Ana içeriğe atla
Submitted by Bahoz Şavata on 10 February 2010

[url=http://www.newroz.com/modules.php?name=News&file=article&sid=6333]

Birer sosyolojik kavramlar olan kimliklerin bazıları tarihsel argümanlar olarak politik roller edinirler. Hatta bir çok ideoloji tarafından kutsallaştırılırlar. Örneğin millet kimliği milliyetçiler tarafından, dini kimlik dindarlarca, teritoryal kimlik bölgecilikle, cinsel kimlikler feminizm vb. ideolojilerce kutsallaştırılmış, sembolleştirilmiş ve yeni ritüelller kazandırılmışlardır vs.

Bu olgular sadece hayali kimlikler olarak biçimlendirilmemiştir. Sosyal tarihin belli bir evresinde kaçınılmaz ekonomik ve sosyolojik meseleler olarak da politik kimlikler edinmişlerdir. İnsanlık tarihi eşitsiz ilişkilerini bu kavramlar üzerinde hala sürdürmeye devam ediyor. Ezilen milletler, din ve inanç özgürlük sorunları olanlar, geri bırakılmış bölgeler, ezilen kadınlar vs bu eşitsizliklerin aşılması içinde büyük bir çaba sarfediyor. Özgürleşmek istiyorlar.

Özgürleşmeler karşısında taraf olma gibi bir sorunla yüz yüzeyiz. Demokrat olarak bir tavır içinde olmak gerekiyor. Fakat ana mesele neyin insanlığa hizmet olacağı; insanı özgürleştireceği, neyin sorun sahipleri karşısında doğru bir politika olacağını da önceden belirleme sorununun oluşu. Her ezilene sahip çıkılır mı? Ya da ezilenlere hangi hakların verilmesi onlara ve kendi özgürleşmemize zarar vermez? sorularına doğru yanıt vermek gerekiyor.

Konuları somutlaştırırsak, birazda bizleri ilgilendiren bölgesel alanla sınırlandırırsak Kürt sorununda, Alevi sorununda, İslami talepler konusunda, Kadın sorununda ve bir çok alt kavramlarla ifade edilen sorunlara karşı vs. nasıl bir tavır içinde olunması gerektiğidir.
Bu sorunlar yüzlerce defa tartışılmıştır. Yeni konular da değildir. Fakat bu tartışmalarda benim edindiğim ve gözlemlediğim ideolojik kimlik yetimi sonucu oluşan özgürleşmenin ve demokratlığın yokluğudur. Olan biten tarihsel birer argüman olduğu halde bir çok kavramın kutsallaştırılması, fetişleştirilmesidir.

Eskiden materyalist ve diyalektik metotları kullanarak, insanın özgürleşmesinin bir siyasl dönüşüm metodu olan sosyalist perspektif ile konuları ele alırdık. Bu yaklaşım doğru yanlış, sonuçta bir duruştu. Sosyalizmin gerilemesi ile bu perspektifin içi boşaldı. Daha ben merkezci, demokrat, liberal ve gelenekçi karmaşa arz eden yeni perspektifler öne çıkmaya başladı. Bu bulamaç hala devam ediyor. Evet bir çizgi yok. Herhangi bir formülasyonda yok. Sadece kabaca görülen bir taraf olma var. Ezilen Kürt milli hareketini destekleme, mücadelesine katılma, insanların her türlü kimliğinin özgürlüğüne yandaş olan, demokratik zeminlerin oluşumu için en geniş demokrasi taraftarı olmak en genel demokrat duruş. Bu politika bir ideolojiye ve formülasyona sokulmuyor. Kendiliğinden bir ucu açık süreç olarak değerlendiriliyor. Yine bu süreci yaşayanların temel önceden belirlenmiş dusturlarına çok marjinalda kalsa bağlı kalan ortodoksları ve hempaları da var. Eskiyitemsil edenlerde aramızda. Her ideoloji gerici karekterini içinde taşır. İdeolojiler kurumlaştıkça daha önceden öngördüğü tespitlerini mutlaklaştırır. Bu kalıntılarında aramızda olması gayet normal.

Ama neye taraf olacağımız sorusunda hala özgürleşmenin insanlık için esas alınması gerektiği bir çizginin doğru olacağı düşüncesindeyim. Fakat her özgürlük sorunu insanlığın özgürleşmesi değildir. Bazı sorunlara karşı demokratik bir tavır içinde kalınır. Mesala dini alanda bazı özgürlüklere karşı olmamak bu tip sorunları olanlar için bir yaşam biçimini seçme hakkını kullanma imkanının onlara sağlamak demokratik bir tavırdır. Bu noktaya kadar demokratik bir zeminin sunumu anlamında demokratik bir tavır içinde kalış vardır. Yoksa bu demokratik tavır insanlığın özgürleşmesi ni hedeflemez. Fakat demokratik bir hakkın kullanımı imkanını sağlar. Bu nedenle özgürlükçü olunmasada bazı demokratik meselelere karşı politik olarak nötr kalınabilir. Diğer yandan insanlığın özgürleşmesini sağlayan her sorunun çözümüne tarafı ve yandaşı olunmalı. Ezilen milletlere, ezilen halklara ve sınıflara, ezilen cinse ve alt düzeyde; demokrasi, hukuk ve eğitim alanındaki sorunlara bakış ve meseleyi ele alış bu kategoridendir.

Fakat sahip çıkılan özgürlük sorunlarının da fetişleştirilmelerine, kutsallaştırmalarına karşı olunmalıdır. Yani birer tarihsel araç ve arguman olan milletler, dilleri ve dinleri diğer kimlikleri ve kültürleri yüceltilmemeli, kutsallaştırılmamalı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!“, “Kürt aşığı olmak“, “Başka dini ve milli kimlikleri aşağılayarak kendini yüceltmek, tarih yazımlarında her şeyi Kürtleştirmek yada Türkleştirmek vs bu yaklaşımların tamamı kutsallaştırma, fetişleştirmedir. İnsanın özgürlüğüne , kurtuluşuna hizmet değildir.

Şayet nerede demokrat ve özgürlükçü olunur noktasında doğru hareket etmesini bilirsek bu duruş politik olarak demokratik ve özgürlükçü duruş olur. Sorunlarımızın çözümüne daha yakın bir yerde durmuş oluruz.

[/url]

Kimlik Türleri Kimlik kelimesinin dinî, öğrenci veya bilimsel kimlik gibi farklı anlamlarda kullanılması [1], ferdîn cemiyet içinde çeşitli veçheleriyle ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Buna göre her tür sosyal özellik bir başka kimliğe işarettir. Böylece bir sosyal nitelik vurgulanmaktadır. Dinî, seküler, bilimsel, linguistik, siyasî, millî, vs...kimlik gibi. Dinî kimlik inançla, linguistik kimlik lisanla, siyasî kimlik ise politik görüşler, tutum ve davranışlarla ilgili nitelikleri ifade etmektedir. Bir başka yaklaşımla sosyolojik olarak daha genel bir kategori elde etmek mümkündür. Literatürde sosyolojik anlamda birbirinden bazı noktalarda farklı ve değişik bakış açılarıyla değerlendirmeye müsait olan sosyal ve ferdî kimlik türleri söz konusu edilmektedir.[2] Sosyal kimlik, ferdin hangi sosyal kategoriye veya bu tür fonksiyonaliteye sahip herhangi bir organizasyon veya guruba ait olduğunu ifade eder. Ferdî kimlikte ise, insanı diğerlerinden ayıran fakat yine büyük ölçüde sosyal olarak şekillenmiş şahsî nitelikler yatmaktadır. Gurup bakımdan bir başka sınıflama da aidiyet özelliğine göre yapılabilir. Bu durumda bir toplumun siyasî denetiminde kendi milliyet gurubu egemen ise, fert bir çoğunluk gurubunun üyesi, aksi takdirde azınlık gurubunun üyesi sayılır.[3] Bunlara ek olarak daha ziyade sosyal psikoloji sahasında işlenen "referans gurup kimliği" adı altında bir kategori daha mevcuttur. Bu yaklaşıma göre fert, kimliğini, tutum ve davranışlarını bir takım referans guruplarına göre şekillendirmektedir. (1) Kimliğin Oluşumu İnsan ilişkilerinin bir fonksiyonu olarak da ifade edebileceğimiz kimlikler başlangıçta duruma özeldir. Zamanla hiyerarşik olarak organize olurlar. En merkezdeki kimlikler kapsamlı, yaygın, tesirli ve baskındırlar. Cinsiyet, ırk, yaş, renk, milliyet gibi genel unsurlarla ifade edilirler ve hiyerarşik olarak alttaki diğer kimlikleri organize ederler. Ferdin taşıdığı tüm kimlikler müştereken onun benliğini oluşturan bir faktördür. Başka bir deyişle kimlik, bir bütün ve benliğin ana unsuru olarak, pek çok alt kimlikler toplamıdır. Bunlar birbirlerini etkilerler ve dolaylı veya doğrudan tecrübe edilirler.[4] Kimliğin oluşumunda müessir olan faktörler iki ana gurupta toplanmıştır. Bunlardan efektif faktörler, kimliğin his ve duygularla ilgili yönünü; kognitif faktörler ise, düşünce ve bilgiyi işlemesini işaret etmektedir.[5] Her fert kendisi hakkındaki kimlik bilincini farklı dönemlerde değişik biçimlerde organize etmektedir. Kimlik yeteneklerin, yönelmelerin, benliklerin sosyal ilişkiler vasıtasıyla şekillenen karmaşık bir sistemi olduğu gibi, aynı zamanda, ait olduğu insanın çevresini düzenlemesini de sağlayan aktif bir faktördür. (2) Kimlik Seçimi Ferdîn toplum içinde kimlik edinmesi vakıasında, madalyonun bir yüzünde sosyal yapı ve onun belirleyiciliği, diğer yüzünde ise ferdî irade, hürriyet ve seçim vardır. Sosyal yapı faktörleri, toplumun diğer üyeleri, sosyal normlar ve çevre, gerek sosyal gerekse psikolojik olarak belli şekillerde somut tipler empoze etmektedirler. Ayrıca, edebiyat, yazılı basın ve modern iletişim teknolojisi insan bilincinin yeniden şekillenmesinde rol oynayarak kimlik üzerinde etkili olmaktadır .[6] Bunlar çoğu teorilerde davranış beklentileri olarak değerlendirilmişlerdir. Bir tür sosyal standartlar olarak da ele alınabilirler. Bunlardan bazılarını iradî ve serbestçe seçerek ve içini sübjektif unsurlarla donatarak kişilik meydana getirilmektedir. Söz konusu seçim daima mevcut veya üretilen alternatifler arasından yapılmaktadır. Biyolojik, kültürel ve yapısal belirleyiciler seçim zeminini oluştururlar. Tarihî seyir içinde alternatiflerin arttığı ve çeşitlendiği bir gerçektir. Burada incelenmesi gereken esas unsur ferdîn alternatiflere veya kimlik unsurlarına atfettiği önemdir. Her özelliğin fert nezdindeki önemi gerek tarihi süreç itibariyle, gerekse hayatı boyunca meydana gelen çeşitli durumlar itibariyle değişmektedir. Irk, cinsiyet, yaş, milliyet gibi potansiyel unsurlar taşınmasına rağmen, bunlar işlenmediği veya belli bir değerle önemsenmediği takdirde ferde otomatik olarak standart bir özellik kazandırmazlar. Literatürde, modernleşmenin fert açısından, sınırları kaldırdığı ve böylece bir zamanlar mecburi olarak bağımlı olunan bir dizi unsurun, artık serbest değişkenlere dönüşerek özgürlük kazandırdığı yargısına varılmaktadır.[7] Oysa teknoloji ferdîn bilgi edinmesinin yanı sıra ferde bilgi aktarımında da kullanılmaktadır. Yani, bilginin verilmesi ve bilginin alınması olmak üzere iki farklı veçhe söz konusudur. Son derece güçlenen ve etkili bir hale gelen bu araçlar aynı oranda aktarılmak istenen bilginin niteliğine uygun bir şekilde ferdîn yapısını belirlemektedir. Teknolojinin gücü, aynı zamanda, bilgi kaynaklarının iradesi doğrultusunda ferdî iradeyi sınırlamakta ve hatta şekillendirmektedir. Bilgi, belirli bir tarzda ve yoğun olarak empoze edilmektedir. Belirli bir yapıda verilmesi, kombine bilginin terkibini değiştirme imkânını kaldırmaktadır. Çünkü, değiştirildiği takdirde, bilgi disfonksiyonel olmakta, anlamını yitirmektedir. Ayrıca ferdîn başka bilgi kaynağı olmadığından muhakeme edecek imkânı da kalkmaktadır. Yoğun olarak empoze edilmesi ise, bahsedilen tarzda alıcının disipline edilmesini sağlamakta ve ihtiyarî güce fırsat tanımamaktadır. Böylece, yoğun bilgi aktarımıyla benlik duyusunun kaybına da sebep olmaktadır .[8] Bu tür bilgi kaynakları çoğu zaman toplumun bizzat kendisi veya temel müesseselerinin oluşturduğu bir alan değildir. Toplumsal hayata kendi gurup amaçları doğrultusunda yön veren sosyal, siyasî, ekonomik tüm sahalara ve toplumlara uzanabilen, müesseseleşmiş karar merkezleridir. Başka bir deyişle bunların varlıkları belli bir coğrafî sınır tanımaksızın toplumsal bütün alanlarda mevcuttur. Basın bu müesseselerden biridir. Bir araç olarak kullanıldığı gurupların görüşleri doğrultusunda kamu oyunu şekillendirmekte ve sonra bu şekli yansıtmaktadır.[9] Kısaca, kimliğin oluşumunda sosyal çevredeki faktörler ve ferdî potansiyel önemli ölçüde söz konusuysa da, siyasî ve ekonomik başka faktörler de belirleyici olmaktadır. (3) Kimlik Unsurlarının Çatışması Kimlik unsurlarının çatışması, basit rol farklılıklarından millî karakteri yansıtan temel norm dizilerine kadar, çok geniş bir alanda aaaahür etmektedir. Bir toplumda birden fazla, hatta birbiriyle çelişen toplumsal norm dizisi veya normlar sistemi görülebilmektedir. Özellikle çok hızlı sosyal değişmeye maruz kalan cemiyetlerde bu diziler hem ferdî hem de toplumsal boyutlarda sık sık çatışmaya girmektedirler. Hatta bu diziler, fertte kimlik öğeleri olarak adlandırılabilecek birbirine zıt davranış kalıpları olarak da görülebilirler. Bu tür zıt normlar toplum içinde meşrulaştırıldığı takdirde bunları taşıyan fertte artık bir kişilik bozukluğundan söz etmek mümkün değildir. Çünkü istinat edilen kabuller de değişmiştir. Bu bakımdan birbiriyle ne çelişen ne de çakışan çoklu (multiple) kimlikler de görülmektedir.[10] Hızlı sosyal değişmelerin sürdüğü toplumlarda, bir yandan geleneksel normlara bağlı kimlik unsurları, diğer yandan değişmeyle gelen ve henüz yerli kültürle fonksiyonel bir bütünlük sağlayamamış yabancı unsurlar çatışmaktadırlar. Burada dikkat çekilen çatışmanın niteliği, Batı toplumlarındaki değişik rollerin sebep olduğu çatışmadan farklıdır. Nitekim, Batı'daki pek çok araştırma, kimlikler arasında bir çatışmanın olmadığını vurgulamaktadır. Toplumumuzda ise, gerek sosyal, gerekse ferdî boyutta büyük kimlik çatışmaları uzun bir süreden beri devam etmektedir. Geleneksel kimlik unsurlarıyla Batılılaşma süreci içinde edinilen yeni unsurlar bağdaştırılamamıştır. Bunun en önemli sebebi, toplumumuzun hızlı değişme süreci içinde sosyal rolleri ve buna bağlı olarak kendine has kimlik tiplerini üretememesidir. Batı toplumları bir süreç içinde kendi kimliklerini belirleyebilmekte ve kontrol edebilmektedirler. Oysa, dış etkilere açık gelişmekte olan toplumlarda, böyle bir sosyal üretim ve kontrol mekanizması son derece zayıftır. Meselâ, Batı'da kadın erkek ilişkilerindeki rol yükümlülükleri, veya daha belirgin bir ifadeyle çocukların karşı cinsle olan ilişkileri, büyük ölçüde aile kurumunda ebeveynin değerlendirmesine ve yol göstermesine bağlıdır. Çocuklar, karşı cinsle olan arkadaşlıklarında, ebeveyndeki sosyal değerleri ve cinsiyet tutumlarını model edinmektedirler. Oysa toplumumuzda hedeflenen örnek davranış ve değerlerin yönü kendi aile kurumumuza değil, gerçek bir sosyal mecburiyet olmamasına rağmen, yabancı unsurlara yöneltilmektedir. Fertler, kendi müesseselerindeki tecrübelerin ve yargıların yerine, kültürsüzleştirilerek yabancı etkilere açık hale getirilmiş bir bilinçle, Batı toplumlarındaki tarzları tercih etmektedirler. Bu noktada kimlikle ilgili bir başka problem, yabancılaşma, ortaya çıkmaktadır. Yabancılaşma esasen bir sonuçtur. Fert sosyal, kültürel, ekonomik sebeplerden dolayı kendi varlığını uygun, dengeli ve sağlam bir zemine oturtamamaktadır. Hızlı sosyal değişme yabancılaşmayı sağlayan bir başka sebeptir. Bu bakımdan kaçınılmaz olarak her toplumda görülebilir. Ancak, gelişmekte olan toplumlarda yabancılaşmanın yanı sıra, kendisinin üretmediği sunî değerlerle donatılan ferdin kendi varlığına ters düşmesi hadisesini ifade eden yabancılaştırma süreçleri de müşahede edilmektedir. Özellikle yeni Freudian okul, etnik farklılıklar veya işsizlik gibi problemler sonucu topluma yabancılaşan gençlik arasındaki kimlik problemlerine dikkat çekmektedir .[11] Taşınan etnik kimlik öğeleriyle ne tam manasıyla hâkim kültürle bütünleşmek, ne de etnik özelliklerle yeterli olacak sağlıklı bir psikolojik benliği korumak mümkündür. Bu dengesizlik arasında kalan fert, hâkim kültüre yabancılaşmaktadır.

ne seni neden öcalani anlayamadim gitti.sanki görüsme notu yazisiz.seni okumakta"zorlaniyik"yedi paragraftan olusan yazini okurken saci basi yoliyik. "Bu duruş politik olarak demokratik ve özgürlükçü duruştur."yahu agam bu nasil bir durustur.anlasilmamak icin elinden geleni ardina komiyisan.bize niye eziyet edisen.vallahi billahi ben halen siyenin nasil durdugunu cikaramamisam.amudami kalkisan,yoksa ters perendemi atisan,belkide artistlik buz pantenti yapisan.ama yazisan yazisan hic anlasilmiyisen.hele söyle bize niye eziyet edisen.kisisel kimligin,tercihin beni ilgilendirmiyi,ama sende "kutsal" olan kimligini hele bir söylesen ne olurdu."Özgürleşmeler karşısında taraf olma gibi bir sorunla yüz yüzeyiz."diyisinde bunu hangi yüzünle,kimliginle söyliyisen. somut diyisen "Konuları somutlaştırırsak, birazda bizleri ilgilendiren bölgesel alanla sınırlandırırsak Kürt sorununda, alevi sorununda, İslami talepler konusunda, kadın sorununda ve bir çok alt kavramlarla ifade edilen sorunlara karşı vs. sorunumuz nasıl bir tavır içinde olunması gerektiğidir.*diyisen,kendi somutunu niye soyutliyisen. "benim edindiğim ve gözlemlediğim ideolojik kimlik yetimi sonucu oluşan özgürleşmenin ve demokratlığın yokluğudur. Olan biten tarihsel birer argüman olduğu halde bir çok kavramın kutsallaştırılması, fetişleştirilmesidir:"mesele ne gibi diye bende soriyem siye.bagimsiz birlesik kurdistandan niye vaz gecisen. "özgürleşmenin insanlık için esas alınması gerektiği bir çizginin doğru olacağı düşüncesindeyim"cizgin nedir gurban,bunu niye gizliyisen.yoldasliktan yandasliga kayarken dikkat et bir yerini incitmeyesen.bir görüsme notlarini birde senin yazdiklarini hic ama hic"anlamiyem"eger anladiysam arap olayim.

ama da yaptın be abe seninki de iş mi yani? bu gece vakti tersinden mi kalktın be abe? anlaşılmamak... racun gereği olduğunu bilmez misin? anlaşılırsa kıymeti harbiyesi nerde kalır imralıdakinin ikidebir “beni anlayamasın“ demesi boşuna mı? anlaşılan bu açılım laflarından çok etkilenmişsin gözünü aç bir etrafına bak etrafındakileride boş ver en iyisi sana doğru adres vereyim ak partililere bak açılalım dedikçe karılarını örtüyorlar hiç olmasa onlardan ders al şunu sol kulağına küpe yap anlaşılmadıkça kişi kiymete biner sende kendini arap yapmaktan vazgeç diyeceğim ama aklında ne geçiyor bilmediğimden cahiliğime ver yoksa dokuz karı alma niyetin mi var? benim ki, sadece merak...

bizim sofor sol seritten giderken aklina bisey geldi ,gaz kesip sag seride girdi.belki tuvalet molasi verecese problem yok.ama otobandan cikip metiner in^arciyla AKhisar, veya AK yaziya gidiyorsa birakin gitsin,buralardan o trene yolcu cikmaz. sende bu mesaji okuma sakin ,anlarin arap olursan vallahi kapidan iceri sokmam ona gore,biliyorsun her tarafimiz arap,senide kaybetmiyelim.

basitlik uzerine en iyi kriter Occam`s razor diye bilinen ilke olmali seyler gerekmedikce cogaltilmamali-diye yazabiliriz. bu zinciri baslatan arkadasin kurdlerin en onemli ve BASIT meselesini abdoist tarzda sundure sundure sunmasina soyleyecek sozu ustalara birakalim: Any intelligent fool can make things bigger, more complex, and more violent. It takes a touch of genius - and a lot of courage - to move in the opposite direction. ~E.F. Schumacher (herhangi bir uyanik(salak diye de cevrimek lazim ama uyanik burda negatif anlamada ve genel cumleye daha uygun) seyleri oldugundan daha buyuk, kompleks ve hircin yapabilir. Seyleri aksi istikamette aciklamak icin ise deha dokunusu ve epey cesaret gerektirir) bir de einstein dan: Everything should be made as simple as possible, but not simpler. ~Albert Einstein (hersey olabildigince basitlestirilmeli, ancak olduklarindan daha fazla basitlestirmeden). Bahoz arkadasim kizmasin, erkenden girdigi kaotik yoldan onu cikartmak icin uyaridir bu ve ben degil ustaliklari tescilli kisler yapiyor bu uyariyi. kurdlerin sorunu cozmesi gereken sey cok cok basit bir problemdir. isi evrenin sirlarini cozme kertesine cikartmayalim. o baska bir alan ve ortak insanlik problemi. bizim primitiv sorunlarimizi acilen ve basit yollarla cozmemiz lazim. hurmetler ederim HeK-yolcu yolcu yolunda gerek

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.