BB arkadaş aşağıda bir yerde kaosun üreticiliği üzerine birşeyler söylemişt.
Bu konuda tam haklı değil ama, gerçek payı var.. Sorun o kaos ortamında kim kaos ortamını yönlendirir sorunudur.
1933 yılında Naziler Almanyadaki ekonomik krizin ürünleri hegomonyalarına aldılar..
Sonuç: Holokaust ve milyonlarca insanın ölümü, ekonomik yapılarının ve üretici güçlerin tahrip edilmesi..
Eski İtalyadaki krizin sanata yansımasında haklı..
Ama, geçen yüzyılın başında krizin ürünü Musolini var..
Kriz, kaos vb ortamları kim nasıl değerlendirir sorunudur..
Burada bir şamplon , kalıp ve değişmez kural yok.. Hareketlilik kendi başına bir şey ifade etmiyor.. Pardon hareketlilik yani genel hareketlilik dönemlerinde intihar olayında azalma görünüyor.. Çünkü, tüm dikkatler dışarıya yöneliyor..(Emile Durkheim)
"Düzen", "Nizam" ve İsviçre bağlamı bir önyargı meselesidir. Bu ortamda sanat ürünleri değilde saat hikayesi..
İsviçrede de savaşlar oldu... Bir "Bern Antlaşması" biraz erken oldu diye suçmu?
Çok kültürlü ve toleransa dayalı bir sistem kurdular..
Genel Kriz ve kaos tapıcılığı pek önümüzü açmıyor...
Bir çok felsefe ve bilim adamı "can sıkıntısı", "stres" hatta "depresyonun bazı türlerinin" üretici bir rol olduğunu söyluyor... Çünkü, monotonluktan kurtulma, yeni bir şey yapma gibi..
Kriz, kaos ve stres siyasete ve sanata aynı oranda düşmüyor... Kötü bir sanat eseri alıcı bulmaz, sahibi batar, kötü bir siyaset, holokaust olur..
Silav
kaos-kriz-heterojen-homojen fayda siyaset sanat