Kürdistan ve Dünyada Açlık Krizi
2. Dünya savaşı sonunda Bretton Woods’ta kurulan İMF ve Dünya Bankasının 30 yılı aşkın bir süredir yoksul ülkelere dayattıkları ekonomik istikrar politikalarının sonucu, yoksul ülkelerin tarım sektörü ihracata yöneltilmiş ve bu ülkeler halklarının ihtiyacı olan gıda maddelerinin ise ithalat ile karşılanması dayatılmıştır. Gıda maddeleri üretiminde fazla olan dönemde, az gelişmiş ülkelerin en verimli topraklarında gelişmiş ülkelerin ihtiyacı olan tarım ürünleri üretilirken, ihtiyaçları olan gıda maddelerini ise başta ABD olmak üzere diğer sanayileşmiş zengin ülkelerden ithal edilmekteydi. Bu model, 2007 yılında ABD’de başlayan ekonomik krize kadar işleyerek yoksul ülkeleri gıda ve beslenme alanında bağımlı hale getirmiştir. 2007 yılı yazında ABD’de patlayan kriz, yayılıp derinleşerek hayatın bir çok alanını etkilemiş ve yoksul ülkelerin halklarının en altakilerinin yaşamını açıktan tehdit etmeye başlayınca bir çok ülkede isyanlar başlamıştır. Liberal ekonomi politikalarını 64 yıldan beri dünya halklarına dayatan Dünya Bankası 2007 yılı sonunda yayınladığı raporda 33 ülkede açlık yüzünden isyanların çıkabileceğini açıklamıştır. Diğer taraftan tahıl ürünleri ihracatcısı olan Hindistan, Vietnam, Mısır ve Kazakistan gıda maddeleri ihracatını sınırlama kararı alınca, Dünya Ticaret Örgütü korumacılığın geliştiğini açıklayarak gıda alanında kendine yeterlilik politikalarına karşı savaş başlatmıştır. FAO’nun yaptığı hesaplara göre 2007’deki fiyat artışları sonucu tahıl ürünleri ithalatı değer olarak % 56 oranında artmıştır. Bundan dolayı, 78 ülkede 73 milyon kişiye yiyecek sağlayan PAM (Dünya gıda programı) 2008’de programını uygulayabilmek için BM’den 500 milyon dolar ek kaynak talep etmektedir. Yoksa açlık çekenlerin sayısındaki artışlar daha vahim sonuçlara neden olabilecektir. Dünyada büyük bir çoğunluğun temel beslenme ürünleri olan buğday, pirinç ve mısır fiyatları 2007 baharında 150 dolar dolaylarında seyrederken 2007 eylülünde buğday 400, pirinç ve mısır ise 300 dolar düzeyine çıkmıştır. 6 ay içinde 2-3 katı bulan fiyat artışlarını Çin, Hindistan ve Brezilya’lıların günde 3 defa yemek yemelerinden kaynaklanan talep artışına bağlayan açıklamalar gerçekleri saklamayı amaçlamaktadır. Zira, son 20 yılda biçim değiştiren finans sektörü reel ekonominin 4 katına çıkmış ve spekülasyon en kolat para kazanma yolu haline gelmiştir. Yani, yatırım, emeklilik vb. alanlardaki fonlar borsalarda spekülasyon yaparak büyük kazançlar sağlarken, ABD’deki krizin borsalarda yarattığı erezyon sonucu bu fonların yöneticileri sağlam yatırım alanları arayışına girmişlerdir. Bu koşullarda artmakta olan talepten dolayı fiyatlarının düşmeyeceği tahmin edilen madenler ve gıda ürünlerine yatırım yapmak bu fonlar için yüksek karlar sağlayacak alanlar haline gelmişlerdir. Borsalarda çektikleri kaynakaları gıda ürünlerine yatıran fonlar bu alanda büyük kazançlar sağlarken fiyatlarda olağanüstü artışlara neden olmuş ve yoksul ülkelerin ithalatı azaldığından kriz açlık krizine dönüşmüştür. Bunun yanı sıra, fosil enerji (petrol ve gaz) fiyatlarındaki astronomik artışlardan dolayı yeşil yakıt üretimi konusunda çalışmalara hız verilmiştir. Dünyanın en büyük enerji tüketicisi ABD ve Avrupa’da ethanol ve bio dizel üretimiyle petrola alternatif yaratılması yönünde yapılan yatırımlar şeker kamışı, şeker pancarı, palmiye yağı, mısır ve kolza üretimlerinin önemli kısmını tüketmeye başlamıştır. Bundan dolayı, önemli tahıl ürünlerinden mısırın yaklaşık % 15’i yeşil yakıt üretimine gittiğinden, pazara sürülen mısır miktarında azalmaya neden olmuştur. Ayrıca ekilebilir toprakların bir kısmının gıda ürünleri yerine yeşil yakıt üretmek için gereken ürünlere ayrıldığından, gıda ürünleri üretimi azaldığından fiyat artışları daha katmerli olmaktadır. Zengin ülkelerde gelişen yaşam biçimi ve kapitalist sistem 21. yüzyıl başında derin bir krize girmiştir. Finans sektöründe başlayan kriz kısa bir sürede enerji ve gıda maddeleri fiyatlarında ciddi artışlara neden olarak yoksul ülkelerin en altaki kesimlerini var olma sorunsalına dönüşmüştür. FAO’ya göre, 2001 ile 2007 arasında yoksul ülkelerin gıda ürünleri ihracatına ödemeleri % 90 oranında artarak hemen hemen 2’ye katlanmıştır. Gıda ürünlerinin fiyat artışı 2006’dan sonra hızlanmış ve bir yılda % 30 oranında artışla 2008’de fiyat artışın daha da hızlanabileceği sinyalini vermiştir. Buna karşılık ABD’nin gıda ürünleri ihracatı 85 milyar dolar ile 2007’de rekor kırmıştır, Fransa’da ise buğday üreticileri karlarını ikiye katlamışlardır. Bir taraftan zengin ülkelerin tarım ürünleri ihracatı artarken, diğer taraftan yoksul ülkelerin tarım ürünleri ithalat faturası arttığından bu ülkelerin şehirli nüfusundan açlık çekenlerin sayısı arttığından açlık karşıtı gösteriler de artmaktadır. Kürdistan’da açlık tehlikesi Bu kriz etkilerini Kürdistan’da göstermekte gecikmemiştir. ANF’in “Güney Kürdistan, tarihinin en büyük kıtlık sezonunu yaşıyor. Kıtlık nedeniyle tarım ürünlerinin fiyatları el yakıyor. Çiftçiler hükümetten destek bekliyor.” haberi açlığın Kürdistan’ıda etkilemeye başladığının kanıtıdır. Dolayısıyla, Güney Kürdistan hükümeti tarım ile ilgili tüm tarafların katılımıyla toplantılar düzenleyerek Kürdistan’ın kendine yeterli bir yapıya kavuşturulması için acil bir eylem planı hazırlıklarına başlamalıdır. Bunun yanı sıra Kürdistan’ın tarım envanteri yapılarak, ekilebilir topraklara hangi ürünlerin ekileceği konusunda çalışmalar yapılmalıdır. Ayrıca tarım ürünleri dağıtımında etkinli sağlamak için bölgelere göre tüketim miktarlarıyla dağıtım kanallarının tespitine gidilmelidir. Yine ANF’e göre, “Kürdistan'ın hemen hemen bütün bölgelerinde etkili olan kuraklık, yüksek dağlık alanları, tarım ve hayvancılığa elverişli doğası nedeniyle Kandil bölgesini çiftçilerin gözdesi haline getirdi. Bu yüzden son dönemlerde çiftçiler, PKK'nin Medya Savunma Alanları'na akın etmeye başladılar. Çiftçiler ve hayvan yetiştiriciliğiyle uğraşan Koçerler de, serin ve berrak suların, yeşilliklerin bol olduğu Medya Savunma alanlarına gitmek üzere hazırlıklara başladılar.” Bu bölgenin Türk ordusunun operasyonlarına hedef olmasında dolayı bölgede tarım yapmak riskli bir uğraş haline gelmiştir. Verimli bir bölgenin tarım dışı kalması ekonomik değildir. Bundan dolayı, Kandil’de tarım ve hayvancılık yapmak güvenli hale getirildiğinde, Kürdistan kendine yeterlilik anlamında önemli adımlar atabilecektir. Zira, bundan böyle yoksul ülkelerde şehirli nüfusun artması, petrol fiyatlarındaki artışın provoke ettiği yeşil yakıt üretimi ve küresel ısınma nedeniyle tqrım ürünleri üretimindeki istikrarasızlıklar nedeniyle tarım ürünleri fiyatları eskisi gibi düşük düzeylerde olmayacaktır. Neticede, Kürdistan’ın gıda alanında sağlayacağı kendine yeterlilik durumu Kürdistan’ın bağımsız politikalar yürütebilmesinde belirleyici olabilecektir. Ahmet ALİM France, 4 mayıs 2008