Direkt zum Inhalt
Submitted by Hasan H. YILDIRIM on 2 August 2010

Yıllardır bir tartışma sürer gider. Tartışma konuşu Apoculuk. Varoluş veya var edlişi meselesi. Henüz sonuca ulaşılmamış bir konu. Bu gidişle sonuca gidileceğide yok. Sorun; bu konudaki belge yokluğu geğildir. insanların gören körleri oynamasıdır. Görmek istememesidir. Görüpte söyleyememesidir. Ve sonuç olarak olup biteni kanıksamasıdır.

Geçmiş bir tarafa Göktepe ve Dörtyol olaylarından sonra ortaya saçılan bulgu, belge ve kanıtlar bile bu gören körlerin gözlerini açmaya yetmiyor. Ama ne zamana kadar?

Kimi Kürdlerin çevrelerin bu kontra bozuntusunun birer emir eri olarak canhıraş çaba sarfetmeleri afedilecek bir şey değildir. Öyle sanıyorum ki, o kontra bozuntusunun dalkavuklarından önce kimi Kürd bu ne komplo teorisidir diyecektir. Daha önceleri dedikleri gibi.

Ona kontra demek için başka ne kanıt aranıyor? Kendi ve efendilerinin söylemleri, uygulamaları yetmiyorsa başka aradıkları nedir?

Kürd milli potansiyeli daha ne zamana kadar bu kontra bozuntusunun arkasına taktırıp heba edilecek?

Kürdlerin, kirli bir savaşın cenderesinde helak edilmesine ne zamana kadar seyirci ve sonuç olarak işlenen suça ortak olunacak?

Kimilerinin de, seyirci olmasından ziyade olup bitenlerin piyonları olmaları, bir kontra bozuntusuna “Kürt halk önderi” deyip secde etmeleri neyin nesi?

Kimse; 'eh ne yapalım, hareketlilik orada, başka bir adres mi var?' deme zavalılığını göstermesin. Onu o yapanların kendileri olduğunun farkında değiller mi? Onun kendileri olmadan bir hiç olduklarını nasıl bilmezler anlamak zor. Bunu anladıkları zaman ve onu efendileri ile başbaşa bıraktıklarında onun ne kadar zavalı biri olduğunu anlamakta zorlanmayacaklarından eminim.

Ama gel görki çoğu çevre olup bitenleri görmelerine ve bilmelerine rağmen ihanetin değirmenine su taşımaktadır. Bunun sayısız nedeni var. Fakat bu yurtseverliklerinden ileri gelmemektedir.

Eğer yurtsever olsalardı güç verdikleri kontra bozuntusunun Kürd-Kürdistan'a tamiri zor verdikleri zararları görürlerdi. Oturup düşünürlerdi. Bir vicdan muhasebesi yaparlardı. Ama görünen o ki, bu adamlar beyinlerini rehin bıraktıkları gibi vicdanlarınıda satmışlardır. İmrali haininin apşırdığında bunların nezleye yakalanmaları bunun delili.

Niye?

Bu insanlar aptal mı? Korkak mı? Olup biteni anlamak çok mu zor?

Türk ordusu, MHP, CHP ve PKK'nin aynı merkez tarafından yönlendirildiği açık ve net orta yerde iken kime hizmet ettiklerini bilmiyorlar mı? Biliyorlarsa bunu nasıl içlerine sindiriyorlar?

Biraz gözlerini açsınlar. Etrafına baksınlar. Göktepe karakol baskını ve Dörtyol'da dört polisin öldürülmesi sonrası ortaya saçılan bulge, belge, kanıtlar yeterli değil midir? Değilse eğer bu insanlar başka nasıl bir kanıt isterler acaba?

...

100 kişilik bir PKK grubu sınırı geçiyor. Heronlar bunları belirliyor. Kaç kişi oldukları, beraberlerinde getirdikleri silahları, yol güzergahını belirliyor. Onları adım adım izliyor ve bir raporla Türk Genelkurmayına bildiriyor. Bölgeye helikopter gönderiliyor. Onlarda durumu belirliyor. Üzerlerinden uçuyor. Hatta kendilerine el salıyorlar(!) Ama kendilerine ateş edilmiyor. Çıkp gidiyorlar ve beklemeye koyuluyorlar. 15 gün sonra bu grup Göktepe karakolunu yerle bir ediyor. 11 Türk askerini öldürüyorlar. Ve çekip gidiyorlar.

Bu nasıl bir olay? Olup bitenler sadece 'ihmal' olarak değerlendirilebilinir mi?

Danışıklı bir savaş değilse peki nedir?

Bu danışıklı savaşın sonuçları ortada.

Kürd-Kürdistan insan ve tabiatıyla yakıldı, yıkıldı.

Yüzyıllardır birike gelen Kürd milli potansiyeli şu veya bu şekilde tasviye edilmeye çalışıldı ve çalışılıyor.

TC devletinin kuruluşundan beri devletin asıl sahibi ordunun erg üstündeki denetimin devamını sağladı.

Sonuç olarak Türk egemenlik sisteminin kuruluş amacına uygun ne gerekiyorsa onun koşullarını yarattı.

Hatay Dörtyol’da, dört Türk polisi öldürüldü.

Eylemi PKK üslendi.

Türkler, Dörtyol'da yaşayan Kürdlere saldırdı.

Türk-Kürd savaşı başladı diye ortalık gerildikçe gerildi.

BPT Dörtyol'daki Kürdlerin yalnız olmadığını göstermek için Diyarbakır'da bir konvoy ile Dörtyol'a hareket etti. Valilik emri ile şehre sokulmadı. Onlarda 'barışın selameti için' geri döndüler.

Buraya kadar normal her vatandaş için normal bir gelişme olarak kabul gördü.

Aslında olup biten gelişmeler öyle kendiliğinden gelişmedi. Belli bir merkezden bir plan çerçevesinde yönlendirildiği apaçık.

Olayın üzerinden araya fazla zaman girmeden her zamanki tuhaflık orta yere düştü.

Olayda kullanılan araba MHP’li Payas Belediyesi belediye başkan vekili Bestami Kılınç'a ait olduğunu açıkladı.

İfadesine baş vuruldu. Ezberletilen ifade kayıtlara geçti, ama düzmece olduğu fazla zaman geçmeden anlaşıldı.

Resmi rapora göre, üç Jandarma istihbarat elemanının Isuzu marka bir arabayla, Kılınç’ın bulunduğu maden ocağına gittiğini ve kendisiyle görüşüldüğü ortaya çıktı.

Ayrılışlarının üzerinde kısa bir süre sonra Besam Kılınç beş kişiyle buluşuyor. Üçü arabayı alıp gidiyor. Eylemi yapıp ortalıkta kaybolluyor. MHP'li Kılınç'ın yanında kalan iki kişi dört saat sonra çekip gidiyor.

MHP'li Kılınç hemen jandarma istihbaratını arıyor. Her şeyin berkemal olduğunu bildiriyor. Daha sonra bu şahsın Jitem üyesi olduğu anlaşılıyor.

Eylemi PKK üsleniyor.

Saldırıdan sonra savcı olay yerinde kriminal inceleme yapmak için polis ile geliyor. Olayda kullanılan arabaya dokunulmadan incelenmesi için laboratuvara göndermek istiyor. Ama

olay mahalinde görevli olmayan yüksek rütbeli bir subay bunu engelemek istiyor. Sert tartışmalardan sonra savcı yetkisini kullanarak araba alıp götürülüyor.

Olayı inceleyen terör uzmanları PKK'den ziyade profesyonel bir ekip tarafından işlendiği sonucuna varıyor.

Sorun tetikçilerin PKK'li mi, Jitem üyesi mi veya başka bir örgüt üyesi mi pek önemli değil. İsmi ne olursa olsun bu örgütün Türk ordu birimi veya yönlendirdiği bir alt pro-militer bir birim üyeleri olduğu açık.

PKK'nin eylemi üslenmesi sadece bir görev bölümü sonucudur. Daha önceki eylemlerde olduğu gibi.

Olay sıcaklığını korurken Dörtyol’un çıkışında bir başka arabanın içinde üç sivil uzman çavuş, şehir çıkışındaki bir polis konrol noktasına görünüp kaçıyor. Biri vuruluyor, diğerleri yakalanıyor.

Saldırıyı yapan PKK’lıların yakalandığı” denilerek galayana getirilen Türkler karakollara yürüyor. Kalabalığın başında Bingöl'de görevli uzman bir başçavuş bulunuyor.

Oh ne güzel.

Jandarma istihbarat, yani Jitem elemanları, MHP ve PKK.

Kareası tamam.

Danışıklı savaşın aynı merkez tarafından yönlendirilen tetikçileri olurlar bunlar.

Yıllardır söyler dururuz bunu.

Kimi aklıevel hani kanıtınız der durur.

Bu olay ve evelkiler somutundan sonra daha ne kanıt ararlar anlamak zor.

Aktütün (Bezele), Taşdelen karakol baskınları, Tokat Reşadiye eylemi, Diyarbakır, Ankara ve İstanbul'daki bombalamalar aynı merkezin işi. Tetikçileride aynı.

Merkez Türk savaş kurmayı.

Tetikçileri Jitem elemanları, PKK'li veya bir başkası. Bu önemli değil. Ama olayı üslenen adres daima PKK olur.

Bu yeni değil. Dünde bu böyleydi. PKK'nin sokağa salınmasından bugüne olan bitendir. Sadece oynanan oyununun sahneleri bu kadar erken deşifre olmuyordu. Bir şeyler açığa çıksada, kimi çevreler bunu dile getirsede sesi kendileriyle sınırlı kalıyordu. Günün hayhuyu atmosferinde silahların o cazibesine kapılan çoğu çevre şarhoşları oynuyordu.

Bir kesimi görse bile bana dokunmayan yılan binyıl yaşasın oynunu oynuyordu.

Kimi de; “kurşuna adres sorulmaz', 'ajanlaşmış yapı ve bireylere karşı devrimci şiddet' adı altına işin taşaronluğunu yapıyordu.

Bunun bilinçli ve bilinçsiz yapılması ayrı bir konu.

Derken bugünlere geldik. Geldik gelmesinede değişen bir şey yok. 30 seneden beri oynanan film gösterimden inmiyor. Anlaşılan çok tutuldu. Alan memnun, veren memnun.

Gerçekten öyle mi? Öyle olmasada görüldüğü kadar bunu tersine çevirecek bir itici güç ortalıkta yok.

Durum bu olunca bir süre daha oynanan filmi istesekte, istemesekte seyretmeye devam edeceğiz.

2 Ağustos 2010

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.