Mesut Barzani’nin Amed’e gelmesi ile ortaya çıkan tepkileri ; zamanlaması, düetli, bayraklı ve milli marşımızın okunmaması gibi seramonilerle hegomon görünmek kibriyle malul TC’nin tüm psikolojik presine rağmen , öncelikle dün devlet yetkililerinin ve özellikle B.Ecevit’n o çok sevdiği “Kuzey Iraklı klan liderleri” tabiriyle aşağıladıkları Mesut Barzani’yi bu gün “ Irak Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı “ sıfatı ile Amed meydanında tanıtması Kürtlerin kaybı değil kazanımıdır. Her zaman Ankara’ya çağırdıkları Barzani’yi Amed’e çağırmaları ise Kürtlerin değil TC’nin tavizkarlığı olarak görmek daha doğru. Ancak bu G.Kürdistan liderliğinin yanlışlarına sessiz kalacağımız anlamına gelmez.
M.Barzani Amed’e bu debdebe ile gelmekle zannımca K.Kürdistan’daki “tekelci” yapıya “burada biz de olacağız” türünde fiili bir girizgah yapmış oluyor. Tutar mı tutmaz mı bu ayrı bir tartışma konumuz olsun.
Öncelikle Barzani’nin ziyaretinde bir anomali olmadığını belirtelim. Zira kendi resmi sıfatıyla resmi teşrifini yapmıştır. Ziyareti protesto çağrısı yapanların en azından Kürt misafirperverliği ile ilgili olmasını dilerdim. Kürdistan bayrakları ile meydana çıksalardı Barzani yapmayın mı diyecekti! Hem meydandaki AKP ve Türk bayraklarının sebebi Barzani mi yoksa Türkiyeci iltihakçı çizgi midir? Türk bayrağı için “ortak değerimizdir”diyenlerin protestosu izaha muhtaç değil midir? Birileri ev sahibi de Barzani kiracı mıdır? Kürdistan kimsenin devremülkü olmadığı bilinmelidir. Rojhılat, Rojava, Başur ve Bakur hepimizin ortak ülkesidir ve mutlaka birleştirmemiz gereken ortak vatanımızdır.
G. Kürdistan’nın yüzyıllık direnişi, diğer Kürdistan parçalarına sunduğu moral ve olanakları küçümsemek de aynı biçimde kibirli bir yaklaşımdır. Mele Mustafa’nın destansı direnişinin hepimizin kalbinde Kürdi bir mağma yaratmış olmasının yanısıra Mesut Barzani’nin dedelerinin ve akrabalarının bu topraklarda asılarak idam edildiği gerçeğini ne çabuk unuttuk!
G. Kürdistan’nın kuşatılmış durumunu, Türkiye dışında dünyaya açılan başka kapılarının olmadığını hesaba katmadan onları TC muhipliği ile itham etmek kolaydır. Ancak bu nesnel hapisli durumlarını ileri sürüp kendi egemenlik alanı olan G. Kürdistan’a endeksli bir Kürdistan tasavvuru geliştirmenin Barzanilerin handikapı olduğu da bir diğer realitedir. Bu “parçalıbaşlı” Kürdistanilik dün olduğu gibi gelecekte de parçalı bulutlu bir atmosfer yaratmayı sürdürecek gibi. Lozan’da sadece topraklarımızı değil hakeza milli bilincimizin bütünselliğini de parçaladılar.
Öyle sanıyorum ki bu denli yüksek desibelli tepki Barzani’nin Türkiye ile kurduğu ilişkilerden ziyade Rojava ile ilgili tutumundan ileri gelmektedir. PYD’nin tutumu ne olursa olsun Güney Hükümetinin sınırını kapatması ve Rojava’ya gönderdiği heyetin El-Nusra ve El-Kaideci katil sürülerinin Kürtlere yaptığı katliamları “katliam olmamış” raporu ile temize çıkartması ve en son “Geçici Yönetim”in ilan edilmesine herkesten önce karşı çıkması Kürt halkının milli duygularını sarsmakla kalmamış aynı zamanda yurtseverlik ruhunda derin bir yara açmıştır. Bunu teşhir etmek zorundayız.
Yine de bütün bunlar emin olun bize fotoğrafın tamamını anlatmaya yetmiyor. “Ağaca bakıp ormanı kaybetmek” gibi bir hal ile karşı karşıyayız.
Bugün Ortadoğu’da hızlanan uluslararası saflaşmayı anlamadan ve buradan milli bir pozisyon oluşturmadan ikinci bir Lozanı kendi çabamızla oluşturmamız işten bile olmayacaktır. Rusya + Çin + İran + Suriye ve özellikle Rusya patronajlı bu hattın ortadoğuda son derece aktif hale geldiği ve de agresif politikalar yürüttüğü Suriye özelinde açıkça görülmektedir. ABD + Türkiye + Suudi + Katar + Güney Kürdistan Hükümeti eksenli ABD patronajlı Batı/NATO hattı ise kendi kombinezonu ile politikalarını icra etmektedir.
PKK’nin önemli oranda ve PYD’nin de tümüyle kendini Rusya eksenine endekslediği görülmekle beraber, Öcalan’nın da bu pozisyonu Batı hattına doğru TC’nin avantajına uygun çekmeye çalıştığı bilinmelidir. Barzani’ye yazdığı mektupta “sen dört parçanın liderisin” gibi övgüler yapmasının nedeni de bu. PYD ve Kandil’deki güç dengesi bu durumu zorlaştırıyor denebilir. ABD’nin de Barzanilerin merkezinde olduğu bir Kürt devletleşmesi çabası sır değil. Acaba ABD TC’nin Kürtleri sindirim sistemine dahil ederek obezleşmesine taraf mıdır? Kritik eşik burasıdır. TC de bundan emin olmadığı için Şangay Beşlisine katılabileceği yoklamaları/şantajları yaparak bu niyeti deşifre etmeye çalışıyor. TC’nin NATO güvencesinin kırılacağı nokta tam da burasıdır.
Bizim “yeni misakı milliye” ve TC’nin hamiliğine değil , Birleşik Kürdistan’la kendi kaderimizi kendi tasarrufumuza almanın bilinci ile hareket etmeye ihtiyacımız var.
Güle güle kak Mesut Barzani, yine bekleriz. Burada her zaman yerin var. Burası senin ülken Kürdistan.
18. 11. 2013
Kaynak: alayekiti.com