Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 21 December 2008

Konumuz yine Ermeni soykırımı meselesi.
Ermeniler ve Türkler arasında geçmişin hesabı henüz bitmiş değil.
Kıyasıya bir mücadele sürüyor.
Taraflar suçu karşı tarafa yıkmak için habire çaba sarfediyorlar.
Her iki tarafın politıkası suçu Kürdlere yıkmakta örtüşüyor.
Tezlerine haklılık kazandırmak içinde Kürdler içinde gönülü avukat buluyorlar.
Buldukları içinde Şeyh Said'in torunu Abdulilah Fırat'ta var.
Rezil mi rezil.
Uşak mı uşak.
Tam bir yalaka.
İsminin Şeyh Said'le birlikte anılması mide bulandırıcı.
Bir bu rezil herife bakıyorum, birde Türk yazar Ayşe Kulin'e bakıyorum.
El kızına gıpta etmek elden değil.

Ayşe Kulin, kendi değimiyle paşa ailesinden.
Üstüne üstlük birde Ermeni enişte sahibi.
Pardon müslüman olmuş sünetli bir dönme.
Ayşe Kulin'nin yalan üzeri kurulu iddiaların konuşamayacak şahidi.
Çünkü adam yıllar önce öbür dünyayı boylamış.
Konuşma imkanı yok.
Ayşe hanımda bunu bildiği için fırsat bu fırsat deyip adamı kötü emeline alet etmiş.

Dönme eniştenin hikayesi hazin.
Bir şafak vaktinde baba dahil ailenin tüm erkekleri Türk askeri tarafından alınıp götürülmüş, bir daha akibetlerinde haber alınamamış, kendisi tesadüf eseri kurtulmuş, daha sonra annesi bir yolunu bulmuş İstanbula götürmüş, okutmuş.
Kader bu ya. Baba dahil milletini katledenlerin kızına aşık olmuş. Eh bu aşktır ferman dinlemez dedik. Adam bir de din değiştiriyor, sünet oluyor. Buna da onun tercihi dedik.

Ama mesele bununla bitmiyor.
Ayşe Kulin, bu ölmüş insanı şahit göstererek Türklerin Ermenileri katletmediğini ispatlamaya çalışıyor. Tam bir tücar. Kayserili mi ne? Eşeği boyayıp babasına satan cinsten. Yaptığı iş mide bulandırıcı.
Benim ki birazda merak.
Baba ve ailenin diğer erkeklerinin Türk zabitleri tarafından karga tulumba alıp götürüldüğüne, bir daha geri dönmediğinin şahidi bu adam Ayşe Kulin'e ne anlatabilir ki, bu hatun böylesi bir sonuç çıkarabilmiş.
Hiç utanmadan ölmüş dönme eniştesini kendi yalanlarına alet etmiş.
Türktür bunlar.
Kitaplarında yaşayanın yaşam hakkına saygısı olmadıkları gibi, ölülerede saygıları yok.

Ayşe hanım, yalan üzeri kurulu iddialarının doğruluğunu yuturabilmek için birde çok tarih kitabı okuduğuna dayandırmaya çalışıyor.
Çok tarih kitabı okuduğuna eminim, ama okuduğu o tarih kitapları masa başında hazırlanan devletin resmi görüş tezleri. O kitapları yanlız Ayşe hanım okumamış, herkes okumuş, bu nedenle o hurafeleri kendisine dayanak yapmasına hiç gerek yoktu. Çünkü inandırıcılığı yoktur.

Nerden bakarsan bak, Ayşe hanım her Türk ırkçısının yaptığı aptalığı yapmış.
Alıcısı olur mu?
Olmuş bile.
Türk ırkçısı Ertuğrul Özkök paşa, almış Hürriyeteki köşesinde yayınlayivermiş.
Kendisi inanmış mı bu hurafelere?
Hiç sanmıyorum.
Kendisi inanmasada Kürdleri töhmet altında bırakma masa şefi.
Esas mesele Ayşe Kulin'nin aşağıdaki alıntısında.
Yazının Ertuğrul paşa tarafından reklam edilmesinin nedenide bu olsa gerek.

“Biz Türkler ve (madem kimliklerinin vurgulanmasında ısrarcılar) Kürtler, Ermenilerin çoğuna hak etmedikleri bir ezayı reva görmüştük. ..Ermeniler de bugün, nedense Kürtleri bağışlayarak, yalnızca bize, hak etmediğimiz bir cezayı reva görmekteler.“ demiş.
Mensup olduğu Türk milletini bir güzel paklamaya çalışmış.
Ve Kürdleri sanık sandalyesine oturtmuş.
Düşmandır, yapar, minet duyulmaz.

Burda bir parantez açayım.
Bu hanıma Türk ırkçısı dedik.
Haksızlık mı ettik?
Yok canım az bile dedik.
Baksanıza Kürdlerin kendilerini kendi kimlikleriyle ifade etmesine bile tahamülü yok.
Biz de ırkçı deyip taşı gediğine koyduk.

Düşman yaparda, -bizimki demek içimde gelmesede- Abdulilah Fırat'a ne demeli?
Adam gözünü yumuş, ağzını açmış.
Efendilerini temize çıkarmak, hoş tutmak, bireyi olduğu Kürd milletini töhmet altında tutmak için yalakalıkta herkese fark atmış.

Türkler, hem başkalarına uşak olmada, hemde uşak bulmada maharetlidirler.
Kürdler arasında da da buna cevap olma zemini güçlüdür.
Sömürge kişiliğidir.
Kimi Kürd kesimlerinde efendiye yararnma güdüsü bir yaşam tarzı olduğu sır değildir.
Kürd milletini can evinde vuran bu tehlike bir realite.
Tehlikeyi savmanın yolu realitenin görülmesine bağlı..
Ondan sonra bunu bertaraf etmenin yol ve yöntemini bulunmalı.
Bu işin ilk etabı deşifre, teşhir ve tecrittir.
Devamı malum.
Yoksa Kürd'e yaşam haram.

Türk'ün kapı eşiğinde kendileriyle birlikte Kürd milletini bağlama siyaseti sürdüren bu siyasi fahişelere kendilerine göz kırpan sömürgecilerin ikiyüzlülüğüne güveniyorlarsa aldandıklarını hatırlatmak lazım.
Yol yakınken bu ihanetten kendilerini kurtarmaları hem Kürd milleti için, hem de kendileri için hayırlı olur, demek lazım.
Gerisi onlara kalmış bir olay.
Yoksa bu millet bunun hesabını çok sert sorar.

05 Kasım 2006

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.