelişmeye paralel olarak politik gelişmelerde de inisiyatif almaları kaçınılmazdır. Bu bakımdan Kürdistan sınırlarındaki enerji kaynaklarının kontrolü, Kerkük’ün kimin tarafından denetleneceği, Batı Kürdistan’a ilişkin politikaları ve PKK ile Türk devleti arasında müzakereci bir güç olarak rol üstlenmek isteği gibi temel konularda izleyeceği stratejiler, Kürdistan bölgesinin geleceği bakımından önemli hamlelerden bir kaçıdır. Kürdistan Bölge Yönetimi’nin bütün bu olguları nasıl analiz ettiğini gözlemlemeye çalıştık.    Güney Kürdistan’da Gelişme Eğilimi 2008 ile 2013 yılları arasında geçen 5 yıllık zaman içinde Güney Kürdistan’ın ekonomik ve sosyal yapısındaki gelişme çok belirgin olarak hissediliyor. Bölge nüfusunda hissedilen bir göç olayı yaşansa da Salih Waladbagi’nin vermiş olduğu bilgilerde göre Erbil, Süleymaniye ve Duhok gibi üç merkezin istatistik verileri dikkate alınarak yapılan hesaplarda, 2011 yılında Kürdistan’ın bölgesinin nüfusu yaklaşık olarak 5,3 milyondur.  Kürdistan Bölge Yönetiminin denetiminde olan bölge 40 bin km2 olup Hollanda ve İsviçre’den büyüktür. Ancak Bağdat denetiminde bulunan Kürdistan topraklarının % 42’si halen tartışmalı bir durumdur. Özellikle Kerkük ve Musul’un belirli bölgeleri en tartışmalı alanı oluşturmaktadır. Nüfusun en yoğun olduğu kent Erbil, ikincisi sırada Süleymaniye ve üçüncü sırada ise Duhok bulunuyor. Nüfusun yüzde 36’sı 0-14 ve % 50’si 0-20 yaş grubuna bulunuyor. Ayrıca nüfusun sadece % 4’ü 63 yaş grubundadır. Genç nüfus oranı doğal olarak hem işsizlik bakımından önemli bir sorun oluşturmakta, hem de sosyal sorunların çok daha yoğun olarak gelişmesine yol açmaktadır. Politik Strateji Devletleşmeye Doğru Bu gelişme eğilimi aynı zamanda bölgenin kendi iç sistemini örgütlemede de önemli bir ilerlemenin sağladığını ve giderek daha profesyonel bir mantıkla örgütlemeye başladıkları anlaşılıyor. Güney Kürdistan Yönetiminin örgütlenme modeli, Bağdat’a bağımlı özerk bölge statüsünü çoktan aşmış bulunuyor. Fiilen bağımsız bir devlet gibi hareket etmektedir.  Politik eğilim olarak, esasen Irak’tan koparak kendi başına bir devlet olmaktır. Bu yönelim daha çok bölgesel ve uluslar arası ilişkilere göre şekillenecektir.  Kürdistan Bölge Yönetiminin politik güçlerinin böylesi bir eğilimi olmakla birlikte buna tek başına karar vermelerinin de zor olduğunu belirtmektedirler. Nechirvan Barzani’nin Time dergisinin, “bağımsız bir Kürdistan'a daha yakın olduğunu söylemek mümkün mü? sorusuna verdiği yanıtı oldukça dikkat çekiciydi: “Ben inanıyorum. Evet, bizim için çok iyi bir fırsat var. Ama biz de birçok zorluklar var. Biz çevremizdeki en az bir ülkeyi ikna etmek zorundayız… Ayrıca uluslar arası müttefiklerimizin desteğini almalıyız…” N. Barzani’nin bu açıklaması esasen Kürdistan Bölge Yönetiminin, politik eğilimini yansıtmaktadır. Stratejik hedef budur. Başkanlık, Parlamento, Başbakanlık ve bakanlık sistemi, polis, istihbarat ve ordu yapılanması,  Bağdat’tan ayrı bir devlet olarak organize edilmiş durumda.  2008’e göre 2013’te devlet düzeyindeki kurumsal yapıları önemli oranda oluşturdukları gibi iç hukuksal sistemini oluşturmada önemli bir gelişme kaydetmiş durumdalar. Özellikle yargının merkezileştirilmesi ve işlevli kılınması için önemli adımlar atılıyor. Uluslar arası alanda devletleşmenin önemli bir adımı olarak görünen önemli bir etki de, dış ülke temsilciliklerinin bulunmasıdır. Bugün Hewler’de 26 ülkenin dış temsilciliğinin açılmış olması, bu sürecin bir halkası olarak görülmektedir. Devletleşme konusunda somut adımlar atılmış olmasına ve fiilen bir devlet gibi davranılmasına rağmen, halen önemli bir kısım sorunları aşılmış değil. Halen Erbil ve Süleymaniye eksenli fiili iki merkez bulunuyor. Tek Parlamentoya rağmen, milletvekilleri ve bakanların seçiminde, bu iki merkez halen bir güç olarak ön plana çıkmaktadır. Başbakanlık ve bakanlıklar esasen iki güce göre oluşturulmaktadır. Askeri gücün merkezileştirilmesi için önemli bir çaba var ancak her iki bölgede de peşmerge ve polis daha çok KDP ve YNK güçlerine göre şekillenmiş bulunuyor. Bu bakımdan aşiretlerin güç dengeleri hala yönetim yapısını etkilemektedir. Parlamento işleyişinde ciddi zafiyetler bulunduğu gibi demokratik bir sistemin yaratılmasında halen önemli sorunlar var. Örneğin Öcalan’ın görüşlerine yakınlığıyla bilinen ‘Demokratik Çözüm Partisi’ seçimlere giremiyor. Öyle ki Genel Merkezi’nin Hewler’den açılmasına izin verilmiyor. Ayrıca hukukun veya hukuksal sistemin uygulanmasında önemli problemler yaşanıyor. Örneğin, mahkeme kararlarının uygulanmasından çok önemli sorunlar yaşanmaktadır. Mahkeme kararlarının, bölgede etkin olan kişiler tarafından işlevsizleştirildiğine ve uygulanmadığına dair birçok örnek bulunuyor. Kentleşme ve Sorunları Kürdistan bölgesi bir bakıma sınır tanımayan bir kentleşme gerçeğiyle karşı karışa bulunuyor. Parlamento üyesi Shwan Ahmedin vermiş olduğu bilgilere göre, bölgenin gelişmesi için önemli yatırımlar yapılmış. Örneğin 2012 yılında, Erbil’de, 11.412 konutlu 13 yerleşim projesine harcanan para yaklaşık olarak 509,9 milyon dolar, Süleymaniye’de 11.491 konutlu 13 yerleşim projesine harcanan miktar 825,6 milyon dolar, Dohuk’da 4.667 konutlu 7 projeye harcanan miktar 138,6 milyon dolar olarak gerçekleşmiş. Genel olarak değerlendirildiğinde yatırımların % 61’i Erbil, % 24’ü Süleymaniye, %14’ü ise Duhok bölgesine yatırılmış. Bir başka ifadeyle oldukça hızlı bir kentleşme süreci yaşanıyor. Özellikle başkentin çevresini saran yeni modern kentler-semtler yapılıyor.  Bir bakıma eski ve bakımsız merkez Hewler ile bunun etrafını bir ağ gibi kuşatan yeni Hewler arasındaki çelişkiyi çok belirgin olarak göze çarpıyor. Ayrıca kentlerde henüz bilinçli bir belediyecilik anlayışı oturmuş değil. Şehir merkezlerinin alt yapısı oldukça dağınık ve geri bir durumda ve özellikle merkezi çevreleyen mahallelerde kanalizasyon, yol, ulaşım gibi alanlarda temel çözümler üretilmiş değil. Petrol üretiminin merkezi ancak çok ciddi bir elektrik sorunu bulunuyor. Elektrikler çok sık kesilebiliyor ve kenar semtlerde bu saatlerce süre biliyor. Nüfusu 2 milyonu geçen Hewler’de 800 bine yakın arabanın varlığı, özellikle hava kirliliğinde çok ciddi bir artışın olmasını yol açmış bulunuyor. Bu rakam genel Arap bölgesinin çok üstündedir ve bu haliyle devam eder veya kontrol altına alınmazsa önümüzdeki süreçte çok ciddi bir ekolojik sorunla karşı karşıya kalınacaktır.  Değişimin Merkezi: Eğitim Eğitim alanında son yıllarda belirli bir gelişmenin olduğu görülüyor. Kürt Parlamentosu finans Komitesi üyesi parlamenter Omar Hawrami’nin vermiş olduğu bilgilere göre, Kürdistan Bölge Yönetimi’nin mevcut bütçesinin % 16’sının eğitim sektörüne aktarılacak.  Güney Kürdistan Hükümetinin denetiminde olan bölgelerde, 2003 yılında 862 bin öğrenci bulunurken, 2013 yılında bu rakam 1,7 milyona çıkmış bulunuyor. Milli Eğitim Bakanlığının verilerine göre 2007 yılında, kreşten üniversiteye kadar olan mevcut öğretmen sayısı 36 binden, 2013 yılında ise 54,288’e yükselmiş. Ayrıca 2003 yılına göre, ilkokul, ortaokul ve lise sayısında % 81 artışla 2641’e ulaşmış bulunuyor. Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisinde yaklaşık olarak 100 bin öğretmen bulunuyor. 2004 yılında okuma yazma bilmeyenlerin odanı % 34’ken, 2012 yılında bu oran % 16'ya düşmüş bulunuyor. 2015 yılında % 7’ye düşürülmesi hedefleniyor. Bu amaçla 3.210 yeni eğitim merkezinin açılması hedeflenmektedir. Eğitim sisteminde özellikle üniversite sayısında da belirli bir artış söz konusudur. Kürdistan Bölgesi'nde 11 kamu ve özel üniversite bulunuyor.  İlk dört büyük üniversite: Selahaddin Üniversitesi, Süleymaniye Üniversitesi, Dohuk ve Soran Üniversitesi Üniversitesidir. 1968 yılında Süleymaniye kentinde kurulan Salahaddin Üniversitesi, 1981 yılında Erbil’e taşınmış. 1992 yılında ise Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin kararıyla Süleymaniye Üniversitesi ve Dohuk Üniversitesi, 2000 yılından sonra Koya, Soran Üniversitesi ve Hewler Tıp Üniversitesi kuruldu. 2010-2011 yıllarında ise Halepçe Üniversitesi, Raparin Üniversitesi, Garmian Üniversitesi ve Zaho Üniversitesi kuruldu. Süleymaniye’de kurulan Irak Özel Amerikan Üniversitesinde öğretim dili İngilizcedir.   Kürdistan Bölgesinde kurulan özel üniversitelerin bazıları Cihan Üniversitesi, Sabis Üniversitesi, Işık Üniversitesi, Dijlah Koleji, Lübnan Fransız Üniversitesi, Hayat Üniversitesi, Toplum Gelişimi Üniversitesi ve Duhok bölgesindeki Nawroz Üniversitesidir. Mevcut üniversitelerde öğrenim gören öğrenci sayısı yaklaşık 94.700 olup bunların % 48’ini kız öğrenciler oluşturuyor.   Burada iki önemli nokta oldukça dikkat çekicidir. Birincisi Eğitimde Gülen Cemaati çok önemli bir alanı işgal etmiş durumda.  Cemaatin ticaret, eğitim, sağlık ve sosyal alanlarda çok kapsamlı faaliyetleri söz konusudur.  Cemaat, Cihan ve Işık Vakıfları ile özellikle eğitim alanında çok önemli bir ağ oluşturmuş durumda. Örneğin sadece Hewler’de Cihan Kreş, Cihan Kolej, Cihan Lise, Cihan Üniversitesi ve Işık üniversitesi bulunuyor.  Gelişmiş modern teknoloji ile donatılan bu okullarda, Kürtlerin bürokratik kesimlerinin veya zengin tabakanın çocukları okutulmaktadır. Kürdistan bölgesinde Türkleştirme politikasının çok önemli bir parçası olan bu eğitim sistemi, özellikle Kürdistan Bölge Yönetiminde aktif destek alması da oldukça dikkat çekmektedir. İkinci nokta özellikle Kuzey Kürdistan’da yani Türkiye bölgesinde gelen Kürt kökenli öğrencilerine yönelik yapılan haksız uygulamalardır. Halen, Güney Kürdistan’da üniversiteye devam eden öğrencilerle yaptığım görüşmede ortaya çıkan tablo, oldukça olumsuz görünüyor.  Kuzey’den gelen öğrencilere yönelik ön yargıların varlığı ön plana çıkıyor ve bu da öğrencinin eğitim sürecini çok ciddi oranda etkilemektedir. Genel veriler dikkate alındığında, 2006 yılında binlerle ifade edilen sayıda öğrenci Kürdistan Bölge Yönetimindeki üniversitelere girmek için başvuruda bulunuyor. 2005-2008 yılları arasında, her yıl değişik üniversitelere yaklaşık 750 öğrenci alınmış. Ancak 2010-2011 yılına geldiğinde 80 öğrenci kalıyor. Bunların 30’u mezun olmuş ve geriye kalanı da halen eğitimine devam etmektedir. Görüştüğümüz öğrenciler, bu mevcut tabloyu şu şekilde özetlediler. Birincisi, Kuzey’den gelen öğrencilere yönelik, doğrudan ‘PKK’lidir ön yargısı oluşmuş. Bu yargı örgenciye bakış açısını önemli oranda etkiliyor. ‘İlk yılarda PDK-Bakur (kısmen PSK de) diye bir kurumun referanslarına’ göre öğrenciler kabul ediliyordu. Bir bakıma ‘PKKye karşı bir süzgeç’ oluşturulduğunu bir çok öğrenci tarafından belirtildi. İkincisi Öğrencilerin kendilerinden kaynaklanan sorunlar oldu. Buraya geldikten sonra hem eğitime uyum sağlamalarıyla ilgili (dil vb) hem de sosyal yaşama ilişkin ciddi bir çaba olmadılar ve uyum sorunu yaşadılar. Üçüncüsü, Kürdistan Bölge Hükümeti’nin Kuzeyden gelen öğrencilere yönelik uygulamaların giderek sertleşmesidir. Örneğin Bölgede eğitim dili ‘Soranca’ lehçesindedir. Bu nedenle dil hazırlık eğitimi resmiyette 6 ay gösteriliyor ve bütçesi de buna göre belirleniyordu. Bu süre bugün 1,5 aya indirilmiş. Böylelikle 1,5 ay içinde ön hazırlık olarak ‘soranca’ lehçesini öğrenip sınıf geçmenin son derece zor olması nedeniyle öğrencilerin çok önemli bir kesimi daha hazırlık döneminde eleniyor. Bir başka önemli nokta, Eğitim dili Kürtçe olmasına rağmen, Arapça alfabenin kullanılması nedeniyle Kuzeyde gelen öğrencilerin, Arapça harflerini öğrenmek zorunda kalmalarıdır. Ayrıca öğrencilerin barınma sorunu bulunuyor. Az sayıda öğrenci yurtlara kalıyor, değerleri kendilerine kalacak yer bulmak zorundalar.   Dördüncüsü, Kuzeyden gelen öğrenciler, bölgenin resmi vatandaşı olmadıkları için, akademik kariyer için master ve doktora haklarından yoksun bırakılıyorlar. Öğrenciler geçici oturuma sahip olduklarından dolayı okulu bitirdikten hemen sonra, oturum haklarında elinde alınıp gönderiliyorlar. Ayrıca Türkiye’deki üniversitelerle Güney Kürdistan’daki Üniversitelerin diplomalarının denkleştirilmesi için hiçbir resmi girişimde bulunulmadığı için, öğrenci mezun olup diplomasını alsa dahi, Türkiye’de bir işlevi bulunmuyor. Böylelikle öğrenci bir bakıma boşa zaman harcamış gibi bir psikolojiyle giriyor. Sağlık ve Sosyal Yardım Politikası Kürdistan Bölgesi Sağlık Bakanlığının verilerine göre, 2011-2012 yılı içerisinde sağlık için hazırlanan 28 projeye 379 milyon dolar aktarılmış, Güney Kürdistan Bölge Hükümeti, son yıllarda hastane yapımında önemli bir gelişme göstermiş. Kürdistan Bölgesi Sağlık Bakanı Rekawt Hama Rasheed’ın aktardığı bilgilere göre Erbil’de 400 yataklı Ortopedi, Nöro-cerrahi ve Spinal cerrahi  hastanesi, Erbil(Hanjerok)’de 50 yataklı Genel hastane, Erbil (Rawanduz)de 50 yataklı Genel hastane, Duhok’da 200 yataklı Genel ve Acil hastane,  Duhok (Zaho)’da 200 yataklı Genel hastane, Sulemaniye’de 400 yataklı Medikal hastanesi, Kalar’da 34 yataklı  Devlet Hastanesi gibi bir çok şehir ve kasabada hastane ve 466 tane sağlık ocağı kurulmuş. 986 bin nüfuslu Duhok’ta 8 hastane ve 148 sağlık ocağı bulunuyor. Bölgede toplam yatak sayısı 1144’dür. Bu rakamlar,  nüfus yoğunluğuyla orantılı olarak ele alındığında son derece düşük, ancak geçmiş yıllara oranla belirli bir gelişme eğilimi içinde olduğu görülüyor.     Kürdistan Bölge Hükümeti’nin Sosyal Yardım politikası daha çok şehit ailelerine verilen yardımlara göre şekillendiğini görmek mümkün. Kürdistan Bölgesel Hükümeti (KRG) resmi sözcüsü Safin Dizayee gazetecilere verdiği demeçte. "Bu 13,974 kişi sivil şehit ailelerine,  20.165 savaş şehit ailelerine ve 40.684 kişi soykırım kurbanlarının ailelerine yani toplam olarak 74.832 aileye yardım yapılması karlaştırılmış. Böylelikle ailelerin önemli bir kesimi savaş mağdurları olarak aylık maaşa bağlanmış durumda. Bunun için bütçeden ayrılan ödenek 95 milyon dolardır. Bütün bunlara rağmen, bölgede toplumun çok önemli bir kesimi yoksulluk içinde yaşıyor. Petrol kaynaklarının zenginliğiyle halkın refahı arasındaki çelişki çok belirgin olarak hissedilir durumda.   Tarımsal Ve Su Kaynakları Projeleri Tarımsal üretim faaliyeti oldukça zayıf ve genellikle hazır tüketime dayanılan bir yaşam tarzı egemen olmuş. Üretici olmaktan çok hazır tüketim esas alınmış. Ancak son yıllarda bu alanda bazı önemli adımlar atılmış bulunuyor. Örneğin 2012 yılı içinde 20 hazırlanan projeye aktarılan miktar 270 milyon dolardır. Tarım ve Su Kaynakları Bakanı Serwan Baban’ın yaptığı açıklamaya göre, ‘Kürdistan bölge arazisinin tarıma oldukça elverişli olduğunu’ belirtmesi ve ayrıca Dicle nehri çevresinin ‘hem tarımsal araziler için hem de su yanakları için yararlanılabileceğini’ ancak bunun ‘çok azından yararlandığını’ belirtmesi, tarımsal kaynaklar bakımından önemli bir zemine sahip olduğunu gösteriyor. Son yıllarda özellikle tarımsal üretime yönelik hazırlanan projelerin yaşama geçirilmesinde önemli çalışmaların yapıldığını görmek mümkün. Son 5 yıldır hazırlanıp uygulanmaya konulan projelerin etkisiyle tarım ve hayvancılık üretiminde belirli bir gelişmenin sağlandığı gözleniyor. Ashti Hewler sulama projesi ile Erbil 380.000 dönüm, Garmiyan sulama projesi Süleymaniye (Garmiyan Admin) 700,00 dönüm, Akre sulama projesi Duhok (Akre) 500.000 dönüm arazinin sulunması için alt yapı oluşturulmaya başlandı. Ayırca Bawanoor Barajı Süleymaniye (Serwan) 1.000.000.000 m³ su toplama ve 90 mega watt enerji üreten baraj inşaatı gibi projeler devam ediyor. Ayrıca Beyaz un günde 20 ton, Süt yıllık 400.000 ton, Erbil, Süleymaniye, Duhok genelinde yıllık üretilen kırmızı et 200.000 ton  Kümes hayvanları üretimi yıllık 98 ton, Bal (arıcılık) 120 ton  ve Yumurta üretimi yıllık 646.000.000 adet. Genel olarak yatırımların % 56’si inşaat sektörüne, % 16’sı endüstriye, % 8’i turizme, % 1,1’i tarıma ve % 1,5’i de sağlığa ayrılmış bulunuyor. 2013 yılı içinde toplam projeler için yapılacak yatırımlara ayrılan miktar ise 6,5 milyar dolardır. 7 yıl içerisinde Kürdistan Bölge Hükümetinin yapmış olduğu doğrudan yatırım miktarı 24,3 milyar dolardır. Bölgenin Ekonomisinin Gelişmesi Türkiye’nin Artan Ağırlığı Lübnan, Türkiye, Mısır, İran, İngiltere, ABD, Yeni Zelanda, Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, İsveç, Fransa, Japonya, Çin ve Rusya gibi 20 ülkeye ait çok sayıda uluslar arası şirketin Güney Kürdistan’da yatırımları bulunuyor. Enerji sektöründe özellikle Amerika, İngiltere, Fransa ve son zamanlarda Rusya ve Çin’in yönelimleri söz konusudur. Kürdistan Özerk Bölgesinde, enerji eksenli projeler hariç, 21 milyar dolar değerinde 450 büyük proje yaşama geçirilmiş olup bunun yaklaşık % 20’si doğrudan yabancı yatırım yoluyla kısmen finanse edilmiş.  Enerji sorunu belki de en karmaşık ve çatışmalı sorunların başında geliyor. Bağdat ile Erbil arasındaki çelişkinin en önemli halkalarından biri petrol sorunudur. Bu iki yönlü olarak ön plana çıkmaktadır: Birincisi, Bağdat’ın Kürdistan bölgesine aktarması gereken % 17’lik payın düzenli olarak aktarılmaması, çoğu kez bir şantaj olarak kullanması ilişkileri geren bir sorun haline dönüşmüş görünüyor. İkincisi, Kürdistan Bölge Hükümeti’nin kendi inisiyatifiyle, Kürdistan bölgesinde uluslar arası şirketlerle ortak anlaşmalar yapmak istemesidir. Bu sorun Bağdat Hükümeti tarafından şiddetle reddedilmektedir. Ancak dikkat çeken nokta ise ABD’nin de, Kürdistan Bölge Hükümetinin böylesi bir yönelimi kabul etmemesi ve fiilin Bağdat’ın yanında yer almasıdır. Bu bakımdan özellikle ABD kökenli şirketlerinin, Kürdistan hükümetiyle anlaşma yapmaları konusunda belirgin bir kaygı içinde oldukları anlaşılıyor. Bundan ABD’nin belirlediği politikanın önemli bir etkisi olduğu kesin. Rusya silah satışları ve enerji konularında ilişkilerine geliştirirken, Çin ise hem enerji hem de küresel mal ihracatını ön plana çıkartmaktadır. Mağazalarda bulunan televizyon, bilgisayar, telefon, fotoğraf makinesi gibi elektronik araçların çok önemli bir kesimi Çin mallarıdır. Otomobil sektörünün yaklaşık olarak % 65 ise Toyota, Corola, Nissan gibi Japon kökenli tekel gruplarının elinde bulunuyor. Ancak Güney Kürdistan ekonomisinde Türkiye’nin çok belirgin bir ağırlığı göze çarpıyor. Bölge ekonomik fiilen Türkiye’nin denetimine girmiş bulunuyor. Gıda, tekstil, inşaat, enerji, tarım, hizmet sektörü gibi hemen her alanda Türk ekonomisinin çok önemli bir ağırlığı göze çarpıyor. Son birkaç yılın verilerine Türkiye ile Kürdistan Bölge Hükümeti arasında iş hacmi yaklaşık olarak 20 milyar dolar, ancak kayıt dışı ekonomiyle bunun 30 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.  Güney Kürdistan bölgesinde yatırım yapan Türkiye kökenli büyük şirketlerin çok önemli bir kısmı, hükümet veya Gülen Cemaatine yakın olanlardan oluşuyor. Bu şirketlerden bazılarını sıralamak mümkün, Örneğin cemaate bağlı olduğu söylenen ’77 Grubu’ en büyük inşaat şirketlerinden biridir. Erdoğan’ın eniştesinin başında bulunduğu ÇALI Grubu: İnşaat, yol ve havaalanı yapıyor. Yüksel Grubu; İnşaat ve yol, Arjen Grubu: İnşaat, Nurol İnşaat Grubu; Tatvanlı/MHP’ye yakın, Fernas Grubu; İnşaat ve Baraj işleri, Batman-AKP’ye yakın,  Genel Enerji Grubu: petrol işleri. Koç Grubu: Divan Hotel, Dedeman Hotel; Diyarbakırlı Ahmet Lezaoğlu, İstanbul Hotel, Kale Seramik Grubu, Ege Seramik Grubu, Bay Mobilya, Özbay Mobilya, Ayta Mobilya, Bako Elektronik Grubu, Arçelik, Merinos, Taç Şirketi, Devran Şirketi, Sultan Elektrik Centre, Kiğli Tekstil, Vakko, Sultan Rest Gıda/AltunKaya Grup,  Aytaç Gıda, Ülker Grup,  Pınar Ürünleri, Asya Bank/Cemaate ait. Milyon dolarlarla ifade edilen ihalelerin çok önemli bir kısmı hükümete ve cemaate yakın şirketlere veriliyor. Özellikle Kürt kökenli kişilerin kurduğu şirketlerin bir kaçı orta düzeyde işletme olarak işlev görüyor. Genelinde taşeron özelliğine sahip küçük işletmelerdir. Özellikle Kuzey’den Güney’e yönelik bavul ticareti denen ekonomik ticari ilişkiler oldukça yoğun olarak yapılmaktadır. Diyarbakır, Muş, Van başta olmak üzere Kuzeyin Kürt illerinden her gün yaklaşık 25 otobüs Duhok’a, Süleymaniye’ye ve Hewler’e geliyor. Bunların önemli bir kısmı küçük ticari ilişikler üzerine şekilleniyor. Ayrıca İstanbul-Hewler arasında günde 3 uçak seferi yapılıyor.,,,,,,,,, evet bu yazi okuyunca tiskindim sizin bagimsiz birlesik kurdistaniniz bagilmli gulen kurtleriniz gulenne kurulacak kurdistan olmaz olsun xalo siz almanyadan yazin sizin kardes dedigimiz barzaniler gulenle  ortakla$sin  birde onlar icin aclik girevine girdik bosuna ac kaldim hani siz ordaydiniz hani siz hewler dohokta idiniz memo hasan adil riza . doktor  sizin ordaki madi cikariniz nedir  

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.