Ezdi Sher bir baska konuda bu sahis referans verince
bu adamin calisma tarzinin nasil oldugunu merak edip taramma yaptim.
karsima yeni safak daki bu soylesi cikti.
bir soylesi ile bu bilimci hakkinda izlenim edinilmez elbette.
yayainlarina baktim. kurdlerin ilgilenmesi gereken her alana el atmis.
sosyal bilimi fizim kimya gibi ikdidardan ayirmak guctur
bu sebeple adami tanimak egilimlerini ve topladigi cakillari nasil hangi premisler uzerinden yorumladigini bilmek uretigi islerin kalitesi hakkinda bir ip ucu verebilir.
bugune kadar kurdlerin one cikmayan mavzularinda calisma yapan diger tork cepiclere benzemeyir.yaotigi isin ic kurallarini iyi bellemis biri gibi. ust yapisi da bastan asagiya statukocu elbette. Ezdi Sher e bu kisiyi (uretiklerini elbette) ilzeme sansini yarattrigi icin tesekkur edeyim.
oteki konuda haksizligi devam ediyor
daha daha oteki konudaki haksizligi da
elbette bana gore
marksa engelese hz muhamede gore filan degil
buyrun kurdlerin ortuk konularini calisan turk akdemisyeni okuyun.
Doç. Dr. Mazhar Bağlı: DTP kapatılmak istiyor
Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Sosyolog Doç. Dr. Mazhar Bağlı; “Kürt meselesini bütünüyle seçim endeksli bir mesele olarak görmemek gerek. Seçim politik bir tercihin tezahürüdür, bir var olma tercihi değildir. Ama bütün bunlara rağmen seçimi buralarda AK Parti kazanırsa sanırım DTP'nin Kürtler adına bir söz söyleme hakkı kalmaz“ diyor
MEHMET GÜNDEM
Devlet sorunu...
Devletten ve devletin ideolojisinden kaynaklanan bir sorunlar dünyamız var. Devleti ve onun resmi ideolojisini korumaya dönük ağır bir söylem hüküm sürdü Türkiye'de.
Topluma ve toplumu oluşturan farklılıklara 'değer' verilmedi. Tek tip bakış açısı, otoriter yaklaşımlar ve tek tipleştirme politikaları, önce devleti kilitliyor, savunmacı bir hale sürüklüyor, ardından da toplumun bütün dinamiklerini yok ediyor.
Yapısı ve psikolojisi bozulmuş devlet ve toplum da sağlıklı düşünemiyor, davranamıyor. Devletin ve toplumun huzurunu kaybettiği yerde, doğal bir sonuç olarak bireyler kendilerini tehdit altında görüyorlar.
Bizde sorunların çoğu devletten topluma yayılır. İşe bakın ki devlet de toplum da, bireyler de aynı anda hiç olmadığı kadar kendilerini tehdit altında görüyorlar. 'Rejim krizde' söylemi bilinçli öne sürüldü ve sahici konuşmalar, sorgulamalar, tartışmalar hep ertelendi. Bu da bize bitmeyen gerginlik olarak miras kaldı.
Arizi bir durum...
Sorun; devlet algımızda, devletle ilişkilerimizde ve devleti besleme şeklimizde.
Bizim devlete devletin bize bakışında. Çözüm; devleti ehlileştirecek, rasyonel hale getirecek ve iyileştirecek siyasette.
Çözüm; anayasayı değiştirecek, iktidar odaklarıyla uzlaşmayacak, uzlaşmayı toplumla yapacak sahici iktidarlarda...
Çözüm, devlete teslim olan değil, devleti yöneten iktidarlarda...
Elbette devlet ile halkın aynı anda aynı şeylerden memnun olması mümkündür ve bu da iktidarın marifetiyle olur... Çözüm için siyasette kararlı ve radikal duruşlara ihtiyaç var. AKP ya devlet olacak ya da Türkiye'yi değiştiren, geliştiren, normalleştiren iktidar... Çözülmeyi bekleyen bir devlet sorunumuz var...
Evrensel hukuk bütün zorbalıkları ortadan kaldırır.
Türkiye neden bu kadar gergin ve neden bir asra yayılmış gerginlik alanları var?
Devlet, toplumu dizayn etmek istemektedir ancak bu talebin toplumsal iç dinamiklerle örtüşen bir tarafı da yoktur. Tepeden inmeci modernleşmenin varabileceği yer kavgadır.
Sorun devletin ideolojik kimliğinde mi, çünkü ideoloji bütünlüğü sağlamaya yetmedi?
Evet, devletin toplumun gönlüne ve ruhuna dokunamayan bir ideoloji sahibi olması aslında bu kavgayı sürekli körüklemektedir.
Bu tavırdan sadece Kürtler etkilenmedi...
Doğru. Bizde tek tipleştirme eğilimi egemen olmuş ve türdeş bir vatandaşlar kümesi oluşturma operasyonuna girişilmiştir. Milliyetçilik bu sorunun asıl kaynağını oluşturur. Mahmut Esat Bozkurt tarzı bir milliyetçiliğin Kürtleri içine alması beklenmez herhalde. Bence toplum, kendisine sunulanı belli bir süre arızi bir durum olarak değerlendirdi. Ki bunu tüm ülke insanları için de söyleyebiliriz. Ancak ilerleyen dönemlerde bunun, 'top yekun bir toplum projesi' olduğu anlaşılınca veya fark edilince kriz patlak verdi.
KÜRT SORUNU DEVLET EKSENLİ BİR SORUNDUR
Bu ülkede Kürt olmanın somut bir bedeli var mı?
Toplumsal alanda çok belirgin ve itici bir dışlanmışlığın olduğunu söylemek haksızlık olur. Bu sorun daha çok devlet eksenli bir sorundur. Eskilerin ifadesiyle aramızda niza çıkaran bence devlettir. Devlet aramızdan çekilse o an bu sorun farklılaşacaktır.
Kürtler 'bizim zenciler' olmadı...
Bizde toplum ne etnik farklılıkları ne de dini farklılıkları tamamen dışlayan bir geleneği tevarüs etmedi. Ama şunu da belirtmek gerekir ki bu cumhuriyet beyazların cumhuriyetidir. Beyaz Kürtlerin de...
85. yılını kutladığımız Cumhuriyet Kürtlere rasyonel araçlarla ulaşabildi mi?
Bence batıda kime hangi kanaldan ulaşmışsa burada da aynı kanaldan aynı gerekçelerle ulaştı. Beyaz Cumhuriyet sadece sarışın çocuklara fırsatlar sundu ve sunmaya devam etmektedir. Beyazların etnik kökeni yoktur bence.
Nedir buradaki toplumsal gerçeklik?
Kendine uygun özneler oluşturabilmek veya özneleri kendisine uydurabilmektir. On yılda her yaşta on bin genç yaratma söylemi de buraya dayanıyor zaten.
Bugünkü dağılmada cumhuriyet seçkinlerinin elitist tavrının etkisi nedir?
Bu elitistler hangi konumda olursa olsunlar her zaman kendilerini yönetici olarak görür. Bunlar sadece diğerlerini yönetmiyorlar aynı zamanda onların var oluşsal koşullarını da bahşettiklerini düşünüyorlar. İşte bu nedenden dolayı da iktidarın ötekinin eline geçmesinden en çok korkan kesimdir de bunlar. Aynı muamelenin kendilerine yapılacağı psikolojisi ve ruh hali onları agresif ve gergin yapmaktadır, ötekileştirmekte ve toplumun dışına itmektedir. Bugünkü dağılmada da asıl sorumlular bunlardır zaten.
İSYAN YOK PROTESTO VAR
Son günlerdeki sokak olayları Kürtlerin başkaldırı provası olarak görülüyor. Bir Kürt isyanı sözkonusu mu, böyle bir ihtimal var mı?
Böyle bir yorum var. Ancak ben böyle görenlerden değilim. Bu daha çok CHP ağzıyla söylenen bir ifade. Bölgede daha çok askeri güç kullanımını kışkırtmaya yönelik bir niyete matuf olarak söylenen bir sözdür bana göre. Çünkü burada gönüllülük esasına dayalı veya spontane biçimde gerçekleşen bir hareket yok. Bu olsa olsa bir avuç şehir eşkıyasının kentleri abluka altına alma girişimidir.
Biz Kürt sorunu üzerinden kavga mı ediyoruz, çatışma mı yaşıyoruz?
Ne yazık ki kavga ediyoruz. Hem Kürtler kendi aralarında ve ötekisine karşı hem de devlet veya onun temsilcisi olan aktörler kendi içinde ve ötekisine karşı liberalleşmeliler. Belki o zaman bir diyalog kurulabilir. Diyalog yerine kavga devam ederse ne yazık ki etnik çatışma riski giderek yükselecektir.
Nedir bugün PKK'nın yürüttüğü strateji?
PKK bugün artık hem toplumdan, hem dış dünyadan, hem de içeride bilinçli-bilinçsiz onları besleyen derin alanlardan istediği desteği alamıyor. Bu durum doğal olarak onu hem daha da saldırganlaştırmakta, hem de bir güç gösterisinde bulunmaya zorlamaktadır.
Peki DTP ne yapmak istiyor? Kürt sorunu için mağduriyet ve mahrumiyet söyleminin ötesinde somut bir projeleri var mı?
DTP kapatılmayı istiyor herhalde. Ben sadece mağdurları oynama niyetiyle bunu yaptığını da düşünmüyorum. Daha çok siyasi alanda kalma durumunun onları işlevsizleştirebilme korkusuna dayalı bir ruh halinin yansıması gibi geliyor bana.
Kürt siyasetçiler için demokrasi, siyaset yolu tıkalı mı?
Açıkçası siyaset yolu ince uzun bir yoldur. Türkiye'de bu yolun zor ve tehlikeli olduğu sadece Kürtler için değil her politikacı için geçerlidir. Siyasilerin idam edilmesi hala hafızalarda tazedir. Kürtler adına politika yapanlar kendi kendilerine bu yolu bilinçli olarak da kapatmaya çok heveslidirler bunu da göz ardı etmemek gerekiyor bence.
PKK-DTP çizgisinden giderek kayan Kürtler nasıl bir fikri değişim süreci yaşıyorlar?
Doğu Ergil, Siyasal-Politik Kürtler ve Kültürel Kürtler ayrımını yapıyor. Bence siyasal Kürtler, toplumun ruhuna dokunamayan bir alanda bulunmaktadırlar. Oradan da inmeye niyetleri yok zaten. Zorda kalanlar kültürel Kürtlerdir. Hem buradakilerin hışmına hem de oradakilerin ötekileştirmelerine maruz kalma riski ile karşı karşıyadırlar.
Kürt sorunu da dahil topluma etki eden 'toplayıcı' ve 'dağıtıcı' faktörler nelerdir?
Türkiye, sosyolojik anlamda, homojen olmayan toplumların sahip olabileceği 'toplayıcı faktörleri' en çok içinde barındıran nadir ülkelerden biridir ki bu faktörler; aynı dinin mensubu olmak, sosyal-folklorik benzerlikler, demografik dağılım, ticari ve ekonomik entegrasyon, yaşanan coğrafyanın her yerine yayılmış olan mülkiyet birliktelikleri, karşılıklı evlilikler, ahlaki, siyasi reflekslerde özdeşlik ve ortak tarihi geçmiş olarak özetlenebilirler. Bütün bunlar ortak bir tarih, inanç ve değerler manzumesinin güçlülüğünü gösterirler aslında. Bu tür olgular sosyolojik olarak farklı kültürlerden oluşan toplumlar için hayati öneme sahip 'toplayıcı faktörlerdir'.
Dağıtıcı faktörler...
Dağıtıcı faktörler de bir o kadar azdır aslında. Dağıtıcı faktörler daha çok farklı inanç sistemi, farklı tarihsel tecrübeler ve farklı hukuk anlayışıdır.
Toplayıcı faktörler çok, dağıtıcı faktörler daha az olduğu halde neden hala dağıtıcı faktörlerin ağırlığı var?
Bu soruyu dağıtıcı faktörleri öne çıkaran Esat Bozkurtçulara, devlete ait kültür ve toplumsal yaşam politikalarını üretenlere sormak lazım. Bana göre reddi mirasta bulunma hırsının doğurduğu bir ruh halinin yansımasıdır. İmparatorluk bakiyesini yok hükmünde saymaktır.
MERKEZİN CAZİBESİ İKTİDARI ETKİLEDİ
Erdoğan, Kürt sorunu konusunda nasıl bir süreç yaşadı?
Sayın Başbakan tüm dezavan- tajlı kesimlerin sesi ve temsilcisi olarak iktidara yürüdü, deyim yerindeyse tüm zencilere, muhafazakarlara, itilmişlere, Kürtlere, dışlanmışlara umut verdi. İşe sıkı da başladı. Ama devamını getiremedi. Umarım durumu fark eder ve karizmasını yeniden konuşturur.
Ne oldu da AK Parti iktidarı çözüm siyasetinden uzaklaştı?
Seçim başarısı ile doğru fikirlere sahip olmak birbirine karıştırıldı. Merkeze yaranmak için taviz verildi. Oysa bu merkezin hiçbir biçimde onları ve dolayısıyla da bizi içine almayacağı 85 yıllık serüvende defalarca tecrübe edilerek görüldü.
ERDOĞAN 'RADİKAL' KALMALI
Erdoğan ne yapmamalı?
Popülizme kaymamalı. Başbakan Erdoğan'ın siyaset tarzı etnik, bölgesel ve dini faşizm veya milliyetçiliğe dayanmayan bir tarzdı. Bu gerçekten de Türk siyasi hayatının en önemli kırılma noktalarından birisidir. Çünkü geleneksel politika hep böyle var oldu ve bu durumu ilk kez farklılaştıran AK Parti oldu, Sayın Başbakan oldu. Ama gelinen nokta o eski geleneksel Türk usulü politikayı hatırlatıyor. Başbakan sisteme teslim olmamalı.
AK Parti Kürt sorununa nasıl bakıyor?
Bu konuyla ilgili olarak doğru enforme edilmediklerini düşünüyordum. Ama şimdi bunu söylemem çok zor. Bence sorun daha derin, AK Partililerin kafasında sanki 'Kürt' diye farklı bir kategorik varlık yok gibi.
AK Parti Kürt yoktur mu diyor?
Hayır bu anlamda söylemiyorum. Bu sorunu ciddiye almadıkları anlamında da söylemiyorum. Gerçekten bu sorunun çok can yakıcı bir sorun olduğunu çok derinden hissettiklerinden kuşkum yok ama bence kategorik olarak böyle bir varlığı anlamlandırma sorunu yaşamaktadırlar.
Yani?..
Bakın şu konu bence çok çarpıcıdır, AK Parti'ye oy veren insanların Kürt kimliklerinden vazgeçtikleri gibi bir inanış var. Oysa aksine Kürtler bu sorunu onların çözeceğine inandıkları için oy verdi.
Çözüm için devleti ikna etmekte zorlanıyorlar mu?
Bence önce kendi kendilerini ikna edemediler. Kendi içlerinde bu sorunu doğru bir biçimde okuyan kaç kişi var ki?
n Artık AK Parti devlete yakınlaşıyor diyenlerin sayısı artıyor...
Umarım öyle değildir. Yapılması gereken daha liberal, demokratik ve hukuka dayalı paralel bir dünya kurmaya çalışmaktır. Bu çabadır halk katında makbul olan. AK Parti'yi uzlaşsın diye değil, yeni ve faklı bir dünya kursun diye iktidar yaptı halk. Uzlaşmacı olmasını isteyenler, merkezdeki elitlerdir. Onlar AK Parti'yi kendileri gibi olmaya zorluyorlar. Bütün kavga da bu noktada çıkıyor.
HÜKÜMET BU KADARINA RAZI OLMAMALI
Bizde anayasa devleti değil, bireyi sınırlıyor. Bu ortamda yeni bir anayasa yapamayan iktidarın gücü neye yeter ki?..
367 krizinden itibaren hatırlayın, juristokrisinin elinin ve kolunun nerelere kadar uzanabileceğini gösterdi. Sistem son çare olarak kendi kendini kilitleyip anahtarını yutma yoluna gitti. Artık ne bu anayasanın ne de bu iktidarın hükmü kalmadı. Gerçekten de yeni bir anayasadan başka hal çaresi kalmamıştır. Hükümet, Anayasa Mahkemesi'nde bulunan 11 kişinin çizdiği sınırlar kadar iktidardır. Bu kadarına razı olmamalıdır.
Bu çerçevede Kürt sorunu aynı zamanda bir hukuk sorunudur dersem?..
Hiç kuşkunuz olmasın. Bugün hukuk toplumun önünü açıcı ve sorun çözücü bir ortak payda olarak değil, aksine sorunları kilitleyen ve derinleştiren bir işlev görmektedir.
Diyarbakır'da arıları konuşsanız merkeze Kürt meselesi oturur
Diyarbakır'dan Kürt sorunu nasıl gözüküyor?
Diyarbakır Kürt sorunu ile neredeyse özdeşleşmiş merkezlerden biridir. Burada hayatı belirleyen asıl dinamik bu sorunun etrafında dönmektedir. Arı yetiştiriciliği ile ilgili bir toplantı yapsanız da merkezine oturur Kürt sorunu. Bu da haliyle insanların gündelik yaşamlarını daraltan ve bunaltan bir durumdur.
Bölgedeki sosyolojik tablo nedir?
Geleneksellik ve aşiret yapısı çok vurgulanıyor ama ben bu durumların çok da bilindiğini düşünmüyorum. Feodal bir yapıdan bahsediliyor genelde ama bu kavramsallaştırmanın çok doğru ve yerinde olduğunu sanmıyorum. Çünkü bu kavram belli bir tarihsel ve toplumsal biçime, değer dünyasına göndermelerde bulunan bir içeriğe sahiptir. Onların da burada mevcut olduğunu ben görmedim açıkçası.
Hangi Kürtler sorusu önemli mi?
Olmaz olur mu! Sosyoloji özgün toplumsal yapıları inceleyen bir disiplindir. Kürt dediğimiz zaman bugün hangi özgün farklılıkları içeriyor konuşulan dilden başka? Bu da esasında ontolojik bir sorundur Kürtler için.
Kürt sorunu belediyecilik sorunu değildir
AK Parti'nin Diyarbakır, Batman gibi illeri yerel seçimlerde alması neleri etkiler?
Seçim endeksli bir sorun çözme mantığı sanırım geçici bir iyileştirme olarak görülebilir. Doğrusu DTP'liler belediyeleri belediyecilik adına tekrar kazanmayı hak etmiyorlar ama kazanma ihtimalleri var elbette. Bu sorun sadece bir alt yapı veya eğitim yahut ekonomiyle ilgili bir sorun değil. İşin bunlarla ilgili bir boyutu var kuşkusuz ama asıl bağlam bunlar değil. Kürtlerin AK Partiyi tercih etmeleri çözüm istemelerindendir.
Çözümü yerel seçimde sandıktan çıkmakta görmek çözüm için adım olabilir mi?
İşi bütünüyle seçim endeksli bir mesele olarak görmemek gerek. Seçim politik bir tercihin tezahürüdür, bir var olma tercihi değildir. Ama bütün bunlara rağmen seçimi buralarda AK Parti kazanırsa sanırım DTP'nin Kürtler adına bir söz söyleme hakkı kalmaz. Bunu ne kendi kendilerine ne de dış dünyaya izah edebilirler. Ki bence böyle olma ihtimali daha da yüksektir.
AK PARTİ BÖLGENİN DİLİNİ YAKALAMIŞTI
Bölgede MHP, CHP yok, iki parti var. DTP malum. Peki AK Parti?
AK Parti'nin bölgedeki varlığı merkeziyetçi ideolojiyle akrabalığının olmamasındandır. Devletle organik bir bağının olmamasındandır. Halkla aynı dili konuşuyor olmasındandır. Ortak kültür ve duygu dünyasına sahip olma özelliği dolayısıyla AK Parti vardır. Diğerlerinde de bu özellikler olmadığı için yokturlar. MHP'ye veya CHP'ye ortalama bir Şanlıurfa'lı, Batman'lı veya Mardin'li neden oy versin ki, makul tek bir gerekçe yok neredeyse.
HeK !, dürüst degilsin, yaptigin sinsiliktir.