Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 2 December 2008

Öcalan'ýn vasiyeti...

Temel ikilem þu: ''yönetmek' mi, 'öðretmek' mi? 'Öðretme'nin birey ve toplum geliþimindeki önemini kimseler yadsýyamaz ama 'yönetmek' daha cazip, daha çekici gelmiþtir insana... 'Yönetmek sanattýr' diyerek ataerkil alýþkanlýklarýmýzýn 20. yüzyýlda aldýðý son biçim olan 'Leninist örgütlenme ve yönetim modeli'nin derin izlerini taþýyoruz hala... Eðitirken ya da eðitilirken, ruhumuzu daraltan sýkýlmalarýn, 'yönetirken'; derin ve dingin hazlara býrakmasý þekillendirirken eylemimizi; yönetmeyi 'sanat' sayýp 'ebedileþtiren' bir çað eðitti bizi...

Bilinçli tercih deðil, 'Leninist öðreti'nin kaçýnýlmaz sonucuydu bu...

'Devlete karþý' iken, 'devletleþenler' nasýl bir yabancýlaþma yarattýysa, 'eðitmek için yönetenler' de, iktidarlaþýp kurumlaþmaktan kendilerini alamadý...

Sonuç: Kapitalizmin etkileri karþýsýnda dayanýksýz toplum, iradesiz birey oldu. Sistem çözüldü ve çöktü... Geri dönüþü saðlayan 'küçük meta üretimi' deðildi; iktidara ve yönetmeye odaklý haz kaynaklarýydý. Demokratikleþerek iradeleþmemiþ/özgürleþmemiþ birey ve toplumdu...

***

Kürt Demokratik Hareketi'nin 30.yýldönümü, 'son 30 yýlýn, hatta Kürtler açýsýndan tüm zamanlarýn en büyük kazanýmý nedir' diye sorulsa, akla; kendini, 'siyaset felsefecisi, siyaset bilimcisi, siyaset teorisyeni' olarak tanýmlayan 'Öcalan' gelir.

Kürtlerin ve Kürt demokratik hareketinin son 30 yýla sýðdýrdýðý elbette önemli baþarýlar, önemli adýmlar, geliþmeler var...

Ancak Öcalan, kendini taþýdýðý ve kendinde yarattýðý deðerler bakýmýndan çok daha farklý bir yerde...

***

Öcalan'ý önemli kýlan üç ana olgudan bahsedilebilir.

Ýlki; Ýngilizler tarafýndan planlanan, NATO'nun ise organize ederek uygulamaya koyduðu 'Ýmralý Sistemi' gibi -ki Öcalan buna 'proto-Guantamano' diyor- öldürücü bir sistemin temel gerekçesi olan, özgür ve iradeli duruþudur.

'Ben burada, bu koþullarda her gün zehir yerim ama Amerika'nýn, Ýngiltere'nin, hiçbir gücün denetimine girmem. Burada olmamýn sebebi de onlarýn denetimine girmediðimdendir' sözleri de bunu tanýmlar.

Emperyalist güçlerin denetimine girmektense, her gün zehir yemek...

Ýkincisi; zihinle direnmesi, sürekli zihinsel devrim yapmasý ve düþünsel hazla ayakta durmasý, beslenmesidir. Bu da bir tür 'Nirvana'ya ulaþmak', 'Iþýk Bahçeleri'nin insaný olmak gibidir. Bu devrimi baþaranlarýn iradesine, bilincine ve yüreðine hükmetmek imkansýz gibidir.

'Ben dayanma gücümü zihnimden alýyorum. Zihinle direnmek önemlidir. Filozoflarý inceliyorum. Bunlardan aldýðým hazzý hiçbir þeye tercih etmem' deyiþi bu özelliðiyle ilgilidir.

Üçüncüsü; güncel durumla baðlantýlýdýr: Birey ve toplumu 'yönetmeye çalýþmasý' deðil, demokrasiyi özümsetmesi, bunun uðraþý/arayýþý içinde olmasý, eðitmeyi ve öðretmeyi amaç edinen bir yaklaþýmý benimsemiþ olmasýdýr.

'Benim bütün amacým Kürt halkýna demokrasiyi özümsetmektir, onlarý yönetmek deðil. Kendi kendilerini yönetir duruma gelmelerini saðlamaktýr.'

Diyor ve vasiyet ediyor:

'Halkýmýza da vasiyetimdir. Kimseye tabii olmasýnlar. Kendi özgür iradeleriyle hareket etsinler, karar versinler, bu ben olsam bile...'

***

Vasiyet, insan hayatýnda en anlamlý, en önemli 'son söz' gibidir. Kutsallýk derecesindedir. Vasiyet edenin en çok deðer verdiði, arzuladýðý, gerçekleþmesini istediði þeyi gösterir. Vurgusu, içeriði, anlam bakýmýndan aðýrlýðý farklýdýr.

Yönetmek deðil, halkýn, kendi kendini yönetme yeteneði kazanmasý için eðitmek. Bunun için de demokrasiyi, birey ve toplum olma bilincini özümsetmek...

Kimseye tabii olmayan, özgür iradeleriyle hareket eden, karar veren, alan/uygulayan, yürüyen bir halk yaratmak...

'Yönetme' alýþkanlýklarýný,özgür haz kaynaklarýyla köreltirken, halkýn, birey ve toplumun kendisini öne çýkarmak ve önde durmasýný saðlamak...

Ýþte 'Öcalan evrimi'nin özeti...

Ýþte 30 yýllýk tarihin gerçek birikimi, kültürü...

Vasiyete baðlý olmak ve baðlý kalmak...

Bu vasiyet, Öcalan'da somutlaþan üç ana özellik, 30. Yýlda eleþtirinin de özeleþtirinin de ana temasý gibi...

Birey ve halk (toplum) kavrayýþý ve yaklaþýmlarýmýzý gözden geçirmenin ve hal yoluna koymanýn zamaný deðil mi?

Halkýn mücadelenin neresinde olduðu belli. Peki söz ve karar gücünün neresinde olduðu belli mi?

[b]Insanin bir şeyi savunup savunmamamsi için hakkli ve mantikli sebeplerinin olmasi lazimdir. Keza ayni şey bir kazanima yada bir isteme karşi çikilinacaksa hakkli ve mantikli sebeplerin olmasi lazimdir. Sorun şu: KÜRDLER NE ISTIYORLAR yada KÜRDLER NE ISTEMELIDIRLER veya BIZ KÜRDLER NASIL BIR ÇÖZÜMÜ SAVUNMALIYIZ. Bu sorunun cevabi, hem icinde Kürdistan sorunun cözümünü barindirmakta hemde herkesin gerçek yüzünü ortaya çikmasina da yardim etmektedir. Bizler eğer KÜRDISTAN SORUNUN ÇÖZÜMÜ BAĞIMSIZ KÜRDISTANDAN GEÇER DERSEK. Yani ÇÖZÜM BAGIMSILIKTIR dersek. Kürdistan halkinin yüzde dosandokuzu buna gözü kapali evet derken. Birileri bu talebe yada bu isteme öylesine şidetli bir şekilde karşi koymaktadirlarki, bu karşi duruş neredeyese bizi sömürgeleştiren güçlerin karşi duruşlariyla aynidir. Bu bağimsizlik karşitlari Kürdtürler ve Kürdistani Kurtaracaklarinin da iddasi içindedirler. Bu zatlar ortada politikaci ve aydin sifatlariyala da dolaşmaktadirlar. Peki bunlarin bir alternatif çözümleri varmidir. Kesinlikle yoktur. Zaten bunlarin işi çözüm değil çözümsüzlüktür. Var olan statukonun ömrünü uzatma çabalaridir. BIZ NEDEN BAGIMSIZLIĞI SAVUNMAYALIM KI? Bizim özgürlükten yana bir problemimiz mi yok? Buna hakkimiz mi yok? Bağimsizlik kötü bir şeymidir? Kürdlere zararli bir şeymidir? Kürdler için tehlikeli bir şeymidir? Kürdlerin çikarina degilmidir? Değilse hangi çikarlarina değildir? Kürdlerin bagimsizliklarini istemeleri bir suçmudur? Yada bağimsizlik günahmidir? Kürdler bağimsizliklarini istemekle günahmi işlemiş olurlar? Kürdlerin bağimsizlik istemi ayipmidir? Ahlaksizca bir şey midir? Kürdler bağimsizliklarini elde etmeleri durumunda başkalarinin haklarini mi yemiş olurlar. Yada Kürdler bağimsizliga layik değiler mi? Yoksa daha zamanimi gelmedi? Bir bin yil dahami beklemiz mi lazim? Kürdistanin bağimsizlik stratejisine karsi gelenlerin önce bu sorularin cevabini vemeleri lazim. Siz neden bağimsizliğa karşisiniz beyler?. Kürdlerin 10 bin yilardir yaşadiklari kendilerine ait bir topraklarai var. Bu topraklari hiç kimseden de gasp etmediler. Kürdlerin nufusu 50 milyon civarinda. Var olan devletlerin kaç tanesi bu nufusa sahip? Böylesine köklü ve bu nufusa sahip başka bir ulus varmidirki kendi devletine sahip olmasin? Başka bir halk varmidirki, bizden çok geri bir iki halk grubu tarafindan ikinci sinif vatandaş ve köle olarak sömürülsün ve TC de türk denen azinlik tarafindan tüm hakklari gaspedilmiş olsun(Kürdler tükürse dahi türkleri tüküreklerinde boga bilirler). Biz bir Ulusuz, kendimize ait bir dilimiz, kendimize ait bir kültürümüz kendimize ait bir ülkemiz var ve 2000 li yilarda yaşiyoruz. Ama ismimiz yasak, dilimiz yasak, kültrümüz talan altinda, insan yerine konmadiğimiz gibi kendi öz ülkemizde bir avuç çapulcunun köleleri durumundayiz. 80 yildir büyük bir trajedi yaşamaktayiz. En doğal haklarimiz bile gasp edilimiştir. Tarihi haksizliklarin en büyüğüne uğramiz bir halk olarak, hiç kimseye verecek bir hesamiz yok. Ama bize karşi suç işlemiş ve halende işlemeğe devam eden ülkelere karsi sesimizi çikarmayip bu durumumuzu bir kadermiş gibi kabulenmek neden? En önemli soru bu 80 yillik dönemde dünyanin haritasi üc kere degişmiş olmasina rahmen bizim durumumuzda hiç bir değişikliğin olmamayişinin nedeni nedir? Diş etkenler büyük bir rol oynadi ama bence, köleliğimizin nedenin yüzde doksanin suçu bizim iç nedenlerimizidir. Biz ulusal bir ruha sahip değiliz. Biz ulusal bir önderliğe sahip değiliz. Bizim ULUSAL BIRLIĞIMIZ HIÇ BIR ZAMAN OLUŞMADI(Güneyde yeni yeni filizlenmeye başlayan sancili bir birliğin olmasi sevindirici) Bizim her şeye rahmen ve her koşulda savunduğumuz, kendimiz için olan bir politikamiz olmadi. Her zaman başkalarinin haklari için kendi hakklarimizdan kolayca feragat ettik. Ve sonrada neden hakklarimiz yok diye feryadi figan ettik. Her zaman başkalari kazansinlar diye yapmadiğimiz şey ve vermediğimiz bedel kalmadi. Sonrada biz neden kazanmadik da başkasi kazandi serzenişinde bulunduk. Düşmanimizla restleşmemiz gereken zamanda. Yelkenleri indiren taraf olduk, ilk pazarlikta en aziyla pazarliğa başladik ve payimiza hiç düşüncede. Nasil oldu diye karakara düşündük. Bize ait olan baği haramilere bir kilo üzüm karşiliğinda terk ettik. Bunu sonucunda avucumuzu yaladiğimiz gibi haramiler bizim bağa el koydu. Bugün yapilan şeyde bağimizi geri almak yerine bir kilo üzümün davasini yapmaktan öteye bir şey değil(Bağimsizlik karşitlari israrla bunu yapmakta) Birbirimize karsi oynadiğimiz ayak oyunlarinin yüzde birini dahi düşmana karşi oynama teşebüsünde bulunmadiğimiz gibi biribirimize duyduğumuz kinin binde birini düşmana duymadik. Bizim kadar düşmanina aşik ve ona toz kondurmayan baska bir millet varmidir acaba. 1920 lerde de sorun ayniydi bu gün gene ayni sorun var. Eğer ilada sorunun adini koymak gerekirse. Evet bizim bir kaç tane sorunumuz var. 1- Önderlik sorunu 2- Ulusal birlik (BIRLIK) sorunu 3- Ulusal bilinç ve ulusal değerlerimize sahip çikma sorunu 4- Kendine ve halkin gücüne güvenme sorunu(INAÇ SORUNU) Bunlar bizim hastaliklarimiz ve biz bu hastaliklarimizi taşidiğimiz müdettçe kazanma şansimiz yoktur. BIZ HIÇ BIR ZAMAN GÜÇLÜ BIR ŞEKILDE KENDI ULUSUMUZ VE ÜLKEMIZIN BAĞIMSIZLIĞI IÇIN BIR ISTEMDE BULUNMADIK. Biz, araplar için, Farslar için türklerin bekasi için her şeyi istiyoruzda. BIR BIZ KENDIMIZ IÇIN BIRŞEY ISTEMIYORUZ BIZ KÜRDISTANIN ÖZGÜRLÜĞÜ IÇIN BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. BIZ KÜRDISTANIN ÖZGÜRLÜĞÜ IÇIN BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. BIZ KÜRDISTANIN ÖZGÜRLÜĞÜ IÇIN BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. BIZ KÜRDISTANIN ÖZGÜRLÜĞÜ IÇIN BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. BIZ KÜRDISTANIN ÖZGÜRLÜĞÜ IÇIN BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. BIZ KÜRDISTANIN ÖZGÜRLÜĞÜ IÇIN BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. BIZ KÜRDISTANIN ÖZGÜRLÜĞÜ IÇIN BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. Utanmasi gerekenler bizim ülkemizin ortasinda mayin tarlalari geçiren ve bizi barbarlara peşkeş çekenlerle, bizi acimasizca yok etmek isteyen barbarlar. Halen bizim var olan statumuzun devam etmesi icin herşeyi yapmaktalar ve utanmiyorlar. BIZ kendi hakkimiz olan ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ istemekten utaniyoruz. BIZ HAKKIMIZI ISTE(YE)MIYORUZ IDAA ETMIYORUZ. HAKSIZLAR ISE HAKSIZLIKLARINDA ISRAR EDIYORLAR. Özgürlük, ne ayip, ne günah, nede suçtur. Özgürlük her milletin yaşamasi gereken bir haktir. Suçlular, bir mileti zorla özgürlüklerinden mahrum edenlerdir. Özgür bir Kürdistanda Kürdlerin dili kurtulacaktir ve Kürdler baska dileri dayakla ögrenmek gibi bir ayibi yasamak zorunda kalmayacaklardir. Özgür bir Kürdistanda Kürdler layik olduklari yaşami şereflice yaşayacak, ilkel ve barbar mahluklarca aşagilanamayacaklardir. Özgür bir Kürdistanda, kendi kilamlarimizi, kendi geleneklerimizi, kendi kendimizi yaşayacağiz. Ve artik kendimiz olma gururunu yaşayabilecegiz. Özgür bir Kürdistanda mayin tarlalarinda kolarimiz va bacaklarimiz kalmayacak. Kendi kardeşlerimize gitmek için canimizi riske atmak zorunda kalmayacagiz. Dünyanin en zengin ülkesinde yaşam şitandartlari yüksek bir devlette, insanca yaşamanin kosularina kavuşacagiz. Özgür bir Kürdistan bizim hakkimiz. Özgür bir Kürdistan bizim bin yillik ulusal bir özlemimiz. Özgür bir Kürdistanda şehitlerimizin ruhlari şad û bahtiyar olacak. Özgür bir Kürdistan, artik kimsenin bize çok görmeğe ve hayir demeğe hakinin olmadigi bir hakkimizdir. KÜRDISTANIMIZI BIZ ISTEMEZSEK VE ALMASAK KIM BIZE VERIR? KÜRDISTANIMIZI BIZ ISTEMEZSEK VE ALMASAK KIM BIZE VERIR? KÜRDISTANIMIZI BIZ ISTEMEZSEK VE ALMASAK KIM BIZE VERIR? KÜRDISTANIMIZI BIZ ISTEMEZSEK VE ALMASAK KIM BIZE VERIR? KÜRDISTANIMIZI BIZ ISTEMEZSEK VE ALMASAK KIM BIZE VERIR? Ulusal gercekligimiz bu iken. Kim Neden Hangi hakkla Bizi bu hedefimizden alikoymak ve köleliğimizin devamini bizden istemektedir. Bagimsizlik denen şeyden daha önemli neyiniz ve böylesi bir hedeften vaz geçmemiz için hangi çok çok çok çok önemli sebepleriniz var beyler? Bize aciklarmisiniz. Halkimiz istiyormu ? EVET. Bu bizim hakkimiz mi? EVET. Bunu elde edecek güce sahipmiyiz? EVET. Bu oğurda ağir bedeler ödedik mi? EVET. Peki neden halen buna karşi çikiyorsunuz. Sizin bize sunacaginiz tek bir gerekçeniz var. Ardina siginacağiniz gerekce de şu: ULUSLARARASI KOSULAR UYGUN DEGIL. Bunu savunduğunuz andan itibaren siz kendiniz Kürdleri bir güç olarak görmememkte ve onlari hiç haline getirmektesiniz. Sizin hiçleştirdiğiniz Kürdleri başkalari da güçten saymaz. Dolayisiyla dengede de yeri olmaz. Peki uluslar arasi koşular nedir? Bu koşulari oluşturan, belirleyen ve etkileyen faktörler nelerdir? Uluslararasi gücler dengesi. Nasil oluşuyor bu güçler dengesi denen şey? Güc orani ile, Yani herkes gücü oraninda söze sahiptir. Yani orman kanunudur, güçlü ve akili olan yaşayacak olmayaninda cani çikacak. Peki neden hic bir kere su soruyu kendimize sorma gereği duymuyoruz? Dünyada son yüzyil icinde dünyadaki gücler dengesi üc kere degişti de, neden bizde bir degisiklik olmadi? ÇÜNKÜ BIZ HIÇ BIR ZAMAN DENGEYI ETKILEYECEK BIR GÜÇ OLMADIK YADA DA DAHA DOĞRUSU, GÜÇLERIN YARIŞTIĞI ALANA YA ÇIKMADIK YADA BU GÜÇLER DENGESINIDE BIZI HER SEFERINDE NAKAVT EDEN BOKSÖRLERIN MANAJERLIĞINI YAPIP ONLARIN PAZILARINI YAĞLADIK VE KAZANMALARI IÇIN DUA ETTIK, ONLARA AKIL VERDIK. ONLARIN BIZI NASIL YENEBILECEKLRINI ONLARA ZEVKELE VE ŞEVKLE ANLATTIK. TIPKI BU GÜN BIRILERININ YAPMAKTA OLDUĞU GIBI. YANI KENI POTANSIYELIMIZI YA ORTAYA CIKAR(A)MADIK YADA BAŞKALARIN GÜCÜNE GÜÇ KATMAK IÇIN KULLANDIK. Ha demeki problem bizde. Biz kendimiz dengeye ağirligimizi koymak yerine bizim denegemizi bozanlara omuz verdik. Biraz kaba olacak ama siz böylesi bir meydanda her seferinde kendinize eşekligi reva görürüseniz başkalarinin yapacaklari şey size semer vurmaktir. Biz her seferinde TC, yi Irani, Suriyeyi... Filistini vb kurtarmaği kenimizin asil hedimiz haline getirirsek. Onlari kurtarmaktan bize de sira gelmez. Siranin başindayiz otobüs geliyor ve tek kişilik bir yer var, bu yer bizim hakimiz ve binip gitmemiz gerekirken başkasina yerimizi veriyoruz. Ondan sorada sap gibi oratda kaliyor ve şofüre de kiziyoruz. Bülgemizdeki dengeleri ve uluslararasi güçlerin bölgemizle ilgili politikari oluşuyorken, bölgedeki güçlerin tavirlari, duruşlari ve güçleri, bu pazarlikta ve oluşak yeni dengede onlarin yerini, haklarini ve pozisyonunuda belirler. ULUSLARARASI DENGENIN BÖLGEMIZDEKI DURUMUNU BELIRLEYECEK OLAN BIZIZ. HIÇ KIMSE BIZE RAHMEN BIZIM YOK SAYILDIĞIMIZ BIR DENEGEYI BÖLGEMIZE DAYATAMAZ. Ama biz ne yapiyoruz. Kendimizde başka herkes için birşeyler istiyoruz? Örnegin AB – TC ilişkisi oluşacak yeni bir dengenin olşum sahfasidir. 4 milyon türk 30 milyon kürde kaşi düşünüldüğünde bu dengede kimin borusunun ötmesi lazim? 30 milyon Kürdün. Ama gel görki kazin ayagi öyle degil. 30 milyon kürd bu pazarlikta bir hiç yada eşek mamelesi görmekte. NIYE ? BIZ KÜRDISTANIN ÖZGÜRLÜĞÜ IÇIN BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. BIZ KÜRDISTANIN ÖZGÜRLÜĞÜ IÇIN BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. BIZ KÜRDISTANIN ÖZGÜRLÜĞÜ IÇIN BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. Hatta BIZ BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. BIZ BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. BIZ BIR ŞEY ISTEMIYORUZ. Şimdi bu durum hep böyle devam ederse ve biz enerjimizi bizi sömürgeleştiren ülkelerin çikarlarini savunmakal harcarsak hic bir zaman uluslararasi durum müsayit olmayacak. Siz AB ye TC nin alinmasi için giderseniz. Orada hiç bir şeyi temsil etmezseniz, kim sizi insan yerine kor. Siz „Kürd" sorununu iki dil kursu ve bi „X" ile „W" olarak görürseniz. Alacaginiz şeyde belidir. Demeki BAĞIMSIZLIGA KARŞI ÇIKMAK IÇIN sizin hakkli sebepleriniz yok. Peki neden Kürdleri kandirmakla meşgulsunuz. Efendim Kürdler, şu an hiç bir haklarindan bahs etmemeliymişler de, zorluk çikarmamaliymişlarda(ne denmekse), Iranin, Suriyenin TC nin demokratikleşmesi için çalişmaliymişlarda. Bölgede bariş ortami olmasi için Kürdler kendi haklarindan bahs etmeliymişlerde eğer Kürdler böyle bir şsey isteseler mazalah savaş çikarmişta..... Biz her şeye rahmen bu barbar ve çapulcular sürüsüyle birleikte yaşamağa çalişmaliyizmişizda. Kimine göre müslüman olduğumuz için, kimine göre sosyalist olduğumuz için kimine göre „halklarin kardeşliğinin yüzü suyu hürmetine". Siz böyle düşündükçe payiniza kölelikten başka bir şey düşermi? TC nin Iranin ve Suriyenin hatta Irakin demokratkleşmeleri mümkünmü? Yada onlarin demokratiklesme yada dahada barbarlaşma sornunu neden bizim sorunumuz oluyor? Irakta herşey tüm açikliğiyla ortada değil mi?. Kürdlerin dişinda demokrasi isteyen varmi? YOK. Demokratikleşme olsa dahi bu KÜRDISTAN sorununu çözermi? YOK. Bu gücler Kürdlerin dostlarimidirlar? YOK. Kürdlerin kazanmasi bunlarin kaybetmesindenmi geçer? EVET. Bizim sorunumuzun başida sonuda KÜRDISTANDIR. Halen bağimsizliga karşi ne üdüğü beli olmayan ama özünde Kürdistanin parçalanmişliğinin ve sömürge olarak kalmasinin devamini sağlamak amaci taşiyan bir ideolojiyi savunanlar. Ve bu sürekliliği Kürdlerede kabul ettirmek isteyenler. Sizin politikalariniz Anti- Kürdistani politikalardir. Sizin yaptiğiniz şey Kürd düşmanliğidir. TC den aldiğiniz destekle ortalarda dolaşiyorsunuz. Sizin Kürdlük ve Kürdistanla zere kadar alakaniz yok. Sizler hayin, yalanci ve şarlatansiniz. ............................ BIZ Kürdler BIRLIK ISTIYORUZ. AMA ÖNCE SAFLARIN NETLEŞMESINI ISTIYORUZ. YANI TC YI KURTARMAK ISTEYENLERLE KÜRDISTANI KURTARMAK ISTEYENLERIN AYRIŞMASI LAZIM. TC NIN POLITIKALARINI BIZE PAZARLAYANLARIN MASKELERININ DÜŞMESI LAZIM. BIRLIK AMA KÜRDISTAN IÇIN VE KÜRDISTANI GÜÇLERLE. Biz BAGIMSIZ KÜRDISTANI ISTIYORUZ. BIZ Kürdler ne AB yi nede TC nin AB öyeligini istiyoruz. Bizi ne TC nin „demokratikleşemesi" nede dalkavuklaşmis Kürdlerin TC ye yalakalilari ilgilendirmiyor. BIZ ARTIK KAPIMIZI ÇALAN ÖZGÜRLÜĞE KAPIMIZI AÇMALIYIZ. EVET ÖZGÜRLÜK KAPIMIZDA DURUYOR YAPACAĞIMIZ TEK ŞEY ONU KENDI ELERIMIZLE IÇERI ALMAK.[/b] ONU BAŞKA BIR ZAMANA GÖNDERMEĞE HAKKIMIZ YOK.

Hasan Bildirici: Bugün çözüm isteyen Kürt sorununun vardığı boyutla, Kuzey Kürdistan'daki parti ve örgütlerin bunu karşılamadaki kapasitesini nasıl değerlendiriyorsunuz? PKK çizgisi bu süreci başka bir noktaya taşıyabilir mi? Kürt sorununda tartışmaların ve gücün odağında PKK olduğu için bu soruyu sordum. Tüm eleştiri ve talep düşüklüğüne rağmen Kürt halkı PKK'de ısrar ediyor. Peki PKK ısrarı karşılayabiliyor mu? İsmail Beşikçi: Kürt sorununun geldiği aşamada, parti ve örgütlerin sorunu karşılamadaki durumları nedir? Bugün Kürt sorununda tartışmaların ve gücün odağında PKK vardır. PKK deyince Abdullah Öcalan'ın konumunun değerlendirilmesinde, düşüncelerine bakılmasında yarar vardır. Öcalan devlete karşıyım diyor Abdullah Öcalan, 17 Eylül 2008 tarihli avukat görüşmesinde, “Ben özgür bireyim, devlet kurumuna karşıyım, çünkü devlet bir baskı aracıdır“ diyor. “Benim devlet kurmakla işim yok“ diyor. Görüşme notlarında devlet karşıtlığı ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Öcalan'ın bu görüşlerini sık sık dile getirdiği de biliniyor. İster köleci, ister feodal olsun, ister kapitalist, ister sosyalist/komünist olsun, devletler belirli bir baskıyı bünyelerinde taşırlar. Bu çok açık. Teorik olarak devletin egemen sınıfın baskı aracı olmasıyla, devletin, her gün, her an somut olarak yaşanan baskısı arasında fark vardır. Bu konunun irdelenmesi gerekir. Özgür birey nasıl oluşur? Örneğin Türkiye Cumhuriyeti'ne bakalım. İran İslam Cumhuriyeti'ne, Saddam Hüseyin dönemi Irak Cumhuriyeti'ne, Suriye Cumhuriyeti'ne bakalım. Bu cumhuriyetlerde, Kürtlere, Kürt toplumu olma özelliklerine çok yoğun baskılar var. 1988 Mart'ında, Halepçe'de, Kürtlere soykırım yapıldığı açık bir gerçektir. Halepçe'den önce, hangi gazın daha öldürücü, hangi gazın daha çok kitlesel ölümlere sebep olduğu konusunda deneyler yapılmıştır. Burada laboratuar yine Kürt köyleriydi, cezaevlerinde Kürtlerdi, sırf bu deneyler için kaçırılan Kürtlerdi. Devletin somut olarak Kürtlere nasıl baskı yaptığı ortadadır. Teorik olarak, devlet baskı aracıdır diyerek devlet kurumuna karşı çıkmak başka şeydir, somut olarak, insanlara, kitlelere her an baskı yapan, baskıyı tırmandıran, insanları, kitleleri korkutmaya, yıldırmaya çalışan devlete, içinde yaşadığımız devlete, bu devletin baskılarına karşı olmak başkadır. Türkiye'de de Kürtlere karşı çok yoğun baskılar vardır. Devlet terörü durmadan tırmandırılmaktadır. 18 bin civarında “faili meçhul“ denen cinayet vardır. Binlerce köyün yakılıp yıkılması söz konusudur. Temel geçim kaynaklarının tahribi, milyonlarca insanın, onbinlerce ailenin yerini-yurdunu terke zorlanması, ormanların yakılması, devlet terörünün her zaman yaşanan göstergeleridir. Devlet denildiği zaman bu iki baskının ayrı ayrı kategoriler olduğu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Biri teorik bir baskıdır, “devlet egemen sınıfın baskı aracıdır“ denir. Öbürü, her gün her an yaşanan somut, fiili bir baskıdır. Özgür birey nasıl belirir? İnsan bu somut baskılara karşı durarak özgürleşir. Somut baskılara karşı duran bireyin, bu tür baskılardan uzak kalacağı, azade kalacağı kendi yönetimin kurmanın yolunu-yordamını aramaya çalışması da sürecin farklı bir boyutudur. . Güney Kürdistan'da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ni düşünelim. Saddam Hüseyin döneminde, Kürtlere yapılan baskılarla, Bölgesel Kürt yönetimi'nin baskısı aynı şey midir? Bu örneğin bilince çıkarılmasında ve irdelenmesinde yarar vardır. Öcalan'nın Kürtlere baskı yapan devlete karşı bir sözü yok Abdullah Öcalan ise, devlet kurumuna karşı olduğunu sık sık dile getiriyor ama, somut devlete, Kürtlere her gün her an baskı yapan devlete karşı olduğuna dair bir sözü yok. 24 Ekim 2008 tarihli görüşme notlarında, Öcalan, “Ben savunmalarımda Cumhuriyet ve Türkiye aleyhinde bir şey söylemedim“ diyor. Aslında yukarıda kısaca belirtilen sistematik baskılardan dolayı devleti eleştirmesi gerekmez mi? Öte andan Öcalan'ın Türk, Arap ve Fars devletleriyle bir sorunu yok. O sadece Kürtlerin bir devlete sahip olmasını istemiyor. Bu da zaten, başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere, İran, Irak, Suriye devletlerinin görüşüdür. Cezaevinde, devletin çok sıkı denetimi altında tutulan PKK liderinin, örgütünü yönetmesi, Kürtlerin önünü kesmeye çalışması yanlıştır. Bu, ahlaki bakımdan da yanlıştır. Abdullah Öcalan, örneğin Filistinlilere şöyle diyor mu? “Ne diye ayrı devlet peşinde koşuyorsunuz, Musevilerle kardeş kardeş yaşayın.“ Veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne, Kıbrıs Türklerine şöyle diyor mu? “Devlet gericiliktir. Ne diye ayrı bir devlet olarak tanınmak istiyorsunuz, Rumlarla bir arada yaşayın...“ Böyle demiyor. Bunu sadece Kürtlere söylüyor. “Devlet gericiliktir, sakın yanaşmayın“ diyor. Ancak devletin fiili olarak yaşanan baskılarına hiç sözü yok. Abdullah Öcalan, 24 Ekim 2008 tarihli avukat görüşmesinde, milliyetçiliğe karşı olduğunu da vurguluyor. “Ben her türlü milliyetçiliğe karşıyım. Türk, Kürt, Arap, Fars,Alman milliyetçiliği fark etmez. Hepsine karşıyım., her türlü milliyetçiliği lanetliyorum“ diyor. Kürtlerin, Türk, Arap, Fars, Alman milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliğini aynı kefeye koymaları bana çok şaşırtıcı gelmektedir. Kürtler için Türk milliyetçiliği, elbette olumsuzdur. Çünkü, diliyle, kültürüyle Kürtleri tarihten silmek istiyor, Kürtlerin kökünü kazımak istiyor. Kütler için Arap Milliyetçiliği elbette kötüdür. Çünkü, soykırıma varan operasyonlarla Kürtleri yok etmek istiyor. Kürtlerin bu saldırgan milliyetçiliklere, ırkçılıklara karşı kendini koruması, diline, kültürüne sahip çıkması neden kötü olsun? Hatta, bu saldırgan milliyetçiliklere, ırkçılıklara karşı direnme, kendi köküne yönelme gerekli değil midir? Kürt milliyetçiliği bundan başka nedir? Kürt milliyetçiliği ile, Kürt yurtseverliği kanımca aynı şeydir. “Bir Kürt dünyaya bedeldir“ diyen, Kürtleri, Arapları, Farsları Kürtleştirmeye çalışan, Kürtleşmeyenleri idari ve cezai yaptırmalarla yıldırmaya çalışan, cezaevlerine dolduran, imha operasyonları uygulayan Kürt otoriteleri mi var? Olmadığı biliniyor. O halde, Kürt milliyetçiliğini, Türk, Arap, Fars milliyetçilikleri ele aynı kefeye koymak yanlış değil midir? Kürtleri ve Kürdistan'ı müştereken baskı altında tutan devletlerin engellemek istedikleri esas süreç de Kürtlerdeki bu milliyetçi gelişmelerdir. Kürt diline, Kürt kültürüne neden sıkı yasaklar getiriliyor? Bu durum karşısında, Kürtlerin biraz milli duyguya sahip olmaları, milliyetçi olmaları gerekmez mi? Ben Kürt milliyetçisi değilim demek bir zaaftır Kürtlerin önemli bir kısmı, özellikle de okur-yazar olanlar, “ben milliyetçi değilim, devrimciyim, enternasyonalistim“ demektedir. Bir satır Kürtçe konuşamayan, ülkesinin adını bile söyleyemeyen bu insanların, “ben milliyetçi değilim, devrimciyim, enternasyonalistim“ demeleri insani bir zaaf olmalı...Kendisi olmayan, kendinden kaçan, egemen ulusun dilini ve kültürünü yaşayanların devrimciliğinin, enternasyonalizminin kime hayrı dokunur? Kendisine hayrı olmayanların, devrimciliğe, enternasyonalizme nasıl bir hayrı, yararı dokunabilir? Ama, bu sözlerin, bu tutumun, Kürtleri müştereken baskı altında tutan devletlere yararı çok büyüktür. Çatışmalarda, asker kaybı olduğu zaman, batı ve Orta Anadolu'da, şehirlerde, beldelerde Kürtler linç edilmeye kalkışılmaktadır. Çarşıda, pazarda, kahvehanelerde Kürtler baskı görmektedir. Çarşıda, pazarda, inşaatlarda Kütçe konuşan kişiler Türkleri tahrik etmiş olmakta, galeyana getirmektedir. Mevsimlik fındık işçileri Karadeniz yörelerinde çok ağır hakaretlerle aşağılamalarla karşılaşmaktadır. Yaşanan olaylar bu kadar açıkken, Kürt milliyetçiliği ile Türk milliyetçiliği nasıl aynı kefeye konabilir? Batı ve Orta Anadolu şehirlerinde, Kürtlere karşı böylesine linç saldırıları yaşanırken, Kürt şehirlerinde, yaşayan sivil bir Türk'e, bir Türk aileye Kürtlerin saldırdığı duyulmuş, görülmüş bir şey midir? 1960'ları, 1970'leri düşünelim. Resmi ideoloji Kürtleri ve Kürtçe'yi inkar ediyordu. Kürtlerden, Kürtçe'den söz edenler çok ağır idari ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalıyordu. Bu konularda çok yoğun baskılar vardı. Bu durum karşısında bir Kürt'ün, “Kürdüm“ dediğini, makul bir şekilde, Kürtlerden ve Kürtçe'den söz ettiğini düşünelim. İnsanın özgürleşmesi, aydınlanması böyle başlar. Özgür birey bu karşı duruş sürecinde belirir. Bir de bir araştırmacı, bir yazar düşünelim. Devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla karşılaşmamak için bu konulara hiç değinmiyor. Durmadan, “devlet egemen sınıfın baskı aracıdır“ diyerek, Markslı, Engelsli, Leninli onlarca dipnotuyla yazılar yazıyor. Bu tutumdan, bu süreçten özgürleşme, aydınlanma falan çıkmaz. Bu tutum insanı özgürleştirmez. Özgürleşme, aydınlanma, somut baskıya karşı, düşün yasaklarına karşı durmakla gelişir. PKK, büyük bir harekettir PKK büyük bir harekettir. PKK'nin çok büyük bir hareket olduğu da söylenebilir. Ama istemleri çok küçüktür. Çok çok küçüktür. PKK bireysel haklara değil, kollektif haklara vurgu yapabilmelidir. Eleştiri, özgür eleştiri çok önemli kurumlardır. Bu, sadece düşün hayatında değil, siyasal hayatta da vazgeçilmez bir kurum olmalıdır. Abdullah Öcalan, konuşmalarında, yazılarında, avukat görüşmelerinde, savunmalarında demokrasiden çok söz eden demokrasiyi isteyen bir liderdir. Eleştiri olmadan, özgür eleştiri olmadan demokrasi olur mu? Özgür eleştiri sadece bilimin değil, demokrasinin de temel koşuludur. PKK Abdullah Öcalan'ı eleştirebilmelidir. PKK'liler, sempatizanlar, Kürt halkı bu bilince ulaşabilmelidir. “Yanlışlarının da militanıyız“ anlayışıyla bir yere varılamaz. Ciddi bir kazanım elde edilemez. Önemli olan, doğru olanı doğal olanı savunmaktır. Doğal olana ise, yani Kürt toplumu olma özelliklerine ise, çok ağır baskılar yapılmaktadır. Bu baskılara elbette karşı durulmalıdır. İsmail Beşikçi

1976'larda beraber yaptığımız ilk Dikmen Toplantısında bunları söyleseydi; kesin kolundan tutar dışarı atardık. Keşke o değerli insan Dilaver Yıldırım katledilmeseydi, ve o tuttuğu tutanakları arşivinde saklasaydı. Ogün konuşulan her şey kayıtlara geçti. Hatırlatıyor ve hafızamızı yoklamanıza yardımcı oluyorum. Genel olarak Kuzey Kürd Direniş Hareketlerini göz önüne getirelim. Neden Kürd hep dağlara mesken kurdu? Neden silahı bir amentu belledi? Neden ’Medeniyetin geliştiği şehirleri değil de, medeniyetten olma pahasına' varlığını temel gündem maddesi yaptı? Bu soruların bir çok yanıtı var elbette. Ama bana göre tek bir soruda yanıt bulmak mümkün. O da varlığı sözkonusu olunca her şeyi tali plana attı. Dağlara meseken kurdu; çünkü kendisini başka türlü koruyamazdı. Silaha sarıldı; çünkü onun dışında güveneceği dostu yoktu. Medeniyetten önce varlığım çünkü varlık olmadan medeniyet neye yarar, dedi. Kürd doğadan da, ağadan da, onu yüzyıllardır bitirmek isteyen devletten de çok çekti. Onun için ondan muazzam bir şekilde koptu. Güçlü kopuşlar olmadan var oluş sağlanmaz. * Kuzey Kürdünün en büyük düşmanı Kemalizm'dir. Kemalizm'den kurtulmadan asla Kürd, Kürd olmaz. Kürdistan'ı kurmaz. Ve bunun tam tersi de aynı şekilde doğrudur. Kemalizmi savunmak Kürdistan'a ihanettir. Biz bu yola çıkarken, bu davayı omuzlarken; Kemalizm'den tam kopuş yaparak işe başladık. Yoksa hepimiz TC Devleti'nin şu veya bu okulunda, şu veya bu kurumunda çalışan birer isimsiz ve vasfı belli olmayan köle değil miydik? Gelinen bu aşamada, bunca can, bunca mal kaybına rağmen; Abdullah Öcalan hemen hemen her hafta Kemalizm'e metihiyeler diziyor. Birilerin bu adam ciddi anlamda bir kaç okkalı söz söylemesi gerekir. Onunla -bu hareketin ilk doğuş aşamasından beri- bulunmuş bir insan olarak; defalarca uyardım. Kimsenin cesaret edemediği zamanlarda yüzüne söyledim. Ancak anlaşılan o ki o ne beni, ne diğer değerli arkadaşlarımı dinledi. O zaman bu kimi dinliyor? Kim ona bunları söyletiyor? Bu adamın derdi ne? Kemalizm, miadını doldurmuş, çağın da çok gerisinde kalmış faşist bir düşünce biçimidir. Bunu Abdullah Öcalan gibi birinin söylemesi, methiye dizmesi, bunun Kuzey Kürdü için çözüm olduğunu ileri sürmesi suçtur. Suç ötesinde bir ihanettir. Kuzey Kürdlerini uyarmak, onları bu adamı dinlememeye davet etmek gerekir. Bu nasıl oluyor? Benim halkım, benim insanım buna nasıl kanıyor? Ben buna şaşıyorum. 1976'larda beraber yaptığımız ilk Dikmen Toplantısında bunları söyleseydi; kesin kolundan tutar dışarı atardık. Keşke o değerli insan Dilaver Yıldırım katledilmeseydi, ve o tuttuğu tutanakları arşivinde saklasaydı. Ogün konuşulan her şey kayıtlara geçti. Ama bu adam iflah olmaz biri. En değerli varlıklarımızı ’hain, ajan ve Kemalistlik'le suçlayarak hem onları öldürdü hem de Kuzey Kürdünü arşivsiz, beleksiz ve tarihsiz bıraktı. Peki soruyorum 32 yıllık bir partinin arşivi olmaz mı? Nerde bu partinin arşivi? Kala kala bir avuç insan kaldık yaşayan. Bizleri de yarım yamalak hale getirdikten sonra; en doğal hakkımız olan yazma, konuşma ve fikirlerimizi dile getirmeyi engelledi. Ancak, artık susmayacağız. Madem o kemalizmi övüyor. Bizde Kemalizm'i savunmak Kürdistan'a ihanettir, diyeceğiz. Değerlerimize bağlı kalacağız. Bu uğurda can vermiş hiç bir insanımız unutmayacağız. Kürdistan onlara minnettardır. Kürd halkı onları unutmamamlı ve unutmadığı oranda da Kemalizm'i savunan bu Öcalan'dan uzak durmalı. Onu dinlememmeli. Fuad Çavgun 05.11.2008

Halka doğruları söyleyin. Artık Apo'ya bizim işlerimize karşıma, deyin. Bizi bu halk seçti. Biz bu halka karşı sorumluyuz deyin. Bu cesareti gösterin. Şayet buna cesaret etmeseniz veba altına girersiniz. Halk sizi dinlemez. Seçmez. Ve Apo'dan çok sizi sorumlu tutar. Bu durumları sizde bizim kadar biliyorsunuz. Halk da göremeye başladı.Bir gün halk artık gazaba gelir. Değerlerin sahip çıkar. Kendi yöneticilerini tain eder.Ama siz hala bizim için bir değersiniz. Bu halkın hiç bir ferdini reddetme lüksümüz olmaz. Kürdle bir halktır ve uluslaşmak istiyor. Bu uluslaşmada eksik olan ayak pazardır. Devlet olmaktır. Bizin burjuvamız olmadan, proletaryamız olmaz. Olsun da siz bizim burjuvamız olun. Biz proleter kalmaya razıyız. Yeterki bu halk dünya ulusları içindeki yerini alsın. Otuziki yıllık Kuzey Kürd Özgürlük Mücadelesinin başarıya ulaşmaması için hiç bir neden kalmamıştı. 1919 Kocgiri Halk Hareketi'den beri Musatafa Kemal önderlikli İttihat ve terakiye karşı direnmeler oldu. Bunlar 1938'lere kadar devam etti. ’38'den 1978'lere kadar uzun bir sessizlik, yıldırma ve asimilsayonla geçti. Kuzey Kürdleri –olumsuzluğun ne kadar olursa olsun- PKK hareketiyle yeniden bir dirilişe yöneldi. Silahlı güçleri, halk desteği, uluslararası desteğiyle Dünyasal bir düzeye geldi. Eğer Kuzey Kürdleri bu konuda muaffak olamışlarsa, bunun tek bir suçlusu var; o'da buna önderlik kurumudur. Önderlik kurumu da bu harekette (Eşittir) Apo oldu. Eğer bugün Kuzey Kürdleri; Kürdistan ülkesinin bağımsızlığı, halkının özgürlüğü yerine ’Yaşasın Apo, diyorsa, bunun açık anlamı kahrolsun Kürdistan demektir!.. Ben bunu böyle görüyor ve böyle okuyorum. Apo, yıllarca süren bir haklı savaşın tüm kazanımlarını; kendi bireysel çıkarlarına feda etmemizi istiyor. Kemalizmi kutsuyor. Kuva-i Demokrasi diyor, bizi Kemalist olmaya davet ediyor. Bir zamanlar Mahmut Esat Bozkurt'un sözlerini anımsıyorum. Ürperiyorum. Ve özlelikle DTP partisine seslenmek istiyorum. Onun askerleri, onun gerillaları ve binlerce ona bağlı müridi olabilir. Peki size ne oluyor? Sizin ona uymanızın ne anlamı var? Halka doğruları söyleyin. Artık Apo'ya bizim işlerimize karşıma, deyin. Bizi bu halk seçti. Biz bu halka karşı sorumluyuz deyin. Bu cesareti gösterin. Şayet buna cesaret etmeseniz vebal altına girersiniz. Halk sizi dinlemez. Seçmez. Ve Apo'dan çok sizi sorumlu tutar. Bu durumları sizde bizim kadar biliyorsunuz. Halk da göremeye başladı.Bir gün halk artık gazaba gelir. Değerlerin sahip çıkar. Kendi yöneticilerini tayin eder.Ama siz hala bizim için bir değersiniz. Bu halkın hiç bir ferdini reddetme lüksümüz olmaz. Kürdler bir halktır ve uluslaşmak istiyor. Bu uluslaşmada eksik olan ayak pazardır. Devlet olmaktır. Bizin burjuvamız olmadan, proletaryamız olmaz. Olsun da siz bizim burjuvamız olun. Biz proleter kalmaya razıyız. Yeterki bu halk dünya ulusları içindeki yerini alsın. Kendi bayrağı, kendi marşı, kendi devlet başkanı ve kendi öz kimliği olsun. Peki ne diyor Apo? Ulusu, devleti ve Kürd ile Kürdistan'ı yok saymıyor mu? Kurdistanın başka hiçbir sorunu kalmadı da bizim tek sorunumuz Öcalan sorunu mudur? Ona sayın demek sorunumudur!? Bu nedenle diyorum ki; hiç bir Kürd bireyi Yaşasın Apo demesin. Yaşasın Apo demek kahrolsun Kürdistan, demektir. Selam ve saygılarımla.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.