Bizim çevrede bir hikaye anlatılır. Sanırım başka bölgelerde de aynı hikaye anlatılır.
Köyün birinde köylü hep bir ağızdan köylünün birine “kero” diye hitap ediyorlarmış. Gel zaman git zaman bu adamın gururunu incitmiş. Yalvarsa da köylünün inadı inat adama “kero” demeyi sürdürmüş. Derken bir konu da anlaşmışlar. Köylü adama bize bir ziyafet çekersen ismini değiştirebiliriz demişler. Adam da koşa koşa bu sevinçli haberi eşine ulaştırmış. Hamını buna çok sevinmiş. Hazırlıklara girişilmiş. Güzel bir sofra hazırlanmış. Köylüye ziyafet çekilmiş. Sıra bundan sonra köylüye hangi isimle hitap edileceği sorununa gelmiş. Uzun tartışmalar sonucu ismi “kure” konulmuş. Adam misafirlerini yolcu ettikten sonra sevinçli haberi eşine vermek için soluğu onun yanında almış. Sevinç içinde haberi eşine anlatınca eşinin şafağı atmış.
“Ya herif köylü seni yine kandırmış. Kure büyüyünce ker olur. Anlayacağın 'ha ker ha kure'”
Bunu niye anlatım.
Önümüze iki ucu Türk ırkçılığı ile kitletilmiş iki alternatif sunulıyor. Tercih kışla mı, cami mi, Jitem mi, profesyonel ordu mu dayatılıyor.
Türkler açısından böyle bir tercihin yapılması kuşkusuz mümkün. Fakat Kürdlerin böyle tercihler karşısında bir mecburiyetleri yok. Böyle bir mecburiyete kendini zorunlu kılan Kürd'ün kafasında zoru yoksa, kuşkusuz Kürd millet egemenliğini gasbeden Türk egemenlik düzeninden çıkarı vardır.
AKP'nin hazırladığı ve Anayasa Mahkemesinin bazı maddelerini iptal ettiği yeni Anayasa taslağı 12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasına sunulacak.
Kürd ve Türk toplumlarının tüm kesimleri taslak hakkında görüş beyan ediyor. Kabul ve ret, evet ve hayır, ve de boykotcular şeklinde bir ayrışma sağlanıyor.
AKP, bazı Kürd ve Türk çevreler evetçiler cephesini, Türk Ordusu, CHP, MHP ve bazı Türk çevreler hayırcılar ve onlarla aynı kulvarda koşan BTP, KCK boykotcular cephesini oluşturuyor.
Bu cephelerde kendi içlerinde homojen değil. Cepheleri oluşturan her yapılanmanın evet, hayır veya boykot demesinin gerekçeleri ayrı.
Hayırcılar, Türk egemenlik sistemin en katı kesimlerinden oluşmaktadır. Gerekçeleri açık ve nettir. Irkçı, faşist Kemalist iktidarın sür-git devamıdır. Bunun hukuki çerçevesi 12 Eylül Anayası'nın kendisidir. Bu nedenle değiştirilmesine karşıdırlar.
Boykotcular cephesini oluşturan BTP, KCK cenahının amacı Türk ordu iktidarının sür-git devamını istemelerindendir. Ordunun İmraliya empoze ettiği ve onunda kendilerine dayattığıdır. İleri sürdükleri gerekçelerinin hiçbirinin makul bir tarafı yoktur. Her ne kadar daha çok demokrasi söylemini dile getirselerde onu boşa çıkaran sayısız söylem ve de pratikleri ortadadır. Türk ordu iktidarının devamı için danışıklı bir savaşın sürmesinden yanadırlar. Mevcut Anayasal zemin de, buna yol verdiğinden değişmesine karşıdırlar.
Tartışmalara bakıldığında hayırcıların gerekçelerini kendilerine gerekçe yapan evetçiler, sorunu 12 Eylül Anayasası'na evet veya hayır denilip denilmeyeceği şeklinde sunuyor.
Aslında bana kalırsa, biz Kürdler açısında sorunun böyle sunulması işin özünü gizliyor. Sorun 12 Eylül Anayasası'nın onaylanması veya ret etdilmesinin çok ötesindedir. Sorunun böyle konulması birçok çevrenin peşinen elini-ayağını bağlamasına yol açıyor.
Şu an sunulan Anayasaya ret oyu kullanan 12 Eylül Anayasasını onayladığı anlamına geldiği şeklinde kabul görüyor. Durum bu olunca birçok çevre ehveni şer de olsa 12 Eylül Anayasası'nı savunan suçlamasına muhatap olmaması için sunulan Anayasa Taslağı'na evet demek zorunda bırakılıyor.
Bu yaklaşımın en ateşli savunucularının 12 Eylül mağduru Kürdlerin olması dikkat çekiyor. İlk bakışta bu yaklaşım doğru gibi görünsede aslında soruna daha yakında bakıldığında Kürd milletine biçilecek yeni kefenin terzileri olacakları gözden kaçırılıyor.
Sorunun bu yönü devreden çıkırılarak tartışma 12 Eylül askeri darbenin Anayasası'na evet mi, hayır mı şekline dönüştürerek insanlar töhmet altına sokulmak isteniliyor. Bu tutumla bir yerde sunulacak Anayasa Taslağını tartışma dışı bırakılmasında baraj oluşturulmaya çalışılıyor.
Bana kalırsa Kürdler kendini bu tartışma zemininde kurtarmalıdırlar. Bu tartışma zemini Türk insanı için doğru, ama Kürd insani için doğru tartışma zemini olamaz.
Eğer birlikte yaşanılacaksa, -ki ben buna inanmiyorum- Kürd tarafın tartışma zemini oluşturulacak yeni bir Anayasa da, Türkler ile ilişkilerinin nasıl düzenleneceği zeminidir.
Şu an onaylayalım denilen Anayasa Taslağı'nın Kürdler açısından 12 Eylül Anayasasından bir tek farkı yoktur.
Yeni Anayasa Taslağı, Kürd millet inkarı üzerine kurulmuş Türk egemenlik sistemin sür-git devamını sağlayacak hukuksal dayatması özeliğini taşımaktadır.
Tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek dili dayatan bildiğimiz Türk egemenlik sistemin eski anlayışının kendisidir.
Türk milleti ve onun sembol ve hassasiyetlerinin dokunulmazlığı özünü oluşturmaktadır.
Ortaya kapkara bir Türk ırk Anayasası ortaya çıkmıştır.
Bunu destekleyecek Kürd'ün kürdlüğünden şüphe ederim.
Bu Anayasayı destekleyen Kürd;
Türk olduğunu onaylamış olacak.
Atatürk milliyetçiliğine bağlı olacak,
Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunacak. Kazara vekil olup Ankara'ya gittiğinde Türk meclisinde yok olan namus ve şerefi üzerine bunu koruyacağına dair ant içerim diyecek.
Türkçe'nin devletin resmi dili olduğunu içine sindirecek. Kendilerine mikrofon uzatıldığında en güzel Türkçeyi kullandığını dilini kırarak ispatlama çabasını verecek.
Türk bayrağını bağrağımdır diye övünecek. Türk yetkilileri karşısında fırsat buldukça öpüp yalakalaşacak.
Malazgiriten başlayıp Çanakale kadar uzanan kahramanlık destanları ile göğsü şiştiği kadar böbürlenecek.
İstiklâl Marşı'nı milli marşı olarak kabul edecek, yırtınırcasına okuyacak.
Ankara'nın başkenti olduğunu gururla ifade edecek, imkanı varsa bir daire alacak.
Yeni Anayasa Taslağı, Kürdlere bunları dayatmaktadır.
Bu haliyle yeni Anayasa Taslağının 12 Eylül Anayasası'ndan Kürdler açısından farkı ne? Varsa bir fark iyi hoş diyelim. Ama ne gezer.
Bu Anayasa Taslağı kabul edildiği andan itibaren Kürdler, Kürdlüğünden israr ettiğinde Türk egemenlik sistemin “bölücü eşkiya”ları olarak, ya dağa, ya sürgüne, ya bir kalorifer kazanına, ya bir asit kuyusuna, ya da cezaevine gönderileceklerdir.
Bu Anayasa Taslağı, diyelim halk oylamasıyla kabul gördü. Ve bu Anayasa Taslağı;
“Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yasama, yürütme ve yargı organları eliyle kullanır.“
Bu koşullarda bir Kürd, bireyi olduğu Kürd milletinin millet olmadan doğan haklarından bahsedemez. Bahsettiği andan itibaren eğer kalorifer kazanlarından yakılmaktan, asit kuyularından eritilmekten kendini kurtarırsa çok şanslı demektir. Onu aştı diyelim. Bu kez kendini olağanüstü bir mahkemenin önünde bulacaktır. Oradan zindan yolu gösterilecek. Belki de, yaşamının en verimli yıllarını orada geçirecek. Ağır bir bedel ödeyecektir.
İşte bu Anayasa Taslağını onaylamak demek Kürd'e bu yükümlülükleri getirecektir. Kişinin kendi oyuyla bu yükümlülükler altına girmesi için ya aklının kısa olması veya gizli bir emelinin olması gerekir.
Bildiğimiz ve içimize hiçbir zaman bir türlü sindiremediğimiz, dahası bu politıkaya karşı mücadelemizde ağır bedel ödediğimiz ortadayken geçmiş unutulup aynı filmi bir kez daha seyretme lüksümüz yok.
Tamam mevcut 12 Eylül Anayasası değişmeli. Ama değişme var, değişme var.
Değişeni gözü kapalı destek sözü verip ortalığı mesaja boğmadan önce neyi desteklemek gerekir meselesini bilince çıkarmak gerekir.12 Eylül Anayasası'nın özü değiştirilmeksizin bu deli gümleği giymeyi kabulleniyorum demenin kimseye bir getiri sağlamaz. Ama yeni Anayasa Taslağı'nı onaylamak Kürdler açısından köleliği kendi irademle verdiğim oyumla kabul ediyorum demek olduğu iyot gibi ortadadır. Bunu kısmi iyileştirmelere bakıp 'domuzdan bir kıl koparmak çıkarımızadır' adına yapmak ormanı görmeyip ağaca odaklanmaktır.
12 Eylül 1980 askeri faşist darbenin bir mağduru olarak AKP hükümeti tarafından halk onaylamasına sunulacak yeni Anayasa Taslağı'na kısmi iyileşmeler içersede Kürdler 'evet demeli' demeyi bir Kürd olarak içime sindiremem.
Oyum yok, ama ülkede olsaydım sandık başına gitmezdim. Bunun ismi boykot mu olur, başka bir şey mi olur bir tarafa, fakat kendi irademle Türk ırk Anayasası'nı onaylamazdım.
Kendi elimle diktirdiğim deli gümleğini giymezdim. Hiçbir Kürd'ede tavsiye etmem.
22 Temmuz 2010