Ana içeriğe atla
Submitted by Aso Zagrosi on 21 July 2011

Kürd Ulusal Lıgası-Xoybûn’un Türk devletinin çıkardığı “aflara”, Kürdlere karşı yapmış olduğu katliamlara ve Kürdleri silaha ve direnişe çağıran bu çağrılara fazla katılacak bir yoktur. Sadece örnek olarak Xoybûn yönetiminin iki açıklamasını yayınladım.

Xoybûn’un bir dizi gelişmenin yanında “Türk hükümeti için her şeyden önce lider durumundaki kişiler önemlidir. Bundan dolayı bu kişileri aldatarak Kürd ulusunun “başını kesmek” istemektedir” demesi o dönem yaşanan canlı bir soruna dikkat çekmesi önemlidir.
Çünkü, Türk devleti Kürd Ulusal Kurtuluş Hareketini izole etmek ve yoketmek için harekete önderlik eden ve güçlü konuma sahip olan, din adamlarına, aşiret reislerine ve aydınlara el atıyor.
Xoybûn yaşanan bu durumu “Kürd Ulusunun başını kesmek” olarak görüyor.

Daha önce sözünü ettiğim gibi Türk devleti Celadet Ali Bedirxan ile de görüşüyor. Celadet Bedirxan ile yapılan bu görüşme Celadet ve Kamuran Bedirxan’ların Xoybûn’dan ayrıldıktan bir kaç yıl sonrasına denk geliyor.(Bedirxanilerin Xoybûn ile ilişkileri üzerine daha detaylar için İhsan Nuri Paşa’nın anısına kaleme aldığım yazı serisine bakınız)

Celadet Bedirxan ile Türk delegasyonu arasındaki görüşme 3 Temmuz 1935 yılınında Beyrut’taki Türk Konsolosluğunda gerçekleşiyor.

Ankara’nın Genel Güvenlik Şefi Şükrü Bey Haziran ayının sonlarına doğru Şam’da toplanacak olan Sınır Komisyonun toplantısına Türk delegasyonun başkanı olarak geliyor. Şükrü Bey Beyrut Türk Konsolosu Basri Riza’ya Celadet Bedirxan ile görüşmek istediğini bildiriyor. Basri Rıza, bu görüşmeyi örgütlemek için Irak’ın Beyrut Konsolosluğunun sekreterliğini yapan Emin Paşa’nın oğlu Muzafer ile ilişkiye geçiyor. Muzafer’in eşi Bedirxanilerdendir.

Celadet Bedirxan bu görüşmeyi kabul edip etmeme konusunda net değildir. Sonuçta görüşmeyi kabul etmeden önce görüşme önerisinin Türklerden geldiğine dair Basri Rıza’ın Muzafere gönderdiği iki mektubu alıyor.

İki taraf arasındaki görüşme 3 Temmuz 1935’te gerçekleşiyor.
Toplantıya katılanlar Şükrü Bey, Basri Rıza, Komutan Mahmut Kalkal(büyük ihtimal ile Türk İstibarat Teşkilatından biri), Celadet Bedirxan ve Muzaferdir.
Toplantının ilk yarım saatı genel konuşmalarla geçiyor. Bu arada Mahmut Kalkal konuşmanın gidişatını yönlendirerek Mesud Fani’nin “La Nation Kurde et son evolution sociale” getiriyor ve övgüler diziyor. Aynı şeyi Dr. Şükrü Sekban’ın “La Question Kurde” içinde yapıyor. Mahmut Celadet’in o konuda ne düşündüğünü soruyor.

Celadet “temelsiz bir kitaptır” diyor. Şükrü Bey, Mehmet Şükrü Sekban’a “özverili bir insan olduğununa” dair övgüler yağdırıyor. Celadet buna karşı çıkıyor ve “kitabın belli bir amaç için yazıldığını” söylüyor. Celadet konuşmasını devam ederek “Bu insanlara güvenmekle yanlış yoldasınız, ayrıca eğer siz onların gerçekten yararlı ve özverili olduğunu düşünüyorsanız onlara baş vurun, bana değil” diyor.

Bu arada Celadet ile Şükrü arasında bir sertleşme yaşanıyor.

Şükrü Celadat’te Kürdçenin taşra ağız birleşkeni olduğunu , Muşlu bir Kürdün bir Diyarbekir Kürd’ünü anlamadığını söylüyor.

Buna karşılık Celadet 3 tane lehçenin var olduğunu konuşma dilindeki küçük farklılıklara rağmen 3 lehçede insanlar birbirlerini anlıyor, diyor.

Şükrü bir örnek vererek “Muşlu bir Kürd çok kolay bir şekilde Türkçe öğreniyor, bu ise iki dilin benzerliğini gösteriyor” diyor.

Bu söyleme karşılık olarak Celadet “Bu söylediğiniz yanlızca Kürdlerin zeki olduğunu ispat ediyor” diyor.

Celadet’in bu sözleri Şükrü asabileştiriyor.

Celadat “Siz sert bir uslüp kullanıyorsunuz. Sizin sahip olduğunuz pozisyona ve iktidara yakışmıyor. Sakinleşmek zorundasınız. Ayrıca var sayalım Kürd sizin kardeşsiniz, siz küçük kardeşinizin zeki oluşuyla gurur duymalısınız” diyor.

Celadet Kürd diline karşı gösterilen yaklaşımları eleştiriyor, Şükrü ve Mahmut çeşitli cevaplar veriyorlar. Bu arada Mahmut Celadet’in söylemine karşı Diyarbekir mahkemesinde Kürdçe tercuman kullanıldığı meselesini gündeme getiriyor. Celadet “bilgi toplamak için mecburiyet karşısında yapılmış bir şeydir” diyor

Daha sonra Türkler konuşmayı “HAWAR”a getiriyor ve Hawar’ın isyan çağrılarını yaptığını, sınırdan kaçakçıların Hawar’ı ülkeye soktuklarında Celadet’in elyazısıyla yazılmış ve halkı isyana çağıran bir mektubu bulduklarını söylüyorlar.

Celadet bu iddiaları reddediyor, Kürdlerin isyan çağrıları yapmadığını ve katliamlar istemdilerini söylüyor.
Bir dizi konuşmadan sonra Türkler Celadet’e Türkiye’ye dönme önerisini getiriyorlar.
Celadet bu soruya net bir cevap vermiyor..

Bu görüşmede bir şey çıkmıyor.

Daha sonra Mahmut sıcaktır bahanesiyle Muzafer’le dışarı çıkıyor ve ikisinin arasında konuşma devam ediyor.

Mahmut: Celadet’in Türkiye’de Kürdleri ayaklandırmak için çabalamadıklarını söylemesi sizce gerçek düşüncesi mi?

Muzafer: Kesinlikle. Bu onun sürekli tavrıdır. O Türklerin Kürdlere karşı yeni baskılarından kaçınıyor.

Mahmut: O zaman aramızda yanlış bir anlama yok... Ben size Türkiye’de Kürdlerin ezilmediğini ispat edebilirim.

Muzafer: Eğer siz bunu ispat ederseniz, hiç bir şey sizi ondan ayıramaz. Onu Kürdlerin kendi dillerini konuşma hakları olduğuna dair ikna edin...

Mahmut: Niçin Bedirxaniler Türkiye’ye dönmüyorlar?

Muzafer: Güvenmiyorlar.

Mahmut: HAWAR nasıl çıkıyor?

Muzafer: Kendi imkanlarıyla çıkarıyor. 400 yada 500 abonesi var, bir kesimi ödemiyor. Celadet’in kendisi yazıyor ve gazeteyi çıkarıyor. Sizi gazeteyi ziyaret etmeye davet ediyorum. Bedirxanilerin satılık olduğuna inanıyorsanız, yanılıyorsunuz.

Mahmut: Bu durumda bir ajanın seviyesine iniyor. Siz Celadet’in bir Kürd isyanına karşı olduğunu iddia ediyorsunuz, fakat Hawar’da tersi var.

Muzafer: Yanlışlık yapıyorsunuz. Hawar’ın kolleksiyonuna bakınız.(Daha geniş bilgi için Jordi Tejel Gorgas, age, sayfa 92-95)

Bu görüşmede daha başka bir dizi mesele üzerine konuşuluyor. Bazı bölümleri özetleyerek aktardım.
Türklerin amacı Bedirxani kardeşleri Türkiye’ye geri dönmeye ikna etmekti.
Celadet Bedirxan tarafından HAWAR’ın çıkışı Türkler için bir tehditti.
Hemde Kürdçe çıkıyordu.

Zaten görüşmenin bir çok yerinde HAWAR’ı gündeme getirmelerinin sebebi de oydu.
Ya Bedirxaniler Türkiye’ye dönmüş olmuş olsaydılar ne olurdu?

NE HAWAR, NE STÊR, NE RONAHÎ, NE KÜRDÇE DİL ÇALIŞMALARI, NE KÜRDÇE LATİN ALFABESİ OLACAKTI!!! Belki sonradan birileri bu işe girişecekti, ama biz bu hazineden mahrum olacaktık.

Devam edecek....

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.