Bundan tam 84 yıl önce, 24 haziran 1926 günü, Şukrî ve Nurî Mirdêsî Türk devletinin kanlı İstiklal Mahkemesinin sözde kararıyla idam edildiler..
Sözde karar diyorum, çünkü o dönemler Türk devleti Kürdleri millet olarak tarih sahnesinde kaldırmak için, Kürdlerin güvenebileceği, ön plana çıkan, Kürdleri toparlayabilecek ne kadar Kürd şahsiyeti varsa, şeyhler, melalar, aşiret reisleri, ağalar, Osman Ordusundan gelen Kürd subayları, Kürd kökenli aydın ve yazarlarının hepsini biçmeye karar vermişti..Sadece devlete karşı kafa tutan kesimler değil, Türk devletiyle işbirliği yapan, Kürd ayaklanmalarına karşı kayıtsız kalan ve hatta devlet birlikte ayaklanmalara saldıran otorite ve etkisi olan herkes payını aldı.
Mahkemeler ise sadece bir formaliteden ibaretti... Mahkemeler bir iki celse ile peş peşe idam kararları veriyordu... Yani kısacası dünya büyük güçlerinin desteğini alan Kemalist ve Turanistler Kürdkıran savaşını başlamışlardı. Cezalar daha önce paketlenmiş, mahkemelerin görevi ise o cezaları ilan etmekti.
Son dönemlerde Osman Sebri üzerine bir yazı serisini hazırlarken ister istemez Kahta ve çevresinde konuya ilişkin yazılan yazılarıda takip ettim.
Bazı tespitler konusunda şoke oldum..
Kürd milletinin bir asır boyunca Türk devleti tarafından sistematik ve planlı bir şekilde hayatın tüm alanlarında jenoside uğradığı gerçeğine rağmen, hala 21.yılda insanlarımız yaşanan bu soykırımı kavramıyor.
Kahtahaber adlı sitede sayın Remzi Çakın'ın Osman Sebri üzerine yazdığı bir yazıya cevaben sosyoloji öğretmeni ve aynı zamanda Bedir Paşa'nın torunu olduğunu iddia eden Mehmet Yıldırım „Diyarbakır İstiklal Mahkemeleri tutanaklarına bakınız Şükrü Ağa ve Nuri Ağa Kürd faaliyetinden dolayı suçlanmış değiller, suçları kendi halkına zulüm yapmak ve köy yakmak, 1915 olaylarının içinde yer almaktır“ diyor..
Birahim Paşa'da Rewşen dergisinde „Osman Sebri“ üzerine yazdığı bir yazıda „Osman Sebri'nin amcalarının Şeyh Said ayaklanması ile alakaları yoktur.......Osman Sebri'de Binxete(Suriye Kurdistanı)ye geçmeden önce amcaları gibi ağa ve zalimdi“ diyor.(akt A.Bali Jiyana Tekoşerê Nemir Osman Sebri)
Daha başka yazı ve yorumlardada bu tip değerlendirmeleri gördüm.. Burada yer darlığından dolayı sadece örnek olarak bir tanesini aktardım.
Acaba gerçektende Türk devleti Kürdlerin ve Ermenilerin dostumuydu Şukrî ve Nurî Mirdêsîleri idam götürürken.....?
Türk Cumhuriyeti'nin esas kurucu kadrosu İttihat ve Terakki'den gelen ve Ermeni soykırımının uygulayıcısı olan kadrodur..(bu konuda daha önce bir yazı yazmıştım, bulursam link olarak vereceğim) Bu kadronun birilerini „1915 olaylarına katıldığından dolayı idama mahkum etmesi“ düşünülemez.
Kürdkıran savaşının Kürdistan'ın her tarafında sürdüğü bir dönemde Kürdleri öldürmek değil, öldürmemek suçtu...
İşin gerçeğine dönelim..
Türk Devleti niçin Şukrî ve Nurî Mirdêsîyi idam etti?
Nuri ve özellikle Şukrî Mirdêsî Kürd davasına, Şeyh Said ayaklanmasına karşı kayıtsız biriymiydi?
Şukrî Mirdêsî idama gitmeden önce neyi vasiyet etmişti?
Sorular daha da çoğaltılabilinir.
Burada Şukrî ve Nurî Mirdêsîlerin yaşamlarına ve secerelerine girmeyeceğim. Zaten konuda bu değil.
Elimden geldiğince okuyucuda sıkmamak için çeşitli anabaşlıklar halinde Şukri Mirdêsî hakkında kısa notlar düşeceğim.
1)Mirdêsî Aşireti bölgenin en büyük aşiretlerinden biriydi. 20.yüzyılın başında hala gücünü koruyabiliyordu. Aşiret'in başında da Şukri Mirdêsî bulunuyordu.
2) 1919 yılında Kahta'da İngiliz Binbaşısı Major Noel'in gerçekleştirdiği bir toplantı var.. Ekrem Cemil Paşazade'nin anılarında sözünü ettiği bu toplantıya, Noel, Malatya Belediye Başkanı Arpacı Mehemed Efendi, Malatya Mutasarifı Halil Rahmi Bedirxan, Elazığ Valisi Galip Bey, Rişwan aşiretinin lideri Haci Bedir ağa, Celadet ve Kamuran Bedirxanlar, Suleymaniye'li Tapo ve daha başkalarıda hazır bulunuyor.. Ekrem Cemilpaşazade' Haci Bekir Ağa ile birlikte gelen 3 ağadan söz ediyor.. Büyük ihtimal ile bunlardan biri Şukri Mirdêsîdir. Bölgenin kaderi ile ilgili bir toplantıya onun katılmaması düşünülemez.. Bu toplantı başarısızlık sonuçlanıyor..(Bu toplantı ile ilgili Türkler dahil, bir çok taraf yazdı... Bunları bir dosya olarak hazırlamak kötü olmaz... Çünkü bir hayli yalan ve yanlış bilgi ortada dolaşıyor)
3)1924 yılında Şukri Mirdêsî'nin istemi üzerine Narince köyüne 12 km mesafede bulunan Arxe köyünde yapılıyor..
Mirdêsîler aşiret ve ülke meselelerinde çok acil sorunlarda dar bir kadro bir araya gelip görüş alış verişinde bulunuyorlarmış.. Şukri'nin gönderdiği bir mesaja bağlı olarak Osman Sebri ve amacası oğlu Necmedin Narince'den, Osman Sebri'nin amcası Nuri'de Qeretet köyünden Arxe'ye gidiyorlar. Toplantı başlıyor.
Şukri Mirdêsî hemen konuya giriyor:
„Şeyh Said bir devrim hareketini başlatmış ve Kürdistan'ın bağımsızlığını talep ediyor. Eğer bu girişim başarısızlığa uğrarsa , çok kan dökülecek ve ülke harabeye çevrilecek. Biz bu girişim karşısında elimizi kolumuzu bağlayıp oturamayız.. Sizin düşünceniz ne? diye soruyor.. Osman Sebri anılarında „Şeyh Said'in devrime kalkışması..... bağımsız Kürdistan“ gibi kavramların o dönem kendisi için yeni şeyler olduğunu itiraf ediyor.. Aşiret meselelelerini anladığını, fakat ülke meselelerinden uzak olduğunu söylüyor. Yine Osman Sebri'nin anlatımlarına göre amcası Nuri'nin durumu ondan farklı değildi, hatta daha geriydi. Bu arada Necmedin devreye giriyor ve son sözü Şükri Mirdêsî'ye bırakıyor..
Şukri Mirdêsî:
„ siz her şeyi benim omuzuma yıkıyorsunuz ve bende size düşüncelerimi açık bir şekilde söyleyeceğim. Artık Mustafa Kemal'ın kaleşliği ve aşırılığı kaldırılamaz. Her şeyin bir sınırı var. Onursuzluğunda bir sınırı olmalıdır. Bilemiyorum bu devrim ne ölçüde başarıya ulaşacak. Fakat, bu gelen anı da kaçırmamız gerek. Eğer Şeyh Said'i yenerlerse Kürd erkeğinin hürmet ve şerefi kalmaz. Ben Şeyh Said'e bir mektup yazacağım ve kendisine onlar Sivereği aldıkları an , bizde ayaklanacağız, diyeceğim. O zaman bizim için Semsur(Adıyaman), Malatya, Maraş ve Antep'i almak zor olmayacaktır“ diyor.
Aynı zamanda Molla Abdulrezak'a bir mektup vererek Şeyh Said'e gönderiyor.
1925 Devrimi Siverek mıntıkasına varmadan Diyarbakır önlerinde yenilgi aldı. Mirdêsîlerde ayaklanmadılar.
4)1925 Devrimi yenilgi aldıktan sonra Elazığ İstiklal Mahkemesi, Şükri Ağa'yı, Osman Sebri'yi ve 480 milisi mahkemeye ifade vermeye çağırıyor.
Mirdesan aşiretinin ileri gelenleri bir toplantı yapıyor Şükri Ağa ile Osman Sebri'nin dayısı Haci'yi mahkemeye gönderiyorlar. Jandarmalar Şükri ile Haci'yi Malatya'ya kadar serbest götürüyor, fakat Malatya'dan Elazığ'a kelepçeli götürüyorlar.
Elazığ İstiklal Mahkemesi Şükri'yi idama mahkum etmek istiyor. Fakat, İsmet İnönü ve Haci Bedir Bey'in araya girmesinden dolayı Şükri 15 yıl hapis alıyor.(konumuz olmadığından dolayı Haci Bedir Bey üzerine durmak istemiyorum. Osman Sebri ile akrabalığı var. Antep savaşında Fransızlara karşı ciddi bir alıyor ve uzun süre milletvekiliydi. Mustafa Kemal ve İnönü ile yakın ilişkileri vardı)
Osman Sebri'nin anlatımlarına göre amcası Şükri, Elazığ cezaevinde eski Dersim Mebusu Hasan Hayri ve daha başka kadrolarla bir araya geliyor ve „Kutsal Antlaşma“ yapıyorlar. Bu antlaşmaya göre cezaevinde kim sağ kurtulursa Kürd hareketini örgütleyecek ve Türkleri Kürdistan'da kovacak.
Şükri Ağa mahkum olunduktan sonra Muğla hapishanesine gönderme kararı çıkıyor. Onu Muğla'ya götürmek için Diyarbekir, Urfa ve Adana yolunu seçiyorlar. Şükri Osman Sebri'ye şifreli bir mesaj gönderiyor ve kaçırılmasını istiyor. Askerler Şükri'yi Urfa'ya getirdikleri zaman Osman Sebri onu kaçırıyor ve Kahta'ya götürüyor.
5)Bu arada devlet Kahta'yı kuşatmak askeri güçlerini hazırlaya dursun.
Mirdesi'lerin ileri gelenleri Şükri Ağa'nın başkanlığında ayaklanmayı başlatmak için toplanıyorlar.
Osman Sebri hareketi hemen başlatmaktan yana..
Fakat, Şükri Ağa bölgedeki aşiretleri de harekete katmaktan yanaydı.
Çünkü Şükri Ağa'ya göre „ bizim tüm dostlarımızı yanımıza almamız lazım. Biz aşiret liderlerini çevremizde toplayacağız. Hepsi hükümeten rahatsızlar ve bize yardımcı olacaklar“ diyor.
Yine Osman Sebri'nin hareketi hemen başlatma ısrarına karşı amcası Şükri „Bizimle birlikte hareket etmeleri lazım. Bu ülke hepimizin değil mi? Hepsi Mustafa Kemal'ın iktidarından rahatsızlar, bizimle birlikte ayaklacaklar“ diyor.
Osman Sebri'nin verdiği bilgilere göre çevre aşiretlere bir mektup yazıyorlar ve kendilerine devrime hazırlanmaları isteniyor. 3 gün içinde tüm mektupların cevabı geliyor. Hepsi „yardımdan kusur edemeyeceklerini „ ifade ediyorlardı. Gewozi Osman Paşa'nın oğlu Bedir Paşa'nın kendisi Şükri'ye gidiyor ve hazır olduğunu söylüyor.
Osman Sebri'ye göre her geçen gün onların aleyhine işliyordu ve zemin kayb ediyorlardı.
Sonuç olarak Şükri Mirdesi'nin başlatmak istediği harekete
aşiretler destek vermeyince başarısızlığa uğruyor.. Mirdesi'lerin çok dar bir kadrosu bir ara dağda dolaşıyor, fakat sonradan teslim oluyorlar..(Geniş bilgi için Osman Sebri ile ilgili yazı serisine bakınız)
6)16 Mirdesi 15 Haziran 1926 yılında İstiklal Mahkemesine çıkıyorlar.
Mahkeme Başkanı Hacim Mihyeddindir. Yardımcılarından biri o Awni ve diğeri ise Osman Sebri'nin söylemiyle „anasına kavatlık yapan“ Kürd asılı Ali Saib Beydi.
Mahkeme katibi iddianemeyi okumaya başlıyor.
Osman Sebri: „iddianeme de amcam Şükri'nin Elazığ hapishanesinde firar meselesini nasıl planladığını, benim tarafımdan nasıl kaçırıldığını, arkadaşları ağalar tarafından nasıl kandırıldığını ve özellikle Osman Paşa'nın oğlu Bedri Paşa'nın nasıl her şeyi komutana aktardığını, amcamın bölgede var olan büyük etkisinden söz etti“ diyor.
Mahkeme Başkanı Şükri ağaya : „Görüyorsun Şükri Ağa!!!! Sen Elazığ'da mahkum olduktan sonra şimdiye kadar neler yapmışsın.. Her şey raporda uzun uzun anlatılıyor. Sen bunlardan hiç bir şeyi inkar edebilirmisin“ diye soruyor.
Osman Sebri „her şeyin doğru olduğunu ve hepsini Bedir Ağa'nın anlatımlarına dayandırmışlardı. Amcam ona ne söylemişse her şeyi Türk komutanına anlatmıştı.. Yalnızca Hasan Hayri'nin ismini unutmuştu.“ diyor..
Mahkeme Başkanı'nın sorusuna karşılık Şükri Ağa kısa bir savunma yapıyor . „Raporu yazan komutanın komutan hikaye yazarı olduğunu..... Osman Paşa ailesiyle sorunları olduğunu, Bedir Ağa'da bunu komutana söylemiştir. Sen bu yapılan şeyden bir terslik görmüyormusun“ diye cevapliyor.
Daha sonra Şükri Ağa'nın bir ayaklanmayi örgütlemeye çalıştığı yönünde raporlar okunuyor.
Bu arada Mahkeme Başkanı Osman Sebri'ye Amcasının kaçırılması konusunda bir soru soruyor. Osman Sebri amcasını zorla kaçırdığını söylüyor.
Fakat, mahkeme başkanı Urfa'daki kaçırma olayına ilişkin detayları biliyordu.
Çünkü Osman Sebri kaçırılma olayını detaylarına kadar örgütledikten sonra Haci Bedir Ağa'nın sarayında onu bekliyor. Şükri ağanın kendisi saraya geliyor.
Mahkeme Başkanı „sen onun ayaklarını uzaktan zorla hareket ettiriyordun“ diye alay etmeye çalışıyor.
Ayrıca Mahkeme Başkanı Elazığ'daki Hasan Hayri ile birlikte devrimin temelini atma ve Malatya'da aşiretleri isyana çağırma gibi sorularıda gündeme getiriyor ve sorular soruyor.
Cevaplardan sonra Savcı idamlarını istiyor.Mahkeme Başkanı Şükri Bey'e son sözünü soruyor.
Şükri Ağa: „ Sureyya beyin söylediklerinin hepsi kanuna aykırıdır. Ben onun söylediklerinden kanun temsilcisinden ziyade, kinli bir düşman görüyorum. Ben her ne kadar kanun okumamışsam da Sureyya Bey söylediklerinin kanunla ilişkisi yok. Yeni kanun tatbik edilmesine 14 gün hala var, o bu kanunu bizim üzerimize tatbik ediyor ve ona göre ceza istiyor. Sureyya Bey bana düşmanlık yapıyor. Söylem düşmanlığa yetmiyor“ diyor.
Mahkeme Başkanı aciz oluyor ve Şükri Ağa'nın konuşmasını keserek „ He Şükrü Ağa!! Sen Mirdesi dağlarında değilsin!!! Burası İstiklal Mahkemesi. Gözlerini aç ve önünü iyi gör! Diyor.
Şükri Ağa: „Gözlerim açıktır. Fakat, elim boş. Hiç bir şey umrumda değil, ne yaparsa yapın“ diyor.
Mahkeme heyeti karar vermek! Için geri çekiliyor.
Ve karar:
Sonuçta Mahkeme Şükri ve Nuri ağalara idam, Osman Sebri'de dahil diğerlerin her birine 6 yıl ceza veriyor.
7) Osman Sebri Şükri Mirdesi idam edilmeden kendisiyle görüşüyor. Şükri Mirdesi kendisine :„Benim intikamım ve amacıma gelince benim oğlum Osman
davamı sürdürecek olandır“ diyor.
Osman Sebri: „Bele ezbeni“ diyor.
Şükri ağa güler bir yüzle Osman'a „Boşuna sana umudumu bağlamaıştım. Ben senin ailenin en zor durumda olduğu anların adamı olduğununa inanıyordum. Erkek ol!! doğru ol!! iyi ol!! Allah her zaman senin yanında olacak.“
Şükri Ağa biraz nefes aldıktan sonra Osman'a:
„Senin önünde iki görev var: birincisi, intikamımı almaktır. İkincisi ise, gitmek istediğim yolun yolcusu değildim, o yolda gidemedim. Senin bu yolu alman lazım. İlk günden itibaren ortaya çıktı ki senin o büyük ve şerefli yolun adamısın. Önceleri seni iyi tanımamıştım, sonra fark ettim ki Allah bizim ailenin çırasının senin başının üzerine yakmış. Eğer sen iyilikten ayrılmasan, milletinin umudu olursun“ diyor.
Şükri Mirdesi'nin intikamım dediği Bedir Paşa meselesidir.
Dava ise Kürdistan davasıdır.
Güney-Batı Kürdlerinden Zînê ve Amed 1984 yılında Osman Sebri ile yaptıkları bir söyleşide Osman Sebri: „Amcam bana dedi 'beni kaçır!! kaçırdım!!' Ölmeden öncede bana 'Ömrünün sonuna kadar bu yolu terk etme dedi, bende terketmedim ve onun sözüne bağlı kaldım“ diyor.
Osman Sebri 1926 Haziran ayının sonlarına doğru amcası Şükri'ye verdiği „Kürdistan Davasını sürdürme sözünü“ ömrünün sonuna kadar sürdürdü.
Şükri ve Nuri Mirdêsî'nin cenazeleri Kahta'nın Narince köyüne getirip toprağa veriliyor. Şükri Ağa ile birlikte İdam edilen Nuri Ağa'nın oğlu Mehmed Nuri verdiği bir söyleşide bu işi Osman Sebri'nin örgütlediğini söylüyor. Bilindiği gibi Osman Sebri'de 1926 haziranında amcalarıyla birlikte İstiklal Mahkamesinde yargılanıyor ve altı yıl ceza alıyor. Osman Sebri 1928 yılına kadar Denizli Cezaevindedir. Acaba Osman Sebri cezaevinden itibaren mi, yoksa 1928 yılında serbest bırakıldıktan sonra mı yoksa yurtdışına çıktıktan sonra mı bu işi örgütledi?
Birde bölgedeki dostlar, Şukri ve Nuri ağaların mezarlarının resimlerini çekseler ve resimlerini bulup yayınlasalar iyi olur..
Kürdistan davası için ve içinde yaşamlarını yitiren tüm şehidlerimize bir yüz ve sima vermek ve onları hakettiklere yere oturtmak herkesin görevidir.
Çünkü onlar bu dava için öldüler.
24 Haziran 1926 yılında tam 84 yıl önce Şukri ve Nuri Mirdêsîler Kürdistan şehidler kervanına katıldılar.
Bugün olmasa yarın Kahta halkı Şukri Mirdesi gibi evlatlarına sahip çıkacak, isimlerini Kahta'nın en işlek yerlerine verceklerine eminim...
Şukri ve Nuri Heyder Mirdesi'leri şehid edilişlerinin 84 yılında saygıyla anıyorum..
Aso Zagrosi
Not: Bu yazının hazırlanması için yazı serisinden geniş aktarmalar yaptım... Yakında o yazı serisini devam edeceğim.