Ana içeriğe atla
Submitted by Aso Zagrosi. on 25 June 2009

Çeşitli nedenlerden dolayi son günlerde Doğu Kürdistan'daki Kürd ulusal hareketi ve özellikle “Simko Hareketi“ üzerine yoğunlaştım.
Kuzey Kürdistan'da Simko'yu ve onun önderdiğindeki hareketi konu alan tek bir çalışma yok. Sadece Kürdistan'ın genel tarihi üzerine yazan yerli ve yabancı yazarlar, kitaplarının Doğu Kürdistan bölümünde kısa bir şekilde Simko'ya yer vermişler.
Hata ve doğrularıyla yaşamını Kürd ve Kürdistan davasına adamış bir Kürd kahramanı olan Simko Şikak bunu haketmemiştir.
Simko Şikak 30 Haziran 1930 tarihinde İran devleti tarafından görüşmek için çağrıldığı Şino'da alçakca katledildi. 30 haziran Simko'nun 79. Ölüm yıldönümüdür.
Ben bu kısa yazıda Simko'nun yaşamını, çeşitli devletlerle olan ilişkilerine, Kürdistan'ın farklı parçalarındaki Kürd örgüt ve şahsiyetleriyle girdiği ilişkilere değinmeyeceğim.
Zaman bulursam Simko'ya ve onun önderdiğinde gelişen harekete dair elimdeki belgeleri Newroz.Com okuyucularıyla paylaşacağım.
Bugün değinmek istediğim konu da Simko'ya dairdir.
Fakat işin içinden çıkamadığım bir sorundur. Bu konuda Türkiye ve Kürdistan'da bulunan arkadaşların bana yardımcı olacaklarını düşünerek Simko'nun oğlu Xusrew'in meselesini gündeme getireceğim.
Bilindiği gibi Doğu Kürdistan'ın büyük bir kesimi Birinci Dünya Savaşı döneminde Simko önderliğindeki Kürd hareketi tarafından Fars ordularından arındırılmıştı.(Simko'ya ilişkin yazı serisinde bu dönem üzerine geniş bir şekilde duracağım)
Ağustos 1922 yılında Fars devleti bir dizi devletin yardımıyla Simko'nun denetimi altında bulunan “Özgür Kürdistan“ı yeniden işgal ediyor.
Simko'nun önderliğinde bir dizi savaşçı ve Simko'nun yakın çevresi o dönemler Türk devletinin denetimi altında bulunan Wan'ın Başkale kazasına geçiyorlar.
O tarihe kadar Simko ile iyi geçinen Kemalistler Simko'nun bu yenilgisini değerlendirerek onun şahsında Kürd hareketine bir “son nokta“ koymak istiyorlar.
Kemalistler, Simko güçlü olduğu zaman onu karşılarına almamak için, bir dizi dostluk gösterileri ve yalanlarıyla onu tarafsız kılmaya çalışıyorlardı.
Simko yenilgi aldığı zamanda Kemalistler “bir beladan kurtulmak“ amacıyla onu fiziki olarak yok etmek için harekete geçtiler.
Simko hiç beklemediği bir anda Türk Birliklerinin saldırılarına uğruyor. Türkler, bu saldırı sırasında Simko'nun bir dizi yakınını, savaşçısını, aşiretlerin ileri gelen yaşlı adamlarını ve eşi olan Cewahirxan'ı öldürüyor. Türkler bu saldırı esnasında Simko'ya ait servetlere, ağır silahlara el koyuyor ve o dönem 10 yada 12 yaşında olan Simko'nun oğlu Xusrew'i esir alıyorlar. Simko'ya yönelik bu saldırının emrini veren Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir gibi Kemalistlerin önderleriydi.
Simko ve önderliğindeki bir grup savaşçı Türklerin kurdukları çemberi yararak önce Şemdinan mıntıkasına ve oradan Şêx Ebeydullah'nın torunu Seyyid Taha aracılığı ile Güney Kürdistan'ın Rewandiz mıntıkasına geçiyorlar. Bu arada Simko İngilizlerle bir dizi görüşme yaptıktan sonra Suleymaniye geçiyor. O, Suleymaniye'de tam bir Ulusal Kahraman gibi büyük bir törenle karşılanıyor.
Şêx Mahmud ile görüşüyor. Simko, Şêx Mahmud'u Türklerle imzadığı caymaya çalışırken Şêx mahmud onu “ikna“ ediyor.(yazı serisinde değineceğim)
Aynı dönem bir Türk delegasyonu da Suleymaniye'dedir. İki taraf arasındaki görüşmelere katılan şahıslardan biride Osmanlı Ordusunda subay olan Ahmed Teqidir. Ahmed Teqi anılarında uzun bir şekilde bu görüşmeler üzerine duruyor.
Simko yeniden Başkale'ye geçiyor. Refik Hilmi(Şêx Mahmud'un danışmanıydı) ve Ahmed Teqe görüşmeleri sürdürmek için Ankara yolunu tutuyorlar. Bu arada Ahmed Teqe, Simko'nun oğlu Xusrewi bulmak için Kazım Karabekir'in yardımcısı Ali Said Paşa'yi bulmak için Sarıkamış'a gidiyor.
Ahmed Teqe'nin görüştüğü bu Ali Said Paşa o dönemler tümgeneraldı. Çerkez asılı olan bu şahıs daha sonraları Ali Sait Akbaytugan soyismini alıyor.
Ahmed Teqe anılarında Ali Said Paşa ile olan görüşmesini şöyle anlatıyor: “ Biz Sarıkamışa vardıktan sonra Kazım Karabekir Paşa'nın vekili olan general Ali Said Paşa'yi gördüm. O dönemler 10 yada 12 yaşlarında olan Xusrew bir subayın eşliğinde askeri elbiseler içinde getirildi. Ben elini sıktım ve durumunu sordum. Xusrew Türkçe konuşuyordu. Ali Sait Paşa bana ’benim ve eşimin çocuğu olmuyor, Xusrewi kendimize evlatlık olarak aldık. Şimdi askeri okulda okuyor, en iyisi benim yanımda kalsın' dedi.
Bende kendisine Simko oğlunu merak ediyor, en iyisi oğlunu ona gönder ve kendisi okul için yeniden sana göndersin dedim.“
Sonuç olarak Ali Said Paşa Xusrewi Simko'ya geri gönderiyor. Ahmed Teqe bu arada Cıbranli Xalid Bey ile Erzurum'da görüşüyor. Xalid Bey Simko'ya Ahmed Teqe aracılığıyla Rusya ile ilişki kurması için şifreli bir mektup gönderiyor. Ahmed Teqe mektubu Simko'ya götürüyor ve Simko'nun talimatıyla Ruslarla ilişki kurmak amacıyla Urmiye'deki Rus Konsolosluğuna gidiyor.(yazı serisine bırakıyorum)
Daha sonra Simko oğlu Xusrew ile beraber Doğu Kürdistan'a geçiyor.
30 Haziran 1930 yılında İran devleti bir tuzak neticesinde Simko'yu şehid ederken Xusrew'de orada bulunuyordu.
Bir çok yerli ve yabancı tarihçi Xusrew'inde o pusuda katledildiğini yazıyorlar.
Bugün elimizdeki belgelere göre Xusrew o pusudan yaralı olarak kurtuluyor.
Xusrewi Türkiye geçiriyorlar. Simko'nun ailesi darmadağan oluyor. Bu ailenin trajedisine tekrar değineceğim.
Xusrew Türkiye'de askeri okulda okuyor ve Türk ordusundan subay olarak emekliğe ayrılıyor. Mamoste Muhammed Resul Hawar “Simko, İsmail Axay Şukak û Bizutnewey Netewayeti Kurd“ adlı eserinde Xusrew'in 1994 yılında yaşadığını yazıyor. Ayrıca Mamoste Hawar Simko'nun kızıylada görüşüyor.
Acaba Xusrew hâlâ yaşıyormu? Simko'nun şehid edilmesinden sonra yeniden Ali Said Paşa'nın yanınamı döndü?
Çocukları varmı?
Yaşamını Kürdistan davasına adamış bir Kürd kahramanı olan Simko Şikak'ın anısına sahipsiz kalan çocuklarının yaşadıkları trajediyi Xusrew'in şahsından gündeme getirmeye çalıştım.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da yaşıyan Kürd aydınları ve araştırmacıları Xusrew ile yada ailesiyle ilişkiye geçseler Kürdün yaşadığı trajediyi kısmen açığa çıkarmaya katkıda bulunurlar.

Aso Zagrosi

Silav Aso Apê Xusrew li Enqerê mamoste bû. Çend sal carek li ser rêya Soma/Bradostê li mala me dibû mêvan. Kal bi bû. Lewra jî ez êdî niha nizanim ka li jîyanê ma ye yan ne. Ez wê demê - salên dawîyên 1970 - girîngîya van pirsên te nedigehîştim. Lê dîsa jî gelek pirsîyar li ba min peyda bibûn.. Wek: Apê Xusro; Kurê Simkoyê navdeng li Enqerê çi dikir!!!??? HEM JÎ WEK MAMOSTEYÊ TURKÎ???!!!! Lê mixabin ev pirsîyarane nebûne pejv û nehatin pêşberê apê Xusro. Ez ji vê jî bêtir tiştek nizanim. Li gel silav û rêz Hozan

Mawe Xer Aso, habe es mit Interesse gelesen. Danke für Deine Mühen. Bin gespannt auf den Rest Deiner Recherchen über Simko Aga. Es gibt den Vorwurf, er hätte auch am Völkermord an der nichtmoslemischen Bevölkerung teilgenommen. Wäre gut, wenn Du auch in dieses Kapitel etwas "Licht" bringen könntest. Bimane Weshiyede Memo

Merhaba Aso Zagrosî, Kürtçe yazacaktım fakat Türkçe yazdığına göre Kürtçe bilmeyecebileceğini düşünerek Türkçe yazıyorum. Sımko hakkında kısa birkaç not tutmuştum. Sorularına cevap olabilir diye aktarıyorum: "Mihemed Resul Hawar 25.02.1996'da Stockholm'de bir konferans verdi. Onun konuşmasından sonra Sımko'nun çalışmalarıyla ilgili birkaç soru sordum. Yanımda oturan kişi Sımko'nun torunuymuş. Ben sorular sorduktan sonra benimle konuşmasıyla Sımko'nun torunu olduğunu öğrendim, daha önce tanımıyordum. Sözünü ettiğiniz anı kitaplarının Güney Kürtçesiyle olanlarını okumuştum. Türk ve İran yöneticilerinin Sımko'ya yaptıklarından haberdardım. Sımko'nun oğlu Xusro'nun akıbetini merak ediyordum. O gün, sormam üzerine torununun verdiği bilgiye göre, Sımko'nun oğlu Xusro Türkiye'de kalmış. Bir Turk subayı onu evlatlık olarak yanına alıp askeri okullarda okutmuş. Xusro Turkiye'de subay olmuş, fakat sonra bu mesleği bırakıp İstanbul'da öğretmenlik yapmış. Halen de Türkiye’de imiş, yaşlı ve hasta imiş." Ben Türkiye'ye gidemiyordum. Ama mektup ya da telefonla onunla ilişki kurmak istiyordum. Adres veya telefonunu istedim, torunu "sonra veririm” dedi. Israr ettim ama vermek istemiyordu. Belli ki Xusro'ya zarar gelebilir diye çekiniyordu. (Dünyada bir insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden birini yaşamış olan Xusro'nun kaybedeceği bir şey kalmamıştı ama bunu torununa söylemedim. İnsanların korkusunu anlıyordum.) Xusro'yu unutmadım. Yıllar sonra Türkiye'ye gittiğimde görüşürüm ümidiyle torunundan Xusro'yu sordum. Çoktan ölmüş olduğunu söyledi. Ne yazık ki böylece ben ona ulaşıp merak ettiklerimi soramadım. Selamlarımla. Malmîsanij

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.