Bilimin Osmanlı imparatorluğu'nun Teşkilat-ı Mahsusacıları, T.C.nin kemalistleri tarafından bir ulusun yok edilmesi amacına araç edilmesi
Bu yüzyılın Kürd bilim insanı tarihsel gerçekliğiyle yüzyüze. Sorumluluğunu yerine getirme konusunda ikircikli davranma hakkı, lüksü yok. Görev, sorumluluk, yetki üçgeninde kendisine düşeni yapmak mecburiyetinde.
Kimyasal maddeler kullanılarak Kürdistan'da gerçekleştirilen jenosidlerle ilgili bilgiler, belgeler yerleştirildikleri, gizlendikleri arşivlerde, kutularda konuyla ilgili kişilerin düğüm bağlarını çözmelerine hazır durumda, okurlarını bekliyorlar.
Kürd ulusunun evlatları bilimsel araştırma konusunu içeren ulusal görevlerini diğer ulusların mensuplarının yapmalarını bekleyemezler. Böyle bir istemleri de olamaz. Kürdistan'da yaşayanlar bir yana, dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan ve öğrenim görme hakkına kavuşan onlarca insanımız araştırma, öğrenme, öğretme görevini rahatlıkla yerine getirebilecek durumdalar. Hem kendi uluslarının fertlerini, hem de diğer ulusların konuyla ilgili fertlerini doğru bilgilendirme bizlerin sorumlulukları arasında.
Jenosid-soykırım konusunu Kürd ulusu açısından ele alınca, Osmanlı ve jenosidler, T.C. ve jenosidler olarak başlıklara ayırıp, Çaldıran'dan, Yavuz Sultan Selim'den itibaren konuyu ele almak gerekiyor.
10 Kasım 2008 tarihli makalemi Kürd Medyasına gönderdiğimde, kimyadal maadelerin kullanıldığı Kürd jenosidleri konusunda bir duyarsızlığın varlığını his ettim. Çerkes ulusundan olan ve T.C.de bürokrat olarak yıllarca rejime hizmet sunan İhsan Sabri Çağlayangil'in 6 dakikalık Doğu Dersim anlatımı ise kürd medyasında sansasyonel etki yarattı. Tabi ki ses kasedi ellerinde olan Dêrsimli erkeklerimizse bilgiyi bana degil, Kürd olmayan bir bayana vermeyi tercih ettiler !
Ulusal hastalığımız, bu konuda da varlığını his ettirdi. Kürd olmayan konuşunca ciddiye alınıyor, dinleniyor. Kürd olmayan yazınca, okunuyor. Özel arşivlerde korunan bilgiler kendisine sunuluyor. Kürd komplekslerinden, zaaflarından kurtulmadıkça sorun yaşamaya devam edecek. Gerçek tarihini sadece kendi ulusunun mensuplarında öğrenebilecek.
Sömürgecilerin özel olarak eğittikleri, kurdukları stratejik merkezlerde görevlendirdikleri, siyasal sistemin hizmetkarları, kulları yaptıkları kişiler bilinçli uygulamalarıyla, T.C. sınırları içinde yaşayan halkları bilgisizlendiriyorlar.
Yönlendirmeyle körleşenler, doğruları görme imkanına da sahip olamazlar. Yalan, yanlış cümlelerin bombardımanına uğrayan, öğrenmemeyi, sormamayı öğrenen bir ulusun evlatları, kendi ölüm kararvericilerini, yok edicilerini yarğılama yerine, kahraman olarak görüp alkışlayabiliyorlar.
Halen tarihimizi analiz edemeyen, sömürgecilerin verdikleri yanlış cümlelerle geçmişi değerlendirmeye çalışan öğrenme tembeli bir halkız. Kürd direnişlerini, isyan olarak ele alıyoruz. Jenosidleri, toplu katliam olarak işliyoruz.
Koçgiri'den, Dêrsim'e Kürdistan topraklarında gerçekleştirilen jenosidlerde hangi kimyasal maddeler, gazlar nasıl, ne miktarda kullanıldılar? Bu güne kadar kaç kürd bu konuyla ilgilendi? Sömürgeci, işgalci devletin kadroları jenosidleri amaçladılar ve gerçekleştirdiler. Bizler jenoside uğrayanların aile mensupları, yakınları, aynı bölgenin insanları, aynı ulusun evlatları teknoloji kullanılarak oluşturulan ölüm tablolarını gerekli bilgilerle, donanımla tuallere çizip, kendi ulusumuzun mensuplarına, dünya kamuoyuna, ilgili kişilere tarif edebildik mi? Hayır.
Bu ilgisizlik, vurdumduymazlık, sorumsuzluk bireysel korkulardan mı kaynaklanıyor? Evet. Öğrenme, öğretme tembelliğinden mi kaynaklanıyor? Evet. Kendi olamama, kendinden, kimliklerinden kaçış, kurumlaşmamayı, örgütsüzlüğü beraberinde getiriyor. Bu durum hesap sormayı, suçluları teşhir etmeyi, yargılatmayı engelliyor. Jenosidleri sürekli kılıyor. Yoketme sevdalılarına cesaret veriyor.
Fransa Cumhurbaşkanı N.Sarkozy, 11.11.08'de 1.Dünya Savaşı'nın 90.cı yıldönümü nedeniyle bir konuşma yaptı. Sayın Sarkozy devlet başkanları, büyükelçiler, B.M. temsilcilerine yaptığı hitapda « Bundan 90 yıl önce 11.11.1918'de 1.Dünya Savaşı son buldu. Savaşa 65 milyon insan katıldı. 8.5 milyon insan öldü. 21 milyon insan yaralandı, sakat kaldı. 4 milyon kadın dul, 8 milyon çocuk ise yetim kaldılar. İşte savaşın bilançosu budur. Anlamak için bu korkunç rakamlara bakmak gerekir.» (Nicolas, Sarkozy, Publié le 11-11-08 à 14:17, Allocution de M. le Président de la République lors de la Célébration Nationale du 90ème anniversaire de l'Armistice de 1918 à Douaumont, Nécropole Nationale de Douaumont – Meuse, Mardi 11 novembre 2008 (http//www.elysee.fr/documents/ındex)
Sayın Sarkozy savaşın insan üzerinde yarattığı tahribatı bir oran da anlattı. Alman Ordusu tarafından, Fransa, İngiltere, Belçika Ordu'larıının mensuplarına karşı kullanılan kimyasal silahlardan, gazlardan bahsetmedi. Hangi zehirli maddeler, gazlar kullanıldı? Hangi ülkelerin askerleri bu maddelerden, gazlardan dolayı sakat kaldılar ya da öldüler? Oluşturulan stoklardan arta kalanlar hangi ülkelere satıldı?
1.Dünya Savaşı'nda Alman Ordusu mensupları Osmanlı Ordusu'nu yönetiyorlardı. Ortak hedef; Orta Asya'ya kadar dünyayı eğemenlik altına alıp, hammade, pazar alanları olarak kullanmaktı. Bu amaçların gerçekleşmesi için de engel olarak görülen halklara karşı korkunç yaptırımlara gidildi. Soykırım, sürgün amaca varmak için kullanılan araçlardı.
Almanlar zehirli gazları ürettiler, kullandılar. Bu maddelerin ne kadarı Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kullanıldı? 1914-18, 1919-23 sürecinde şidettin zoruyla yerleşim birimlerinde veya yerleşim birimlerinin dışında, sürgün yollarında kaç yüz bin insan üzerinde bu gazlar denendi? Derin vadilere doğru sürülen, magaralara doldurulan binler nasıl can verdiler?
Almanlar, kimyasal madde yapımında kullanılan ne kadar maddeyi Osmanlı İmparatorluğu'nu yöneten asker-sivil bürokratlara verdiler? Kaç kişiyi bu maddelerin kullanımı konusunda eğittiler ?
1.Dünya Savaşı sürecinde soykırıma uğratılan Kürdler, Ermeniler, Helen-Rum-Grekler, Asuri-Keldani-Süryaniler bu konuyla ne oranda ilgilendiler? Bildiğim kadarıyla bu güne kadar yerleşim birimlerinde, mağaralarda, vadilerde, geçiş güzergahlarında herhangi bir inceleme yapılmadı ya da yapılamadı. Bu konuda elimde bilgi yok.
Almanların, Fransa, İngiltere ve Belçika halklarına karşı kullandıkları kimyasal silahlar İttihad-ı Terraki Partisi yöneticileri tarafından Ermeni, Grek-Helen-Rum, Asuri-Keldani-Süryani ve Kürdlere karşı kullanılmıştır. Savaş-jenosid suçları işlenmiştir. Bu tarihi bir gerçekliktir.
1.Dünya Savaşı süreci bilim insanları tarafından incelendi. İnceleyenlerden biri Prof.Dr.André Kling'dir. Prof.Dr.A.Kling'in, 1914-1918 dönemine ilişkin olarak Almanların kullandıkları kimyasal silahları incelemiş olması bu gün konuyu bilmek, anlamak isteyenlerin işlerini kolaylaştırıyor. Fransa Bilimler Akademisi'nin tutanaklarının 174.cü cildinde, 16 Ocak 1922 tarihli ve III. No.lu toplantıda yer verilen bilgiler bizleri bilgilendiriyor. Tutanaklar, Fransa Kimyasal Savaş Maddeleri Hizmet Bürosunda korunmaktalar.
Olivvier Lepick ise 1998'de, İsviçre'nin Cenevre kantonunda bulunan Uluslararası İlişkiler Yüksek Araştırmalar Enstitüsünde yaptığı tarih doktorasında, 1.Dünya Savaşı'nda kullanılan kimyasal gazların, silahların listesini veriyor;
“Başlıca tahriş, sinirlendirici maddeler;
• le bromacetone (CH3-CO-CH2Br) ;
• le bromure de benzyle (C6H5-CH2Br) ;
• le bromure de xylyle (CH3-C6H4-CH2 Br) ;
• le bromomethyl ethyl cetone (CH2Br-COOC2H5) ;
• le bromacetate d'ethyle (CH2Br-COC2H5) ;
• le cyanure de bromobenzyle (C8H6BrN) ;
• l'iodacetone (CH3-CO-CH2I) ;
• 1'iodacetate d'ethyle (ICH2COO2H5) ;
• l'iodacetate de methyle (ICH2COOCH3) ;
• l'iodure de benzyle(C6H5-CH2I) ;
• l'iodure de xylyle (CH3-C6H4-CH2I) ;
• le chloracetone (CH3-CO-CH2Cl) ;
• le chlorure de benzyle (C6H5-CH2Cl) ;
• le chlorure de xylyle (CH3-C6H4-CH2Cl) ;
• le chlorure de cacodyle ((CH3)2=As-Cl) ;
• le chlorure de benzyle orthonitre (O2N-C6H4-CH2Cl) ;
• l'acroleine (H2C=CH-CHO) ;
• le chlorosulfate d'ethyle (Cl-S03C2H5) ;
• le chlorosulfate de methyle (Cl-S03CH3).
Öksürtücü maddeler :
1. le cyanure de diphenylarsine ((C6H5)2=As-CN) ;
2. le chlorure de diphenylarsine ((C6H5)2=As-Cl) ;
3. le dichlorure d' ethylarsine (C2H5-As-CL2) ;
4. le dibromure d'ethylarsine (C2H5-As-Br2) ;
5. le dichorure de phenylarsine (C6H5-As-CL2) ;
6. le dibromure de phenylarsine (C6H5-As-Br2) ;
7. le sulfate de dimethyle (SO2(OCH3)2).
Deride kabarcıklar yaratan maddeler;
8. le sulfure d'ethyle dichlore (S=(C2H4CL2)) ;
9. le dichlorure d'ethylarsine (C2H5-As-CL2) ;
10. le dibromure d'ethylarsine (C2H5-As-Br2) ;
11. le dibromure de methylarsine (CH3-As-Br2).
Nefes almayı önleyen, kesen , boğucu maddeler;
12. le chlore (CL2) ;
13. l'oxyeWorure de earbone ou phosgene (COCL2) ;
14. le chloroforrniate d'ethyle monochlore (ClCO-OCH2Cl) ;
15. le chloroforrniate d' ethyle trichlore ou diphosgene (CL-CO-OCCL3) ;
16. la chloropierine ou trichloronitromethane (N02-C=CL3) ;
17. le chlorure de phenylcarbylamine (C6H5N=C=CL2) ;
18. le tetrachlorosulfure de carbone (CCL3-SCL) ;
19. le brome (Br2) ;
20. l'acroleine (H2C=CH-CHO) ;
21. le sulfure d'hydrogene (H2S).
Zehirler :
22. l'acide cyanhydrique (HCN) ;
23. le chlorure de cyanogene (CNCL) ;
24. l'iodure de ecyanogene (CNI) ;
25. le bromure de cyanogene (CNBr) ;
26. le chlorure de phenylcarbylamine (C6H5-NC=CL2).
(Olivier Lepick, La Grande Guerre Chimique 1914-1918, PUF 1998, Paris, p.13, 14, 15)
Dr.Lepick'e göre; toplam olarak 112.600 ton kimyasal madde kullanıldı. Bunun 52.000 tonunu Almanya, 26.000 tonunu Fransa, 14.000'unu İngiltere kullandı. Sadece 1915'de Almanların kullandıkları kimyasal silah 3.600 tondur.
1914'den, 1918'e kadar savaşta toplam 1.389.000 top kullanıldı. Ayrıca 1916'da 35.000 ton kimyasal silah, 1916'da 59.000 ton kimyasal silah kullanıldı. Ağustos 1914 ile Kasım 1918 arası kullanılan kimyasal silahlar 66.000.000 tondur.
Bu silahlardan sadece Rusya'da 2.500 kişi ölürken, Batı Cephesi'nde ölü sayısı; 496.200 kişidir. Askerlerin % 70'inin savaşın son 11 ayında kullanılan kimyasal gazlardan öldüklerini tespit eden Lepick, 23.000.000 yaralı ve 8.500.000 ölü olduğunu belirtiyor. ( Olivier Lepick, La Grande Guerre Chimique 1914-1918, PUF 1998, Paris, p.311, 312, 316, 319)
Dr.Lepick bir başka incelemesinde; 22 Nisan 1915'de Almanlar tarafından kullanılan gazlardan bahseder. Bir günlük ölü sayısının; 2-5.000 arası olduğunu, yaralı sayısının ise; 10.000 olduğunu açıklar. (Les Armes Chimique, PUF, QSJ 3472, Paris, 1999, p.34)
1921'de, M.Victor Lefebure'ün ileri sürdügü teze göre ise ölü sayısı 5.000'dir. (Victor Lefebure, The Riddle of the Rhine: Chemical Strategi in Peace and war, Londres, ed.Collins&Co, 1921, p.27 a 35)
1921'e ve Koçgiri'ye gelince;
Koçgirililerin karşılarında, Osmanlının bütün kurumlarını, kuruluşlarını kullanan, Bolşeviklerin mali, teknik, askeri desteğine sahip olan bir Kongre yönetimi vardır. Osmanlı Ordusu, paramiliter güçleri de savaş tecrübesine sahiptirler.
Alman komutanların denetimleri altında 1.Dünya Savaşı süreci içinde Osmanlı sömürgelerinde falliyet yürüten Teşkilat-ı Mahsusa 1921'e gelindiğinde isim degiştirmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa güçleri, Osmanlının bütün olanaklarına, bolşeviklerin desteklerini de katarak Koçgiri'ye doğru yok edici darbeleri indirmek amacıyla saldırıya geçerler. 1920'de, de ingilizlerle yapılan gizli antlaşma da bağımsız bir Kürdistan'ın kurulmasına kesinlikle izin verilmeyecegi belirtilerek, ingilizlerin güvencesi alınmıştır.
Bakanlar Kurulu üyeleri 13.03.1921'de Nurettin Paşa'yı “Seferde Ordu Komutanı “ görev ve yetkisiyle Koçgiri ulusal kurtuluş harekatını bastırmakla görevlendirirler. Nurettin Paşa, bir bildiri yayınlayarak Sivas askerlik şubesinden 1308 ve 1309 doğumluların askere alınmalarını ister. Bütün jandarma birlikleri, Sivas askerlik şubesi emrine verilirler.
Üst düzey Teşkilat-ı Mahsusa kadrolarından oluşturulan bakanlar kurulunun onayı ile Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa'nın askeri birliklere verdiği talimat;
“Harekattın şiddeti ayaklanmanın tertipçisi ve tahrikçisi olan kişilere yönelik olacaktır. Harekata başlamadan önce her birlik komutanı durumu halka bildirecek ve onları kanunlara uymaya çağıracaktır. Halktan fesadcı ve tahrikçilerin teslimi istenecektir. Verilen süre 48 saati geçmeyecek, bu süreyi aşanlar başkaldırmış sayılacaklardır.
Yakalananların kaçmalarına fırsat verilmeyecek, Sivas Merkez Komutanlığı'na sevk ve teslim olunacaklardır. Direnenler köy halkı oldukları takdir de bu işlem bütün köy halkı için uygulanacaktır. İsteyerek ya da istemeyerek, her ne şekilde olursa olsun ayaklanma ve eşkiyalığa katılmış olanların silahları alınacak. Silahları gizledikleri anlaşılanlar tutuklanacaktır. Düşmanı veya zararlı kişileri topluca yok etmek harekatı Koçgiri'liler, Dêrsim'den gelen asiler ve çevre de isyana katılanlara uygulanacaktır.“ denmekte.
Merkez Ordusu yetkilileri bu talimatın çok gizli tutulmasını isterler. Hükümet üyeleri çevre birimler de yaşayan halkın gücünden de yararlanılmasını emrederler. Hükümete bağlı çevre ; Kafkas, Balkan göçmeni olan değişik halklar hükümete bağlı çevreyi oluşmaktalar. Bunlar Osmanlı-Rus savaşı süreci ve sonrası, Balkan savaşları süreci ve sonrası bölgede Kürd birliğine karşı özel amaçla, tedbir olarak oluşturulan stratejik köylere yerleştirilen müslümanlaştırılmış Balkan ve Kafkas halklarından oluşmaktadırlar. Paramiliter olarak kullanılırlar. Ermeni ve Helen-Rum halklarına karşı kullanılmışlardır. Tecrübe sahibidirler ! Ermeni ve Rum halklarının taşınır, taşınmaz malları kendilerine sunularak memnun edilmişlerdir. Sıra kimliklerinden vazgeçmeyen bölge insanı olan kürdlere gelmiştir.
“.....Kürt ve Arapların düşmanı kan dökücü Nurettin Paşa'yı, Koçgiri' ye saldıran güçlerin komutanı yaptılar. Angora hükümeti Nurettin Paşa'ya büyük yetki verdi. O da seferberliğe başladı ve Koçgiri'lileri “ hırsız, çete, İslamın düşmanları“ olarak suçladı. Propagandasın da “Bunlar Türk düşmanlarıyla, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Ermenistan'la işbirliği içindedirler. Bunlar Halife ve İslamın düşmanıdırlar.“ diyordu. Bu propagandasının Kürtler üzerindeki etkisi ulusal açıdan iyi oldu. Daha fazla direniş, mücadele etkisi yarattı.“ (I.H.Şaweyş, Roja Nuwe)
Koçgiri Kürtlerinin doğaya tapmaları, kafir olarak görülmeleri için yeterlidir. Koçgirililer ; animisttirler. Bugün halen bu inanç güçlü bir şekilde varlığını devam ettirmekte. (Animisme-doğaya tapma)
M. Kemal ve çalışma ekibini oluşturanlar, Müslümanlık dışındaki dini anlayışlara yaşam hakkı tanımazlar. Tahammülleri yoktur. İttihat-ı Teraki Partisi'nin mensubu olan bu kişiler, partilerinin Türk-İslam kritirlerine göre davranış sergilerler. Osmanlı sınırları içine hapsedilen halkları türkleştirme ve islamlaştırma, tek din, tek dil sloğanları canlılığını korumaktadır.
İntikam düşüncesiyle eğitilen, donatılan teşkilatçı silahlı kişiler, Koçgiri ve Koçgiri'lilere ait her şeyi düşman olarak görürler ve saldırırlar. Kaide, kural bilmezler, tanımazlar. Savaş kuralları dahi uygulanmaz. Bundan dolayı Angora'da hazırlanan planlar askeri birimlere ve idarecilere bildirilirken “çok gizli “ tutulmaları istenilir.
Merkez Ordusu “ tenkil harekatı planı “ nı hazırlayıp Genelkurmaya bildirir. Bildirinin altıncı şıkkı ; “Koçgiri aşiretini bir daha başkaldıramayacak hale sokmak, yahut bu aşireti şimdiye kadar yaşadığı alandan parça, parça uzaklaştırıp dağıtmak lüzumlu görüldüğünden bu iki düşünceden hangisinin yapılacağı, tenkil hareketinin vereceği sonuçlara göre ayrıca emredilecektir.“(Rahmi Apak, Türk İstiklal Harbi 6.cilt)
Koçgiri aşireti mensupları Osmanlının Trebizonde, Sewaz, Xarput vilayetlerine bağlı idari birimlerde yaşamaktadırlar. Koçgiri bölgesinde ise sadece Koçkirî-Koçgîrî aşireti mensupları degil, diğer aşiretlerin mensupları da yerleşiktirler.
Mart ayı bölge insanı için büyük bir değer ifade etmektedir. Doğanın canlanması, yerin-gögün birbirine kavuşması törenleri yapılır. 31 Mart en büyük törenin yapıldıgı gündür. Bu süreç içinde “yakın, yıkın, yok edin“ emir zincirleri Angora-Sêwaz-Koçgiri güzergahında şakırdatılırlar.
“Direnen köy ve haneleri yakın“ emri süreci hızlandırır. Merkez Ordusu Komutanlığınca Genel Kurmaya yazılan telgraf dan bir kesit;
“Madde 2 : Uygulanan tedbirlerin esası aşağıdadır.
Koçgiri aşireti ile ona yardım edenlerin silahlarının alınması ve bunlar ile beraber direnmekte ısrar edenlerin köy ve hanelerinin yakılması, mallarına el konulması ve sürgünün beylik ve ağalık tabakasının tamamen kırılarak ortadan kaldırılması.
14 Nisan 1921
Merkez Ordusu Komutanlığı »
Merkez Ordusu harekat planını uygulamaya başlamıştır. Sadece bazı günlerdeki uygulamaları ve gelişmeleri sıralarsak soykırımın boyutu anlaşılabilinir.
Arçaylan köyünden Kuruçay, Avamati ye vadisine bakış.
10 Nisan l92l - Kemah müfrezesi, Giresun müfrezesiyle birleşir. Zımara'ya giden 27.ci süvari tugayı, Kuruçay'ın güneyinde hareket halinde olan halkın bütün hayvanlarına el konulması, bu insanların öldürülmeleri, Koçgiri'lilerin ve Dêrsim'lilerin, Doğu Dêrsim'e geçişlerine izin verilmemesi ve Dêrsim'e geçiş noktalarının tutulması için emir verir.
27.ci süvari tugayı, Quzkuşla bölgesinde, Terkilox'un güneyine doğru giden halka karşı Eğin müfrezesini ve Komır köyü ( Müslümanlar, Kürt değiller ) paramiliter güçlerini harekete geçirir. Halkın şeytan köprüsünden Dêrsim'e geçmesi engellenir. Kıyımdan kaçan insanların hayvanlarına ve taşıyabildikleri erzaklarına el konulur. İnsanlar mağaralara sığınarak ölümcül darbelerden kurtulmaya çalışırlar. Erzincan müfrezesi Fırat'ın kuzeyindeki köylere karşı saldırıya geçer. Köyleri yakmaya başlarlar. Canlıları yok etmek için sahip oldukları bütün araçları, maddeleri kullanırlar.
13 Nisan l921; 14.cü süvari tümeni, Beydağ'ının güneybatısındaki köylere karşı saldırı başlatır. Korkut (Kafkas halklarından oluşmuş)-Karahasan'ın Batı istikameti izlenir. Pazarcık köyü dahil, geçtikleri yerleri yakarlar. 27.ci süvari tugayının görevi Fırat üzerindeki geçiş yollarını tutup, sivil halkın Doğu Dêrsim'e sığınmasını önlemektir.
Çaqsur ( Müslümanlar, Kürt değiller) alanında keleklerle suyu geçmek isteyen halk saldırıya uğrar. Onlarca savunmasız sivil bu alanda boğulurlar, ölürler. Sağ kalabilipte doğuya doğru yönelenler izlenirler. Ilıç (Lîç) ve Kemah (Kamax) arasında bulunan Vaslı'da, sivillere yönelik ayrı bir katliam gerçekleştirilir.
Maksutuşağı (Maxsudan) sırtlarına yerleşen Angora'daki Kongre ye bağlı silahlı güçler Acemoğlu köprüsünü kontrol altına alırlar. Halka ait olan her şey talan edilir. Kabaran bahar suları üzerindeki geçiş noktaları farklı kimlikleri yok etme tutkusunun tutsağı olan kişilerin tatmin noktaları olurlar.
Purê Gaban magaraları, Dereşoran köyü vadide.
l4 Nisan 1921; 14.cü tümen Korkut, Karahasan'ın (Müslüman degiller, Kürt değiller) batısı ve Alşan Çiftliği (Goma Alşan Begê mezin, hareketin savaşçı komutanlarından İzzet Bey'in köyü) bölgesinde konumlanır. 27.ci süvari tugayı mensupları ise mağaralara sığınmış olan silahsız, sivil halkın yaşamına son vermekle meşguldürler.
l5 Nisan l921; 14.cü tümene bağlı güçler sağdan Korkut, Kızılkale(Qizilqele-Mahmut Bey'in köyü ) ve soldan Karahasan, Sorhın (Sorxin), Bogazören (Boxazwêran) güzergahlarında ilerler. Köyler yakılır. Bu köylerin halkı ve Cerid'liler sağ kalabilmek için Doğu'ya doğru yönelirler. Bu köylerin insanlarına ait olan eşyalar ve hayvanlar müfrezeler tarafından gaspedilirler.
16 Nisan l921; 14.cü tümen mensupları Alşan Bey'in konağının bulunduğu Boxazwêran köyünü yakarlar.
Giresun Alayı, Kalkancı bölgesini yakar. Hücum taburu ise Kızıldağ'a (Çîyaysurik) doğru ilerler. 27.ci süvari tugayı Çengeli dağı ve çevresinde yakma, öldürme, talan, tecavüz işlemlerini yürütür.
18 Nisan l921; Alanda bulunan Tugaylardan biri İngurik, Kapımahmut, Boğazören köylerine, ikinci Tugay ise Cefan köyüne gider. Bu köyde toplu mezar oluşturulur. Çorak(Çorax) köyünde de aynı işlem gerçekleştirilir.
Çimen mezrasından (Yoncabayır) Seyd Heydê oradan yaralı olarak kurtulanlardan birisidir. Çorax'daki katliamın tek tanığıdır. 17 kişi bir çukura atılırlar.
Halkın her yıl ibadetlerini yaptıgı Çengeli dagının purları ve magaralar. Bu magaralarda gızlenıyorlar.
Arçaylan ve Moxındi mezraları arasında bulunan, Zimag (orman içindeki mağara) denilen alanda toplu katliam gerçekleştirilir. Kar ve soğuğa karşı korunma amacıyla gece ateş yakılır. Toxıt köyün de konumlandırılan saldırı güçleri tarafından yakılan ateş ve duman görülür. Ertesi gün saldırıya geçilir. Toxıt köyünden bir paramiliterin yol göstermesi sonucu savunmasız olan bu insanların yerleri tespit edilir ve sivil halk toplu halde öldürülür.
Savaşamayan insanların, hamile, bebekli kadın ve çocukların kurtarılması için Doğu Dêrsim'e götürülmelerine karar verilir. Bundan dolayı Haydar Bey, 24 Nisan 1921'de, 2.000 kişilik bir kitleyle Erzincan-Pilömür (Pılemori) üzerinden Doğu Dêrsim'e geçmek ister.
Haydar Bey yanındaki kuvvetlerle Erzingan'ın kuzeyinden geçerek Qureyşan-Xuresu aşireti mensuplarının yaşadığı bölgeye gider. Kongre'ye bağlı ordu güçleri de onları arkadan takip ederler. Haydar Bey, Angora'daki Kongre hükümetini oluşturan teşkilatçılarla gönül birliği içinde olan, ittihatçı Qureyşan-Khuresu aşireti ağası Kör Paşanın (Paşoyê kûr-Pasao kor) saldırganlığı ve saygısızlığıyla karşı karşıya kalır.
Doğu Dêrsim'e geçemeden geri dönmek zorunda kalırlar. Bölge de örgütlenmiş olan Teşkilat-ı Mahsusa, yerli elemanlarıyla, yerlilere karşı saldırıya geçirilmiştir. Bundan dolayı Haydar Bey çaresiz kalır. Koçgirililerle birlikte geri dönerlerken, Kongre'nin teşkilatçı paramiliter güçleriyle, bölgede jenosid görevini yürüten düzenli ordu kuvvetleriyle karşılaşırlar. Çarpışarak
Koçgiri bölgesine varırlar. Bu güzergahda çok sayıda Koçgirili sivil ölür.
Bu vadiler Dogu Dersim`e geçis olanagı saglıyorlar
“İmraniye'de Kumandan Paşa Hazretleri'ne;
No: 99 şifre
Osman Ağanın kumandanlar tarafından bazı kişilere verilen vesikalara itibar etmeyerek, pek şiddetli hareketlerde bulunduğu ve bunu gören halkın haysiyetlerinden dolayı sığınmaya yanaşmadıkları belgelerle öğrenildi. Hareketlerini değiştirmesi için adı geçene kesin emir verilmesi ve mümkün ise bir an önce memleketine iadesi rica olunur efendim.
28 Nisan 1921
Sivas Valisi Cemal »
( Cumhurbaşkanlığı arşivi )
İdari yönetici, askeri yöneticiden istekte bulunur. İslamlaştırıp osmanlı devletinin kulu yapamadıkları, ümmet zincirine bağlayamadıkları Kürdistani bütün kimlikleri koruyan kürdü “ kafir, din düşmanı, kitapsız, hırsız “ olarak gören, Arnavut ve dönme olan Nurettin Paşa, Osman Ağa'nın pratiğinden son derece memnundur. Vali Cemal Bey'in ricası onun için önemli değildir. Tek isteği farklı olanı “yok etme“ olan Osmanlı devletinin askeri kadrosu hedefine ulaşmadan bölgeden ayrılmayacaktır.
Tümüyle yakılan çiman mezrası
Mustafa Kemal ve bakanlar kurulunu oluşturan teşkilatçı ekibi halka en fazla zarar verme yetenegine sahip olanı, en çok canlıyı öldüreni, köy yakanı, tecavüz edeni en iyi noktalara yerleştireceklerdir. Rütbeler yükselecektir. Suç işleyen, yargılanmayacağını bilir. Arnavut Nurettin Paşa, o zamanki özel harb dairesinden görev, yetki, güvence almıştır.
Koçgiri ulusal kurtuluş harekatı yenilgiye doğru gitme gelişmesi gösterince, Merkez Ordusu Sebastia-Sivas'a döner. Komutanları bir bildiri yayınlar. "Koçgiri reislerinden Azamet ve biraderleri Bahri ve Sabit Beylerle, Filig Ali, Hemo ve Zara'nın Çevirmehan'ından Aziz, Taki ve Haydar Bey soyundan Pehlivan ile Hüseyin ve Aşur ile beraber 159 kişi ve ayrıca 113 kişi ölü olarak ve 113 kişi yaralı olarak elde edilmiştir. Aynı zamanda 2000 tüfekle, 218 beygir ve 207 asker firarisi yakalanmıştır“ (NuriDêrsimi - Kürdistan Tarihinde Dêrsim, S. 158 - 159)
Bu bildiride belirtilen sayılar kesinlikle doğru değildir. 113 ölü ve 113 yaralı (!) İnsan isteyerek, seçerek öldürse ancak böyle bir orantı oluşabilir. Gerçekte ise ölü sayısı çok yüksektir. Koçhisar, Zara, Gercanus, Zerenik, Kemah, Divriği ve Kangal bölgesinde geniş bir tarama (!) harekatına girişen Merkez Ordusu güçleri ve Giresunlu çeteler yalnızca 272 kişiyi mi öldürdüler? Gerçek sayıyı onlar da bilemezler. Tarama sözcüğünün anlamı çok farklıdır. Askeri kuralları bilen bu sözcüğü çok iyi yorumlayabilir. Jenosid bu sayılarla gizlenilmek istenmiştir.
Konuyla ilgili olarak Büyük Millet Meclisi'nde ki tartışmalardan bir kaç görüş;
M.Kemal ve yönettiği bakanlar kurulunun kararlarıyla Kürdistan'da görevlendirilen düzenli ve düzensiz ordu komutanları soykırım yöntemiyle savaşırlar. Jenosid öyle bir aşamaya getirilir ki meclistekiler de tartışma gerekliliğini duyarlar. Bu konuyu mecliste tartıştıran kişi Erzurum mebusu, Kürd ve Şadi aşiretinden albay Hüseyin Avni Bey'dir. Basına yansıyan tartışmalardan birisi özetle şöyledir;
Albay Avni Bey: “....hükümet bizi hem ayaklanmanın ciddiyeti konusunda, hem de acımasızca bastırılması konusunda haberdar etmedi....“
Bağırtılar, sesler, susturmalar............
Hükümetin hatası nedir?
Sıralardan değişik sesler...
“Bu bir diktatörlüktür. Biz gerçeği öğrenmek istiyoruz. Ulusun temsilcileri miyiz?
Evet mi? Hayır mı? ....“
“ Siz sadece hükümetin uşaklarısınız..... “
Mebusların sesleri, şiddetli ve uzun gürültü....
Soldan sesler : “....söyleyin siz nereye araştırma heyeti göndermek istiyorsunuz ? Kürdistan ateş ve kan içinde ve siz hala aptal ve modası geçmiş önlemler....“
Sağda ve merkezden sesler : “....susun, hain söylenen gerçek değildir....“
Hemen, hemen bütün mebuslar ayaktadırlar ve birbirlerine bağırırlar....
Abdul-Kader Kemali Bey: (kürsüye sıçrıyor) “ .....hükümet kanuna saygı göstermiyor...“
Uğultular ve bağırmalar...
“Kürdistan'da her şey sakindir demekle, yalan söylüyor....“
Konuşmacının konuşmasına fırsat verilmiyor ve zorla kürsüden indiriliyor)
( La Répression Du Mouvement Kurde », dans le Bulletin Périodique De La Presse Turque n° 15, Paris, Juillet 1921, P. 6)
“Siz sadece hükümetin uşaklarısınız “ çok doğru, yerinde söylenilen bir belirleme. Angora'daki hükümeti oluşturanlar Teşkilat-ı Mahsusa'nın çok özel kadrolarıdırlar. Çeşitli vaatlerle, atamalarla kongreye götürülüp, sıralara oturtulan ve kendilerine konuşma hakkı verilmeyenler ise, o dönemki asker ve sivil Osmanlı bürokrasinin bir kesiminin oluşturdugu meclisin, Teşkilat-ı Mahsusa'nın, yani o günkü derin devletin karargahı olduğunu anlayamamışlardır. Teşkilat adlı gizli devletten habersizdirler. Kullanıldıklarını anlayamazlar !
Yavuz Sultan Selim'den sonra eli en çok Kürd Animist kanına bulaşan Mustafa Kemal 5. 8. 1921 tarihli oturumda kendisini “Başkumandan“ seçtirmiş ve bütün yetkileri elinde toplamıştır. Eleştirmeye, soru sormaya, bilgi edinmeye çalışan atama mebuslara hadlerini bildirir. “Ben varken, kimse ordunun çalışmalarını denetlemeye kalkamaz.“ demektedir. “Başkumandanlık kanunu “nu çıkartarak kendisinin ve diğer ordu mensuplarının çalışmalarının kontrol edilmelerini, sınırlama getirilmelerini engeller. Önlemini alır. Yetki, görev, sorumluluk vardır, ama hesap verme, bilgilendirme, açıklama yapma, sorumlu olma yoktur. Askeri diktatörlük halkları kırma falliyetlerini aralıksız sürdürür.
Meclisteki tartışmaların basına yansımasından rahatsızlık duyan ve tartışmaların yazılmasını istemeyen bazı milletvekilleri, başta Osmanlının idari yöneticisi-mutasarıf, Erzincan mebusu Emin Bey, Koçgiri konusunda görüşme isteyen 107 imzalı bir önerge vererek, gizli oturum isterler. Milletvekillerinden bölgeyi yakından bilenlerin dile getirdikleri gerçekler ise jenosidin boyutunu anlatmaya yetiyor. Değişik tarihlerdeki oturumlarda dile getirilen gerçekleri özet olarak belirtecek olursam;
Büyük Millet Meclisi -Angora, tartışmalar ve görüşler;
Konu : Koçgiri - Ümraniye hadiseleri ve Doğu vilayetlerindeki genel asayış
Reis - Buyurunuz Emin Bey.
Emin Bey ( Erzincan ) : “Efendim gizli oturumu biz istedik. Sebebi de defalacla görmüş ve Ümraniye'den, oradan geçmiş bir arkadaşınızım. Ben, Koçgiri hadiselerini tamamen takip etmiş bir arkadaşınızım. Oradaki cereyanı ahvali tadat etmek için memlekette gerek hayati siyasiyesine ve gerekse orduda dahi heyeti umumiye zannedileceği için gizli oturum talep ettik. Bundan dolayı teklif etmiştim. Çünkü orada öyle bir zulüm icra edilmiştir ki tüyleri ürpertir. Çünkü efendiler memlekete yapılan bütün zulüm felaketi Büyük Millet Meclisi namına yapılmıştır. Bunu anlatmak, açıklamak zannedersem dışarıda kötü tesir yapar. Gizli oturum teklifimiz bundan doğmuştur. Dışarıdakilerin, başkalarının bilmesi lazım gelmez. Dışarı, başkaları bilse de yabancı devletlerin bilmesi gerekmez “
Hacı Fevzi Efendi (Erzingan) : “.... Ümraniye'nin menfaati mevkiiyesi Dêrsim'e nispetten ehemmiyetsizdir. Fakat kavim ve milliyet itibariyle aralarında fark yoktur. Bu itibarla birbirlerine şiddetle bağlıdırlar. Bundan dolayı birbirlerinin tesiriyle etkilenirler. İşte Ümraniye'den Dêrsim dahi etkilenmiştir. Ümraniye'de sebepler ve etmenler pek çoktur.....
Dördüncüsü, çok ileri gitme, arz ettiğim uygulama ki yüce meclisinize aktaramıyorum, anlatamıyorum. Bu uygulama Cengizlerde, Ermenilerde, Yunanilerde olmuş idi. Atlarına binmişler, silahlarını almışlar.....“.
Hacı Ahmet Efendi ( Muş ) : “Hakikaten buraya gelirken uğradığım yerlerde “ bizi de Ermeniler gibi kesecekler “ diyerek dalgalanan bu haberDêrsim'e kadar gitmiştir“
Emin Bey ( devamla ) : “ Ve Ümraniye'de meydana gelen ve başkalarına da ders olacak şekilde cezalandırma denilen bu şeyin Afrika barbarlarının bile kabul edemeyecekleri derecede olduğunu gören Dêrsim'liler korkmuşlardır. “Örneği budur“ demişlerdir. Bu facia Ermenilere bile yapılmamıştır.....“
Koçgirililer halen mağaralardaki iskelet, elbise kalıntılarında, toprakta, köylerdeki toplu mezarlarda gerekli incelemeleri yapabilmiş degiller. Bu soykırımla ilgili olması gereken çalışmalar yapılmıyor.
Qercesar köyü
1937-38 Doğu Dersim ve kimyasal maddeler
Dêrsim 1937-38 isyan değil, ulusal, kültürel, dinsel anlam da sömürgeciliğe karşı bir direniştir. 1925'den itibaren bu bölge her yönüyle araştırılmış, incelenmiş ve elde edilen sonuçlara göre planlamalar, proğramlamalar, hazırlıklar yapılmıştır. Boyutları kapsamlı olan bir jenosid-soykırımdır.
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içine hapsedilen ve 1.Dünya Savaşı süreci içinde asker-sivil osmanlı bürokratlarının yok edilmelerine karar verdikleri halklar bu savaş sonrasında da jenoside uğrarlar. Bu soykırımların uygulayıcıları, hukuki anlamda soykırımlardan sorumlu olan kişiler, Dêrsim soykırımının planlamasını yapan, pratiğe koyan kişilerdirler. Kimilerinde ise soykırım görevi babadan oğula geçmiştir.
T.C. Genelkurma Başkanlığı'nın Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938) adlı resmi yayınında Dêrsim'de uygulanan jenosid eylemleri gizleniyor. Uçakların seferleri, atılan maddeler açıklanmıyor. Kitaptan sadece bir kaç anlatım, kimyasal maddelerin varlığını, kullanıldıklarını ispatlamal için yeterli;
Muxar (Koçyatagı)köyü-Kamax ; soykırım ve çocuk olmak
“ 1 Temmuz 1938; Ayaklanma bölgesindeki haydutların durumu şöyleydi: Haydaran ve Kör Abbas aşiretlerinden 100 kadar silahlı Timnas tepe de ve Roşnak boğazını tutmakta. Bunların aile ve davarları Hinzari güneyindeki dere ve yaylalarda. Silahlı 50 kadar Demenanlı Haydut Dolubaba, Kerenko tepeleri etrafında, aileleri Piter, Kafat ve Laç deresi mağaralarında. Keçel haydutlarından 100 kadar silahlı Karasakal yaylası cıvarında, diğer 50 kadar silahlı Bal Uşağı haydutlarıyla birlikte Dojikbaba kuzey sırtlarında; Abbasan, Aşuran ve Beyit uşaklarından 50 kadar silahlı Dojıkbaba güney sırtlarında; bu haydutların 5-6 bin tahmin edilen aile efradı İskisor, Ahpanos, Horan bölgelerindeki mağaralarda, dere tabanlarında, Sırpat mağaralarında saklanmaktadırlar.“ (T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, seri No:8, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, Genelkurmay Basımevi, 1972, s.432)
Haydaran, Heiderû, Kör Abbas ; Avasû, Roşnak; Rosnage, Demenanlı; Demenu, demenız, Piter; pêterê, Kafat; Kalferat, Keçel; keçelû, Bal Uşağı; bolevanu, Dojikbaba; Tujikbava, Abbasan; Avasû, Aşuran; asuru, Beyit; beytu, İskisor; İksor,
Demenan, Demenu, Demenız aşireti mensuplarının yaylası
“3 Mayıs 1937....Bu arada Demenanlı aşiret reisleri nezdinde toplantı halinde bulunan diğer aşiret reislerinin, havadan bombardıman edilmek suretiyle toplantıyı dağıtmak ve aşiretler üzerinde moral kırıcı bir etki sağlamak luzumu üzerine tayyare alay komutanı komutasında 5 uçaklı bir filo, Kırklardağı darboğazdere yolu-Zele Dağı-Kırmızı ve Kosur dağları kuzeyindeki keçizeken(yukarı bor) köyünü havadan bombaladı. Bu hava taaruzunda özellikle Sabiha Gökçen Hanım'ın attığı 50 kiloluk bir bomba Keçizeken köyünden kuzeye doğru kaçan asi grupa oldukça ağır zaiyat verdiği yapılan gözetlemelerden anlaşılıyordu.“ (T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, seri No:8, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, genelkurmay Basımevi, 1972, s.388)
Demenanlı; Aşira Demenu, demenız, Kırklardağı; Koê Qhelxeru, darboğazdere yolu; rea dere çeti, Zel Dağı; Koê Jele, Kırmızı ve Kosur dağları; Koo sur, keçizeken; borê Äorr.
“26 Mayıs 1937'yi takip eden günlerde de 25.nci Alay, Muhafız Alayı, 62.nci Alay, Jandarma Birlikleri, çıkarıldıkları müfrezelerle tarama işine devam ettiler. Yer yer eşkiya ile müsademe edildi ve uçaklar asi köylerini bombaladılar.“ (T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, seri No:8, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, genelkurmay Basımevi, 1972, s.400)
“Nihayet 22 Haziran 19382de Seyyar Jandarma Alayı tekrar taaruza başlayarak şiddetli müsademelerden sonra saat 08.30'da Amutka köyünü işgal etti. Amutka karakolunu kurtardı. Bu müsademe de bir er şehit, iki er yaralandı. Haydutlardan da karakol civarında 20 kadar ceset vardı. Amutka'nın işgalinden sonra Ali Boğazı'na doğru kaçan haydutlar üç tayyare filosu tarafından bombalanmışlardı.“ (T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, seri No:8, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, genelkurmay Basımevi, 1972, s.429)
Versalê magaraları. Muzır daglarının eteklerinde
“23 Haziran 1938: 57.nci Alay Karargahı, I.nci Tabur ve bir topçu takımı, daha önceki emre göre Bilgeç tepeye gelmiş ve burayı işgal etmişti. Keza bu gün bir tayyare filosu Tagar ve Bozan köylerini bombalamış ve civardaki sürülere makineli tüfek ateşi açmıştı.“ (T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, seri No:8, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, genelkurmay Basımevi, 1972, s.430)
Tagar; Tağu, Bozan; bozu
“8 Temmuz 1938 gününe kadar birlikler bulundukları bölgelerde arazi ve hava şartları çok ağır olmasına rağmen devamlı surette tarama faaliyeti yapmış, bu hareketlerde zaman zaman ve yer yer haydut direnmeleri ile karşılaşıldığı için yapılan müsademelerde kıtalarımızdan bir miktar şehit ve yaralı verilmişti. Haydutlara da oldukça ağır insan ve hayvan zayiatı verdirilmiş, yer yer dehaletler olmuş ve muhtelif bölgelerde haydutların terkettikleri hayvan sürüleri toplattırılmış, yapılan tarama harekatında zaman zaman tayyare desteği de yapılmış ve bazı köyler bombalanmış ve yakılmıştı. Bundan sonraki günlerde de tarama faaliyeti aynı şekilde devam etmiş ve beliren ihtiyaca göre yeni müfrezeler tertiplenip görevlendirilmiş ve bölge komutanlıkları kuruluşlarında bazı değişiklikler yapılmıştı.“ (T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, seri No:8, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, genelkurmay Basımevi, 1972, s.433)
“Haydutların sığındığı, ağızları mazgallı taş duvarlarla kapatılmış mağaralar, cesur askerlerimiz tarafından kuşatılmış top ve makineli tüfek ateşinden başka 25.nci Alay dan gönderilen istihkam müfrezesi tarafından tahrip kalıpları atılmak suretiyle mağaralar tahrip edilerek içindekiler öldürülmüş, can havli ile dışarıya fırlayanlar da ateşle imha edilmişti.“ (T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, seri No:8, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, genelkurmay Basımevi, 1972, s.436)
Re: Koçgiri'den-Dêrsim'e Jenosidler(2)