“Pilot ne diyordu; “Abi sen ne yapıyorsun?“ Günün yirmidört saatinde bilgi istiyordu. Ben de hepsini veriyordum, adam şaşırıyordu.“ (age. sf. 118)
...
“Hem Kemalist kanat, hem Amerikancı kanat el ele vermişler ve “yer yarılsın da içine girin“ diyorlardı. “Oğlum, militanlık istiyorsan yaptır. Yaşam istiyorsan yaşam. Kafamızı karıştırma“ diyor. “Sen bir köylü parçasısın veya Allah'ın zavallısısın. Ne istiyorsun?“ diyor. Devletin yaklaşımı biraz böyledir.
“Cüneyt Arcayürek, sonradan Demirel'in basın danışmanı, değerlendirmeyi “devletimizin büyük gafı“ diye yapıyor. 1978 de böyle bir değerlendirme geliştiriyor. Bizim o dönem atlayış tarzımızı “yılan bir karışken ezilmeliydi“ diyor“ (age. sf. 119)
...
“Zafere güven, halka zaferi garantileme gibi fazla garipten haber vermeye de niyetim yok... Özel umut hayalleri dağıtmam. Hiç kimseye de tarzım dışında bir başarı umudu vaat etmem. Hatta böyle hayli başarılara, zaferlere kendilerini inandıranlarını uygun görmem. Başarı gerçeğim budur.“ (age. sf.223)
Öcalan ve çokça sahiplenilen örgüt gerçekliği bu. Ne eksik, ne fazla.
Bu unsur ve örgütü, nasıl olur da Kürd milleti için savaşır?
Kürd milletine ne verebilir?
Vermeyi bıraktık.
Peki bu 30 yılın getiri ve götürüsü kimin lehinde sonuçlandı?
Kürd milletinin bu kirli ilişki ve savaşta kazancı ne oldu? Merak eden var mı? Ben ediyorum. Koca bir hiç!
Peki zararı. Çok! Defalarca dökümü yapıldığı için bir daha yapma gereğini görmüyorum.
Öcalan gerçeğini kavrayanlar, onun teori ve pratiğinde Kürd milleti lehine bir zaferin olmayacağını defalarca yazdılar, çizdiler.
Fakat bu yetmiyordu. Dediklerinin arkasında durulmuyordu. Duranlarında mevcut zorlukları aşma güçleri olmuyordu.
Durum böyle olunca meydan TC ve onun “Kürtçü“ partisi PKK'ye kalıyordu. Onlar da, Kürd milletiyle oynadılar. Olan bitten bu kadar basit.
Gerçi Öcalan, her zaman halka sahte vaatlerde bulundu. Hiçbir zaman gerçekleştirmeyi düşünmediği hedeflere işaret etti. Her yılı bilmem ne “zafer yılı“ ilan etti. Bu yıl olmadı, bu yıl hedef şu dedi. Bu traji-komik oyun yıllarca sürdü. Ama daima fiyasko ile sonuçlandı. Dahası kendisi boşa çıkardı. Amaç halkın kurtuluş umudunu yok etmekti.
Bu teori ve pratiği eleştiren yurtsever-devrimci PKK kadro ve komutanları şu veya bu şekilde “uygun görmem“ mantığı sonucu ya kendisi, ya da yer ve zamanını tayin ederek TC devletine öldürttü.
Baka'ya çağrılıp “bın kevır“ edilenler, bir tarafa. Devletle çatışma adı altında şehit olan PKK komutanlarının akibeti araştırılırsa, kesinlikle Öcalan'ın parmağı görülecektir. Telsiz konuşmalarıyla, koordinatların tespit edilmesiyle, geçiş güzrgahını TC'ye bildirmesiyle gerçekleştiğini göreceksiniz.
Kendi içindeki Kürdistan'i düşünen potansiyel arzeden kadro ve komutanları şu veya bu şekilde tasviye etti. Kendine bağlı dalkavuklar ordusu yarattı. Zaten dışındaki Kürdistanlı yurtsever güçleri gerek kendileri ve gerek TC tarafından tasviye edilmeside buna eklenince artık ana karargaha dönebilirdi.
Döndü. Yeni strateji belirlendi.
“Türkiye uluslaşması içinde özgür birey olarak kendini ifade etme... Derinliğine bakıldığında bu hepimiz için bir zorunluluktur... En ahlaki tavır da budur“ deyip işin içinde çıktı.
Onun “sıfır adamları“ da “emrin olur“ deyip onayladılar.
Öcalan ve çetesinin gerçekliğinin resmi budur.
Evet!
Kürd milletine ödetilen bunca ağır bedelin karşılığı bu oldu.
Bu ihanet değilse, nedir?
Bunun korkaklıkla ne alakası var
HER KÜRDÜN KOYNUNDA TASIMASI VE..