sayin orhan miroglu bu son yazisinda basta dtp olmak üzere kürd aydinlarinin tavirlarini örtülü bir bicimde elestiriyor,haklidirda ama unutmasinki dtp ve sözde kürd aydinlarinin tavrini kendileri belirlemiyor,onlarin ne yapacagini imrali belirliyor,imraliya ragmen dtplilerden destek bekelemek hayalcilik oldugunu sayin mirogluda anlamasi gerekir.
orhan miroglunun son yazisi..
Ergenekon'a devam/Orhan Miroğlu-Taraf
Yazdığınız yazılar için okuyucunuzdan gelen eleştirileri, tepkileri okumak çok keyif vericidir. Çünkü yazdığınız her yazının serüveni, böylelikle tamamlanıyor aslında. İşte bu yüzden, okurlar tarafından sessizlikle karşılanan yazılar beni hiç memnun etmez. Böyle bir şey, yazının serüveninde bir eksikliği bir tamamlanmamış olma durumunu ortaya koyar.
Ergenekon konusunda bu köşede on'un üstünde yazı okudunuz. Bu yüzden geçenlerde Amberin Zaman'a ’bir tane de Ergenekon yazısı yaz' diyen okurların bana da ’artık Ergenekon'dan başka bir şey yaz' deme ihtimallerinin bir hayli fazla olduğunu düşünmüyor değildim.
Ama böyle bir şey olmadı, o halde Ergenekon'u yazmaya devam edelim.
Geldiğimiz noktada Ergenekon davası için somut ve işe yarayan güçlü bir kamusal duyarlılıktan yoksun olduğumuzu düşünüyorum. Böyle bir duyarlılık için sınırlı bir takım çabalar söz konusu. Ama fiiliyat yok orta yerde. Sol bu meseleyi bir takım anlamsız tartışmaların içine hapsetti. O tartışma sola yetiyor ve solun kendine biçtiği görev bundan ibaret.
Aydınlar, sanatçılar adına yürütülen çalışmalar da kamu vicdanını rahatlatmaktan çok uzak ve bazı metinlerin altına bir imza atmaktan ibaret.
Yazık ki, geçmişle yüzleşmek için ’Bir Daha Asla!' başlıklı raporlar yazmaya kararlı ne Ernesto Sabatoları, ne de J. M. Coetzeleri var Türkiye'nin.
Ergenekon örgütünün esbab-ı mucibesi olarak görülen Kürt sorununun siyasal ve sosyal dinamiklerini elinde bulunduranlar arasında da Ergenekon konusunda ortak bir fikir yok.
Kararsızlıklar, tatminkâr olmaktan uzak bir takım alışılmış açıklamalar var, o kadar.
DTP savaş mağdurlarının müdahil olmasının sağlanacağını, bu konuda çalışmalar yürütüldüğünü açıkladı birçok kez. Ama kamuoyuyla herhangi bir tasarıyı, bir hazırlık ve eylem planını paylaşmadı.
Kaldı ki, mağdurlar kelimesine herkesin aynı anlamı yüklediğinden ve bu kelimenin taşıdığı anlamı paylaştığından çok emin değilim.
Bu kirli savaşın mağdurları kim ve onları nasıl tanımlayacağız, dahası adalet talebi için on binlercesi nasıl harekete geçecek?
Maalesef bu soruların cevabı yok henüz.
Olabilmesi için her şeyden önce, iç çatışma sürecinden geçmiş ülkelerin yaşadığı deneyimlerde görüldüğü gibi, ihlaller dönemine ilişkin bir bellek çalışmasına ihtiyaç var. Bunun için de bu ülkenin aydınlarının, akademisyenlerin, insan hakları aktivistlerinin, sivil toplum güçlerinin amaca adım adım yaklaşmayı sağlayacak bir tahkikat komisyonu oluşturmaları bir çare olarak görülebilir.
Mağdurların gerçek anlamda Ergenekon davasına müdahil olmaları ancak böyle bir devasa çalışmanın yaratacağı kamusal güç ve destekle anlam kazanabilir.
Bu kirli savaşın mağdurları meselesi, Türkiye'nin hep gündeminde kalmış, popüler ama çok sınırlı sayıda faili meçhul cinayetler meselesi değil sadece.
Otuz yıla yayılan bir tarihî süreçte meydana gelmiş toplu mezarlar, binlerce faili meçhul cinayet dosyası, hak ihlalleri, üç bin köyün haritadan silinmesi, yüzlerce gözaltında kayıp vakası, kısacası bir halka karşı sistemli olarak işlenmiş suçlar toplamı söz konusudur.
Peki, faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar ve haritadan silinmiş üç bin köy adına kaç mağdur, kaç muhtar, kaç yurttaş hak ve adalet talebinde bulunmak için davaya müdahil olabilecektir?
Gönül rahatlığıyla bu soruya verecek cevabımız olduğunu sanmıyorum.
Kendi tecrübelerim bile bu konuda haksız olmadığımı gösteriyor.
Ben şanslı bir mağdurum aslında. Taraf gazetesinde köşe yazıyorum, kamuoyuyla bu yüzden aramda hiçbir mesafe yok, görüşlerimi her vakit paylaşabiliyorum.
Bir mağdur ve bir tanık olarak, bu yeni koşullarda Musa Anter cinayeti için onun öldürülmesinin yıl dönümünde tam sayfa suç duyurusu yazıyorum, okurlarım tüyleri ürpererek bu yazıyı okuduklarını yazıyorlar, ama ne yetkili makamlardan ne bölge milletvekillerinden, ne sivil toplum örgütlerinden, ne barolardan herhangi bir açıklama, bir çağrı, bir destek görmüyorum ve işitmiyorum. [Taraf, 20 eylül]
Sesini duyuramayan, acısını ve yasını paylaşmak için kendisine fırsat verilmeyen binlerce mağdurun halini varın siz düşünün artık.
Öte yandan, ne kadar farkındayız bilmiyorum gerçekten ama, Ergenekon davası, bir Genelkurmay planıyla karşı karşıya. Kamuoyunun yıllardır birikmiş mağduriyet ve adalet duyguları, Başbuğ'un açıkladığı kurumsal vefaya toslayıp duruyor.
Bir yandan da sağlık nedeniyle tahliyeleri sürüyor Ergenekoncuların. Devlet elbette işlediği suçun vasfı ne olursa olsun cezaevinde tuttuğu insanın hayatından ve sağlığından sorumludur. Ama bu sorumluluk, yasalarla belirlenmiştir ve sağlık sorunu olanı hemencecik serbest bırakmak anlamına gelmez.
Kaldı ki, Ergenekonculara gösterilen bu hatırı sayılır imtiyazın yıllardır ölümcül hastalıkların pençesinde yaşam savaşı veren onlarca siyasi tutukluya karşı gösterilmediğini biliyoruz.
Ruhi Su'ya yurtdışında tedavi olmasın diye pasaport vermemek için inat etmiş bir devlet bu. Peki, iç savaş örgütleyen Ergenekoncular söz konusu olduğunda aynı devletin, güle oynaya tahliye kararları aldırmasına ne diyeceğiz şimdi?
Re: orhan mirogluna destek cikin