Anlatan: Zulkufa (Zülfiye) Heyder Axa/Veyve Seyde Kuresi Keyku.
Kaydeden: Husênê Mıstefayê Heyder Axa (Hüseyin Durgun)
Yayına hazırlayan: Özcan Yıldız
38'de Alay Aşağı Pilvenk'e geldi. Televizyon yoktu radyo yoktu. Haberler bugünkü gibi verilmiyordu.
Bir bölük Dargüz'e girdi, babamı çağırdılar, ben ve kardeşim de babamın peşinden gittik. Babama “Hüseyin oğlu Haydar senmisin?“ diye sordular “evet benim“ dedi. “Çala-çocuğu toplayın, gidip Rumkêx'de (bugünkü Dere Nahiyesi ) ifade vereceksiniz!“.
Babamla geri döndük ailenin geri kalanlarını da alıp kaçtık kurtulmak için. Peşimize düşüp aradılar ancak bizi bulamadılar.
Axzûnig'e girdiler. Axzûnig'de Slêman Axa vardı. Slêman Axa ile babam amca çocukları idiler. Slêman Axa Heci Axa'nın oğlu idi babam ise Husên Axa'nın oğlu idi.
Slêman Axa gili topladılar. Yedi oğul, üc kız, Slêman Axa, eşi Sewli Xatûn ve yeni doğum yapmiş birde gelin. Alevimiymiş artık müslümanmı bilemiyorum askerin biri, küçük bebeği annesinin kucagından alıp kafileye almadıkları köylülere teslim ediyor “gidip ifade verip geleceksiniz, bu el kadar çocuğu nereye götürüyorsunuz“ diye.
Aynı gün Cerxêk'e girdiler ve Hesen Axa gili aldılar, Paxters'e girip Dede gili aldılar, Çem'e gittiler ve Hesen Efendi gili aldılar, Olipar'a (Ulupinar köyu) girdiler aynı gün, biribirine yakın köyler arada fazla mesafe yok. O gece herkesi toplayıp Rumkêx'e getirdiler ve davar misali biraraya toplayıp yatırdılar.
Bi suçumuz, gunahımız yoktu. Iki kelime türkçe bilmezdik, yolumuz yoktu dağdı. Çalışıp, rençberlik yapıp bir parça ekmeği buluşturup yerdik.
Babam o gün olayları izleyip bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra gidip teslim olmaya karar verdi. O gece Rumkêx'e gitti. Oradakiler niyetini anlayıp kendisini ikna etmeye çalışırlar ama o kafilenin bulunduğu yere yönelir. Slêman Axa babamı görünce niyetini anlar ve “Heydo! Sana kırmızı elma mı gönderdik, düğüne mi geldin sen!“ diye çıkışır kendisine. Babam da “ben de sizinle beraber ölmeye geldim, benim kanım sizinkinden daha kırmızı değil ya“ der. Bunun üzerine Slêman Axa muhtar Hesi Ali Mırtê'ye döner ve “ şu kötü günde hiç olmazsa bir akrabamız hayatta kalabilsin! Uzaklaştırın Haydar'ı burdan“ der, Hesi Ali Mırtê babamı belinden kavradığı gibi uzaklaştırır ordan.
Ertesi gün kafile Hozat'a doğru yönelir.
İn Katliamı'ndan sağ kurtulan Hesen Axa'nın oğlu sonraları babama anlatıyordu:
“Amca, bizi İn ile Xozat arası dereye götürüp doldurdular. Kızlar yüzlerine puşu çekmişlerdi sunniler görmesin diye. Rüzgar vurdu ve kızların yüzündeki puşular açıldı. Kızların güzelliğini gören Alay Kumandanı “Slêman Axa bu iki kızı bana ver, böylece kurtulmuş olurlar“ dedi. Bütün erkeklerin elleri arkadan kelepçeli. Slêman Axa'nın ağzını bıçak açmıyor sadece oğlu Zênel'e bakıyordu.“
Zênel Axa , Slêman Axa'nın büyük oğlu idi. Isimleri “Axa“ ama kimsenin tavuğuna 'kışe' demezlerdi, bu aile öyle isimlendirilirdi.
“ Zênel Axa kelepçeli haliyle çekişti kumandana, ana-avrat kufretti ve “bizde size verilecek kız yok, vurun kanımız biribirine karışsın kardeşlerimizle“ diye bağırdı. Bunu duyan kızlar babalarının yanına doğru çekilmeye başladılar ve siperane babalarının önüne dikildiler. Ben askerlik yaptığımdan biliyorum Ağır-makina ile ateş edildiğinde yakın mesafede kurşunlar yüksek gittiği için kurtulma şansı var, işaretle anlatmaya çalışıyorum korkarak, anlatamıyorum. Başlıyorlar yaylım ateşe.“
“ İlk kurşunlar kendilerini babalarına siper eden bu kızlara değdi ve ilk onlar öldüler babalarının üzerine devrilerek.“
Hesen Axa'nın oğlunu bırakalım burda, biraz da Ali Awwas'a kulak verelim, o da İn Katliamı'nda kurtulanlardan biri:
“Silah sesleri kesilip süngüleme faslı bittikten sonra askerler çekildi. Kalktim etrafima bakındım Slêman Axa'ya dogru gittim baktım yaşıyor. Koltuğuna girdim meşeye doğru gidelim diye. Kan oluk gibi akıyor. Az ilerde oğlu Hemed Axa'nın fidan boylu cesedini görünce bayıldı. Çektim meşenin içine doğru götürdüm.“
Ali Awwas'ı da bırakalım şimdi de Sewli Xatûn (Slêman Axa'nın eşi) anlatıyor:
“En küçük oğlum mememe yapışmış emiyor, hissediyorum. Parmağımda bir altın yüzük var, çıkarmaya çalıştılar çıkaramadılar, süngüsünü çıkardı asker parmağımı kesmek için, sonra bir daha deneyince yüzük çıkıverdi rahatlıkla parmağımdan aldılar. Yan tarafta çocugumu süngülüyorlar, sesimi çıkarmıyorum sağ olduğumu farkederlerse namussuzluk yaparlar diye. Ben Kösoğullarının geliniyim ona göre davranmam gerekiyor. Öldürdüler çocuğu. Sinek ve arı sokması gibi birşeyler hissettim vücudumda, anladim ki süngüleniyorum. Sesimi çıkarmadim. Cesetler arasında dolanıp herbirini defalarca süngülediler öldüklerinden emin oluncaya kadar. “
“Güneş batmaya yüz tutmuştu artık, kalktım, yaralıyım kanlar akıyor üstümden. Cesetler arasında dolaştım, kızlarım Qumri, Xatûn ve Nacê'nin feslerini başlarından aldım ve koynuma koydum, İn köyüne doğru yürüdüm. Bayılacağımı biliyorum, yürüyüp dereden çıktım, bir ceviz ağacının altında durdum, üzerimde bir miktar param var gizlediğim, çıkarıp bir taşın altına sakladım ve bayılmışım. Cıvar köyler İn Deresi'nde bir katliam yapıldığını biliyorlar tabii. Beni yaralı halde bulunca alıp götürüyor ve tedavi ediyorlar. Yedi oğlum ve üç kızım vard birde gelinim, geriye ben eşim Slêman ve bebek oğlum Huseyin kaldık yaralı halde.“
Sewli Xatûn da böyle anlatiyordu mezalimi.
Sewli Xatûn, Slêman Axa ve Huseyin bebek yaralı kurtulur, biribirilerinden ayri düşerler ve köylüler tarafindan korunur ve tedavi edilirler ve nihayette biribirilerine kavuşurlar.
Haber devlet güçlerinin de kulağına ulaştı.
Köylüler uygun yerlere yeraltı sığınaklari yaptılar anne baba ve bebek icin. Aylarca bu tur barınaklarda kaldlar. Aksamları cıkar bizim harman yerine gelirlerdi, amca çocuklarıydık biz kendileri ile, yemek yiyip tekrar meşeye ve “mezarlarına“ dönüyorlardı. Bebek Huseyin'i bazan peteklerde,yatakların arasında veya değişik yerlerde saklayip bakmak zorunda kalıyorduk.
Burayı iyi dinleyip anlamaya çalışın şimdi: Slêman Axa kızlarının kanına bulanmış elbiseleri üzerinden çıkarmıyor ve yıkatmıyordu. Kızların kanına bulanmış elbiseleri ile kaçak durumda yaşayip duruyor. Babam birgün “Slêman Axa, çıkar bu elbiseleri yıkasınlar bari, dagda-tasta, derede-arazide yaşıyorsun, kurda, kuşa,yilana hedef olursun.“
Slêman Axa, o anda yerden bir avuç toprak alıp başindan aşagı döktü ve babama döndü:
“Heydo Heydo, sen nasıl böyle birşey söyleyebiliyorsun bana! Bu kızlar kendilerini bana siper ettiler, kurban ettiler. Ben nasıl yıkarım onların kanını elbisemden. Ben ölünce kızlarımın kanı bulanmış bu elbiseleri ciğerimin üstüne koyup beni öyle gömsünler!“ dedi.
Böylesi bir eziyetle yasiyordu işte bu baba. Aylarca o kanlı elbiselerle saklanıp kaçtiktan sonra birgün af çıktı sözüm ona.
Aftan önce babam, amcam ve köylülerimiz işkence altında inletildi!
Babamı,amcamı ve bir gurup köylüyü önce karakola, ordan da yürüterek döve döve, küfürler eşliğinde Sağman ve Dereli uzerinden Perteğe götürdüler. Bir hafta aralıksız bir şekilde günde üç öğün işkence seansı ile Slêman Axa'yı ve Sewli Xatûn'u istiyorlar kendilerinden.
Yakalama ve işkence işlerini yöneten Yüzbaşı ise eskiden köyümüze ve evimize uğrayıp ekmeğimizi yiyen ve “dost“ geçinen biriydi.
Bu işkence ve sorgu günlerinden birinde babam ruyasında Xızır'ı görür. Uyanınca arkadaşlarına anlatır ve “korkmayın biz ölmeden kurtulacağız bu beladan “ der.
Yedikleri dayak ve işkencenin etkisi ile yemek yiyecek takatları bile kalmamış zavallıların. Ağızlarını bile açamıyorlarmış çenelerinin ağrısından.
Babam anlatıyordu:
“Birgün gece saat 12 cıvarı, uyandırdılar bizi, kelepçelerimizi taktılar, bir gurup jandarma ve Yüzbaşı aralarında da ben, amcan, Xıdi Paşa, Kekıli Aziz, Delil ve Rıza. Çıkardılar Pertek'ten. Bizi küfürlerle ite kaka öldürüp atacak uygun bir yer arıyorlar. Silah sesleri ilçeden duyulur, veya cesetler kokmaya başladığında erken tesbit edilebilir, tartışmaları ile alternatif birkaç mevkiden vazgeçtikten sonra kurumuş bir göl yatağında karar kıldılar en son. “
“Gölün yamacında yine epey bir dayak ve iskenceden sonra Yüzbaşı “son dakikalarını yaşıyorsun Haydar, bi diyeceğin varmı?“ dedi. Ben konuşmaya başladığımda beni daha iyi duyabilmek için hızla ve heyecanla bana doğru yöneldi ve sanki ilahi bir güç ensesinin köküne güçlü bir tokat patlatmış gibi tökezledi, dengeyi kaybetti. Alt taraf yüksekçe bir yer, düşse ölür. Kelepçeli ellerimle havada kaptim Yüzbaşıyı düşmeden. Hayretlere düştü, gözlerine inanamadı “Haydar, ben gunlerdir sana ve arkadaşlarına eziyet ediyorum, bibaşkası olsa umursamaz,düşsün ölsün isterdi, sen ise beni kurtardın“ dedi ve kelepçelerimizi çıkardı. “Size bir şans daha tanıyacam. Elimizden kaçıp kurtulmuşsunuz gibi gösterecem. Ailenize de haber salıp öldüğünüzü bildirecem. Siz kaçaklar gibi davranacaksınız, şayet Slêman Axa sizinle ilişki kurarsa bizi haberdar edeceksiniz tamammı?“
Peki olur dedim bende.Bıraktılar bizi çıkıp eve geldik. Kaçak rolü oynamadık ve ne yapacaklarsa yapsınlar dedik.“
Bu arada abime de işkence edip öldürmekle tehdit etmişler. Abim evde hasta ve yatalak.
Evde üc kız annem ve yatalak abim varız. Gece bekçi geldi bize “Haydar Axa ve Rıza öldürülmüş, diğerleri de kaçmıslar“ dedi ve gitti.
Evimizi yas bürüdü. Saçını başını yoluyor insanlar, ortalık şin-şiwan.
Ertesi gün kapı açıld ve babam kapıdan girdi içeri. Bu kez de sevinçten düşüp bayılanlar oldu tabii. Olanları babamdan dinleyince mesele çözüldü.
Üç tane söğüt ağacımız var köyde. Baharda budanmış sürgün vermiş ve filizlenmiş. Dare ilen kesip getiriyorlardi bu yeni filizlenmis dalları.
Altı asker bir ögretmen, köydeki işkenceciler işte bunlardı.Bizim eve dolduruyorlardı işkence edilecekleri ve söğüt dalları kırılıncaya kadar falaka ve dayak! Daha sonra soğuk su döküp kollarına girip yürütüyorlar ve yeni bir iskence safhası başlıyordu. Bir müddet sonra babam yeniden Perteğe gidip teslim oldu. Bir müddet daha iskence ve eziyet gördü.
Hemen her gün baskınlarla geçiyordu. Askeri farkettiğimiz her baskında uygun bir yoldan araziye kaçıyorduk. Bir baskında, babama “ben gelmiyorum, bıktım artık kaçmaktan“ dedim “olur kızım babaannenle kal köyde“ dedi. Millet kaçtıktan sonra babaannem ahırda saklanmamızı önerdi ben karşı çıktım ve komşunun evinde saklanmamızın daha iyi olacağını, bizi ahırda bulurlarsa kimsenin haberi olmadan rahatlıkla öldurebileceklerini söyledim. Komşumuz Xidi Hewê'nin evine gittik, kadıncağız nur içinde yatsın bizi evine aldı ve sakladı. Cok geçmedi askerler muhtarın eşliğinde bizim evi çevirip aradılar, didik didik ettiler. Komşunun evine bakma gereği duymadıkları için bir kez daha atlatmış olduk baskını. Önerimden dolayı babaannem beni bolca öptü, dua ve övgüler yağdırdı bana.
Sonraları af cıktı. Sağ kurtulanlar garbe gönderilecek.
Babam Slêman Axa ile birlikte karakola gitti. Slêman Axa, Sewli Xatûn ve küçük Huseyin teslim oldular ve sürgüne gönderildiler. Nahiye Müdürü babama “hani nerde olduklarını bilmiyordun“ diyerek kafa sallıyor.
Benim bildigim, biz kimsenin tavuğuna 'kışe' demedik, biz birşey yapmadık.
Katliam, iskence, korku,ihanet, tecrit biz bütün bunları gördük ve acısını çektik.
Bir ozanımız gelse biraz saz çalıp söylemek için, dörtbir yanda nöbet tutuyorduk jandarma veya sunniler baskın yapacak diye. Bize hersey yasaktı, biz böyle gördük.
Başkaca da bir suçumuz yoktu, böyle yazın.
Kaynak: www.desmalasure.de