Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 6 March 2009

Kürt Halkının Özgürlük Davasına Musallat Olmuş Ajanlastırılmış PKK - Ergenekoncular ve Görevlerimiz

Kürt Halkının özgürlüğü için canlarını seve-seve verip toprağa düşmüş şehitlerimizin aziz hatırası ve onların kutsal davası Kürdistan Devrimine saygı ve bağlılığımız gereği, bugün PKK'nin halkımızın özgür geleceğine karşı ördüğü sinsi tezgahı, tezgahları bir-bir tanıyıp teşhir etmek zorundayız.

* * *

Geçtiğimiz haftalarda PKK içinde önemli görevler üstlenmiş, hiç şüphesiz yurtseverlik ve fedakarlıkta sınır tanımadan mücadele etmiş, değerli Salih Aras, PKK'nin 1980 yılları sonlarındaki Avrupa'daki, özellikle de Almanyadaki faaliyetleri hakkında geniş açıklamalarda bulundu ve halen bu açıklamalarına devam etmektedir.

PKK içinde faaliyet yürütmüş ve PKK'yi içten tanıyıp, PKK'nin açıkça hedeflediğini belirtmiş olduğu kürdistanî siyasî amaçlara hiç uymayan pratiğini görmüş ve anlamış olan kadroların, PKK'nin bu kabuledilmez lanetli rolünü, Salih Aras'ın yaptığı gibi geniş bir şekilde ortaya döken, eski PKK kadrolarının sayısı, ne yazıkki bir elin parmak sayısı kadar azdır.

Oysa, şimdiye kadar, hiçbir Kürt hareketine nasip olmamış bir şekilde büyüme ve gelişme şansına sahip olmuş olan PKK'nin, binlere varan kürdistanî kadroları sözkonusudur. Bunların büyük bir kısmı, PKK'nin Ergenekoncu sinsi ajan çarklarında öğütülüp tasfiye edildikleri hakkındaki şüpheler gitgide doğrulanmaya başlanıyor.

Geriye kalan ve bugün PKK'nin bu içyüzünü iyi bilen en azından yüzlerce lider durumunda olan eski kadroların mevcudiyeti sözkonusudur.

Umud ediyoruz ki, halkımızın kurtuluş ve özgürlük mücadelesinde şüphe götürmez, samimi ve yurtsever nedenlerden dolayı PKK'ye katılmış ve mücadele vermiş bu insanlarımız, daha fazla zaman kaybetmeden, bir adım daha ileriye çıkıp, toplum olarak sonucunu yıllardır dörtgözle beklediğimiz bu hesaplaşmayı, bu çok gerekli değerli katkılarını, tarih önündeki sorumluluk ve şahitliklerinin tam bilinciyle yapıp, bu ihanet muhakemesini bir sonuca bağlamamıza yardımcı olurlar.

Kürt özgürlük hareketi artık bu noktadan sonra ergenekonlaştirilmiş bir PKK'yi gerisinde birakabilmeli ve mücadelenin bu kadar zaman kaybını nasıl telafi edebilecek ivedi çalışmalarına koyulmalıdır.

PKK içinde çoğu zaman karşı karşıya geldiğimiz, kürtlük ve kurdistanî mefhumlarıyla tezatlık arzeden durumlar sıkça görülmüştür. Ama bu tezatın Kürdistan kurtuluş ve özgürlük mücadelesinde ne anlama geldiği, ne yazıkki bilince çıkarılamamıştır. Kendim 1988'den ta 1993'e kadar PKK'ye aktifçe, nerdeyse gece-gündüz bile bilmeden, elimden gelen hertürlü katkıyı sundum, değişik görevlerde yer aldım ve bu görevlerimi yerine getirmek için defalarca Almanya'ya gidip orada aylarca kaldım.

Ya ihmalkarlığımızdan, veya ancak bugün anlayabildiğimiz kadarıyla bu kabuledilmez nitelikte, PKK'nin aslında bir anti-kürt harekete dönüştürülmüş olması bilincine, ne yazıkki o zaman kolay kolay sahip olmadığımızdan, bu güne kadar boşluklarda yüzerek büyük soru işaretleriyle yaşamak zorunda kaldık. Ama bugün çok şey ortaya çıkmıştır. Fakat bizim nihayî bir tavır koymak ve Kürdistan kurtuluş ve özgürlük hareketinin PKK tarafından 30 yıldır tıkandırılmış önünü açabilmemiz için, diğer hala konuşmamış, yazmamış kadroların, yurtseverlerin, taraftarların ve sempatizanların artık bu sessizliklerini bozmaları gerektiği ve bunun zamanının neredeyse gelip geçmiş olduğu gerçeğidir.

PKK içindeki Avrupa kitle eylemlerinde, çoğu zaman, içinde bulunduğum kitlede, ileri derecede dil bildiğimden, diplomatik ilişkilerde sorumluluk düzeyinde görevler alıyordum. Her İsveçli parlamenterle yapacağımız görüşmelerde, en azından bir-iki gün önce telefon gelirdi. Telefondaki ses benim kim olduğumu, yakında kiminle görüşmeye gideceğimi biliyor ve niçin bana telefon ettiğini türkçe söylüyordu. Benim bu parlamenterlerle yapacağım görüşmeye en az dört kişilik bir gurup halinde gitmemiz gerektiğini, parlamenterlerle görüşmede ileri sürmemiz gereken 'PKK'nin sadece bir Kürt ulusal kurtuluşçu hareketi olmasından ziyade, bir Türkiye hareketi olduğu' direktiflerini üstüne basa basa belirtiyordu. Hatta iyi hatırlıyorum. Yıl 1989 idi. TC devleti asker ve polislerinin Nusaybin Yeşilyurt'ta kürt köylülerine dişkı yedirme toplu işkencelerini Isveç Sosyal Demokrat, Moderat ve Köylü parlamenterlerine dosya hazırlayıp bildirecektik. Fakat bana gelen telefonlu talimatta 'dosyaya gerek yoktur. Sadece Sosyal Demokratlara gidiniz. Diğerleri tutarsız ve niteliksiz sağcılardır. Şunu da belirtmeyi unutmayın: bütün bu olanlara rağmen, PKK Yesilyurt olayından asker ve polis içinde bir kesimi sorumlu tutup, olayın bütün türk hükümeti, yada bütün bir polis ve askeriyenin eseri olmadığını belirtmektedir. PKK'nin kürt ulusal hareketi olmasıyla birlikte bir Türkiye devrimci hareketi olduğu gerçeğini belirtmeyi unutmayın,' vs, vs.

Her defasında 'PKK'nin bir türk devrimci hareketi olduğu' belirlemesini lobi çalışmalarımızda anlatmaktan sıkılıp utanıyordum. Bir defasında bir milletvekili haklı olarak bize dedi 'madem öyledir, neden bizim İskandinavyada yaptığımız gibi kendi kendinize oturup güzel-güzel bu meseleyi kendi aranızda halletmiyorsunuz be mübarekler, gerçekten de sizi anlamıyoruz?!'

Olof Palme'nin katledildiği dönemlerde, bazı duyarlı, demokrat, hümanist insanlarla İsveç'te birçok araç ve yöntemi kullanarak, karanlık odakların kürtleri Olof Palme'nin katili ve terşrrist olarak suçlamalarına karşı avrupalı demokrat ve ilericilerle ilişkiler geliştirip, dernek kurup ve hatta gazete bile çıkarıyorduk. Bütün bunların giderlerini istisnasız bir şekilde hep kendi ceplerimizden ve mücadelemize inanıp önemli destekler sunan fedakar İsveçli dostların sverek verdikleri maddî ve manevî bağışlarıyla karşılıyorduk. Ayrıca yarattığmız artı değerleri kampanyalara bağış şeklinde PKK'ye veriyor veya değişik zamanlarda direkt Almanya yada Ortadoğuya (Suriye) gönderiyorduk. İsveçli dostlarımız bizim bu fedakarlığımıza fazlasıyla yardımlarda bulunup, Vietnam'lılara ve hiçbir diğer ulusal kurtuluş hareketine bu kadar yardım yapmadık diyorlardı. İsveç'in en önde gelen entellektüelleri, sanatkarları, yazarları ve politikacılarından oluşan bir Kürt Halkının Dostları Derneği oluşturmuştuk. Derneğimize üye olan tanınmış İsveçli aydın ve (hatta) parlamenterler arasında: Jan Myrdal (tanınmış aydın, ideolog), Jan Guillou (tanınmış gazeteci), Eva Moberg (tanınmış kadın hareketi liderlerinden, ideolog), Kristina Koppelberg (İsveçli doktor ve İntellektüel), Gösta Ekman (tanınmış artist), Lennart Lundberg (tanınmış sinolog ve yayıncı), Tom Carlsson (dernek başkanımız, doktor, aydın), Advokat Hans-Göran Frank (parlamenter), Hans Dubber (gazeteci, profesyonel fotografçı, olaganüstü fedakar bir dost) Per Linde (gazeteci-yazar), Tomas Fogelström (gazeteci), Ragnhild Pohanka (parlamenter), vb, vb.. simalar vardı.

Çok seyrek durumlarda eğer gücümüzün yetmediği büyük bir basım veya dağıtım masrafı çıktığında PKK'den yardım almak için başvurduğumuzda, PKK Yönetimi yine aynı teranelerle cevap vermekteydi: 'madem bunlar kürt halkının dostlarıdırlar, size neden yardım etmiyorlar? Bu cevabı duyan İsveçli dostların kafasında soru işaretleri doğmasına rağmen, yinde de zavallı ve hiçbir dostu olmayan, ezilen, mazlum kürt halkının hatırı için, işlerine devam edeceklerini belirtiyorlardı.

Derneklere uğradığımızda da, Almanyadan gelen temsilcilerin talimatları gereği, Kürt Halkının Dostları Derneği'nin binbir fedakarlikla ortaya çıkarilan bütün yayınları toplatılıp ya çöpe atılıyordu veya derneklere uğradığımızda bize iade ediliyordu. Almanya ile bu durumu konuştuğumuzda, bize 'çoğu ajandır bu namussuzların! Samimi değiller. Bırakın. Fazla zamanınızı bunlarla harcamayın.' şeklinde uyarılar yapılmaktaydı. Dernek kadro ve sempatizanları arasında da, alttan alta, İsveçli dostlar ile ilgilenen bizlerin hakkında da, güvensizlik yaratan beyanatlarda bulunmaktaydılar. Oysa bu sözkonusu İsveçli halk hareketi olmaya aday bir oluşum haline gelmiş, bir çok alanda profesyonelce faaliyetler yürütüp, Isveç devlet başkanı Olof Palme'nin öldürülmesinden sonra kürtlerin Avrupada genelde bozulan imajinın yeniden tamir edilmesi ve kürtlerin özgürlük ve bağımsızlık mücadeleleri hakkında önemli derecede anlayış, sempati oluşmasına, yaptıkları özel lobi çalışmalarıyla büyük katkılarda bulunmaktaydılar.

Örnegin bu dostlar ve oluşturulan Kürt Halkının Dostları Derneği, uluslararası hukukçular birliği SIPRI ile, PKK'nin siyasî nedenlerden dolayı Olof Palme cinayeti ile suçlandığına dair girişimde bulunmuş ve SIPRI'den bu konuda bir rapor hazırlamasını istenmiş ve SIPRI İsveçli dostların isteği üzerine 'Kürdistan İşçi Partisi PKK'nin bilinçlice Olof Palme'nin katili olarak gösterilmesi ve PKK'yi karalama'ya dair bir rapor bile hazırladı. Bu rapor'un broşür şeklinde basılıp dağıtılmasının çok önemli olduğunu ve bunu istediğimizde, PKK'nin çok büyük tepkilerini üzerimize çektik. PKK'ye göre SIPRI bu şekilde bir rapor yazdığı halde, PKK'yi karalıyordu(!). Nasıl olur diye sorduğumuzda, Almanyadan gelen PKK sorumlusu (O...), 'PKK böyle istiyorsa, elbette PKK'nin bir bildiği vardır.' diyordu. Bizim ona sorumuz şu oldu: Nasıl olur bu yahu? Bunlar dost ve karanlık odakların suçlamalarını çürüten önemli belirlemeler yapmışlar bu sözkonusu broşürde. Sizin cevabınız bize Kuran'da tercümesi yapılmayan bazı ayet bölümlerinin altına yazılan 'Allahû a'lem bî mûradîhî bîhî', yani 'sadece Allah bundan ne kastedildiğini bilir.' belirlemesini hatırlattı. Çok yanlışsınız, dedik. Bu dayatmadan sonra da, 'Diyar ve arkadaşları fazla kafa karışıklığına neden olacak işlerle uğraşıyor, tekin birisi değildir.' söylentileriyle bana karşı tam cephe alınmaya başlandı.

O zaman tam anlamadıysam, bugün çok net bir şekilde durumu nihayet çözebildim. Durum bundan ibaretti: PKK Olof Palme cinayetinin kendi (kürtlerin) üzerine yıkılmasına resmen razıydı (!). Evet PKK bundan razıydı. Acaba kürtlerin bundan karı ne olabilirdi eğer bu kürtlere karşı dayatılmiş büyük tezgahın bir parçası değildiyse?! (Bu broşür en sonunda basıldı, Avukat Hüzeyin Yıldırım bu broşürü birçok toplantıda delil belgesi olarak göstermiştir ve hala arşivimde bir nüsha mevcuttur).

Bir İsveç halk hareketi konumuna giren, ve giderek büyümeye başlayan bu derneğin aynı adlı Kürt Halkının Dostları (Kurdernas Vanner) adlı yayın organının ikinci sayısına bir Öcalan resmi koymamızı dayattılar. Bu defa yine emir Almanya'dan (direkt Öcalan'dan) dı: 'Madem kürt halkını destekliyorlar, Öcalan'nın resminin yayınlanmasına neden karşıdırlar?'

Her ne kadar şunu dedikse de, 'Kürt halkının dostları'nın siyasî tercih bakımından tarafsız durup, faaliyet yürütmeleri çok önemlidir. Çünkü İİsveç'te bütün bu olanlardan sonra, (iki kürdün - Enver Ata ve Çetin Güngör'ün öldürülmeleri, birde üstüne üstlük O.P. cinayetinin PKK'nin üstüne yıkılmasından sonra), İsveç, İskandinavya'da ve hatta bütün Avrupa'nın PKK'ye ve Öcalan'a artık zerre kadar bir sempatileri kalmamıştı. Hatta Isvec'te PKK ve Öcalan sözleri (bugün bile) küfürle özdeş kelimelerdir. En kötü olanı da bütün kürtlere yönelik fiziki ve saldırılar sözkonusuydu. Kreşlerdeki kürt cocukları dahi bu olumsuzluklardan nasibini almaktaydı. Eğer bu dostlar genelde kürtler hakkında yaptıkları lobi çalışmalarında başarılı olurlarsa, PKK ve Öcalan konusunda da oluşmuş bütün olumsuz imajların rahatça silinebilmelerini sağlıyabileceklerdi.' dedik, fakat bu dediklerimizin beş paralık bir faydası olmadı. Üstüne üstlük o zamana kadar gazetenin ezici çoğunluğu, %90'ı, bu dostlardan oluşmaktaydı. Kürt olarak redaksiyonda şu an belki (Serxwebun'da ajanlikla suçlandiktan sonra siyasetten elini tamemen çektiginden dolayi) ismini yazmami istemeyen bir kürt ve şimdi Güneyin büyük bir şehrinde vali yardımcısı olan güneyli bir yurtsever kürt (...) ve ben vardık. Aramıza Diyarbekir'den yeni köyden gelmiş, okur-yazarlıgı dahi olmayan fakat PKK siyasî eğitiminden geçmiş bir yurtseverin gazete redaksiyonuna alınmasını dayattılar. Bu kişide ikinci sayıda Gazetenin baş köşesine dost editörlerin kararı dışında gazeteyi matbaaya vermeden bir saat önce, ARGK ile ilgili bir haber bölümünün yerine, sadece Öcalan'nın büyükçe bir resmini yerleştirdi ve sonra matbaaya verdi.

Ertesi hafta gazete çıktığında isveçli dostların yaptığı değerlendirme toplantısı çok soğuk geçti. Bir iki ay aradan sonra gazete editörlügünün sayısı 7 kişiden 2'e düştü. Hem gazete ve hemde dernek iki yıl sonra tamamen eridi.

Devam edecek

5.3.2009

Diyar AMÎDA

İSVEÇ

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.