Hak ve Güç Yetirme-1
Zaman zaman Kürdler ne istiyor sorusu sorulur. Sonunla ilgili tüm çevrelerin buna kendi çıkarlarına uygun cevaplarıda olur. Ona uygun uygulamalarıda. Fakat yüzyılları alan tüm uygulamalara karşın bir türlü ne Kürdler yok edilebilindi, ne de sorun çözülebilindi. Sorun orta yerde. Öyle anlaşıliyor ki, uzun bir süre daha sorunun çözümsüz kalacağıdır. Bir sorunu çözmek için öncelikle ismini doğru koymak gerekir. Bunu yapanlar var, yapmayanlar var. Yapmayanların amacı belli. Sorunu çözümsüz bırakmak. İsmini doğru koyanlarında sorunu çözmeye gücü yetmiyor. Sorun çözülmediği müddetçe sıkıcıda olsa tekrara devam edilmesi bir mecburiyet. Daha önceleride defalarca söylendi. Kürdler bir millet ve ülkesi Kürdistandır. Kürdistan işgal altındadır. Kürd millet egemenliği gasp edilmiştir. Kürd milletinin önünde bağımsız devletini kurma ve bölünen Kürd ve Kürdistan'ı birleştirme görevi vardır. Sorun 'Kürt sorunu' değil, Kürdistan sorunudur. Ülke, millet ve iktidar sorunudur. Sorun bu temelde konulmadığı müddetçe çözümü mümkün değildir. Diğer tüm çözüm biçimleri geçicidir ve Ortadoğu gibi bir coğrafyada başarı şansı yoktur. Bu çözüm biçimlerini dayatanlar, coğrafyamıza şekil veren ve mevcut durumun devamından çıkarı olan güçler ve izdüşümlerinin olduğu inkara gelmez. Evet! Kürdlerin nihai hedefi bağımsızlık ve birleşik Kürdistandır. Ama bu şunu dıştalamıyor. Verili koşullara koşut olarak kısmi hakların alınmasını yok saymaz. Kısmi haklar anadilde eğitim hakkından tutun fedaratif bir yapının elde edilmesi gibi geniş bir alanı kapsar. İnkar ve imhanın esas alındığı bu koşullarda bu kısmi hakların alınması en aşağı bağımsızlık kadar zor alınacak hedefler olduğuda gözden kaçırılmamalıdır. Şunuda söylemek zorundayım. Kimi Kürd politik çevrelerin ileri sürdükleri bağımsızlığın koşulları yok, ama federatif bir yapılanmanın koşulları var tezi doğru değildir. Şunu bilmek gerekir. İkincisinin koşulları en aşağı birincisi kadar yoktur. Veya terside söylenebilinir. Federatif bir yapılanmanın koşulları kadar bağımsızlığında koşulları vardır. Fakat kimi Kürd önderlikleri, ufuklarını esir alan devlet sınırlariyla sınırlı tutukları için sömürgeci sistem içi çözüm biçimleriyle uyalanıp duruyorlar. Kendilerini düzen içi bir politik güç olarak görüyorlar. Hatta bunu düşmana kanıtlamanın büyük çabasınıda veriyorlar. Kürd politik önderliği, kurtuluşuna soyunduğu milletinin egemenliğini gapbetmiş devletlerin siyasal, ekonomik, askeri, kültürel, psikolojik vs. krizlerini derinleştirmesi gerekirken, kimi çevreler tam tersi bir duruşla şunu, bunu yaparlarsa devletin çıkarınadır diye bir politıka gütmeleridir. Bu çevrelerin reelpolitik alandaki güçleride bilindiğinde Kürd milletinin en büyük çıkmazlarını oluşturmaktadır. Bunun sayısız örneği var. 1. Dünya savaşında paramparça olmuş Osmanlı enkazı üzerinde Türk devletinin kuruluşunda, İran Şahı'nın devrilmesi Hümeyni iktidarının kurulmasında, Saddam iktidarının yıkılmasından sonra paramparça olan Irak devletinin yeniden inşa edilmesinden Kürdler belirleyici bir rol oynadılar. Bunun yanısıra Kürd önder ve siyasi kadroların günlük mesajlarında ifade ettikleri sömürgeci devleti kurtarma seansları ise artık kına gelmeye başladı. Biz Kürdler, iki olguyu bilince çıkarmış değiliz, dahası ayrıştıramamışız. Birbirine karıştırtığımız gerçeğini göremiyoruz. Nedir bunlar? Hak sahibi olabilirsiniz. Ama bu yetmiyor. Onu elinizden alana güçte yetirmelisiniz. İşte zorluğumuz bu iki olguyuda yeteri kadar bilince çıkaramayışımızdır. Bir kere önce hakkınız ne onu formüle etmelisiniz. Ve istemelisiniz. Bu elimizde olan bir şeydir. Fakat biz ne yapıyoruz? Hakkımızı gasbedenlere güç yetiremediğimiz için hakkımızı boşa çıkaran seçeneklere sarılıyoruz. Aslında bu bir yerde düşmanın önümüze koyduğu seçenekler oluyor. Bunu görmüyoruz. Eğer Kürdler, millet olmadan doğan haklarını elde etmek istiyorsa bu çıkmazı aşmak zorundadır. Yani haklarından vazgeçmeksizin, düşmana güç getirecek alanda yoğunlaşmaları şarttır. Hatırlarsanız daha kısa bir süre önce DTP, HAKPAR, KADEP, TEVKURD ile kimi bağımsız Kürd şahsiyetleri tarafından 'Türkiye de Kürt Sorununa Barışçıl Çözüm Çağrısı' başlıklı bir bildiri kamuoyuna sunuldu. Sunulan çözüm şuydu. “Mevcut sınırları sorgulamadan, iktidar isteminde bulunmadan, birer vatandaş olarak, bireysel haklar temelinde, istisnasız bir genel af, dil, kültür, eğitim, televizyon hakkı, koruculuğun kaldırılması, köylerin onarımı, vatandaşlığın Türk etnik kökenine değil, Türkiyeliliğe bağlı alt kimlikler” şeklinde uzayıp giden istemler dile getiriliyordu. Kendilerini ve kendileri ile birlikte Kürd milletini TC devletinin kapısına bağlamanın yazılı teminatının verildiği ortaya konuluyordu. Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin önünü kesmek için Kürdlerin önüne 'Türkiyeleşme' kavramını koydular. Bu bir tuzaktır. Türkiyelileşme ile Türkleşme arasında hiçbir fark yoktur. Yapılmak istenen Kürdistan'ı bir ülke, Kürdleri bir millet olmaktan çıkarıp süreç içinde şu veya bu yolla yok etmektir. İsmi, ünvanı, niyeti ne olursa olsun bu politika sahiplerinin yaptıkları budur. Bu kölelik ötesi yok olma politıkasıdır. Kimi politik çevrelerin diline doladığı 'Kürt-Türk kardeşliği', 'Türkiye'nin, ihmal edilip geri bırakılan Kürt bölgesinin' ve bunları tamamlayan 'Kürt-Türk ilişkilerini daha da gerginleştirerek ortamı provaka etmek' mantık sahiplerinin kime, neye hizmet ettiğininde belgesidir. Sanki Kürdler ile Türkler arasında bir balayı yaşanılıyorda bunu çekemeyen bazı odaklar gerginlik yaratıyormuş havasını çalıyorlar. Kürd millet reflesksini domura uğratan bu tür ifadeler bu kesimlerin temel argümanları olmaktadır. Türk egemenlik sisteminin işitmek istediği söylemlerde bunlardan başka bir şey değildir. Kardeşlik, ihmalkarlık üzeri kurulu bir politıka aslında her seçim sonrası kurulan yeni Türk hükümetlerin programının örtü malzemesi olduğu bilinmeyen bir şey değildir. Ne kardeşliği, ne ihmalkarlığı! Ortada yüzyıllardır uygulanılan bilinçli bir yok sayılma ve onun eşliğinde süren bir katliam vardır. Diğer yandan buna karşı bir direniş ve kendini yaşatma vardır. Realite bu. Bunu, kendini Türk egemenlik sistemin kapısına bağlamak isteyen düşmanın olmuş Kürd kesimlerin o cafcaflı cümleleriyle yok saymaya kalkışmak beyhude bir çabadır. Şimdi imzacılara bakılırsa Kürdistan'ın Kuzeyinin siyasi güçlerinin bütününe yakınını görürsünüz. O günden sonrada düşman niye Kürdlere hakkını vermiyor demenin bir anlamının kalmadığınıda görürsünüz. Sahi Kürd milletinin hakkı sadece bu istemler midir? Eee değilse bu teslimiyet, bu yalakalık niye? Gerçi istenilen o kölelik zinciride verilmiyeceği aşikardır. Çünkü Kürd kimliğinin kabulü, Türk ile başlayan ve biten Türk egemenlik sisteminin çöküşünü beraberinden getirecektir. Suni olarak oluşturulan, kendi deyimleriyle 'yoktan inşa edilen Türk ulusu' ve onun üzerinde yükselen tüm sembol ve kurumların varlık-yokluk meselesi tehlikesi gündeme gelecektir. Kürdistan bir yana Trakya ve Anadolu'da hesabı tutulmamış sayısız milli azınlık yaşamaktadır. Kürdlerin milli kimliğinin kabulü beraberinde bu milli azınlıkların kimliğinin kabulünüde getirecektir. İşte o zaman Türklerin bu coğrafyada varlığı tartışma masasına gelecektir. Bu nedenle kimse mevcut Türk egemenlik sisteminde Kürdler lehine bir gelişme beklemesin. Zaten o gelişme olduğu zaman Kürdler mevcut coğrafyada en kalabalık nüfusa sahip millet olduğu gerçeği ortaya çıkacaktır. Korku budur. Bu nedenle düzenden çıkarı olan hiçbir güç bunu kabullenemez. İsmi ister ordu, ister CHP, ister MHP, ister AKP olsun bu değişmiyecektir. Kürdlerin kolektif kültürel ve demokratik haklarının tanınması Türk egemenlik sisteminin varlığını ortadan kaldırır. Böylesi bir tehlike algılaması var. Bu algı sadece Kemalist kanatla sınırlı değildir. Kendini Türk olarak tanımlayan ve bu sistemden çıkarı olan tüm güçler açısından bu böyledir. Bu nedenle bu güçler arasında kıyasıya süren iktidar mücadelesinde bizede bir pay düşer yanılgısına düşmemek gerekir. Kuşkusuz birinden bir diğerine göre bazı yumuşamalar olacaktır, ama o kadar. Fakat Kürd millet egemenliğin gaspı devam edecektir. AKP tarafından ortaya atılan ismi bile bir türlü konulamayan 'açılım'ı ve onu takip eden kamuoyuna sunulan 'Anayasa Taslağı' bunun kanıtıdır. Kürdistan'ı ülke, Kürdleri millet olarak yok sayan bir politıka Kürd politıkası olamaz. Kürdler, toprak, millet, iktidar politıkası yapmak zorundadır. Kendilerini bu temelde örgütlemek ve üretmek zorundadırlar. Kürd milletini geleceğe taşıyacak politıka budur. Bunun dışında tutulacak hiçbir politıka bırak kurtuluşlarını sağlamayı yol oluşlarını önleyemez. Kürd politik önderliğin önünde duran esas görev; bağımsız Kürd devletini kurmak, parçalanan, bölüşülen Kürd-Kürdistan'ı birleştirmektir. Fedrasyon veya başka çözüm biçimleri kulağa hoş gelsede bu tutmayacaktır. Dünyada tutmadı. Federasyonlar çatır çatır dağıldı. Ki Ortadoğu gibi tiranları bul olan bir coğrafyada bunu kurmak ve yaşatmak mümkün değildir. Irak Arapları ile Kürdistan'ın Güneyinin Kürdlerinin yaşadığı problemler ortadadır. Çimento tutmuyor. Tutacağınıda yok. Şu an ABD'nin asası altında birlikte yaşamak zorunda kalınsada, ama ne zamana kadar? Dünya konjoktörü elbette Kürdler lehine değildir. Fakat değildir diye Kürdler millet olmadan doğan haklarından vazgeçemezler. Kürdler azınlık değil, bir millettir. Her millet için hak olan Kürdler içinde haktır. Bu hak devredilemez, tartışma konusu edilemez. Hiç kimsenin ne bu hakkı, ne de bu yetkisi vardır. Bu iddiada bulunanlar yarın tarih karşısında Kürd milletine karşı kara-yüzler olarak çıkacaklardır. Herkes hesabını kitabını buna göre yapsınlar. Kürd millet ihanetçileri olarak tarihe geçilmek istenilmiyorsa herkes kendini yeniden gözden geçirmek zorundadır. 11 Nisan 2010
Re: Hak ve Güç Yetirme-1