Ana içeriğe atla

Roma Gezisi ve Spartakus'un Medliği Üzerine(1)


Yaklaşık olarak bir hafta boyunca Roma şehrini dolaştık.
İyi bir tatildi.

Ne de olsa bir dönemler dünyanın merkezi diye biliniyordu.

Özellikle "Forum Romana" bölümü böyle adlandırılıyordu.

Aktüel olarak Forum Romana mıntıkası tam bir harabe... Roma'nın bu bölümünü gezmek için ya tarihçi yada arkeolog olacaksın..

Her iki mesleğe birden sahip olursan harika olur.

Bir de Roma'ya ve Roma imparatorluğuna ilgin varsa aylarını hatta yıllarını bu harabeler içinde geçirirsen, dünyanın en mutlu insanı olursun.

Roma'ya giderken biraz güneş, biraz müzeleri ziyaret etmeyi ve sokaklarda gezmeyi hedeflemiştim.

2011 yılına sağlık açısında iyi bir başlangıç yapmadım.

Doktorlarım bana hep gezintilere çıkmamı tavsiye ediyorlardı.

Havalarda soğuk olunca onların dediklerine pek kulak asmıyordum. Fakat, ayaklarımda pek beynimin talimatlarını dinlemiyordu.

Roma'ya vardığımızda bir "açık hava müzesiyle" karşılaştım.

Hemen ilk günden itibaren kendimizi Roma'nın sokaklarına,yani tarihe bıraktık.

Bu tarihi şehirde geçirdiğimiz bir haftaya yakın zamanı, yatma dışında hep sokaklarda geçirdik. Piazza Di Popolo'dan İspanya Merdivenlerine, Trevi Çeşmesinden Vatikan'a , Venedik Meydanından Panthona şehri karış karış yayan gezdik.

Bacaklarım ara sıra beynime isyan etmesine rağmen "Açık Hava Müzesinin" görkemliği karşısında kanatlanmışlardı.

Biraz merdiven ve basamaklarla sorun yaşıyordum.

Fakat, İspanyol Merdivenin basamakları üzerine oturan gençleri/aşıkları/gülleri görünce insan şaha kalkıyor.

Birde dilek tutanlar vardı.

Aslında Fransızlar bu merdivenleri finans etmişler. Ama, İtalyanlar bu merdivenleri İspanyol diye adlandırmışlar.

Yazımın başında 2011 yılını sağlık açısında kötü başladığımı söylemişti.

Fakat, Roma'ya vardığımız zaman 2012 yılının takvimleri çıkmıştı.

Leonardo Da Vinci'nin, Michelangelo'nun ve daha bir çok ünlünün ve bu arada yoğun bir şekilde Papaların takvimleri sokaklarda satılıyordu.

Sanki 2012 yılına girmiş bir halim vardı..

Bundan dolayı da bir hayli sevinçliydim..

Michelangelo dedim de insan Roma'yı gezerken Michelangelo'yu daha iyi anlıyor.

Bir ülkeye, bir şehire ruh veren, tarihe mal eden, ilgi odağı haline getiren ve hayran bıraktıranlar o ülkenin yazarları, şairleri, sanatçıları, bilim adamları, mimarları vs..dir..

Michelangelo'nun yaptığı Piazza di Popolo'nun batı giriş kapısı, La Creazione, İl Giudizio Universale, İl Mose, San Pietro Cupola, Piazza del Campidoglio ve Cupola della basilica di San Pietro gibi eserlerini insan gördüğü zaman hayran kalıyor. Birde Roma dışında ve İtalya'nın diğer şehirlerinde bir dizi sanat eseri var.

Michelangelo'nun Vatikan'daki St. Pierre Kilise'nin Cupola'sındaki eserini görmek için basamakları tırmanmak gerekiyordu.

Yaklaşık olarak 550 cıvarında basamak.

Basamakların yarısınına yakını asansörle çıkma imkanı vardı. Diğer geri kalanı tırmanmak gerekiyordu.

Bizde asansörle bir kısmına kadar çıktık.

Geriye kalanları tırmandık.

Çıkış merdiveni bir boruyu andırıyordu.. Tek kişinin rahat çıkabileceği bir şekilde yapılmıştı. Bazı yerlerde ise yana doğru eğilerek çıkalabiliniyordu.

Kapalı ve boru halindeki merdivenin basamaklarına tırmananların hepsi nefes nefese kalmışlardı.
Her yaştan insanlar vardı.

Anne ve babalarının telkinleriyle tırmanan gençlerin dışında kaba olarak sınıflandırabileceğimiz iki grup insan vardı.

Birinci grup: Dini bütün olan. Ne de olsa St. Pierre Kilise'nin kubesine çıkıyorlardı.. Kutsal bir alanının doruğuna doğru tırmanıyorlardı.

İkinci kesim ise: Michelangelo'nun sanat eserini yakından görmek için çırpınan "sanat aşıkları"ydı.
St. Pierre Kilise'nin kubesine varıldığında herkes muradına ermiş ve rahatlanmıştı.. Roma'ya gelmişken St. Pierre Kilise'sini, St. Pierre gelmişken Michelangelo'nun şaheserini görmemek olmaz...

İnsan Roma'ya giderken Avereos'un (İbni Ruşt) öğrencisi, filosof Bruno'nun yakıldığı alanıda merak eder.

Bruno'nun kilise'nin emriyle yakıldığı meydan Vatikan'a pek uzak değil.. Nehrin Roma tarafına düşüyor.

Alanın ismi "Campo De Fiori"dir. Giordano Bruno'nun büyük bir heykeli meydanın ortasına dikilmiş ve heykelin kenarlarına engizisyon mahkemesinin figürleri var.

Fakat, "Campo De Fiori" Roma'nın ünlü bir sebze ve meyve pazarıdır.
Bruno'nun heykelinin etrafına haftanın belli başlı günleri sebze ve meyve pazarı kuruluyor.
Bir kaç defa bu pazarı ziyaret ettik..

Bir defa tesadüfen uğramıştık..

Sonra bilinçli bir şekilde Bruno'nun yakıldığı alanı görmek amacıyla gittik.

"Pazar" ve "Bruno" arasında pek ortak paydalar bulamuyorduk. O Bruno ki o dönemin Kilisesiyle sürekli çatışma içindeydi. İtalyan aydınlanmasının önden gelen beyinlerindendi.. Düşüncelerinden dolayı Avrupa'nın bir çok ülkesini dolaşmak zorunda kaldı. Fransa, Almanya ve İsviçre gibi... Bruno'ya daha iyi anlamak için duruşunu kısmende olsa özetleyen bu söyleminine gözatmak yeterlidir.

"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu aşıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım."

Evet bundan dolayı Bruno ve "sebze pazarını" tam olarak bir araya getiremiyorduk.

Fakat, pazarı gezerken sloganlar duymaya başladık..

"Campo De Fiori"nun hemen bitişiğindeki ve devamı olan alanda İtalyan sendikacıları emeklilerin hakları için bir miting düzenlemişlerdi.

Miting ve Bruno ikilisi kafamızdaki şemaya tam uymuştu.

Biz göstericilerin ve onlarda bizim resimlerini çektiler.

Pazarda yolda yemek amacıyla biraz meyve aldık ve her zaman ki gibi Roma sokaklarına daldık.

Devam edecek

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.