Milliyet gazetesinde Devrim Sevilay Sezgin Tanrıkulu ile bir roportaj yapmış. Tanrıkulu öyle performasyon göstermiş ki, hepimizi Türk ordu aşığı edivermiş. Bakın ne diyor:
“Örgütün bu eylem yapmama kararının bir ateşkese ve hatta giderek bir silahsızlanma sürecine dönüşmesi için fiilen güvenlik güçleri ile örgüt mensuplarının karşılaşmayacakları ortamı sağlamak gerekir. Bunun adı da “bu dönemde operasyon yapmamadır.“
Devrim Sevilay:
“Siz buna “karşılıklı silah bırakma” demiyorsunuz?“
Sezgin Tanrıkulu;
“Kuşkusuz demiyorum, çünkü bu Cumhuriyet’in Silahlı Kuvvetleri’nden silah bırakmasını istemek akılla izah edilebilecek bir konu değil. Türkiye’nin bir tarafında silahlı örgütle olan bir çatışma var. Ve Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünde silahlı yöntem gerekli değil ve hiçbir biçimde de kullanılmamalı. O yüzden kimse güvenlik güçleri Güneydoğu’dan çekilsin, kışlalarını, karakolları boşaltsın demiyor ama bu eylemsizliğin ateşkese dönüşebilmesi için operasyon ve öldürme amaçlı aktif bir durumda da olmasın, diyoruz.“
Baştan söylemem gerekeni söyleyeyim.
Kim kızıyorsa kızsın, bunun ismi ihanettir.
Eğer bir Kürd Kürdistan'a “Türkiye'nin bir tarafı”, “Güneydoğu” diyorsa o kişi kendini Türk kapısına bağlamış biridir.
“O yüzden kimse güvenlik güçleri Güneydoğu’dan çekilsin, kışlalarını, karakolları boşaltsın demiyor” diyen kişilik derin bir ihanetin içindedir.
İşin tuhaf tarafı bu yalaka kişilik “kimse” diyerek herkesi kendisinin bulunduğu ihanet çukurunda tarif ediyor.
Yok öyle bir şey.
Tanrıkulu istediği çukurda ötebilir. Kürd düşmanı Türklerin işitmek istedikleri sözleri sarfedebilir.
Kimsenin ne söyleyeceğini belirleme diye ne hakkımız, ne de gücümüz var.
Fakat şunu söyleme hakkımız var.
Biz onun “kimse”sinin içinde değiliz.
Deriz ki, bırak sadece Türk ordusu, Türk egemenlik sistemine ait Kürdistan'da ne varsa alıp defolsun diyoruz.
Demiyenide Kürd milliyetcisi, yurtseveri saymıyoruz.
Peki ne diyoruz?
Düşmanın olmuş satılmış Kürd deriz.
Bu da böyle biline!
Kök curuk tohumcuklar curuk