Ana içeriğe atla

Kimlik Türleri Kimlik kelimesinin dinî, öğrenci veya bilimsel kimlik gibi farklı anlamlarda kullanılması [1], ferdîn cemiyet içinde çeşitli veçheleriyle ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Buna göre her tür sosyal özellik bir başka kimliğe işarettir. Böylece bir sosyal nitelik vurgulanmaktadır. Dinî, seküler, bilimsel, linguistik, siyasî, millî, vs...kimlik gibi. Dinî kimlik inançla, linguistik kimlik lisanla, siyasî kimlik ise politik görüşler, tutum ve davranışlarla ilgili nitelikleri ifade etmektedir. Bir başka yaklaşımla sosyolojik olarak daha genel bir kategori elde etmek mümkündür. Literatürde sosyolojik anlamda birbirinden bazı noktalarda farklı ve değişik bakış açılarıyla değerlendirmeye müsait olan sosyal ve ferdî kimlik türleri söz konusu edilmektedir.[2] Sosyal kimlik, ferdin hangi sosyal kategoriye veya bu tür fonksiyonaliteye sahip herhangi bir organizasyon veya guruba ait olduğunu ifade eder. Ferdî kimlikte ise, insanı diğerlerinden ayıran fakat yine büyük ölçüde sosyal olarak şekillenmiş şahsî nitelikler yatmaktadır. Gurup bakımdan bir başka sınıflama da aidiyet özelliğine göre yapılabilir. Bu durumda bir toplumun siyasî denetiminde kendi milliyet gurubu egemen ise, fert bir çoğunluk gurubunun üyesi, aksi takdirde azınlık gurubunun üyesi sayılır.[3] Bunlara ek olarak daha ziyade sosyal psikoloji sahasında işlenen "referans gurup kimliği" adı altında bir kategori daha mevcuttur. Bu yaklaşıma göre fert, kimliğini, tutum ve davranışlarını bir takım referans guruplarına göre şekillendirmektedir. (1) Kimliğin Oluşumu İnsan ilişkilerinin bir fonksiyonu olarak da ifade edebileceğimiz kimlikler başlangıçta duruma özeldir. Zamanla hiyerarşik olarak organize olurlar. En merkezdeki kimlikler kapsamlı, yaygın, tesirli ve baskındırlar. Cinsiyet, ırk, yaş, renk, milliyet gibi genel unsurlarla ifade edilirler ve hiyerarşik olarak alttaki diğer kimlikleri organize ederler. Ferdin taşıdığı tüm kimlikler müştereken onun benliğini oluşturan bir faktördür. Başka bir deyişle kimlik, bir bütün ve benliğin ana unsuru olarak, pek çok alt kimlikler toplamıdır. Bunlar birbirlerini etkilerler ve dolaylı veya doğrudan tecrübe edilirler.[4] Kimliğin oluşumunda müessir olan faktörler iki ana gurupta toplanmıştır. Bunlardan efektif faktörler, kimliğin his ve duygularla ilgili yönünü; kognitif faktörler ise, düşünce ve bilgiyi işlemesini işaret etmektedir.[5] Her fert kendisi hakkındaki kimlik bilincini farklı dönemlerde değişik biçimlerde organize etmektedir. Kimlik yeteneklerin, yönelmelerin, benliklerin sosyal ilişkiler vasıtasıyla şekillenen karmaşık bir sistemi olduğu gibi, aynı zamanda, ait olduğu insanın çevresini düzenlemesini de sağlayan aktif bir faktördür. (2) Kimlik Seçimi Ferdîn toplum içinde kimlik edinmesi vakıasında, madalyonun bir yüzünde sosyal yapı ve onun belirleyiciliği, diğer yüzünde ise ferdî irade, hürriyet ve seçim vardır. Sosyal yapı faktörleri, toplumun diğer üyeleri, sosyal normlar ve çevre, gerek sosyal gerekse psikolojik olarak belli şekillerde somut tipler empoze etmektedirler. Ayrıca, edebiyat, yazılı basın ve modern iletişim teknolojisi insan bilincinin yeniden şekillenmesinde rol oynayarak kimlik üzerinde etkili olmaktadır .[6] Bunlar çoğu teorilerde davranış beklentileri olarak değerlendirilmişlerdir. Bir tür sosyal standartlar olarak da ele alınabilirler. Bunlardan bazılarını iradî ve serbestçe seçerek ve içini sübjektif unsurlarla donatarak kişilik meydana getirilmektedir. Söz konusu seçim daima mevcut veya üretilen alternatifler arasından yapılmaktadır. Biyolojik, kültürel ve yapısal belirleyiciler seçim zeminini oluştururlar. Tarihî seyir içinde alternatiflerin arttığı ve çeşitlendiği bir gerçektir. Burada incelenmesi gereken esas unsur ferdîn alternatiflere veya kimlik unsurlarına atfettiği önemdir. Her özelliğin fert nezdindeki önemi gerek tarihi süreç itibariyle, gerekse hayatı boyunca meydana gelen çeşitli durumlar itibariyle değişmektedir. Irk, cinsiyet, yaş, milliyet gibi potansiyel unsurlar taşınmasına rağmen, bunlar işlenmediği veya belli bir değerle önemsenmediği takdirde ferde otomatik olarak standart bir özellik kazandırmazlar. Literatürde, modernleşmenin fert açısından, sınırları kaldırdığı ve böylece bir zamanlar mecburi olarak bağımlı olunan bir dizi unsurun, artık serbest değişkenlere dönüşerek özgürlük kazandırdığı yargısına varılmaktadır.[7] Oysa teknoloji ferdîn bilgi edinmesinin yanı sıra ferde bilgi aktarımında da kullanılmaktadır. Yani, bilginin verilmesi ve bilginin alınması olmak üzere iki farklı veçhe söz konusudur. Son derece güçlenen ve etkili bir hale gelen bu araçlar aynı oranda aktarılmak istenen bilginin niteliğine uygun bir şekilde ferdîn yapısını belirlemektedir. Teknolojinin gücü, aynı zamanda, bilgi kaynaklarının iradesi doğrultusunda ferdî iradeyi sınırlamakta ve hatta şekillendirmektedir. Bilgi, belirli bir tarzda ve yoğun olarak empoze edilmektedir. Belirli bir yapıda verilmesi, kombine bilginin terkibini değiştirme imkânını kaldırmaktadır. Çünkü, değiştirildiği takdirde, bilgi disfonksiyonel olmakta, anlamını yitirmektedir. Ayrıca ferdîn başka bilgi kaynağı olmadığından muhakeme edecek imkânı da kalkmaktadır. Yoğun olarak empoze edilmesi ise, bahsedilen tarzda alıcının disipline edilmesini sağlamakta ve ihtiyarî güce fırsat tanımamaktadır. Böylece, yoğun bilgi aktarımıyla benlik duyusunun kaybına da sebep olmaktadır .[8] Bu tür bilgi kaynakları çoğu zaman toplumun bizzat kendisi veya temel müesseselerinin oluşturduğu bir alan değildir. Toplumsal hayata kendi gurup amaçları doğrultusunda yön veren sosyal, siyasî, ekonomik tüm sahalara ve toplumlara uzanabilen, müesseseleşmiş karar merkezleridir. Başka bir deyişle bunların varlıkları belli bir coğrafî sınır tanımaksızın toplumsal bütün alanlarda mevcuttur. Basın bu müesseselerden biridir. Bir araç olarak kullanıldığı gurupların görüşleri doğrultusunda kamu oyunu şekillendirmekte ve sonra bu şekli yansıtmaktadır.[9] Kısaca, kimliğin oluşumunda sosyal çevredeki faktörler ve ferdî potansiyel önemli ölçüde söz konusuysa da, siyasî ve ekonomik başka faktörler de belirleyici olmaktadır. (3) Kimlik Unsurlarının Çatışması Kimlik unsurlarının çatışması, basit rol farklılıklarından millî karakteri yansıtan temel norm dizilerine kadar, çok geniş bir alanda aaaahür etmektedir. Bir toplumda birden fazla, hatta birbiriyle çelişen toplumsal norm dizisi veya normlar sistemi görülebilmektedir. Özellikle çok hızlı sosyal değişmeye maruz kalan cemiyetlerde bu diziler hem ferdî hem de toplumsal boyutlarda sık sık çatışmaya girmektedirler. Hatta bu diziler, fertte kimlik öğeleri olarak adlandırılabilecek birbirine zıt davranış kalıpları olarak da görülebilirler. Bu tür zıt normlar toplum içinde meşrulaştırıldığı takdirde bunları taşıyan fertte artık bir kişilik bozukluğundan söz etmek mümkün değildir. Çünkü istinat edilen kabuller de değişmiştir. Bu bakımdan birbiriyle ne çelişen ne de çakışan çoklu (multiple) kimlikler de görülmektedir.[10] Hızlı sosyal değişmelerin sürdüğü toplumlarda, bir yandan geleneksel normlara bağlı kimlik unsurları, diğer yandan değişmeyle gelen ve henüz yerli kültürle fonksiyonel bir bütünlük sağlayamamış yabancı unsurlar çatışmaktadırlar. Burada dikkat çekilen çatışmanın niteliği, Batı toplumlarındaki değişik rollerin sebep olduğu çatışmadan farklıdır. Nitekim, Batı'daki pek çok araştırma, kimlikler arasında bir çatışmanın olmadığını vurgulamaktadır. Toplumumuzda ise, gerek sosyal, gerekse ferdî boyutta büyük kimlik çatışmaları uzun bir süreden beri devam etmektedir. Geleneksel kimlik unsurlarıyla Batılılaşma süreci içinde edinilen yeni unsurlar bağdaştırılamamıştır. Bunun en önemli sebebi, toplumumuzun hızlı değişme süreci içinde sosyal rolleri ve buna bağlı olarak kendine has kimlik tiplerini üretememesidir. Batı toplumları bir süreç içinde kendi kimliklerini belirleyebilmekte ve kontrol edebilmektedirler. Oysa, dış etkilere açık gelişmekte olan toplumlarda, böyle bir sosyal üretim ve kontrol mekanizması son derece zayıftır. Meselâ, Batı'da kadın erkek ilişkilerindeki rol yükümlülükleri, veya daha belirgin bir ifadeyle çocukların karşı cinsle olan ilişkileri, büyük ölçüde aile kurumunda ebeveynin değerlendirmesine ve yol göstermesine bağlıdır. Çocuklar, karşı cinsle olan arkadaşlıklarında, ebeveyndeki sosyal değerleri ve cinsiyet tutumlarını model edinmektedirler. Oysa toplumumuzda hedeflenen örnek davranış ve değerlerin yönü kendi aile kurumumuza değil, gerçek bir sosyal mecburiyet olmamasına rağmen, yabancı unsurlara yöneltilmektedir. Fertler, kendi müesseselerindeki tecrübelerin ve yargıların yerine, kültürsüzleştirilerek yabancı etkilere açık hale getirilmiş bir bilinçle, Batı toplumlarındaki tarzları tercih etmektedirler. Bu noktada kimlikle ilgili bir başka problem, yabancılaşma, ortaya çıkmaktadır. Yabancılaşma esasen bir sonuçtur. Fert sosyal, kültürel, ekonomik sebeplerden dolayı kendi varlığını uygun, dengeli ve sağlam bir zemine oturtamamaktadır. Hızlı sosyal değişme yabancılaşmayı sağlayan bir başka sebeptir. Bu bakımdan kaçınılmaz olarak her toplumda görülebilir. Ancak, gelişmekte olan toplumlarda yabancılaşmanın yanı sıra, kendisinin üretmediği sunî değerlerle donatılan ferdin kendi varlığına ters düşmesi hadisesini ifade eden yabancılaştırma süreçleri de müşahede edilmektedir. Özellikle yeni Freudian okul, etnik farklılıklar veya işsizlik gibi problemler sonucu topluma yabancılaşan gençlik arasındaki kimlik problemlerine dikkat çekmektedir .[11] Taşınan etnik kimlik öğeleriyle ne tam manasıyla hâkim kültürle bütünleşmek, ne de etnik özelliklerle yeterli olacak sağlıklı bir psikolojik benliği korumak mümkündür. Bu dengesizlik arasında kalan fert, hâkim kültüre yabancılaşmaktadır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.