Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 6 December 2009

Açılımın başarıyla ilerleyip terörün bitmesini neden bu kadar çok istediğimiz belli: İnsan olduğumuz için...
Ama yıllardır özlediğimiz bu "mutlu son"un yan sonuçlarından biri var ki, beni ne kadar sevindireceğini tahmin edemezsiniz: Normalleşme gerçekleşecek, DTP-PKK çizgisinin serbestçe siyaset yapması mümkün hale gelecek.

Ve böylece bu çizgiyle özgürce hesaplaşacağız!

Düşünün ki, Kürtler tarihlerinin en kritik dönemeçlerinden birini yaşıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca kangrenleşen bir problem için ilk kez ciddi bir çözüm ihtimali belirmiş. Açılımı yapmaya çalışan hükümet uluslararası desteği yanına alarak bir yandan Meclis içindeki gerici barikatı aşmaya, bir yandan devletin farklı unsurlarıyla sağlanan konsensüsü korumaya, bir yandan kendi kadrolarını ikna etmeye, bir yandan kamuoyunun bir kesiminden yükselen homurtuları dindirmeye çalışıyor. Bu uğurda seçim kaybetmeyi, hain-bölücü diye damgalanmayı göze almış, süreci ilerletmeye uğraşıyor.

Peki bu arada, açılımın kaderiyle herkesten fazla ilgilenmesi beklenen, yüreğinin açılım için atması gereken parti ne yapıyor?

Öcalan'ın yeni koğuşu eskisinden 17 santimetrekare daha küçük diye, "Liderimiz boğuluyor" şamatasıyla sokaklara dökülüyor; yakıyor, yıkıyor, saldırıyor. Tam da Anayasa Mahkemesi'nin kapatma davasını karara bağlaması arifesinde kapatılmak için elinden gelen her şeyi yapıyor.

Zaten partinin bir üst düzey yetkilisi "açılımın bittiği"ni ilan etti bile. Çoktandır beklediği bir müjdeli haberi verircesine...

On yıllardır Kürt halkını inleten baskılar hafifliyormuş. Umurunda değil!

Ergenekon Davası Fırat'ın doğusunu da aydınlatıyormuş; faili meçhuller birer birer meçhul olmaktan çıkıyormuş. Umurunda değil!

Neymiş; Öcalan'a karşı tutum her şeyin başıymış!

Kürt halkından, Kürt halkının çıkarlarından bu kadar kopuk bir siyasi hareket olabilir mi?

Üstelik, lider diye yere göğe koyamadıkları, uğruna milyonlarca Kürt'ün kaderiyle oynadıkları kişinin tıynetine bakın:

Hadi Öcalan'ın şimdiye kadar yaptıklarını, şiddetin çıkmaz yolunda Kürt halkına kaybettirdiklerini, her şeyi bir yana bırakalım; bütün bunların görülemediğini varsayalım.

"Lider" dedikleri o kişinin çapsızlığını, ilkelliğini de mi göremiyorlar? Nasıl oluyor da, o abuk subuk "tahlilleri" ciddiye alabiliyorlar? Ne dediği asla anlaşılmayan o cümle bozuntularını "önderimizin dediği gibi" diyerek birbirlerine aktarmaktan nasıl oluyor da hicap duymuyorlar? Düşük olmayan tek bir cümle kuramayan bir fikir fukarasını nasıl oluyor da "önder" ilan edebiliyorlar?

Yunan Mahkemesi'nin önüne çıktığında "Kürt ve Helen kültürlerinin akraba olduğunu, İslamiyet'in Kürtler'i köleleştirdiğini, kapsamlı bir Kürdistan savaşını bütün dünyanın destekleyeceğini" söyleyen, Türkiye'de mahkemeye çıktığında ise "Atatürk milliyetçiliği çerçevesinde kültür milliyetçisiyim" diyebilen bir dengesizi hâlâ baş tacı edebiliyorlar?

Derin devletin karanlık mahfilleriyle karanlık ilişkiler içine giren, muhaliflerini gözünü kırpmadan infaz eden bir despotun arkasında "hak ve özgürlük mücadelesi" verilebileceğine nasıl inanıyorlar?

Bundan yüz yıl, elli yıl öncenin Kürtlerinin sorgusuz sualsiz feodal ağaların peşinden gitmelerini anlayabiliriz. Ama bu çağda böyle bir adamın peşine takılma, böylesi bir lidere tapma normal karşılanabilir mi?

Açıkçası ben bu düzeyde bir önderliğin Türkiye'de siyasi yelpazenin hiçbir cenahında tutunabileceğini; hiçbir siyasi hareketin böylesi bir ilkelliği taşıyabileceğini sanmıyorum.

Ama DTP taşıyor. Büyük ölçüde de, siyasetin yasaklılığı, özgür tartışmanın yapılamaması yüzünden yeteri kadar teşhir edilemediği için sürebiliyor bu liderlik.

Ben kendi payıma bu çizginin eleştirisini hepten es geçmiş de değilim. Yıllardır yeri geldikçe hem nalına hem mıhına vurmayı ihmal etmedim. Ama hep bir tutukluk, rahatsızlık içinde... Tam da "kapatılma tehdidi altındayken" tam da "Türk milliyetçiliği saldırı halindeyken" bir de benim vurmam yakışık almaz gibi endişelerle kalemimi tuttuğum çok oldu.

Ama bu kadar da kötülük yapılmaz ki...

Hele şu son yaşadıklarımız, bu kadar kötülüğün ardında sadece gaflet olamaz diye düşündürüyor insana. Varlığını şiddetin sürmesine borçlu olanlar her iki tarafta da var. Ve her ikisi de normalleşmeyle birlikte kabak gibi açıkta kalacağını biliyor!

Doğrusu Anayasa Mahkemesi bu totaliter etnik milliyetçi çizgiyle siyaset arenasında hesaplaşma imkânımızı elimizden alırsa çok yazık olacak. -Bugün, gazetesi-

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.