Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 24 February 2010

Tarih genel olarak yasanilanlarin bir sonraki kusaklara aktarilmasidir. Cok basit bir tanimlama gibi gelsede tarih bundan baska birsey degildir. Bu tarihin olmasi gibi aktarimini zorunlu kilar.

Tarih ayni zamanda insan oglunun kendi pisliklerini ötmek icin kisiye veya bir cevreye veya zumreye munhasir olarakta yapilir. Yani resmi tarihten bahs ediyoruz. Resmi tarihe ihtiyac duyanlar tarihsel olarak gizlemek istedikleri seyleri baskalastirarak kendi istem ve ihtiyaclarina göre 2tarih" yaparlar. Resmi tarih bilgisi ekseninde olusturulan tarih bilinci ise inkari temel bir kural alirken surekli bilgi akisindan da nasiplenememe gibi bir hantikapla yogruldugundan dirki olgular nedenler ve nicinler karsisinda eklektik olmayi asamaz.

Siyaset yani algilama ve yönetme,degisme ve degistirme gibi bir cok hayati öneme sahip eylemlerin toplami olsa gerek diye dusunuyorum. Algilama yönetme,degisme ve degistirme gibi cok kaba bir tanim gibi görunen siyaset tarifi zorlama yapilmaksizin bu olsa gerek.

Algilama ve yönetme her ikiside neden nicin ve nasil gibi kavramlarin acikliga kavusturulmasiyla mumkun olan seylerdir. Lakin her iki seyde geri planda tarih bilincini zorunlu kilar. Söz konusu seylerin hangi tarih anlayisiyla yapildigi ise degisme ve degistirme espirisinde ortaya cikar.

Genel olarak resmi tarihciler ve kurbanlari degisim ve degistirme anlayislarinda kendilerini ele verirler. Nasilmi yetmedikleri yerde zorlamayi varsa yoksa kendi dogrularinin derinligini ve muhataplarin anlama becerisinden yoksun bioreyler veya kitleler olarak görurler. Yine bunlar surec iciinde kendilerinin seckin ve secilmisler olarak misyon sahibi tanrilar olarak görurler. Peki neden cok merak edenler Kemalizmin gelisim surecini biraz dusunsunler....

Siyaset cok ciddi tarih bilincini zorunlu kilarken,hangi tarih ve tarih anlayisindan beslenmis olmak ise yapilan siyasetin durumunu belirler. Siyaset yapilan alan ve hedeflenen kitle,toplum veya millet yapilacak siyasette hangi tarih anlayisi icinde yapildigi espirisiyle yakindan ilgilidir. Hedef kitlenin tarihiyle yabanci olmak ve resmi tarihte sikisip kalmak insana her zaman zik zaklar cizdirirken insani anlasilmaz da kilan seyin kendisi oluverir.

Aydin: Genel olarak tarih bilgisiyle dolu olmak zorundadir. Tarih bilgisiyle dolu olan aydin ayni zamanda yasadigi döneme karsi sorumludur. Aydin bu sorumlulugunu yasadigi alanda bir muhalif gibi dogru olmayan seylere karsi göruslerini aciklayarak dogrularin serpilip yesermesi icin caba icinde olur.

Aydin derken her konusanin veya görus aciklayaninda aydin olmadigini belirtmek gerekir diye dusunuyorum. Aydinin han gi kaynaktan beslendigi ise o aydinin durusunda önemli yeri vardir. Tipki Turk aydinin Kurde anlamaktan yana acmaz icinde olmasi gibi veya tam tersi Turk tarih tezlerinden etkilenip Kurdi durmaya calisan ama Kurd aydini olmayi bir turlu becermeyen aydinlar gibi.

Bagimsizlik luzumlumu veya luzumsuzmu gibi bir tartismayla baslayan ve bayagi gundem iskal eden sey aslinda tarih,siyaset ve aydin konusunun nekadar önemli oldugunu bir daha gun yuzune cikardi sanirim. Birileri bir takim sorular sorarken,sorulara gelen tepki ve elestiriler karsisindaki tavir sorulari soranin isin ehli olmadigini aciklarken,tarih,siyaset ve aydin durus gibi seylerle MAGAZINSEL seyleri karistirdigida ortaya serpili veriyor.

Her insan istedigi her seyi yazma ve tartisma hakkina elbette sahiptir. Bu bagimsizlik olabilecegi gibi bagimlilikta olabilir. Yani sonuna kadar tartisma olmalidir. Burda bir ittiraz olabilcegini sanmiyorum. Sonuc her görus kisinin kendisini baglar. Fakat burda yapilan sey o degil.

Ögertmen ögrenci veya bir iki dil bilmek gibi seyleri bir erdem gibi satmak yani kendini yamamak veya kendi aczinde kendine sevdelanmak gibi seyleri bir baski unsuru gibi kullanmak yerine varsa sahip oldugu iyi erdemler onlarla yol gösterir. Yol göstermekten yana bir yetersizlik varsa ki var ozaman yapilacak sey cok farkli sey olmalidir. Insanlarin Turkceden baska dil bilmedigini ve Turkce bilgilendigini söylemek kolay ama zor olani TURK TARIH TEZLERININ ETKI ALANINDAN KURTLAMAYIPTA KURDI DURAMAMKTIR.

Eger her unuversite bitiren aydin olsaydi veya cok bilseydi en cok ihanet edenlerde onlar olmazdi. Dunyada inhanete en acik olan alanda ne hikmetse bu alandir. Yani bir insanin kimya veya fizik matamatik jeoloji veya felsefe olmadi sosyoloji okumasi onu her isin ehli yapmadigi gibi böyle bir meziyeti olaninda tartistisi insanlara bu meziyetlerini siralamasi sanirim en hafif deyimle görgusuzluk degilde nedir.

Iyi bir ögretmen iyi bir tarihci siyaset bilimine fakif ve aydin olmak zorundadir. Bunlari yerine getiremeyenlerin birakin ögretmen olmayi ögrenmeye aday olduklari unutulmamalidir. Her tartismanin akabinde kisi kendi eheliyetini ve ehemiyetini hatirlatma aczi icine dusuyorsa nacizana bir öneri bir psikologa acil görun demek sanirim yanlis olmasa gerek.

Sahi magazin unutmustuk. Hep Turklerin magazini olmak zorunda degil yani bizim de magazinimiz olmak zorundadir. Sahi bu yil moda ne bilen varmi??? ama yinede bir iki tuyo vermekte yara var. Yilin en ama ene modasi öncelikle ne yapip edin bir diploma bulun dost sohpetlerinde bayagi havasi varmis. yine flas bir havadis siz siz olun Turkce okumayin o aut oldu. Son okunacaklar yani moda ingilizce eh yetmedimi Zuluca da revasta....

Sevgi ve Selamlar

Federasyon değil, bağımsızlık kalıcı çözümü sağlar [img]http://www.rizgari.com/images/niviskar/H_Cakirbey.jpg[/img] Kuzey Kürdistan bir ülke. Kuzeyli Kürdler de bir ulustur. Aynı zamanda da Kürdistan ülkesinin ve Kürd ulusunun bir uzantısı, bir parçası. Bunda bütün Kürd partiler, örgütler, Kürd aydınlar, demokratlar ve yurtseverler hemfikirdir. Bu kabul gören gerçeklikten çıkan sonuç; Kuzeyli Kürdler yeri yurdu olmayan bir azınlık değildir. Böyle olmadığına göre de, sorun bir millet, bir ülke sorunudur. Başka deyişle, Kürdistan sorunudur. Bu sorun, günümüzde "Ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı" ile formüllenen, kendi toprakları üzerinde, hiç bir yabancı gücün baskısı altında kalmadan, kendi gelecekleri ile ilgili kendilerinin karar verme hakkına sahip olmak, meşru bir hak kabul ediliyor. Bu hakkı nasıl kullanır, o ulus tayin eder. Ilkesel olarak bütün Kürd aydın-demokrat, yurtseverler bunu savunur. Ama sorun Kuzey Kürdistan'a gelince biraz karmaşık bir hal alır. Azınlık talebi tartışılır. Bir ulusun kendi geleceğini kendisinin tayin etme hakkının, elbette ki Kuzey Kürdistan içinde geçerli olması gerekiyor. O halde Kuzey Kürdlerin, bağımsızlıktan yana olanda, olmayanda, özünde bu meşru hakkı savunmayı gerektiriyor. Bu bir haktır. Bu hakkın kullanma zamanı geldiğinde, Kürd milleti nasıl ve ne yönde kullanacağına yalnız o karar sahibidir. O halde, her Kürd bireyinin ortak pay halinde olan bu meşru hakkı savunarak, bu çerçevede değişik alternatifler ileri sürme ve gelecekle ilgili nasıl bir çözümün uygun olacağı ile ilgili kendisinin taraf olduğu yönde düşünce ve davranış sergilemesi, kitleyi o yöne doğru yönlendirmesi, en tabii hakkı. Bu meşru hakkın kullanımında, günümüzde genellikle bağımsız devlet olma yönünde tercih kılınıyor. Bağımsız olma yada birlikte -ortak yönetim altında yan yana- yaşama, iç ve dış koşulları da gözeten, çıkarlara bağlı olan bir durumdur. Bazende iç ve dış şartların bağımsızlığı gerçekleştirecek olgunlukta olmayabilir. Böyle olunca da, bağımsızlık belirli yada belirsiz bir tarihe ertelenerek, bir başka millet ve ya milletlerle, ortak yönetimler oluşturma zorunda kalınır. Bu dün de ve bugün de böyle. Bu gibi ortak yönetimli birlikler her ne kadar gönüllü birlikler denilse bile, genellikle zoraki bir birliği içinde taşır. Günümüzdeki, federasyonlaşma, konfederasyonlaşma veya başka türlü bağımlı ilişkiler gibi... Kuzeyli Kürdler başkasının hak ve hukukunu gaspetmeden-özgürlüklerine zarar vermeden, diğer uluslar gibi, en başta kendi çıkarlarını gözetmek zorunda. Kürdistan sorununun kalıcı çözümü; Kürd milletinin kendi toprakları üzerinde, kendi geleceği ile ilgili yalnız kendisinin karar sahibi olmasıni, bağımsız ve egemen olmasıni gerektiriyor.Bu da yabancı güç durumunda olan, Sömürgeci T.C. nin Kuzey Kürdistanı tamamen terk etmesinden geçer. Federasyon talebine gelince... Genellikle Isviçre, Kanada ve ya buna benzer ülkeler örnek gösterilerek, Kuzey kürdistan sorununun kalıcı çözümü ile ilgili federasyonlaşma ileri sürülür. Bu örneklendirme Kuzey Kürdistanın somut şartlarına benzerlik taşımamaktadır, doğruluk payı yoktur. Federasyonlaşma olabilir ama, bu bir gönüllü ve bütün sorunların çözümü olamaz; baskıyı, adeletsizliği, eşitsizliği içinde taşıyan, zorunlu ve bir dönem için geçici olabilir. Genellikle bütün ortak yönetimli birlikler, iç ve dış şartların zorlamasıyla yada gereksinimi ile ortak yönetimin dayatılması sonucunda oluşuyor. Hiç bir birlik duygusal temelde, -halkların birliği kardeşliği, söylemleri ile- kurulmaz. Bağımlılık dereceleri ise, tarafların içinde bulunduğu çok yönlü iç ve dış konumları, gelişim düzeyleri, birliğin yapısı belirliyor. Daha önce belirtiğim gibi federasyonlaşma, her ne kadar gönüllü birlik denilse de, aslında iç ve dış şartların zorladığı yada gereksinim duyduğu zorunlu birliği içinde taşır. Bu zorunluk birlik iki ayrı biçimde kendini gösteriyor. 1)Birliği oluşturan taraflardan gelen bir baskı sonucu değil, iç ve dış şartların dayattığı gereksinmelerin zorunluluğu sonucundan oluşan birlikler. 2)Birliği oluşturan taraflardan birinin zor dayatmasıyla birliğin oluşması ve devam etmesi. Görülüyor ki duygusal temel de değil, her ikisinde de zorunluluk var. 1)İç ve dış şartların gereksinimi sonucunda devam eden birlikler Her yönüyle olgunlaşmış gönüllü birlikler; iç veya dış, yada her ikisinin zorlamasıyla -yada şartların dayattığı gereksinimler neticesinde-tarafların, ortak çıkarlar temelinde, referandum yoluyla ayrılma hakkı var olmak üzere kurulan uzun vadeli olabilecek -zorunluluğuda içinde taşıyan-gönüllü ortak yönetimli birliklerdir. Bu gibi birliklerde tarafların, tarihsel konumları, ekonomik gelişmeleri, güç dengeleri, paylaşma, hoşgörü ve uzlaşmanın temelini oluşturduğu, birlikte yaşama kültürleri, zihniyetlerin biribirine yakınlıkları -bir balans-söz konusu. Ortak çıkarları devam ettikleri sürece de, bu birliklerin devam etme durumları var. Yani yinede gereksinimlerin zorlaması var.İsviçre, Kanada... vs 2)Federasyonlaşmayı oluşturan taraflardan birinin uyguladığı zoraki birlikler Federasyonlar da, bir tarafın uyguladığı zoraki birlikler olabiliyor. Bu gibi birlikler her ne kadar gönüllülük temelinde denilse bile, öyle değildir ve coğu zaman kısa sürelidirler. Genelikle taraflardan güçlü ve egemen olan, var olan sınırlarını -topraklarını- korumak için, iç ve dış koşulların zorlamasıyla yeni bir yapılanmanın dayatılması sonucunda, yönetimi "paylaşma" zorunda kalmasıdır. Diğer zayıf olan tarafta, yine iç ve dış şartların bağımsızlığa el vermediği durumlarda, şartların olgunlaşması düşüncesiyle, kötünün iyisini seçme durumunu geçici olarak tercih etmesidir. Bu gibi birlikler her ne kadar ayrılma hakkı var olsa bile, yaşama geçebilecek şartları yok. Güçlü olan baskı uygulayarak, birlikler devam eder. Genelikle taraflar arasında, ne tarihsel konumları, ne güç dengeleri, ne ekonomik gelişme düzeyleri, ne kültürel, siyasi yapılanmaları, ne bir arada yaşamanın getirdiği ilişkiler ve ne de bu ilişkilerin yaratığı kültürler ve zihinsel yapı birbirine yakın olabiliyor. Birlikte yaşamayı temel alan ideolojiler bile, dayatma, zorlama ile kağıt üzerinde gönüllü birlik, yönetimi paylaşma ve eşitlik gibi kulağa hoş gelebilecek belirlemeler ileriye sürmelerine rağmen, başarı sağlayamadılar. Toplumların birlikte yaşamaları, kendi yönetimlerinin dışında merkezi ortak yönetime ve ortak paylaşıma sahip olması pek öyle kolay sağlanacak bir durum değildir. Birincisi; toplumlar her konuda güçleri, gelişim düzeyleri birbirine yakın olabilmeli. İkincisi ise, birlikte yaşamanın getirdiği ilişkiler ve bu ilişkiler üzerinde şekillenen birlikte yaşama kültürü, zihniyeti - hoşgörülük, paylaşım ve ortak çıkar düşüncesi- tüm toplumun özümlenmesi veya özümlemeye hazır olma durumlarının olması gerekiyor. Bir başka anlatımla, kişilik yapılarının buna uygun olması gerekiyor. Üçüncüsü ise, gönüllü birlik temelinde olmalı. Referandum yoluyla her zaman ayrılma hakkı olmalı. Niyetler değil, somut şartlar önemli. Çünki birlikte yaşama kültürü; dayatma , zorlama ile kağıt üzerinde yaziıarak, çizilerek olabilecek basit bir şey değildir, toplumların tarihsel yaşamı içerisinde bunu doğal yapısında özümlemesi gerekiyor. Kurt ile kuzunun birlikteliği Kuzey Kürdistan Türkiye ile bir federasyonlaşmaya gidecek ise, bu adeletsizliğin, eşitsizliğin, baskının olduğu geçici ve zoraki bir birlik olacaktır. Deyim yerinde ise, kurt ile kuzu birliktenliği olacak. Tüm yanlarıyla birbirine ters ve aralarında her konuda uçurumlar olan iki toplum; tarihsel konumları, ekonomik gelişim düzeyleri, güç dengeleri, kültürel zihinsel yapıları, toplumsal ilişkileri, birlikte yaşamanın yarattığı -doğal- ilişkiler ve bu ilişkiler üzerinde şekillenen kültürel ve zihinsel yapı gibi.. . *- Biri, tarihsel yaşamından gelen diğer halklara hükmeden işgalci, yağmacı saldırgan konumunun getirdiği, ayrıcalıklı olduğunu sanan yapısına, ırkçılığa kadar varan milliyetçi-şoven anlayışa sahip. Diğeri ise, uzun dönemli özgürlükler içerisinde yaşamayan, ne yazik ki, hep başkalarının yönetimi altında yaşama zorunda bırakılan, aşağılanan milli duyguları zayıflatılan-köreltilen, kaderci bir yapıya zorlanan bir toplum. *- Biri, hep bana bize, benim bizim düşünce temelinde olaylara yaklaşarak, karşıdakini yok etme yada hükümdarlığı altına almayı hedeflerken, diğeri, tam tersi, samimi ve iyimserlikle, karşıdakine var olduğundan daha fazla değer vererek, özgürlüğünden, haklarından ödün vermeyi bile önüne koyar. *- Biri, askeri, ekonomik sosyal ve her düzeyde gelişmiş ve tercübe birikimi olan güçlü devlet mekanizmasina sahip. Diğeri bunun tam tersi. Hiç bir şeye sahip değildir. *- Biri, kin ve öfke ile yoğunlaşan duyguların aşırı şekilde gelişerek, saldırganlığa dönüşen, yok etme temelinde ırkçı şoven düşüncelere sahip. Diğeri ise, kin ve öfke duygularının köreldiği, iyimser bir bakis acisiyla, kardeşligi, birligi ortak yaşamı dillendiren bir yapıya sahip. Daha sayılabilecek çok farklılıklar var. Bütün bunların yanında birde Kürdistan ın parçalanmışlığını eklemek gerekiyor. Kürdistan sorununun nihayi çözümü, parçaların birliğine tekabül eder. Bu da K.Kurdistan in Turkiye ile degil, Guney Kurdistan ile butunlesmeyi ve bu yönlu bir calismayi gerektiriyor Tüm bunlar değerlendirildiğinde, federasyon değil, bağımsızlık kalıcı çözüm olduğu, var olan gerçeklere daha uyumludur. Yeri gelmiş iken bunu da belirteyim, Türk toplumunun bugünkü yapısı gereği, Kürdlerle ve ya başka bir millet ile adaletli bir paylaşımla, eşit hak ve hukuku gözeten bir yönetim altında yaşama olanağı görülmüyor. Yaratılan tabular nedeni ile bu sorunun gereği kadar değerlendirilmediği, kanısındayım. Bir de, yaratılan tabulara ek olarak, ezberci ve kopyacı bir yaklaşımla Türk toplumunun yapısal dokusunu detaylı bir şekilde tanımayı engellemiştir, düşüncesindeyim. Sonuç; *- Sorun, Kürd sorunu değil, Kürdistan sorunu olarak değerlendirilmeli *- Adetsizliği, eşitsizliği baskıyı içinde taşısa bile, bir dönem için geçici zoraki federasyonlaşmaya gidilebilinir ama, bağımsızlık her zaman hedeflenmeli. *- Kalıcı çözüm olan, Kürdistan'ın bağımsızlığı, her yerde her zaman açık, saklısız-gizlisiz vurgulanmalı. H.Çakırbey 16/06/2007-Isveç [email protected]

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.