Akçadağ /Alacadağ Kürd Direnişinin düşündürdükleri(2 ve son)
Kürd tarihi hakkında Kürd gençlerinin daha sonra yapacakları kapsamlı araştırmalar yardımcı olmak amacıyla bulduğum belge ve verileri yayınlamaya çalışırken Kürd coğrafyası hakkında bilgilerimizin ne kadar zayıf olduğunu fark ettim.
Bu  bilgi  zayıflığının   bir  çok nedeni var:  Bunlardan  biri    Kürdlerin   kendi tarihlerine ve   yaşanan    Kürd kaliamlarına   ilişkin     yazılı belge  bırakmamaları,   Türklerin   Kürd  tarihine  ilişkin   giriştikleri   tarih vandalizmi ve    Kürd  yerleşim birimlerinin    isimlerini   değiştirmeleri    önemli   rol oynamaktadır.
Örneğin   yukarıda    verdiğim  alıntıda  B.  Poujoulat     Alacadağ’dan   söz ediyor ve    „Alacadağ’da   yapılan  Kürd katliamı  ve   4000   Kürd  esirinden“  den   söz ediyor.
Alacadağ ismiyle Kürdistan’da Serhad vb bölgelerde dağ ismi var. Fakat, Malatya’da Alacadağ ismiyle bilinen bir dağı bilmiyordum.
Bilindiği gibi Alman Generalı Moltke 1837-1839 yıllarında Kürdistan’da yapılan katliamlar sırasında Osmanlı ordusuna danışmanlık yapıyor.
Moltke Mektuplarının bir çoğunu „Asbusu Malatya“ dan yazıyor. Çünkü Hafız Paşa önderliğindeki Osmanlı Ordusunun karargahı Malatya’da bulunuyordu. Osmanlı ordusu alana geldiği zaman Malatya halkını evlerinden çıkarıyor ve kendileri yerleşiyor. On binlerce insanın evlerine el koyuyorlar. Daha sonra Osmanlı ordusu çekilince „ Eski Malatya“ boş kalıyor ve kimse de dönmüyor. „Yeni Malatya“ serüveni de böyle başlıyor.
İşte  burada    işgalci  güçlerin     Kürdlere   neleri  reva  gördüğünü açık bir şekilde   görüyoruz.
P.  Poujoulat  sözünü  ettiğimiz  eserinde    4000  Kürd  esirinden     söz ederken    „Argah’dan  bir   kaç  adım  ötede     bulunan  Alacadağ’dan“  söz ediyor.
Ayrıca P. Poujoulat eserinde „Malatya’dan ayrıldıktan sonra 4 saat yolculuktan sonra Argah adlı bir Kürd köyüne vardık“ diyor.(daha detaylı bilgiler için Baptistin Poujoulat İstanbul ve Ön Asya’ya yolculuk adlı eserinin 1841 Paris baskısının 1.cildine bakınız)
Demek ki yazarın sözünü ettiği dibinde Kürd köyü Argah’ın bulunduğu Alacadağ Malatya’dan 4 saat uzaklıkta bulunmaktadır.
Yani  yazarın   „Argah“  olarak    sözünü   ettiği   „Kürd    köyü“   aktüel  olarak   şehir  merkezinin  „Türkleştirildiği“    Akçadağdır.
Çünkü,      Argah     bugün   Malatya’ya  bağlı    Akçadağ   kazasının     mazisi   çok  eskilere  dayanan    ismidir.
Yazar  Kürd   esirlerinin   içinde  bulunduğu   yürek  yakan  durumunu  tarif ederken   „Bu bahtsızlar  6 günden beri buradalar.   Yiyecek  olarak bir parça  siyah  ekmek  ve  yakındaki dereden getirilen  su.“dan  söz ediyor.
Yazarın   „dere“  olarak   tanımladığı    bugün   Akçadağ’da  bulanan  „Sultan-Su“  dur.
Yazar Akçadağ’dan(Argah) Malatya’ya geri dönüşünü ve Kürdlerin yaşadıkları trajediyi şöyle anlatıyor: „ Argah’dan Osmanlı Kampına dönüşümüz sırasında ben Osmanlı Ordusu tarafından harabeye çevrilen 15 Kürd köyünü saydım. Savaş isyancılara arpa ve buğdaylarını biçip kaldırmaya zaman bırakmamıştı.............. Biz yol boyunca aralıklarla savaşta ölen Kürd ve Türklerin cesetlerinin kaya yığınlarıyla örtüldüğü bir çok kümeyi gördük“...
Bu  belgeden  de  açık   bir şekilde   görülüyor,  ki    Osmanlı  devletinin   1837-1839    sürecinde   Kürd   Mirlerine   karşı  giriştiği  savaş ve  katliamlar  sırasında   Akçadağ   bölgeside    ciddi  bir direniş merkezidir.  Akçadağ   yada   eski  tarihi  ismiyle   Argah  derken  bugünkü   darlaştırılmış    şekliyle  değil.  O dönemler   Hekimhan,   Hasan Çelebi,  Hasan Badrik ve  Çiftlik  gibi  yerleşim   alanlarıda    Akçadağ’a  bağlı  köylerdi.
Böyle  bir  geniş  çoğrafyayı   düşündüğümüzde     Kürd  direnişinin   yayıldığı  çoğrafyayı  daha   açık bir şekilde   görebiliyoruz.
Akçadağ yada Argah Kürd direnişi hakkında başka bir belgeyi daha aktarmak istiyorum. Bu belge bir Ermeni kaynağından alınmıştır. Son yıllarda Kürd-Ermeni ilişkilerinden kırılma noktalarına bir hayli kafa yordum. Bu belge hem Akçadağ Kürd direnişi, hem Ermeni- Kürd ilişkileri ve hem de Osmanlı devletinin Kürdistan’daki etnik yapılanmaları birbirlerine karşı kullanma açısından önemlidir.
Ermeni yazarı Garabed Toursarkisian kaleme aldığı ve Archag Tchobanian’ın 1897 yılında Fransızcaya çevirdiği
“Zeïtoun, depuis les origines jusqu'à l'insurrection de 1895” adlı eserinden şöyle yazıyor:
“AKÇADAĞ SAVAŞI
1849 yılına  doğru    Akçadağ  Kürdleri ,   çevre  bölgeleri  işgal etmeye ,  yakıp/yıkıp  talan etmeye ve  Sivas   bölgesini  tehdit  etmeye başladılar. Türk  hükümeti  onlara  boyun eğdirmek  istiyordu.  Başvezir’in   kendisi İstanbul’dan    50.000 gibi    büyük  ordu  ile   bölgeye geldi.
Osmanlı  Ordusu  dört bir  yandan  Akçadağ’ı  kuşattı ve   şiddetli  saldırılarda  bulunmaya  başladı.  Kürdler   dağlara  çekilerek ve  boğazları  tutarak   Osmanlı Ordularını  bir çok defa   geri  püskürtüler.  Ezilmiş, yenilmiş ve  yıpranmış   Osmanlı Ordusu yeniden   savaşa  başlama   kabiliyetini  göstermiyordu.  Fakat,    Kürdlere   boyun eğdirmek    zorunluydu. Zira  Kürdlerin  zaferi   daha  önceden Türk  hükümine karşı    bağımsızlıklarını  ilan etmek için    isyan halinde  olan    tüm  aşiretleri  cesaretlendirecekti.   Kürd   isyancılarının  hakkından  gelmek  için      hükümet  mecburiyet  karşısından  Zeytun   Ermenilerinden yardım  istedi.   Bu yardımın  karşılığında Zeytunlu Ermenilere ayrıcalıklar   verecekleri  sözünü verdi.  Zeytunlular    hükümetin önerisini   askeri  güçlerinin  Osmanlı  ordusuna   katılmaksızın, kendi  prenslerinin  komutasında bağımsız bir güç olarak  savaşa  katılması şartiyle  Kabul ettiler.  Sadrazam Zeytunluların  şartını   Kabul etti,  Kürdlerle  Ermeniler arasında   savaş  başladı.  Deli  Keşiş(Ermenilerin  üzerine  bir çok şiir ve şarkı  söylediği bir şahıstır. Aso)  yeni  Bağdat’tan  geri dönmüştü ve uzun yılların tecrübesine  sahipti. Zeytun  prensleri  400 savaşçıdan  oluşan  bir birliği   oluşturarak   komutasına   Deli  Keşişi  getirdiler.
Zeytunlular    Akçadağ   Kalesine   tırmanarak   Kürdlere    ilk  darbeyi vurarak   kaleyi ele  geçirdiler.  Zeytunlular   Kürdleri katliamdan  geçirerek  her şeylerine  el  koydular. Aynı  dönem de    diğer  cephe de   Osmanlı  Ordusu  Kürdler karşısında     yenilgiler alıyordu.  Zeytunlular    kaleyi  ele geçirdikten sonra   arkadan   Kürdlere  saldırdılar ve onlara pek  çok  büyük  kayıplar  verdiler.  Kürdler  arasında  bir  panik başladı ve   kaçmaya başladılar. Ancak  ondan  sonra   Türk  Ordusu Akçadağ   dağlarına  girebildi ve  intikamı  olmak için  evleri yakmaya ve  kaçanları öldürmeye ve boğazlamaya başladılar.
Başvezir,  Zeytun Ermenilerinin   kabiliyetine  ve  cesaretlerine  hayran  kaldı.  Bu arada  aklına   diğer  isyancı  aşiretlere  boyun eğdirmek  için  Zeytunlulardan   ordusunun   öncü birlikleri için  bir  askeri birlik  oluşturmak  istedi.  Deli Keşiş,  Başvezir’in  niyetini öğrenince  askeri birliğine    ganimetlerini almalarını ve  gece   Osmanlı  ordusunu   aşarak  Zeytun’a  geri  dönme  emrini  verdi.
O günden beri  Akçadağ  boyun eğdive    Zeytunlulara   karşı  derin bir  kin besledi.
Bu  zafer,  Zeytunluların    diğer  müslüman  aşiretleri arasında  itibarını  artırdı.  Fakat,  Türk hükümeti  Zeytunluların  kendisine  yaptıkları  hizmet  karşılığında   ödüllendireceğine,   tüm gücünü  kullanarak   Zeytunluları  ezmeye çalıştı”(age,  sayfa 103-105)
Sonuç  olarak     aktarmaya   çalıştığım   iki  belge de   açık bir   şekilde   görülmektedir ki,      Akçadağ  Kürdleri   Osmanlı devletine  karşı büyük  direnişlere    geçmiş ve   katliamlara  uğramışlar.  Okuyucularda  fark edecekler ki,   Akçadağ   Kürd  direnişi  hakkında bilgi  veren    iki belge   farklı  tarihlere    işaret  ediyorlar.  Fransız  kaynağı   1837-39 sürecine    dikkat çekerken,  Ermeni kaynağı  1849  yılına  yakın   sürece   işaret ediyor.
Acaba  Akçadağ’da  Osmanlı devletine  karşı     iki  ayrı  direniş mi var?  Yoksa     iki yazarda   aynı  direnişten mi  söz ediyorlar?  İncelemeye  değer  bir husustur.
Hafiz Paşa      esir  aldığı   4000  Kürdü  farklı bölgelere  yerleştiriyor.  Bugün  Malatya, Maraş ve   Sivas  bölgelerinde  var  olan   Kürd  aşiretlerinin   kendi aralarındaki  kopuklukların bir yanını da     bu  direnişler   sürecinde  aramak lazım.
Silav û rêz
Aso Zagrosî