Erkekler zayıfmı?
Geçenlerde ben 3 bayanla birLokantada yemekteydim. İkisi beyaz şarap eşliğinde deniz ürünlerinin tadını çıkarıyorlardı. Onlardan biride nnasıl ve neşekilde olduğunu bilmediğim Lokanta sahbinin patentini satın almış havasıyla isimlendirdiği ‘Diyar B.....’ yemeğini kırmöızı şarap eşliğinde iştahlı iştahlı yerken, bende her zamanki gibi tongaya gelmemek için karışık istedim.Tabiiki bende kış havasına uygun olarak kırmızı şarab istemiştim.Neyse bir ara masa (eğer komşu masalar olmamış olsaydı) tekdüze çatal.bıçak sesleri hakim olmuştu. Sanki Isparta yağlı güreşlerine hazırlanan ‘Aliço’ yada ‘Adanalı Halil’ misali küçük elenseler sağdan soldan atılmaya çalışılıyordu....Tam bu elemeler esnasında bu bayanlardan biri Seher vaktinde Amazonlar diyarına Gül sermiş Sultan gibi: ‘Erkakler zazıftır’ demeye başladı.Masada bulunan 3 bayan hiç düşünmeden sanki çok doğalmış, herkes tarafından kabul ediliyormuş gibi bu yöndeki düşüncelerini açıklamaya çalışıyorlardı....‘Erkekler Zayıftır’Ben ilk önce bayanların yaptıkları bu tespitlerin negatif veya pozitif anlamda olup olmadığına kafa yorarken, onlar habire kendi tezlerini güçlendirmek için yeni argümentler ve yeni tezler, bulgular ileri sürüyorlardı. Bendeki jeton hiç bir telefona uymadığından dolayı habire denemeler yapıyordum.Ama onlarda durmadan yeni tezlerle geliyorlardı: Biri mesleğinin verdiği anahtarı sihirli bir anahtar gibi kullanarak Freud’e taş çıkarırcasına ‘cinselliği’ merkeze koymuştu. Bir diğeri ise M. Mungan dan alıntılar yapıyor: ‘Bir erkek tüm dünyanın yükünü taşır, ama bir kadının başını taşıyamaz’ diye taşı gediğe koymaya çalışıyordu.Üçüncüsü ise ortaya attığı ‘Erkekler zayıftır’ tezine bu kadar destek bulduğundan dolayı alabildiğine seviniyordu.Ben o akşam kendimi tam Bermuda şeytan üçgeninde kayıp etmiş bir gemiye dönmüştüm. Birisinin kocası Çocuklara bakıyor dğerinin Kocası müşterilerle ilgileniyordu. Ben ise yolunu şaşırmış bir Seyah gibi, istikamet bulma denemeleri yapıyordum.‘Erkek’ ve ‘Zayıflık’ kavramlarının bu kadar kolay yanyana getirilmesi beni alabildiğine alabora etmişti. O akşam orada asırlardan beri yaşanan gelenek, görenek,töre,Peygamberlere,Allaha karşı savaş açılmış duygusuna kapıldım.Herşey olabilirdi. Ama ‘Erkek ‘ ve ‘Zayıflık’ böyle kolay yanyana gelemezdi. Biz asırlar boyu bu iki kavramı yanyana gelmemesi için ne bedeller verdik. Tarih boyunca eski Yunan iç savaşlarında,mitolojide,eski Babilde,eski Romada,Bizanslarda,Medlerde,Perslerde,Moğol ve Osmanlılarda biz hep Savaştık,öldük ve öldürüldük... bu iki kelimenin eşleşmemesi için...Din savaşlarında,birinci ve ikinci Dünya savaşlarında biz milyonlarca insan, pardon erkek verdik.Ateşli silahlar çıktığında çok hayıflandık ‘delikli demir çıktı mertlik bozuldu’diye.Biz ‘zayıf’ olmadığımızı göstermek için, tüm fiziki gücümüzü kullandık. Çünkü erkek güçlü olmalıydı. Asırlar boyunca kalabalıklşar bu ‘gerçeği’ hep böyle kabul ettiler.Erkeklerin güçlü olması tüm dinlerin ve onların kullarının yaşamında dokunulmaz bir tabu, günlük yaşamımızı yöneten görünmeyen bir orkestra şefi yada Bourdieunun dediği bir ‘Habitus’du.Ama o akşam tabu yıkılmıştı,üçü birlikte ‘erkeklerin zayıflığını’ diyar-diyar duyurmaya çalışıyorlardı.Ayrıca onların söyledikleri bir Kürd olarakta hoşuma gidemezdi. Başkaları onların söylediklerini duysaydı beni kesinlikle ‘serjin’ diye damgalamaya çalışırlardı.Türklerin ‘mertlik’ dedikleri şey bizim kürdçede ‘mer’ (erkek) den gelir...erkeklerin ‘merdane’ girişimleride hep bizden kaynaklanıyor.Biz erkek milleti hep ‘güçsüzlüğün’, ‘kahramanlığın’ sembolü olduk.Ama o akşam 3 bayan bizi yaban ellere rezil ve kepaze etmek için elbirliği yapmışlardı. Ben ise çaresiz debelenmekten başka bir şey yapamıyordum.Çağlar boyunca biz erkeklere bir yük yüklediler Siz güçlüsünüz!!!! Siz kahramansınız!!! Siz her şeyi yapabilkirsiniz!!! Diye bizi bize rağmen yükler altına soktular. Bizde bize verilen görevleri yerine getirmek için, verilen rolleri oynamak için çırpındık durduk... Mecnun leylaya aşık olduğunda toplum tarafından ‘zayıf düşmüş’ diyerek ‘deli’ damgasını yedi.Ferhad dağlara vurdu... Şeyh Senan Bota Gürci için dinini değiştirdi. Bunların hepsi ‘zayıflık’ olarak görüldü ve yargılandı. Baba Noel eşcinsel olduğundan dolayı kovuldu. Bugün tüm dünyada bir sembol haline geldi. Ama o dönemler ‘zayıf adamdı’...Nasreddin Hocada aynı yazgıyı yaşadı.... Mevlanada....Bu ‘zayıflar’ günümüze kadar geldiler.Biz ‘insanlaştıkca’,’zayıflığımız’ ortaya çıkıyor. Kafalarında güçlü erkek imajını yerleştirenler bizim realitemizle karşılaşınca şoke oluyorlar, çünkü doğdukları,hatta hala doğmadan önce adım adım kendilerine şırınga edilen erkek tiplemesi ‘kafalarındaki’ tip olurken,geçekle çarpıştığında paramparça olabiliyor.Biz erkekler tüm varlıklar gibi ‘zayıf’ olduğumuzu kabul ettiğimiz andan itibaren yeni bir yaşam,yeni ufuklar, yeni umutlar önümüze çıkar. Hayata ve gerçeklere daha rahat ve tabusuz yaklaşabiliriz. Biz kendi gerçekliğimizi kabul ettğimiz takdirde,iki yüzlü janus olmaktan ve kalabalıkların Prokust yatağından kurtuluruz.Çünkü biz zayıfız... Zayıflık bizim gerçeğimiz... Biz doğa karşısında zayıf,insanlığın yaratmış olduğu tarihsel kültürün karşısdında cüce,kendi köyümüz yada kendi mesleğimiz dalında aldığımız kısmöi bilgilerle ‘Fachidiotlar’ gibi bilgi deryasında kayıp olan bir sandal gibiyiz.Bern zayıflığımı gizlemek için çaba vermek istemiyorsam başkaları benim zayıflığımı gördükleri anda eğer rahatsız olmayacaksam iyi yoldayıom demektir. Ama nerede?Ben kendimden korktuğum kadar hiç kimseden korkm uyorum,çünkü kalabalıklar Demoklesin kılıcı gibi başımın üstünde sallanıyor ‘erkekleşen kadınlar’ benim insanlığımı suç diye yüzüme vuruyorlar.Biz erkekler tarih boyunca iktidarla eş anlamlı olduk. Ekonomık,siyasal,kültürel,bilgi ve bilimsel çalışmaların oluşturdukları iktidarın tüm kompozantları bızimle şekil buluyordu. Bizim dünyamıza girmeye çalışan kadınları büyücü diye yakıyorduk. En büyük seyirci kitlemizde kadınlardı. Onlar bizim kendileri için kurduğumuz zindanın en sadık,en aktif ve en amansız beçileriydi.Şimdi biz iktidarımızı yavaş yavaş kayıp ediyoruz (iktidarsızlaşıyoruz demek istemiyorum çünkü buda bizim en hassas noktamız!!!!) İktidarsızlaştıkca insanlar (iki boyutlu) cazibesinide adım adım yitiriyorlar.Çünkü, insanlar kendi kendilerinden nefret ediyorlar, gerçeklerini göstermek istemiyorlar. İnsanların tanrıya inanmaları güçlü olduklarından dolayı değil güçsüzlüklerindendi.Dünyayı anlamıyorlardı,doğa yasaları karşısında çaresizlerdi.Başkalarına ‘zayıf’ demek birazda kendimizle olan bir hesaplaşmadır yada kendimizde olan zayıflığı gizlemektir.Bu durumu G.E. Lessıng şöyle ifade ediyor: ‘Başkalarının zayıflıklarından söz edenler, kendi zayıflıklarını gizlemeye çalışıyorlar’ diye.Schakespeare daha ileri giderek gerçeği iki kelimeyle özetliyor:’HEPİMİZ ZAYIFIZ’!!Yani sonuç olarak bağlamak gerekirse ‘zayıf olmak’ insanidir. Önemli olan bunu bilmek, bilince çıkarmak ve onunla nasıl birlikte yaşanabileciğini öğrenmektir.Öğrenmek; zayıflıktan kurtulmanın ABC sidir. İnsan öğrendikce, daha çok zayıflamaya başlıyor. Çünkü öğrenmenin, yapmanın sınırı yok. Sınırsız ortamda birey cüce kalır. Onun için sınırları koyduk, tabuları oluşturduk, dogmalar üretebildik. İnsanlar yaşadıkca eski Paradigmalar aşılıyor, eski normlar değişime uğruyor. İnsan yeniden başlar, yeni Paradigmalar, yeni yasalar, yeni sınırlar oluşturmaya çalışır.Çünkü insanlar kendilerini sınırlar içine hapis etme kanalıyla kendilerini güvencede hissediyorlar, kendilerini korumaya alıyorlar.Çünkü insanlar zayıf!!!!!Bende insanım!!! Bizde insanız!!!!!Aslında tüm bu çabalarımız, uğraşlarımız ve kendimizi monoton olarak yeniden üretme süreçleri hep ‘zayıflığımızdan’ kaynaklanıyor.‘Güçlü’ olma duygusu insanlara güven verir. Ama resliteye bakıldığında biz insan olarak ne kadar zayıf olduğumuzu her an, her yerde, zaman ve mekanda açık bir şekilde görebiliriz.Biz insan olarak, kendi bedenimize dahil hakim değiliz.Dişimizle, başımızla, kalbimizle, gözümüzle, aklımızla, ayağımızla ve kısacası bedenimizin her parçasıyla ilgilenen ‘uzman’ olan dallar bilim adına oluşmuştur. Bu da yetmiyor gibi her gün yeni alt dallar oluşturuluyor.Bizde birey olarak çaresiz, çözümsüz ve ortaya çıkan her arıza için kendimizi birilerine teslim ediyoruz. Sadece biz insanlar kendi bedenimize, ruhumuza ve psikolojik yapımıza karşı çaresiz kalmıyor aynı zamanda elbiselerimizden iş hayatımızda olup bitenler konusundada tam bir ‘zayıflık’ deryasında yüzüyoruz.Modern toplum içindeki bu korkunç iş bölümü, insanların dünya, kültürel,bilimsel ve tarihsel mirasına ulaşmasını engelleyen bireyleri ‘küçük dünyalı’ yapan ve belirli kavram ve kategoriler içine hapis eden bir ortama götürüyor.Yani kısacası Charlıe Chaplin in ‘Modern Zamanlar’ adlı filminde çizdiği Fordizmin, modern dünyanın aktüel durumunda en uç boyutlarda kendisini dayattığı bir ortamde yaşıyoruz.Ve sonra ortaya çıkıyor: ‘BİZ GÜÇLÜYÜZ’ diye haykırabiliyoruz.Biz insanlar içinde yaşadığımız bu korkunç yanılsama, kendi kendini kandırma istemi belki de yaşama olan bağlılığımızla doğrudan bir ilişkisi var. Bizim kendimize güvenme ve kendimizi savunma mekanizmalarını devreye sokma girişimidir.Bunun için, aynı alanda çalışan insanlar ortak bir konuşma ve tartışma zeminini buluyorlar. Çünkü aynı makinenin bir yedek parçası gibiler.Eskiden bir çok toplumda (halada var) Kastlar,aşiretler vardı. ‘Modern’ toplumlardada aynılaşan ve aynı kalıptan çıkmış gruplar var. Bu grupların içine girdiğiniz anda onların kavram, kategori ve terimlerinin dışında başka bir pencere açtığımız zaman ortalık ölüm sessizliğine bürünür.Koyunların içine kurt, müslüman mahallesinde domuz eti satıcısına benzersiniz.‘Postu’ çıkmış modern toplumlardaki ‘modern kast gruplarıyla’, eski kast ve aşiret yapılanmaları arasında bir temel fark var: Eski kastlar ve aşiretler tarihsel, dinsel yada kan bağı çerçevesinde örülmüş bir iktidar ilişkisine dayalı iken, ‘yeni kastlar’ daha kaygan bir zeminde ‘birey’ olduğuna inanan insanların iktidar savaşım alanına dönüşüyor. Eskiler daha dayanıklı iken, yenileri her an değişen bir zeminde kendilerini yeniden üretmeye çalışıyorlar. Yani kısacası bir kısır döngü olayı gibi bir şey.Üç kadın. ‘erkekler zayıftır’ dedikleri zaman haklıydılar.Çünkü, ‘erkekler zayıf’Erkekler hep kadınlardan korktular ve kadınlara karşı ‘zayıflık’ gösterdiler.Haremlerin oluşum nedenlerinden belkide en önemlisi erkeklerin kadınların denetimine girmesini engellemek için ön tedbir olarak düşünüldü.Bir erkek evlilik öncesi mutlaka harem sürecinden geçmeliydi (tabiki üst tabaka için söylüyorum)çErkeklerin kadınlara karşı bu güvensiz tutumu en açık biçimiyle S.Arabistanda görülmektedir. Ben geçenlerde Badriya EL-Bısherin ‘Asharq AL AWSAT’ gazetesine ‘Düşünümki sen hiç bir hakkı olmayan bir kadınsın’ adlı makalesini okumuştum.Kadın araba kullanamaz, bir erkekten izin almadan okula gidemez, bir erkek (çocuğu,kardeşi) olmadan çarşıya çıkamaz vs.vs.1880 de hubertine Auclert ‘La Citoyenne’ adlı bir gazete çıkarıyordu ve kadın haklarını savunmaya çalışıyordu. O dönem bir polis tutanağı gazete sahibini ‘kadınların erkeklerle eşit olabileceğini düşünen delilik yada histeri hastalığına yakalanan biri’ diye söz etmektedir.Bir arap yazar olan Nawwaf AL-Chamrani, Badriya AL.Bishere yazdığı cevapta: ‘Müslüman dinine göre kadın erkekle eşit değil. Allah sizi kadınların erkeklerle aynı hakka sahip olduğu düşüncesinden ayırarak doğru yola getirsin’ diye yazıyor.Ve bugün gezegenimizde erkekler ve kadınların ezici çoğunlğu bu düşünceyi ya sesli ifade ediyor yada pratikte uyguluyor.3 kadın tam bu ortamda elbirliği yapmış gibi:’erkekler zayıftır’ düşüncesini Urbi et orbi diye tüm gezegene haykırıyorlar.Acaba onlar gerçekten buna inanarakmı söylüyorlar? Yoksa analıktan kaynaklanan gizemli özellikleriyle erkeklerin içindeki çocuğumu gördüler?Kadınlar biraz realist olsalar, bizide bu ‘güçlü erkek’ yükünden kurtarsalar, içimizdeki çocuğa sahip çıksalar ne iyi olurdu. Erkeklerde gerktiğinde özgürce ağlayabilirlerdi, deşarj olma imkanına kavuşur ve kadınlardan önce ölmezlerdi.Sayın bayanlar,Kadınlarda ‘zayıftır’... Şimdi sanki Shakespearein ‘Hamlet’ adlı eserinde formüle ettiği cümlesi kulağıma geliyor:‘ZAYIFLIK SENİN ADI: KADINDIR’Çünkü kadınlarda insandır.Gelin bir ‘Modus Vivendi’ bulalım ‘kendi zayıflıklarımıza karşı sabırlı olalım’ (Shiller)Gezegenimizde yaşıyan tüm canlı varlıklar içinde, doğal ortamda, doğal derisiyle yaşıyamayan tek varlık insandır.Bir zayıflık daha....Aile,aşiret,kast,devlet,polis,ordu,meslek gruplarını oluşturma istemimizin altında yatan gerçeklerden biri belkide en önemlisi‘zayıflığımızdı’Söz konusu kurumlar ve kuruluşlar bizim sığındığımız ‘huzur evleridir’. Ama onları oluşturmak ve yaşatmak için biz ne kadar özgürlüğümüzü bir kenara ne kadar sorumluluğumuzu başkasına havale ediyoruz?Biz insanız!!! Biz zayıfız!!!Keşke sınırlar, tabular, yasalar olmasaydı!!!Ama bugün için değil, bugün böyle bir şey olsa felaket olur.Biz biz olduktan sonra, insanlığımızı yeniden elde ettiktern sonra, yabacılaşmadan kurtulduktan sonra biz değil onlar kendiliğinden caduc olurlar.O zaman biz tam insan oluruz....