İsmet Berkan 'Konfederasyon' neden olmaz?
İsmet Berkan
Ömür boyu hapis cezasını çekmekte olan PKK lideri Abdullah Öcalan tarafından ortaya atılan ve Demokratik Toplum Partisi tarafından da benimsendiği anlaşılan bir 'sivil çözüm' önerisi var, 'Kürt sorunu'na:
Demokratik Konfederasyon.
Kastedilen şu: Türkiye en azından iki 'federal' bölgeye ayrılacak, bu bölgelerden birinin adı 'Kürt Federal Bölgesi' veya 'Devleti' olacak.
O bölgenin/devletin kendi anayasası, kendi siyasi kurumları, parlementosu vs. olacak. Ve bu federal devlet ile geri kalan federal devlet veya devletler, bir 'Demokratik Konfederasyon' çatısı altında bir araya gelecekler.
Tabii, 'konfederasyon'un, yani 'çatı devlet'in de bir anayasası olacak, bu anayasaya 'Türkler ve Kürtler asli kurucu unsurdur' diye yazılacak.
Bu, evet bir çözüm önerisidir ama bunu savunmak ve gerçekleşeceğini sanmak olmayacak duaya amin demektir. Çünkü böylesi bir 'çözüm' ancak bu 'çözüm'e barış içinde, karşılıklı rızayla ulaşılması halinde bir 'çözüm' olabilir.
Oysa Türkiye'de durum bu değil. PKK 1978'den beri var. Türkiye ile aktif çatışma 1984'ten beri devam ediyor. Ve PKK bu çatışmanın kaybeden tarafı. Kaybeden tarafın barışın şartlarını dikte etmesi ise pek görülmüş bir şey değil.
Kaldı ki, olacak şey değil ama PKK kazanma pozisyonuna geçse, muhtemelen 'çözüm' önerisini de değiştirecek, bir 'konfederasyon'dan değil düpedüz bağımsız devletten söz etmeye başlayacaktır, bundan da kuşkunuz olmasın.
Ortada konfederal bir çözüme karşılıklı rıza olmadığına ve siyaseten gerçekçi olmak gerekirse böyle bir rıza hiçbir zaman da olmayacağına göre, bence 'Demokratik Konfederasyon' önerisini rafa kaldırmak hiç de yanlış olmaz.
Peki bu durumda 'gerçekçi' çözüm önerisi ne olabilir?
Gerçekçi çözüm, dün de yazdım, Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut çatısı altında, daha demokratik katılıma açık, daha eşitlikçi, kültürel haklara sonuna kadar saygılı bir düzene geçmeye çalışmaktır.
Tam burada tartışma başlıyor: Bazılarımıza göre bu düzene geçmenin önşartı silahların susması, PKK'nın silah bırakması, hatta kendini feshetmesi. Bazılarımız ise PKK'yı beklemenin zaman kaybından ve varolan kısırdöngüyü üretmekten başka işe yaramayacağını, insan hakları ve demokrasiyle ilgili, kültürel haklarla ilgili adımları derhal atmaya başlamamız halinde PKK'nın da silahlı kalıp marjinalleşmekle silahı bırakıp sürece katılmak arasında bir seçime zorlanacağını öne sürüyor.
Açıkçası, bugün dahil, birinci seçeneği söyleyenlerin görüşleri uygulandı, uygulanıyor. Bu durumda da, 'Kürt sorunu' bir 'terörle mücadele sorunu' haline geliyor. Terör varsa da elbette mücadelesi de oluyor.
Ama bana kalırsa ikinci görüşü savunanların haklı bir eleştirisi var: Bu bir kısırdöngü.
Ve kısırdöngüyü kırmak için ezber bozucu bazı girişimlere ihtiyaç var.
İşte bu noktada, bazı önemli ve sembolik adımların atılması işe yarayabilir.
Benim aklıma ilk gelen, ilköğretimin son sınıfları ve lisenin son iki yılına Kürtçe verilecek bir 'Kürt Dili Edebiyatı Kültürü' dersini seçmeli olarak koymak.
Yerel hizmetlerin çift dilli verilmesinin önünde bir engel varsa onu kaldırmak.
Coğrafi isimleri değiştirmekten vazgeçip eski isimlere dönmek.
Yerel kanalların istedikleri dilde kısıtlamasız yayın yapmasına izin vermek.
Sokak tabelalarının çift dilli olmasını sağlamak.
Her yıl Kürtçe çekilecek iki sinema filmine, Türk filmlerine uygulanan türden devlet desteği sağlamak.
Bunların yapılacağının ilan edildiği gün Türkiye'de hava değişir, her şey değişir.
Bir de hemen sonucu alınamayacak olan ama mutlaka yapılması gerekenler var:
Bölgesel asgari ücrete geçmek, milli gelirden aldığı pay 2 bin doların altında kalan her yerde bu düşük asgari ücreti uygulamak, bunun yanı sıra halen varolan teşvik sistemini güçlendirmek, bölgeler arası gelişmişlik farkını süratle azaltacak ekonomik önlemleri devreye sokmak.
Köy-Des, Bel-Des gibi uygulamaların peşini bırakmamak.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya önümüzdeki 10 yıl için eğitim ve sağlık yatırımlarını en az ikiyle çarpmak.
Kısırdöngü böyle kırılır. Terörün beli böyle kırılır.
Suriye-İsrail barışının objektif şartları var mı?