Halim Kar arkadaşımızın ABD ile Kürdler arasında varolan med-cezirlere karşı tavrı eğer Türk sol mantığın izlerini taşımıyorsa, duygusal yanaştığına inanıyorum.
“ABD'nin KÜRDİSTAN diye bir hayali yok!“ demiş ve sürdürmüş;
“artık Güney Kürtleri'nin ‚’Bağımsızlık’ çığlıkları bittiği gibi“
Değil Halim kardeşim.
Kürd bağımsızlık ideali yüzyılların işidir. Ne eksildi, ne fazlalaştı, fakat ABD'nin Ortadoğu'ya son müdahalesiyle daha yakınlaştığı bir gerçektir. Bunu görmek lazım.
Bir kere şu iç ve dış faktör meselesinden hareketle iç faktör belirleyici doğmatizmden kurtulmak lazım. Eğer böyle olsaydı, Kürdler kadar savaşan bir millet yoktur. Fakat uluslararası güç dengeleri buna yol vermedi. Bu gün dünden farklı olarak eskiden beri coğrafyamıza giydirilen statükoyu değişmeye koyulan ABD'nin Kürdlerin önünü şu veya bu şekil de açmış olmasıdır. Bunu görmek gerekir. Bu yol nereye varır, elbette Kürdlerin millet olmasından doğan haklarından diretmesi önemli rol oynar. Bu konuda da büyük bir çabanın olduğu açık. Hele Kürdistan Başkanı Mesut Barzani'nin bu konudaki söylem ve çabası önem kazanıyor.
Yaşanan bir süreçtir. Bir ileri, bir geri. Ama bu ideal her zaman sıcak kalır.
Dahası ABD, Kürdlerin karagözü, karakaşı için Ortadoğuya gelmedi. Geliş sebebi belli.
Fakat Kürdlerede ihtiyacı var. Kürdlerinde onlara. Birbirlerini kaybetmek istemiyorlar. Ama karşılarında koca bir Arap, Fars ve Türk dünyası da vardır. Tüm bunların muhalefetine karşın ABD;
“Kürdlere devlet“ diye ortalığa düşmez. Ama buna yol açtığı ortada. Hele bir bekliyelim.
Bekliyelim dedim de, Halim Kar arkadaşımızın tahamülü yok. O, son sözünü söylemiş. ABD'nin bölgeye geliş sebebine işaret ettikten sonra;
“Şunu da eklemiş olalım; Orta Doğu da patlayacak böylesi bir şavaşta? İlk ayak altında gidecek olan yerler; doğusuyla, batısıyla, Güneyi ve Kuzeyi ile Kürdistan olacaktır.“
Bunu nerde çıkardığını, elindeki veri nedir bilmiyorum. Ama bu yaklaşımın Kürdleri hiçbir şeye laik görmeyen Türk cenahta epey rağbet gördüğünü biliyorum.
ABD'nin böyle bir niyeti olsa, Türkler, bunu yerine getirmek için can atıyorlar. Elinde ne var, ne yok seve seve bu işe yatıracağını Halim Kar arkadaşımızında bilmesi gerekiyor.
Ama şu an böyle bir emare yoktur. Kuşkusuz yarın olmıyacağı anlamına gelmiyor, ama bunun ona neye mal olacağı hiç düşünülüyor mu?
Bilinen şudur. ABD, Wilson'dan bu tarafa genelde Ortadoğu'ya, özel de Kürdistan'a dayatılan statükoyu içine sindirmediğidir.
Şu an Kürdistan'ın merkez de olduğu coğrafyamıza bir çeki düzen vermeye çalışıyor. Amaç elbette Kafkasya, Hazar ve Ortadoğu stratejisine, gaz ve petrollerine sahip olmaktır. Bu aynı zaman da, dünya hakimiyetini garantiye alması anlamına geliyor.
Bunlar doğru da, bu işin Kürdlersiz olmayacağıda artık kavranılmalıdır. Herkesten önce buna Kürdler inanmalıdır. Bunun politıkasını yapmalı ve kendilerini dayatmalıdır.
Peki biz ne yapıyoruz? Sahaya çıkmadan havluyu atmak ta ne oluyor?
Bırakalım bu denilenleri Türkler söylesin, ki her gün dedikleri de bu.
Bu bir yana, ama Halim Kar arkadaşımız bu kez tam aksine Kuzey Kürd örgütlerinin niye ABD politıkalarına karşı mücadele etmediğinden yakınıyor. Teşhir etmediğini söylüyor. Bir kere bir şeylerin teşhir edilmesi için, teşhir edenlerin olması gerekiyor. Kuzey'de isim dışında bir örgüt mü var ki, teşhir etsin. Mesele bu olmadığı için bunu geçiyorum.
Buna bir ek olarak, en çok anti-ABD'cilik yapanın İmralıcılar olduğunu Halim Kar arkadaşımıza hatırlatmak isterim. Dahası anti-ABD'cilik adı altında Kürdler ile ABD'yi birbirleriyle çatıştırmak için, bu başarılmıyorsa birbirlerinden uzaklaştırmak için izlenen politıkanın mimarı Türk Genelkurmayı olduğu, İmralı ve Türk sol hareketlerin bu politıkanın verenleri olduğu bilinmektedir. İzlenen bu politıkada Kürd milli çıkarı nerede? Kürd yurtseverleri ve devrimcileri ne adına bu politıkayı izlesin? Herkes bu soruları kendine sormalı.
Şu unutuluyor. ABD, girdiği ülke de, hangi sorunu çözmüştür. Çözmez! Çözerse, kimsenin ona ihtiyacı olmaz. Sorunun taraftarlarını kendine bağlamanın yolu budur. Irak ve Kürdistan'ın Güney'inden olup bittenler budur. Burda ABD şunu, bunu yapmıyor demektense, varsa güçün emrivaki denilen bir şey var. Güney'in Kürd önderliği varolan sorunları çözmek istiyorsa, emrivakilere başvurmayı göze almalıdır. Bu konu da Kürdistan'ın diğer parçaların siyasal güçlerinin yapabileceği bir şeyleri yoktur. Sorun sadece eleştiri ise bir kiymetı harbiyesi yoktur.
Şimdi diyelim ki, ABD eleştirildi. Teşhir edilmeye çalışıldı. Buna karşı değilim. Ama şunu düşünmek gerekir. Bir yaptırımı olmayan eleştiri ve teşhir niçin? Neye cevap olacak?
Anti-ABD'ci Kürdlerin bazen kendinden geçmelerini gördüğümde neye ve kime hizmet ettiklerini kendime sormaktan edemiyorum.
Elbette Kürd milli çıkarlarını savunacağız. ABD'nin çıkarlarını savunmak elbette bizim işimiz değildir. Ama bu gün bir çok konu da çıkarlarımız örtüşmektedir. Örtüşen noktaları savunmak ABD çıkarlarını savunmak mı oluyor? Elbette değil. Tersi de yaşanıyor. Bir çok konu da Kürdlerin ve ABD'nin çıkarları çatışıyor. Burada da yapılması gereken Kürd çıkarlarını savunmaktır. Ortaya çıkan gerçek şu ki, ne toptan ABD reddi, ne de toptan savunusu. Kürd yurtsever, devrimcilerin yaptığıda budur.
Fakat durduk yerde canımız sıkıldı diye meydana çıkıp ABD'ye kılıç salamamızda gerekmiyor. Bunu İmralı ve Türk sol hareketleri zaten yapıyor. Onlara yaptıranında Türk Genelkurmayı olduğunu unutmamak gerekir.
Bittirirken şahit olduğum bir olay anlatayım.
Yıl 1989 muydu, yoksa 1990 muydu kesin bilmiyorum, ama SSCB Devlet Başkanı Gorbaçev Almanya'yı ziyaret ediyordu. Zor bır kıştı. Rüzgar eşliğinde kar yağıyordu. Dondurucu bir soğuk vardı. Alman halkı çoluk çocuğu ile sokağa dökülmüştü. Gorbaçev'e dokunmak için can atıyordu. İşte o gün Devrimci Halkın Birliği Köln'de bir miting tertiplemişti. Tesadüf o ya ben de o gün Köln'deydim. Mitingciler;
“Gorbaçev Almanya'dan Defol“ diye bağırıyorlardı.
Kendi kendime düşündüm. Ne yapıyoruz diye. Adam Almanya'ya gelmiş. Alman halkı adama kucak açmış. Bizimkiler, el alemim ülkesinde, eloğluna defol çekiyordu.
Bu işte bir sakatlık vardı. Ama neydi?
Anlaşılan bu gün de bunun kotları çözülmüş değildir.
Re: Son Tutuklamalar Kısa Kısa-3