Ana içeriğe atla

Sorunun İsmi Telefuz Edilmeden Çözülemez

Kürdistan sorunu tüm yakıcılığı ile gündeme damgasını vurmaya devam ediyor. Sorunun çözümü kendini tüm yakıcılığı ile dayatmış bulunuyor. Fakat sorunun köktenci çözümü uzak bir tarihe kayacağı gerçeğide ortada duruyor.Bunun sayısız nedeni var. Bir kere Uluslar arası koşullar bunun en büyük engelerinden biri. Kürdistan'a dayatılan statüko onların çıkarına cevap veriyor. Bu da, Kürdistan'ı egemenliğinde bulunduran devletlerin işini kolaylaştırıyor. Onların da, politıkalarını Kürdleri inkar ve imha üzeri inşa ettiği bilinen bir gerçektir.Geriye Kürd milletinin mevcut statükaya karşı baş kaldırısı kalıyor. Millet olmadan doğan haklarını alma istem ve çabasının dinmeksizin devam ettiğidir. Fakat burada da, korkunç bir yanılsama yaşanıyor. Kürd millet potansiyeline önderlik etmesi gereken milli güçlerin iradesiz olması, sömürgeci sistemin olmuşların ise hükmettiği bu potansiyeli tasviyeye yönelmiş olduklarıdır. Sürece damgasını vuran koşullar ve aktörler böyle. İşte bu koşul ve aktörlerle sorun çözülmeye çalışılıyor.Kamuoyu “Kürt açılımı” veya “demokratikleşme” gündemine endekslenmiştir. Bu politıka ile ne yapılmak isteniliyor sorusuna cevap bulmak için sahada olan aktörlerin niteliğini bilmek gerekiyor.Uzun bir sessizlikten sonra Kürd milli güçleri, 19970'lerin başında ülke ve Uluslar arası koşulların elvermesiyle yeniden örgütlü olarak siyasi mücadele aranasına çıktı. Birçok siyasi örgüt doğdu. Talep ve hedefleri temelinde örgütlendi ve kendine uygun yol ve yöntemle mücadele etmeye başladı.Öylesine bir gelişme kaydedildi ki, Türk egemenlik sistemi paniğe kapıldı. Ki bu gelişmelerin olacağını tahmin ettiklerinde bunu zaafa uğratmak, önünü kesmek için kendi planını devreye koydu. 'Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz' diyen sistem sahipleri kendi 'Kürtçü' hareketini örgütledi. Apocu hareket bu düşünce sonucu oluşturuldu ve sokağa salındı.Sistemin yönlendirmesi ve palazlandırmasıyla bilinen Kürd milli potansiyeli ona yönlendirildi. Kendi 'Kürtçü' hareketi dışındaki Kürd milli güçlerine göz açtırmıyan sistem, Kürdlere iki alternatif sundu. 'Ya bendesiniz, ya Apocusunuz' ikilemi dayatıldı. Aslında bu iki güç arasında yapılacak tercih özde bir şey ifade etmiyordu. Nihayetinde aynı amaca hizmet ediyordu. Amaç; yüzyıllardan beri birike gelen Kürd milli dinamiklerini şu veya bu şekilde tasviye etmekti. Karşılıklı siperleştirilen Kürd dinamikleri şu veya bu şekilde tasviye edildi. Kendi itiraflarına bakıldığında her iki güçün kendi cephesinde 15 binin üzerinde Kürd insanını şu veya bu şekilde katlettiğidir. Sakat bırakılanlar, zindana atılanların hesabı yok. Tahrip edilen ülke ve boşaltılan yerleşim birimleri ve metrepollerin varoşlarına sürülen ve açlığa mahkum edilen milyonlar ise işin bir başka boyutu.Eh ne oldu?Şimdi bir çözümden bahsediliyor. İşin en felaket yanı Kürdleri bir beklentiye sevketmektir. Bunu her iki tarafta elbirliğince yapmaya özen gösteriyorlar. Sorunu “çözmeye” çalışanlar sahada olanlardır. Kimdir bunlar diye bakılırsa sistem ve onun olmuş Apocu hareket. Başından beri Türk egemenlik sistemin arayıp bulduğu, ajanlaştırdığı, sokağa saldığı, Kürd milletine işte senin “önderin” dediği ve dayatığı bir kontra bozuntusudur. İşin bir de, öbür yanı var. O kontra bozuntusunu, “Kürt halk önderi” olarak lanse etmeye yönelen çevrenin ajanlaşmış yapı olduğu tartışmaya yer vermeyecek kadar açıktır.Bu, bir realite ve birçok Kürd aydın ve siyasetçisi tarafından dile getirildi/getiriliyor. Ajan'a ajan denilir. İhanetçiye ihanetçi denilir.Öcalan, hem ajan, hem ihanetçidir.Türk egemenlik sistemin devşirildiği ajan A. Öcalan'ı “Kürt tarafının tartışmasız temsili” diyenler; ya onun sahipleri, ya da onun düşürdüğü kişiliklerdir.Dediğimiz budur.Kontra Öcalan'ın düşürdüğü çevre, bunca açık ve berak olan gerçeği tersyüz edip kontralaşmış Öcalan'ı Kürd halkının iradesi olarak kabullenmemizi ve saygı duymamızı istiyorlar. Eşyanın tabiatına aykırı bir durum.Öcalan'ın Ergenekonculuğu inkara gelmez.Onun düşürdükleride, iradesi elinde alınmış “sıfır” kişilikler.Önce bu konu da, anlaşalım.Sonra kimin soruna nasıl yaklaşıldığına dönelim.A. Öcalan için kim 'Kürdkıranbaşı' demişse doğru söylemiş. Bir karış özgür toprak parçası için dağa çıkan gencecik Kürd cıvanlarını 'bınkevir' ettiği gibi, Kürd'e ait ne varsa yok etmek için çalıştı/çalışıyor.Denetimine aldığı Kürd dinamiklerini Türk egemenlik sistemin çıkarı için bozuk para gibi kullanıyor. Kulanılanların çoğu iradelerini teslim etmiş sözde aydınlar oluyor. Hepsi kele-feli ünvan sahibi insanlar olarak sahne alıyor. Ama hepsi Türk parasıyla beş kuruş etmedikleri izledikleri tavırlarıyla gösteriyorlar. Şimdi diyecekler ki, bize hakaret ediliyor. Yooooooo....!Kimsenin kimseye hakaret ettiği yok. Nedeni belli. Kürdkıranbaşı, henüz bir şey açıklamadan eğer bu bay ve bayanlar, 'ne söylerse arkasındayız' diyorlarsa bu zerzevata iradesiz yalakalar takımı demek hakaret mi oluyor? Bana göre değil. Denilen sadece eşyanın ismini kılıflamadan söylenmesidir. Ha birilerinin zoruna mı gidiyor? O zaman kendileri olsunlar. İradelerini kimsenin verasetine vermesinler. Diyelim bu haltı işlediler. Bari bunu Kürdlere kabullendirmeye çalışmasınlar. Bunun vebali büyüktür.Adam saçından tırnağına kadar ihanete batmış. Kürd millet haklarını boşa çıkarmak için habire alavere dalavere ne idüğü belirsiz söylemlerle Kürd millet dinamiklerini tasviye etmek için uğraş veriyor. Hele son dönemlerde ağızlarda sakız edilen 'yol haritaları' ile toplum büyük bir beklentiye sevkedilmiş durumda. Aslında beklenen yol haritasının ayakaltında gezindiği yıllar oldu. Zaten Kürd milleti bu süreçte ödediği o ağır bedelin nedenide o yol haritasıydı. Yine devrede olacak olanda odur. Değişen bir şey olmayacak. Belki biçimsel bazı rötüşlar olacak, ama öz değişmeyecektir. Dün Kürd dinamikleri 'Bağımsız Kürdistan' için ölüme gönderilirken, bu gün '„Demokratik bir toplum inşa' adına “Kürd millet kökü” kazınmaya devam edilecektir. Başlarındaki ekip aynı. Niyet ve amaç değişmemiştir. Bizim dediğimiz bu.Ama dediklerimizin tersini söyleyenlerde var. Ki bunlar çoğunlukta. Derler ki;“Hükümet, gerekli adımları atarsa sorun kısa sürede çözülür.” Yaklaşımları budur. Bu yaklaşım art niyet yüklü değilse büyük bir gaftır. Bunu söyleyenin kendisi inanır mı, inanmaz mı hükmetmek olasılı olmasada başkasına kabullendirmeye soyunmaları aslında Türk egemenlik sistemine yaranma amaçlı olduğuna kuşku yoktur.Bir kere hangi sorunun çözüleceği belirsizliklerle dolu. Bir muama olarak orta yerde dolanıp durmaktadır.Burada soru şudur.Hangi sorun?İlk önce sorunun ismi telefuz edilmeli. Sorunun isminin telefuz edilmediği bir siyasal atmosferde neyi çözeceksiniz?Bize göre sorun Kürdistan sorunudur. Kürd millet sorunudur. Ülke, millet, iktidar sorunudur. Kürd milletinin kendi kaderini tayin etme, bağımsız devletini kurma sorunudur. Sorun budur!Kürdçe eğitim, Kürdçe coğrafi isimlerin iadesi, genel af ilan edilmesi, PKK'nin silahsızlandırılıp dağdan indirilmesi, köy koruculuğu, jitem vs. militer güçlerin tasviyesine indirgenen Kürdistan sorununun çözümü bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Ha bu adımların atılması kötü mü? Elbette değildir. Bu adımları kim atarsa atsın desteklemek gerekir. Fakat bu Kürdistan sorununun çözümü olmadığınıda bilmek gerekir.Niye çözülemez meselesi açık.Çünkü sorunun ismi telefuz edilemiyor.22 Ağustos 2009

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.