[url=http://www.newroz.com/modules.php?name=News&file=article&sid=6305]“Vaat edilen kutsal topraklar“, “kutsal millet“ kavramları Yahudilik dini ile birlikte yeşeren kavmiyetçiliğin bu günün modern dili ile tüm dünya için milliyetçiliğin ilk tarihi siyasal embriyonudur. Bütün milliyetçiliklerin tarihsel teorik rahmi oradadır. Bu kavmiyetçi siyasal çıkış, sosyal yapı itibariyle bölgenin her kavminde belli bir biçimde yaşandı. Kürt milleti de bu tarihsel gıdayı Yahudilerin ve onların amansız düşmanı olan Araplardan “mevali sistemi“ ile almıştı. Orta doğu kavimleri bu siyasi gıda ile kavmiyetçiliklerini sonuna kadar kullandı. Fakat modern olan kavmiyetçilik bölge halklarının kendisine yıllarca kıtasına hapis ettiği Batı Avrupa'dan geldi.
Batı Avrupa'da 19 yüzyıldan itibaren milletler milli devlet içinde olmanın siyasal duruşunu sergilediler. Kavmiyetçilik zamanla bu sosyal grup olma kimliksel aidiyetini kapitalizm şartlarında daha modern tarzda milliyetçi siyasi bir kimlik ile örgütlenmenin milli devlet olma biçimini hedefledi. Nitekim bölgemizin milletleri de biraz geç de olsa milli devlet çözümlerini yaşayıp milli sorunlarını kısmen de olsa 20. yüzyılın başında giderdi. Modern milliyetçiliği henüz yaşayan ve milli sorununu siyasal alanda halletmede geciken ve halledemeyen biz Kürtler ise şu yaşadığımız 21. yüz yılda ikili yeni bir süreci yaşamaya başladık. Tüm dünyada siyasal milli çözümlerin bir biçimi olan milli devlet çözümü gerileyen bir olgu iken çok milletli ve kimlikli siyasal organize devlet biçimleri öne çıktı. Artık dünyanın her alanında bu yeni siyasal oluşumlar yükselişte. AB (Avrupa Birliği), NAFTA (Kuzey Amerika Birliği), Şanghay Beşlileri gibi dünyada kurulan çok devletli organize birlikler bu gelişime örnek gösterilebilir. Kürtlerin gelinen bu koşullarda milli sorununu çözümü noktasında milli meselesini ele alışı; eskiden olduğu gibi milli devlet olma şeklinde mi, yoksa çok milletli bir siyasal bileşim içinde mi olacağı noktasında sorularda düğümlenmiş görünüyor. Bu gelişim sadece siyasal nedenler ile izah edilemez. Yani sorun Kürtlerin kendisini boyunduruk altında tutan bölge devletlerine ve onların işbirlikçisi emperyalistlere karşı güçsüzlüğünden kaynaklanmamaktadır.
Kürtlerin özellikle var olan sosyal yerleşim ve yaşam posizyonundan ve son otuz yıl içinde yaşanılan küresel iktisadi koşulların yaratmış olduğu bölgesel şartlardan da ileri gelmektedir. Özellikle bu sosyal ve iktisadi koşullar Kuzey Kürdistan'da ve Türkiye Kürtlerinde oldukça belirgin haldedir. Nitekim kuzey Kürtlerinin, son yıllarda siyasal olarak Türkler ile ayrılma yerine birlikte yaşama seçeneğini ileri sürmesi bir tesadüf değildir. Bir yerde milli sorunların kapanma eşiğine geldiği bu çağda Kürtler çok milletli siyasal yapılarda özgür bir milli bir grup olmanın haklarını arama telaşı içine düştüler. Haklar, kelimesine vurgu yapıyoruz. Bir milletin özgürleşme hakkı elbette o millet tarafından sonuna kadar kullanılmalı. Kolektif olsun bireysel olsun bu haklar sonuna kadar kullanılmalı. Kürt milleti kendi kaderini tayin etmeli. Fakat Kürtler yeni bir süreci yaşıyor. Yaşanan bu yeni sürecin koşullarına uygun hakları özgürleştirebilir. Kuzey Kürtleri bu gün bu hakları başka milletler ile birlik içinde özgürleştirmek istiyor. Sorun bir zihniyetin değişimi değil, değişimler hep olacaktır.
Haklar sorunu da değil. Sorun günün dünyasında ve içinde yaşanılan coğrafyada Kürtlerin özgürleşmesine vereceği siyasal biçimin içeriğindedir. Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan programı artık geride kaldı. Federasyon, Otonomi, Kanton, Federal çok milletli ve kimlikli halklar için oldukça siyasal birlik modeli var. Şimdi bu siyasi perspektifin içi bilimsel olarak doldurulmalı.[/url]
Re: Vaat edilen..