Akdeniz için Birlik ve Kürdistan
Türkiye’de, Kürtler ve Türklerin gündemi yerel sorunlara odaklanmış durumda, ama Dünya’da Türkiye ve Kürdistan’ı ilgilendiren olaylar olmakta ve toplantılar yapılmaktadır, özellikle Kürtler bu süreçlerde devre dışı konumda bulunmaktadır. Bu toplantılardan birisi, 13-14 Temmuz 2008 tarihlerinde Paris’te Akdeniz için Birlik oluşturmak üzere AB ve Akdeniz havzasındaki 43 ülke katılımıyla düzenlenmiştir. Akdeniz için Birlik, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı kampanyası sırasında dile getirilmiş ve 1995’de Barselona’da başlatılan Euromed’in başarısızlığının altını çizilerek, Euromed yerine önerilen bir projedir. Başlangıçta, Akdeniz’e kıyısı olan ülkeleri kapsayan proje, Almanya Başbakanı Merkel’in ısrarıyla AB ile Akdeniz havzasındaki ülkeleri kapsayan bir projeye dönüşmüştür. Paris zirvesinde, ekonomik ve sosyal kalkınma, açlık ve kıtlık konusundaki kriz ile gıda alanında kendine yeterlilik ile iklim değişikliğinin çevre üzerindeki etkileri çerçevesinde; Akdeniz’in temizlenmesi, deniz ve karada otoyolların inşası, doğal felekatlerde sivillerin korunması, bir Avrupa-Akdeniz Üniversitesinin kurulması, güneş enerjisi ve Akdeniz’de ekonomik işleyiş için bir girişim oluşturulması kararlaştırılmış ve Akdeniz için Birliğin temeli atılmıştır. Akdeniz coğrafik konumu nedeniyle uygarlığın beşiği olan bir bölgedir. İnsanlar tarımı ve hayvanı ilk defa Akdeniz havzasında (Kürdistan’da) evcileştirmiş, yazıyı, ticareti ve parayı bu bölgede icat etmiştir. Ayrıca, 3 tek tanrılı din de Akdeniz havzasında doğup Dünya’ya yayılmıştır. Finike ve Yunan uygarlıklarının oluşturdukları şehirler ile ulaşım yollarını devr alan Roma tüm Akdeniz’i kapsayan bir imparatorluk kurarak Akdeniz’de birliği oluşturmuştur. Pax romana ile oluşturulan birlik ve istikrar, Akdeniz’de refahı yükseltmiş ve Akdeniz’i Dünyanın en zengin bölgesi ve merkezi haline getirmiştir. Roma imparatorluğu yıkıldıktan sonra Emevi İslam imparatorluğu, devamında Osmanlı İmparatorluğu göreli olarak Roma’nın yerini almıştır. 20. yüzyıla kadar esasta 3 imparatorluğun hakimiyetinde olan Akdeniz havzası, 17. yüzyıla kadar Dünya ekonomisinin merkezi olarak ekonomik gelişmelere yön vermiş ve 1620’den sonra üstünlüğünü Atlantik karşısında kaybederek marjinaleşmiştir. Akdeniz’in diğer bir özelliğide Batı – Doğu ve Güney – Kuzey arasında kırılma noktası olmasıdır. Coğrafik, tarihsel, kültürel, dinsel ve ekonomik boyutlarda anlamı olan Akdeniz’in uzun bir süre marjinal düzeyde kalması kabul edilebilecek bir durum değildir. 20. yüzyılda oluşturulan AB, Avrupa uygarlığına kaynaklık eden Akdeniz’e sırtını dönmüş ve Akdeniz havzasındaki halkları bir tehlike olarak görerek, bu halklara karşı koruma duvarları oluşturarak bu ülkelerden gelecek göçü engellemek için politikaları uygulamaya koymuştur. Böylece AB ülkeleri, Doğu – Batı ve Güney – Kuzey çelişkilerini derinleştirek Akdeniz havzasındaki halklar arasında gerginlikleri artırarak Akdeniz’in marjinalleşmesini derinleştirmişlerdir. Bu gerginlik sadece Akdeniz havzasındaki yoksul ülkelerden öte AB ülkelerini de tehdit eder hale gelince, 1995’te Barselona’da Euromed projesiyle AB ülkeleri ile Akdeniz’in yoksul ülkeleri arasında bir işbiliği oluşturarak bu bölgede yeni bir denge oluşturulması amaçlanmıştır. Fakat bu girişim başarılı olamadığından Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’in önerisiyle 13 – 14 Temmuz 2008 Paris’te yapılan toplantıyla Akdeniz için Birlik oluşturulması için çalışmalar başlatılmıştır. Paris zirvesinin diğer bir başarısıda halen resmen savaş halinde olan Suriye ve İsrail’in aynı masada bir araya gelmeleri olmuştur. Ama Akdeniz havzasındaki çatışmalar ve bölgede barışın olmaması ekonomik gelişmenin önündeki en önemli engellerden birisidir. Bu anlamda; İsrail – Filistin, İsrail – Suriye, Batı Sahra konusunda Cezayir – Fas, İspanya – Fas, İspanya – İngiltere, Kıbrıs konusunda Yunanistan – Türkiye ve Lübnan çözülmesi gereken sorunlar olarak bahsedilirken, Kürt sorunu sahipsizlikten dolayı gündeme gelmemiştir. Barışın ve istikrarın sağlanmadığı bölgelerde ekonomik gelişmenin sağlanması ve sürekli kılınması mümkün değildir. Avrupa, 2 inci Dünya savaşından sonra kurduğu AB ile 2 savaşa neden olan sorunları AB bünyesinde görüşmeler yoluyla çözerek ekonomik gelişimini ve refahı sürekli kılmıştır. Yalnız AB baskıyla oluşturulan bir birlik olmayıp gönülülük temelinde ekonomik düzeyde oluşturulmaya çalışılan bir birliktir. Dolayısıyla, Akdeniz için Birlik bu sorunların çözümüne katkıda bulunan ve sorunların çözüldüğü bir platform işlevi görebilir. Ekonomik alanda, Euromed’le başlayan süreç 2010 yılında Akdeniz ülkeleri ile AB arasında gümrük birliği oluşturulmasını öngörmektedir. İki bölge arasındaki dengesizlik ve Akdeniz ülkelerinin hazırlıksız olması gözönüne alındığında, Akdeniz ülkeleri gümrük birliğiyle AB’nin çok uluslu şirketlerinin (ÇUŞ) saldırısına uğramaları söz konusudur. Bu durum Akdeniz ülkelerinde dengeleri dahada bozularak, bu ülkelerin ihtiyacı olan sektörlere yatırım yerine ÇUŞ’lerin karlarının maksimize edileceği sektörlere yatırım yapılmasına neden olacaktır. Yani bu ülkelerin ekonomik gelişmesi dışa bağımlı olacak ve bu ülkelerdeki dengeleri bozarak sosyal ve ekonomik sorunların artmasına yol açacaktır. Bundan dolayı, hazırlıksız bir birlik yarardan çok zarar sağlayacağından halkların bu konularda bilgilendirilmesi ve karar süreçlerine dahil edilmeleri hayati önemde olup sağlıklı bir birlik kurulmasının ön koşuludur. Dünya’nın merkezi 17. yüzyılda Akdeniz’den Atlantiğe kaymış ve 21 yüzyılda ise Atlantik’ten Pasifiğe kaymaktadır. Avrupa, AB ile yakaladığı dinamikle Asya – Pasifik bölgesinin yükselişine direnmeye çalışmaktadır. Avrupa’nın bu bölgeye karşı denge oluşturması en yakınındaki güney ve doğu Akdeniz’le entegrasyonundan geçmektedir. Zira, Japonya’ın ekonomik gelişimini sürdürmek için Güney – Doğu Asya’daki ekonomik gelişmeyi teşvik etmiş ve bu bölge 21 inci yüzyılın merkezi olmaya adaydır. Bu anlamda, AB ülkeleri ile Akdeniz havzasındaki ülkeler arasında ekonomik düzeyde tamamlayıcı sektörler arasındaki ilişkiler geliştirerek bir taraftan Akdeniz ülkelerinde ekonomik gelişme sağlanarak bölgede refahın artışına katkıda bulunabilecektir. Neticede, geçmişte imparatorluklar tarafından baskıyla sağlanan birlik artık karşılıklı ve gönüllülük temelinde halklarında karar sürecine katıldığı koşullarda sağlanabilir. 43 devlet (Dünyadaki devletlerin 4/1) tarafından kurulması kararlaştırılan Akdeniz için Birlik’te, Kürdistan Akdeniz havzasında bulunmasına rağmen Devlet olmadığı için oluşturulması amaçlanan birlikte sorun olarak bile yer almamıştır. Bu Kürtler açısından bir sinyal olarak algılanmalı ve özellikle Avrupa’daki Kürtler bu tür platformlarda Kürdistan ve Kürt sorununun dikkate alınmasının sağlamak için sistemli olarak hazırlık yapmalıdır. Ahmet ALİM France, 21 Temmuz 2008