Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 27 September 2009

Salih Aras

BEKAA VAHŞETİ (6)

Elinde keskin bir bıçak var!

Ekmek peynirde kesebilirsin, başka amaçlar içinde kullanabilirsin. Ya da yoğurduğun bir hamuru istediğin şekle sokabilirsin. Amacım ne T. Cemal'i yargılamak ne de onurlandırmaktır.
Olayın bütün yönleriyle anlaşılmasını istiyorum. Gerisi herkesin kendi vicdanına. Kadrolarda farklılık var, kimisi oyunlara açık kimisi oyunlara gelmiyor, tavır alıyor, içerde direniyor, ya da kaçıp dışardan mücadele yürütüyor. Biz bunların hepsini gördük yaşadık.

T. Cemal'le kötü oynandı; önce pohpohlandı, en iyi adam seçildi, sonra, suçlandı
'ajan' ilan edildi, yani düşürüldü en zayıf ve çaresiz duruma düşürülünce, 'af' edildi, eli tutularak tekrar ayağa kaldırıldı ve kendini ispatlamak için 'kutsal' (siz kirli işler anlayın) görevler verildi. O'da kendini kanıtlamak için bu görevleri layıkıyla yaptı. Sonrada 'Önderliğe bağlı insanları katlettin' diye yargılandı ve işkencede katledildi.

Olayın özeti budur. Ben yapabildiğim kadar açıklamak istiyorum. T. Cemal olayının anlaşılması demek; bana göre PKK tarihinin bir parçasının anlaşılması olacaktır. Bunu yapmaya çalışıyorum. Ve tam anlaşılması için bir çok ilgili kişi tarafından açılması gerekiyor. Çok farklı biçimlerde açılacak ve konuşulacak. Özel savaş Terzi'yle ve başkalarıda var, zafer kazandı. Basit bir olay değil. Çok yönlü deneme ve bağlantılar var. Onlarca insanımızı katletsede, kendiside bir kurbandır.

Haki Karer'in iyi bir öğrencisi, ve O'nun yanında faaliyetler yürüttüğünde başarılı biri. Çetin Güngör'le (Semir) birlikte de faaliyet yürüttüğünde başarılı biri. Nasıl oluyorda A. Öcalan'ın yanında ve O'nun direkt emirleriyle faaliyetlere başlayınca kötü, kirli işler yapıyor, 'ajan' oluyor, yoldaş katili oluyor ve sonrada'yoldaşları' tarafından işkencede katlediliyor. Şimdi T. Cemal iyimi, kötümü? Demek pek bir şey çözmüyor.

Çözülmesi gereken, T. Cemal'deki mevcut yetersizlik ve zayıflıkların, Özel savaş yöntemleriyle, A. Öcalan ve ekibi tarafından nasıl kullanıldığıdır. Terzi Cemal konumuna düşen çok kadro var. Ama 'Önderliğe' hep bağlı olmalarına rağmen, yaşamalarına tahammül edilmedi. Çünkü; kirli işlerde kullanıldılar, kullananlar kendilerini temizlemek için Onları feda ettiler. Yerlerine yenilerini seçerek aynı kirli işlere devam ettiler.

T. Cemal'deki kişisel özellikler, karekter bir devrimciliğide aday, oynanmayada açık. H. Karer ve Ç. Güngör'le devrimci yönü gelişen T. Cemal'in, A. Öcalan'la oynanmaya açık yönü gelişiyor, daha doğrusu geliştiriliyor. İnsan olduğu gibi anlaşılmalı. Mükemmelimiz azdır, bazen çeyrek asırda bazen bazen yarım asırda bir görünürler. Onlarıda anlayamayız, peşlerinde ah vah çekeriz.

Parti gücünü eline geçirenler, kişi yada ekip, kadroları büyük bir çoğunlukla istediği gibi şekillendirebiliyor. Bunun doğru uygulanmasında bir sorun yok. Ama bizde bu yanlış uygulandı. Kadrolar yanlış(bilerek) eğitildi ve şekillendirildi. Fark edip karşı çıkanlar azdı. Kimi içerde karşı çıktı, kimi ayrılarak ama süreci engelleyemediler. T. Cemal olayı biçiminde yüzlerce olay yaşandı. III. Kongre öncesinden başlayan ve halen devam eden PKK yada Öcalan tarihi budur. Yani devletle uğraşma değil, KUK potansiyelini kendisiyle uğraştırma ve bitirme faaliyetidir.

III. Kongre'nin popüler adamıydı. Kıskananlar oldu. Sonra kıskananlar pohpohlandı, O hedef gösterildi.
'Fırsat bu fırsat dediler' acımasız yöneldiler. Ve T. Cemal'i düşürdüler. Artık O devrimin değil özel savaşın bir bıçağıydı.

T. Cemal 1987 başlarında tutuklandı, aynı yılın bahar başlarında mahkemeye çıkarıldı. Bu süre içerisinde bende Bekaa'daydım. Bir eğitim grubuna dahildim. Ayrıca redaksiyon ve güvenlik biriminde de görevliydim. Redaksiyonda, A. Öcalan'ın kaset konuşmalarını çözüyorduk. Hatırladığım arkadaşlar, Makbule, Halide ve Harun'du. Güvenlik ise bir kaç gruptan oluşuyordu. İçinde olduğum grup K. Ömer'e bağlıydı. Bizim grup Parti içinde tanınan ve tutuklanmalarına karar verilen kadro ve yöneticilerin nöbetini tutma göreviydi. Bu dönem tutuklananlar; T. Cemal, Haydar Gözlü, Selahattin Çelik ve Kısa bir dönem Meral Kıdır'dı.

Sorgulamalara alınmadık. Parti kadroları oldukları için sorgulamalar özel yapılıyordu. Mahkeme açık.
İki katlı cezaevi olarak kullanılan binanın alt katında kalabalık bir savaşçı grubu ve rastgele Barliyas'an getirilen tutuklular vardı. Üst kattaki çok küçük bir odada ise; T. Cemal, S. Çelik, H. Gözlü ve kısa bir bir süre M. Kıdır bulunuyorlardı.

Sorgulamalar; tek tek alınarak değişik yerlerde, yada A. Öcalan'ın yapmış olduğu 'eleştiri'
ve 'suçlamalara' özeleştiri biçiminde raporlar hazırlanarak yapılıyordu. Bunların ayrıntılarını resmi düzeyde bilmezdik. Ama fısıltılar biçiminde duyardık. T. Cemal, mahkemeye çıkarılmadan bir kaç gün önce, nöbette olduğum bir anda, K. Ömer ve Fuat tarafından alındı. Kampın dışına gittiler, döndüklerinde T. Cemal'in terden bütün vucudu ıslaktı, üstünde buhar çıkıyordu, ter damlacıkları yüzünden düşüyordu, çok yorgun ve halsiz görünüyordu, ayakta duracak halde değildi. İşkence yapmışlardı.

Mahkeme günü geldi. Mahkemenin yapıldığı bina geniş veya genel toplantıların yapıldığı binaydı. A. Öcalan geldiğinde de hep bu binada toplanırdık. Arkasında mutfak vardı. Cezaevi binasıyla arasındaki mesafe yürüyerek bir dakikalıktı. Üç yada dört kişilik güvenlik grubu T. Cemal'ı mahkemeye getirme talimatını K. Ömer'den aldık. Yürüyerek gidecektik. Son anda Ömer Jiple getirmemizi istedi. Komik bir durum bu kadar kısa mesafede Jipe ne gerek var. Neyse jipi hazırladım T. Cemal' jipe, ön koltuğa aldık yanında silahlı biri, direksiyonda ben jipin arkasında diğer silahlı görevliler. Ömer yaklaştı bana 'gaza çok bas gürültülü olsun' bu kısa mesafede nasıl yapayım. Aldım birinci vitese çok yakın mesafe gaza bassam hemen varıyoruz, Bir ayağım gazda bir ayağım debriyajda kaplumbağa hızıyla gidiyorum . Acaip bir gürültü. Sanki traktörle çok dik bir yamaci birinci takfiyeyle çıkıyorum.

İki dakika olmamııştı. Kamptakilerin hayretli bakışları arasında mahkeme salonuna vardık. Hakim, Ebubekir'di en önde ordada oturuyordu,sağında Ömer ve solunda Fuat onlarda savcılardı. Arkalarında bayan ve salonu dolduran kamptaki diğer arkadaşlar. 'Suçlu' T. Cemal'le salonun en ön tarafından onlara doğru ayaktayız. Ben T. Cemal'in sağındaki korumayım solunda başka bir arkadaş. Fuat'la tam karşı karşıyayız. Belki aramızda bir metre mesafe var. Fuat'ın arkasında Makbule oturuyor.

Makbule; 1980 öncesi Parti kadrolarından. Kurallı, duyarlı, gelişkin ve fırsat buldukça olumsuzluklara karşı tepkilerini yansıtan biriydi. O'na ikinci Kesire'de diyorlardı. Redaksiyon çalışmalarında birlikte olduğumuz için biraz samimi olmuştuk. Yani konuşma fırsatımız oluyordu. Bekaa'da buda suçtu. Bu sınırlı konuşmalarla azda olsa birbirimizi tanımıştık bir güven ortamı yeterli olmasada oluşmuştu. Bazı olumsuzlukları, A. Öcalan'ı anmadan konuştuklarımızda oluyordu. Makbule'de Pazarcık'lıydı. Emin değilim herhalde T. Cemal'inde köylüsü belkide akrabası. Olmasa bile, zaten Makbule, Kamptaki infaz ve tutuklamaları hiç bir zaman onaylamazdı tepkisini değişik biçimlerde gösterirdi ve durumu anlaşılıyordu.

Mahkeme başladı; bahsettiğim suçlamalar sözlü olarak tekrarlandı. T. Cemal tam olmasada suçlamaları kabul etti. 'Önderlik çizgisine ulaşamadığını' fırsat verilirse ve Önderlik kendisini 'af' ederse O' na layık biri olacağı sözünü veriyordu. Mahkeme daha devam ediyor. Fuat'ın arkasında oturan Makbule'nin gözleri dolu dolu aktı akacak. Sürekli T. Cemal'e bakıyordu.

Benim kendine baktığımı fark etti ve o dolu gözlerle bana bakmaya başladı. Dayanılacak gibi değildi, gözlerimi Makbule'den ayırdım. O, aynı şekilde T. Cemal'e tekrar bakmaya devam etti. Çok etkilenmiştim, bu ne hal nereye gidiyoruz, buralara ne için geldik? Kafam karmakarışık, bir an için görevli olduğumu unutmuş gibiydim, yerimden sendelendim, Fuat fark etti hemen önümdeydi, sesesizce 'yoruldunmu başınmı dönüyor, başka arkadaş gelsin?" Hemen kendime geldim, yok bir şey dedim ve kendimi toparladım, artık Makbule'ye bakmamaya çalıştım.

Kamp yapısıda T. Cemal'e karşı hazırlanmıştı. Olmadık suçlamalar ve basitlikler yapıldı. T. Cemal ölüme mahküm edildi. Ama son kararı, her zaman olduğu gibi, 'Önderlik' verecek. Tutukluluk hali devam ediyordu. Temmuz 1987 de ayrıldığımda; T. Cemal daha tutukluydu. Sonraki süreçlerde hiç bir şey olmamış gibi önemli görevler verilerek diğişik alanlara gönderiliyor.

T. Cemal A. Öcalan'a inandımı, yoksa karşı çıkmak için yol mu bulamadı? Çaresiz inancını kaybedip teslim mi oldu? Tartışılır. Ancak son işkencede katledildiğinde, öldürüleceğini anlıyor ve hiç bir suçlamayı kabul etmiyor, oyuna getirildiğini söylüyor.

T. Cemal Bekaa'da yargılandığı zaman, Almanya'da da Ali Çetiner ve Doğan Karakoç A. Öcalan'ın talimatıyla tutuklulardı. Hedef bütün bölge (Maraş'lı) kadrolarını sindirmek ve düşürmekti. Daha önce Dersim'li kadrolara yönelik bu uygulamalar yapılmıştı. Sıra Maraş'lılara gelmişti. Maraş'lı kadrolar Semir olayında kullanılıdlar. A. Öcalan'la birlikte hareket ettiklerinde kendilerini güvencede sanıyorlardı. Politik öngörüleri yeterli değildi. Bir oyunun içinde olduklarının farkında değillerdi. Semir'in haklı çıkışlarına karşı en çok Kasım ( Salman Ömürcan) kullanıldı. Açıkçası Semir'e karşı kullanılan kadroların tümü çok kısa sürede fiziki ya da siyasi olarak yok edildiler. T. Cemal yargılandığı dönemden bir kaç ay öncede kardeşi Salman Ömürcan örgüt içi infazla katledilmişti. Nedenini sorma hakkı bile yoktu.

Terzi öyle bir düşürüldükü artık kendine gelemedi. Kendisi içinde bir kurtulma fırsatı olan, Vejin hareketine katılma bir yana, A. Öcalan'ın yanında kalıp en çok saldıran oluyor. Özel görevler alarak Vejin'e karşı harekete geçiyor. Katlettiği insanları Vejin'ci diye katlediyor. Ama yinede A. Öcalan'a yaramadı, O'nun emirleriyle işkencede katledildi. Son anda kullanıdığını (A. Öcalan tarafından) söylediğinde artık çok geçti.

III. Kongre'nin önemli bir kararı vardı;
'düşürmek devrimci tarzdır, kazanma reformizimdir' işte bu karar önce Bekaa'da kadrolar ve savaşçılar üzerinde denendi. Sonrada 1987 ortalarında, 'mecburi askerlik yasası' adı altında ülkede uygulanmaya başlandı. ( Baran yoldaş Gayri Resmi Tarih bölüm,14-15'de çok iyi açıklıyor.) İnsanları etkileyerek, gönüllü bir şekilde mücadeleye bağlama, 'reformist' tarz oluyor. Zorbalık yaparak korku, panik ve emri vakilerle gençleri silahlı mücadele içine alma ve zoraki yardımlarda 'devrimci' tarz oluyor.

Düşürme tarzı; kişiyi ve toplumu hiçleştirmedir. Bütün yargı değerleri ve emek ayak altına alınıyor. İnsan ilişkileri onarılmayacak şekilde tahrip ediliyor. Gönüllü birlik zoraki birliğe dönüşüyor. Güvensizlik otmamı hakim oluyor, değer kavramı ordadan kalkıyor. Eline yetkiyi alan dospot oluyor, yaşamış olduğu düşürme tarzını başkalarına uygulamaya başlıyor. Ve ortada tek bir 'değer' kalıyor. O'da A. Öcalan oluyor. Toprak, halk, emek ve insanın kendisi hiç bir değer ifade etmiyor. Bu, onarılması on yılları alacak tahribatlar bir hata sonucu değil, bilinçli, planlı ve dsüşünülerek yapılan uygulamalardır.

Reformist tarz; reformist tarz,diye mahküm edilen yöntemlede, kişiyi yada toplumu ikna ederek, inandırarak mücadeleye gönüllü bir şekilde kazandırma, karş- devrimci tarz oluyor. Yapıya bu tür saçmalıklar egemen kılındı. Aynen şöyle deniliyordu; ' Bir köye girdiniz, propaganda yaparak insanları kazanma ve gençleri ikna ederek mücadeleye katma devrimci bir tarz değil, gücünü kullancaksın,zoraki bir şekilde gençleride alacaksın istediğin yardımlarıda.' Daha kurtarılmış bir bölge yok, zoraki alınmış ve hiçde hazır olmayan bu gençler sürekli hareket halinde olan birliklerde nasıl korunacak? Hiç bir güvence yok, sonrada 'kaçma girişiminde bulundular' diye insanları katleceksin. Buda devrimci tarz. Mahküm edilen reformist tarzda ise, ikna edilerek kişiyi gönüllü bir şekilde kazanma red ediliyordu. Mücadeleye gönüllü katılımı sağlama reformizim, korkutarak almada devrimcilik oluyormuş...

Terzi düşürme tarzının ilk kurbanlarındandır. Buna karşı çıkanlarda oldu.

devam edecek 21.09.09

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.