Kürdistan Forum yazanı ve okuyucusundan bir özür borcum var. İki sene önceleride hiçte hak etmediğim bir ders almıştım, demek ki, bilince çıkaramamış olacağım ki, aynı hataya düştüm.
Ozan Babo'ya kredi açtım. Gerçi Ozan Babo'nun yaklaşım ve yönelimlerini biliyordum. Ama buna rağman HeK'in dediği öğrenci-öğretmen hikayesi sarmalında ortak bir payda da buluşulabilir düşüncesine kapıldım.
Yanılmışım!
Anlaşılan tüy çıkar, huy çıkmaz hikayesi.
Son dönemlerde sergilediği tutum ve davranışı ile tam bir felaket. Küfür ve hakareti Kürdlerin değer yargılarına kadar vardırdı. Kim olduğunu ve neye hizmet etmek istediğini bize gösterdi. Yolu açık olsun.
Bizim yolumuz belli. Kürdistani yoldur. Yaptığımız ve yapacağımız Kürd milletine hizmettir.
Kürd millet düşmanlarıyla söylemde de olsa, hiçbir konu da uzlaşmamak temel ilkemizdir. Hedefimiz bağımsızlıktır. Bu uğurda kimin en ufak bir katkısı olursa saygı duyanımızdır.
Bu bağlam da Talabani-Barzani saygı duyduğumuz iki büyüğümüzdür.
Kürd millet düşmanları olan Arap, Fars, Türk egemenlik sisteminde paşa olmaktansa kendi hesabıma Barzani-Talabani kapısında bir köpek bağlılığıyla hizmet etmek tercihimdir.
Bunun böyle bilinmesini isterim.
...
Şimdi gelelim asıl konumuza.
Türk devleti, Öcalan'a bir misyon biçmiştir. Bu misyon Kürd milli dinamiklerini tasviyesidir. Ortalığa salındığı günden, dönüş yaptığı güne kadar kendisine üstlendirilen misyonun yerine getirilmesi için kullandığı eski argüman ve yöntemlerle yürütülmemesi gerektiği sonucuna varıldı.
Yeni bir süreç başlatılmalıydı. Kirli savaş, kirli bir barış evresine evrilmeliydi. Bunu da ancak Öcalan yapabilirdi. Fakat bir sıkıntı vardı. Suriye'de kaldığı koşullarda bunu yapamazdı. Güven içinde güvenli bir alana getirilmeliydi. Önceleri Rusya düşünüldü, ama Ankara'daki hesap Moskova'da tutmadı. Artık eve dönüş zamanı gelmişti. Fazla zamanları yoktu. Acil tarafından kendisine bir Avrupa turu yaptırılacaktı. Yaptırıldı ve gelişmeler biliniyor.
Öcalan'nın ilk mesajı;
“İmkan verilirse, hizmete hazırım.“ İkinci mesajı;
“Hata yaptık, çok kan döktük, şehit asker analarından özür diliyorum, silahlara veda. Barış dönemi başlamıştır“ vs. yumurtladı.
Öcalan'ı yargılıyan mahkeme başkanı Turgut Oktay;
“Eğer barış konusunda samimi idiyseniz, bunu daha önce niye yapmadınız?“ sorusuna, Öcalan'ın cevabı;
“Her ateşkes ve barış açıklamalarının ardından Suriye'nin baskısıyla karşılaştı“ şeklinde olmuştu.
Evet yeni bir süreç başlatılacaktı. Kürli savasın kirli aktörü, kirli barışın aktörü yapılacaktı. Bu bölümde baskının olmadığı bir mekan da çekilmeliydi. Sonuç olarak bu mekan Türkiye oldu. Hem de Türk savaş kurmayının dışında kimsenin müdahale edemiyeceği İmralı adası seçildi.
Ben İmralı diyorum, siz buna inanmayın, çünkü o, senenin büyük bir bölününü Türk Genelkurmay merkezinden geçirmektedir. Bunu belirtikten sonra esas meseleye döneyim.
Öcalan'ın Suriye'den çıkışını ABD'ye bağlı Türk savaş kurmayı içindeki ekip sağladı. Verdiği birkaç not ile Suriye Öcalan'a yol vermer zorunda kaldı. Avrupa'da birkaç gün dolaştırıldı ve istenmiyen adam damgası yedikten sonra Türkiye'ye döndü.
Aslında Öcalan, isteseydi; İtalya'da kalabilirdi. Niya kalmadığını başka bir yazıya bırakıyorum.
Öcalan'nın Türkiye'ye geleceğini aslında Özgür Politıka gazetesi 6 Ocak 1999 tarihli sayısında veriyordu. Çoğu insanın gözünde kaçan şu haber her şeyi açığa vuruyordu.
“Önderliğin Suriye'de rahat hareket edemediği... Türkiye, PKK Genel Başkanı'nın rahat hareket edebilmesi için Suriye'ye baskı yapacak“ gibi tercümeye mahal vermeyecek kadar açıkça ifade ediyordu.
Bu mesajla PKK, buna göre kendini ayarladı. Bilinen komplo teorileri üretilmeye başlandı.
Diğer Kürd örgütlerinin çoğu bu davul-zurma önünde oynamaya başladılar. Ritim ve estetik harikaydı. Olup-bittenler algılayamayan bu çevreler, yıllar sonra nasıl bir oyunda figüran olduklarını anladılar mı, o da meçhul.
Onlar baştan seyirciydi. Gelişmeleri anlyacak durumda değillerdi. Her zaman olduğu gibi sonuçta paylarına hayal kırıklığı düştü. Varsın öyle olsundu. Bunun öngörülen planın işlemesinde bir engeli yoktu. Hatta denilebilir ki, planın kazasız-belasız başarılmasında yardımcı bir rol bile oynadı. Gelişmeler, bu gerçekliğide ortaya çıkardı.
Zaman her şeyin ilacıdır. Bu anlatıklarım, belki bu gün, birilerine hikaye gibi gelebilir.
Olabilir! O zaman beklemekten başka kimsenin yapabileceği bir şey yok.
Haydi iyi beklemeler...