Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 6 December 2009

Bir okur notu ’Açılım'a ve bugün gelinen noktaya ilişkin hayli geniş bir çevredeki algılamayı, bakış açısını ve görüşü yansıttığı için aşağıya aynen alıyorum:
“Sayın Cengiz Çandar, Açılımın mimarlarındansınız. Başlattığınız şeyin fiyaskoyla bittiğini kabul edin. Karşısınızda toplam nüfusun yüzde 90'ından fazla olan ve Türk üst kimliğiyle yaşamaktan memnun olan bir sürü farklı etnik kökene mensup olan bir insan kitlesi var. Bu kitleyi dikkate almadan, bu kitlenin ikna edilmesi gerektiğini farketmeyen, bu kitleyi atlatmak üzerine kurulu bir plan zaten işlemezdi. Ve işlemedi. Atlatmak üzerine kurmuş olduğunuz planlarınızı ikna etmek üzerine kurarsanız belki başarı şansınız var. Kürt sorununun çözümü Türkleri ikna etmekten geçer.“
Öncelikle ’Açılımın mimarları'ndan olduğum yönündeki algılama, büyük bir teveccüh ama doğru değil. Savunucularından biriyim ama mimarlarından biri değilim. Şayet olsaydım, bugün bambaşka bir yerde, daha iyi bir noktada olurduk sanıyorum.
Fiyaskoyla bittiğini de kabul etmem mümkün değil çünkü ortada biten bir şey yok; aksayan bir şey var. Kaldı ki, bu bir zamanlar liselerde bir yarışma şeklinde yapılan bir ’entelektüel münazara konusu' değil ki. İşin ucunda ülkenin geleceği, halkın birliği, geçmişinde ise kan ve acı söz konusu. Aşılması son derece zor bir konu zaten.
Algılamaya göre benim de parmağım olan ’Açılım'ın ’fiyasko' ile bittiğini kabul ettiğim takdirde, sorun çözülecekse; ülkenin geleceği güvence altına alınacak ve yaşanan acılar son bulacak, geçmişin üstünden gelinecekse, bir saniye tereddüt etmeden, ’Açılım fiyasko ile bitmiştir' diyeyim. Kabul ediyorum. Açılım, fiyasko ile bitmiştir!
Sonra?
Açılım'ın ’fiyasko' ile bitmesinin kime yararı var?
***
’Açılım'a yönelik temel eleştiri, bence ’Açılım'ın belki de hiç eleştiri hak etmeyen temel yönü. ’Kürt sorununun çözümü'nün ’Türkleri ikna etmek'ten geçmesi ve bu büyük insan kitlesini dikkate almak gereği.
’Açılım' tam da bunu yaptı; yani yapmadığı için eleştirildiği şeyi yapmak üzere yola çıktı. Konuyu, 86 yıllık Cumhuriyet tarihinin toplamında tartışılmadık boyutlar ve ölçülerde dört buçuk ayda kamusal tartışma alanına taşıdı. ’Türkler'i ikna edebilmek amacıyla.
İkide bir duraklamasının nedeni de esasen bu; ’Türkler'in ikna edilmediği sezgisi hükümet çevrelerine egemen olduğunda ’frene basılması'.
Ayrıca, MHP ve CHP de ülkenin Kürt zemininde tümüyle silinmiş oldukları için Açılım'a direnmeyi ’Türkler'in ikna olmaması hatta kışkırtılması üzerine kurdular.
’Türkler'in mevcut şartlarda ’ikna edilmesi' de, ’ikna olması' da kolay gözükmüyor. İkna olmadıkları takdirde de ’Açılım' şayet ’fiyasko' ile bitecekse, geriye kalıyor dün Ahmet Altan'ın yazdıkları.
’İki taraf' diye nitelediği ’Türkler' ve ’Kürtler'in gerçeği görmemek için çok uğraştığını biz, böyle yöneltildikleri diyelim- öne sürdükten sonra şöyle diyor:
“Gerçek şu, 25 yıl savaştınız ve birbirinizi silahla yenemediniz, bunu içinize sindiremiyorsunuz, ’yenmiş' gibi yapmak istiyorsunuz. Yenmediniz, yenemeyeceksiniz, kazanabileceğiniz bir savaş yok ortada. Kazanabileceğiniz tek şey, barış. Onu da beceremiyorsunuz.“
Öyleyse?
Ahmet Altan şöyle söylüyor:
’Savaşın anasını satayım'...
***
Elbette hayat böyle yürümüyor. Savaşmasınlar, savaşmayalım diye, halkımızın birliği, ülkemizin dirliği için uğraşmaya devam etmek zorundayız. Hem konumuz olan ’karşıtlık'taki büyük ’açmaz', barışı kazanabilme yeteneğinin eksiklikliğinden kaynaklanmıyor. Kimse kimseyi yenemediği gibi, birbirleriyle savaşamıyor, savaşma arzusu da duymuyorlar.
Barışı beceremeyen, savaşı da arzulamayan, buna karşılık birlikte yaşamaktan dem vurup, her seferinde birlikte yaşama koşullarını karşılıklı bozan, birbirlerine ilişkin ’empati'nin gereğini vurgulayıp bunu asla yapmayan ’taraflar' mevcut.
O yüzden yol alması da, menzile varması da gayet zor olan bir sorun ile yüz yüzeyiz.
Sorunun çözümü için ’ikna olmamakta' direnmeye yönlendirilen nüfusun büyük çoğunluğu üst kimlik itibarıyla- ’Türkler'in ’ikna olması' çok gerekli ama yeterli değil.
Sorunun doğrudan tarafı olan ’Kürtler'in ’yoğun kitlesi'nin (critical mass) çözümden ve çözüme giden güzergahtan ’tatmin olması' gerekiyor. Bu daha da gerekli.
’Açılım' şayet bir gün ’fiyasko' ile sonuçlanırsa, asıl bu yani ’Kürtler' tatmin edilemediği için öyle olacak. O ’yoğun kitle'yi ise, beğenelim beğenmeyelim- PKK ile DTP seslendiriyor. Kuşkusuz, bütün Kürtleri temsil etmiyorlar ama Türkiye Kürtlerinin ’soruna taraf' olan kesimini de onlardan başka kimse temsil etmiyor. Irak Kürtleriyle Ankara'nın işbirliği bile sonuçta, bu nedenden ötürü, para etmez.
Bu durumun üstesinden gelmenin iki yolu var:
1. Hükümetin ’Açılım'ı kararlılıkla sürdürmesi ve cesaretli adımlar atarak söz konusu ’yoğun kitle'nin hacmini ve alanını daraltması, böylece örgüt ile toplumsal zemini arasındaki bağları zayıflatması. Bunun için gerçekten çok cesur ve radikal adımlar gerekiyor. Ki, bu dahi yeterli olmayacaktır.
2. Orta vade için (uzun vade, malum, yeni Anayasa) kapsamlı bir affın söz konusu olacağının bir Açılım hedefi olarak Kürtler tarafından algılanması. Kandil'i, Türkiye cezaevlerini, Avrupa'daki diasporayı kapsayacak bir af olmadan ’Kürtler'in tatmin olması ve ’Açılım'a kazanılması mümkün olmayacak.
***
Çünkü Türkiye Kürtleri darmadağın olmuş bir ’vatandaş kitlemiz'dir. Hiçbir Kürt aileyi kolay kolay bulamazsınız ki, bu ’sorun' ona değmemiş, dokunmamış olsun. Ya, son 25 yıl içinde aile fertlerinden birini, birkaçını çatışma sonucunda yitirmişlerdir; ya da izi bulunmayacak şekilde kayıplara karışmış aile fertleri vardır. Onbinlerce kişi cezaevlerindedir. Yine onbinlerce kişi diasporada, çoğunlukla Avrupa'da. Bu kocaman ve darmadağın edilmiş ve hemen her Kürt hanesi ile bir şekilde ilişkili kitleyi barışçıl bir iklimde ülkeye kazandırmadan,
’Açılım' hedefine ulaşamaz.
’Kürtler'in ’tatmini' konusu, ’Türkler'in Açılım'a ’ikna olması'ndan daha önemli ve öncelikli. Çünkü sorun, adı üstünde ’Kürt sorunu.' Kürtler neredeyse yekpare bir kitle olarak bu sorununun tarafı durumundalar. ’Türkler' öyle değil.
Kaldı ki, bugünün Türkiye'sinde ’Türkler'den kastedilenin siyasi temsili, en hakkıyla Ak Parti tarafından yerine getiriliyor. ’Türkler'in hatırı sayılır bir kitlesinin temsilcisi Ak Parti.
Tüm bu nedenlerle Ak Parti ile DTP arasında ’temas kanalları'nın açık kalması, Türkiye'nin
selameti için elzem.
Her iki tarafa da serinkanlılık
ve sorumluluk düşüyor...

Cengiz Çandar'ın bu yazısı aynı anda Referans gazetesi ve www.hurriyet.com.tr web sitesinde de yayımlanmaktadır.

Radikalden

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.