Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 11 October 2009

Türk devletinin; Kürtlerin en direnişçi insanlarını öldürdükten, hapse attıktan veya sürgüne çıkardıktan sonra, geri kalanların da en kaçak ve kıytırık kişileriyle Kürt sorununu çözmeye çalışmasını olumlu bulmuyorum. Kürt sorunu; mideden bacaklıların, ihalecilerin, her önüne gelen gazete ve partide cirit atanların sorunu değil, direnenlerin sorunudur... Kürt sorunu, bu yolda hayatını hiçe sayanların, yaşamını bu uğurda harcayanların; evini, barkını, işini terk edenlerin, Kürtlüğe ait tek kelime kabul ettirebilmek için yıllardır dağlarda savaşanların ve yıllardır tutarlı bir şekilde Kürt özgürlüğünü savunanların sorunudur.

Bir kökenden olmak, o kökün sahibin ulusal bütün değerlere sahip çıkacağı anlamına gelmez. Köken ve üzerinde yaşanılan toprak doğru savunulduğu ve doğru ifade edildiği zaman bir anlam ifade eder. Eğer bunun bir anlamı yoksa, beş bin gerillaya karşı seksen bin köy korucusu çıkarmış olan devlet, aslında Kürt sorununu zaten çoktan çözmüştü.

Devlet, beş bin gerillaya karşı bir milyon korucu çıkarsa da, Kürt sorunu olduğu yerde durur. Yine devlet partisi Kürdistan'da, oyların yüzde doksanını alsa da, Kürt sorununun çözümünde en ufak bir ilerleme sağlanmış olmaz.

Demek ki, Kürt sorununu, Kürdistan'ın özgürlüğü yolunda tutarlı davrananlar temsil ediyor. Fakat Türk devleti bunlara tenezzül etmiyor. Türk devleti direnenleri muhatap almıyor. Türk devleti, ucuz bir şekilde kendisiyle uzlaşmaya hazır kim varsa onlara parmak atıyor... Seksen yıldır tüm değerleriyle oynadığı Kürtleri yeniden kişiliksiz insanlarla yönetmenin yol ve çarelerini arıyor...

Onun için Türk devletinin, açılım numaralarını olumlu bulmuyorum. Türk devletinin hukuk devleti olması için atması gereken adımları Kürtlere danışması da gerekmiyor...

Fakat ölümü görüp sıtmaya razı olmuş Kürtler, adımı atılmamış tartışmalara olumlu kılıflar uyduruyorlar..

Ne hakla?

Olumlu olan nedir?

Tepeden tırnağa suça, cinayete ve çeteciliğe bulaşmış devletin kısırlaştırılmış bir Kürt desteğiyle yeniden toparlanmaya çalıştığı görülmüyor mu?

Devlet nehrine akan kaynaklar kesildi. Kemalizm'in devlet şekli iflas etti. Ordu, çaresiz kaldığı için sokak İslamcılığıyla ittifak yapmak zorunda kaldı. MHP ırkçılığı, iktidar ve olanak dışında tutulan işsiz-güçsüz Türk kitlelerinin stres attığı bir organizasyona dönüştürüldü. Devlet Kemalizm'inin rantiyeciliğini yapan CHP, bırakın devleti yönetmeyi, kendisini yönetemez hale geldi... Bu noktada devlet yeniden Kürtlerin kapısını çalmak zorunda kaldı.

Kürtler, Türkiye'nin sorunlarını kendilerinden ibaret sayıyor. Kürt sorununun çeyrek çözümü, çürümüş rejimi kurtarmaya yetmez...Devletin Kürt sorunu dışında elli tür sorunu var... Kendisine ait hiçbir teknolojik icadı olmayan, sanayide batı taşeronluğu yapan, dünyanın hiçbir yerinde ürünlerine güvenilmeyen Türk sistemi dünyanın dördüncü ordusunu nasıl besliyor dersiniz? Toros dağları yüksekliğinde biber, domates ve hıyar yığınları olsa ne yazar?

Bürokrat ve generallerin yüksek maaşlarının İMF yardımlarıyla ödendiği; rütbe, mevki ve makamların sahte ve kayırmalı olduğunu herkes biliyor... Diplomalar yeteneklere göre değil, ideolojik tercihlere göre dağıtılmış... Adam, Ermenilerin Türkleri katlettiğine dair bir tez hazırlamış ve profesör olmuş... Başka biri, Kürt dili diye bir dilin olmadığına dair uyduruk bir tarih belgesi hazırlamış, profesör unvanıyla tarih kurumunun başına getirilmiş... En çok cinayet işleten subay, basamakları bir iki atlayarak generalliğe yükselmiş...

Kürtler, bir çözüm girişimini olumlu bulurken, girişimi yapanın kimliğine, rejimine ve niyetine iyi bakmak zorundadırlar... Bu rejimle, bu yasayla, bu iktidar biçimiyle Cizreli birinin Kürt kimliğiyle subay olma şansı nedir? Böyle bir şans yoksa, çözüm de yoktur... Şırnaklı bir Kürdün Kürt kimliğiyle emniyet müdürü olma şansı yoksa, çözüm de yoktur...

Türk devletinin, çeteci sistemini yürütmek için çözümden anladığı şey şu: Üç beş-yüz “Kürtçü“ye, kısmı dil serbestliği, seçmeli kürsü, radyo, televizyon, milletvekilliği ve belediye memurluğu bağışlayıp sistemi sürdürmek...

Eskiden asimile ettikleri isyan artıklarının çocuklarıyla bu işi götürüyorlardı, asimilasyon ve inkarın iflas ettiği şimdi ise Kürtlüğün yan ürünleri olan kıytırık kişilerle... Onun için, bu işin muhatabı halktır diyorlar... Acaba hangi halk? Kimin halkı?

Kürdün direniş damarıyla yüzleşmeye cesaretleri yok henüz... Onlarla iktidar ve olanak paylaşmaya niyetleri yok... Ama o yüzleşme vakti gelecek... Kürdistan ve Kürt sorununun aynı zamanda bir iktidar ve olanak paylaşma sorunu olduğu anlaşılacak...

Gelin, herhangi bir Kürt şehrinde, devlet idaresi şeması çizelim... Vali ve kaymakam onlar, profesör ve doçent onlar... Emniyet müdürü ve komiserler onlar... Polisler, onlar... MİT sorumluları onlar... Nüfus müdürleri, maliye müdürleri de onlar... Generaller ve subaylar silme Türk asıllı... Öğretmenler ve okul müdürleri de onlar...

İnsaf edelim, Kürt için geriye ne kaldı?

Kürt ve Kürdistan sorunu aynı zamanda kendi topraklarında kurum, kuruluş ve memurlarıyla iktidar olma sorunudur...

Bu nedenle Türk devletinin, kendi milli birliğini güçlendirmenin bir aracı olarak düşündüğü açılım mantığını olumlu bulmuyorum...

Çetecilikten kurtulmak isteyen bir devlet, bu adımların daha ilerisini atmak zorundadır. Kürdistan'da iktidar sorunu asıl o zaman tartışılacaktır...

Kürt halkını kendi topraklarının yönetimine taşımak, Kürt direniş güçlerinin asli görevidir...

Eninde sonunda olacak olan da budur...

****

Not: Mesaj yazıp benden "Dönüşü Olmayan Yol(2)Sarya adlı romanı isteyen arkadaşların adreslerini not aldım. Bir kaç hafta içinde kitap kendilerine ulaşmış olur.

Kurdistan-Post

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.