Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 21 July 2009

Radikaldan

Kendini Bismarck zanneden Barzani felakete yol açacak

İktidar sarhoşu olan Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani, Bismarck'a özenerek Kürtleri birleştirme hayali kuruyor. Fakat Barzani'nin bu planını ilerletmesi bölgede etnik temizliğe ve büyük savaşlara yol açacaktır

Muhammed El Daimi

Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin, Irak'taki Kürtleri intiharın eşiğine götürdüğü yönünde bir saptama yapmak abartılı olmaz. Kürt liderlerin, kendilerini jeo-stratejik ve siyasi gerçekler karşısında Iraklı kimliğini bırakacak kadar körleştiren bir ’güç sarhoşluğu'na kapılması sebebiyle, bu intihar eşiği Kürtlerin hayallerinin aleyhine olabilir. Barzani, Irak'ın Kürt bölgesini bağımsız kılma planlarını tıpkı Prusya şansölyesi Otto von Bismarck'ın yöntemiyle gizliyor. Zira, Bağdat, Ankara ve Tahran'ın bu planların farkına varmasından endişe duyuyor. Bismarck savaşlar çıkararak Almanya'nın birliğini sağlamıştı. Barzani ’Büyük Kürdistan'ın Bismarck'ı olmayı arzuluyor, fakat yerel gerçekleri dikkate alırsak bu uzak bir hayal. Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani'nin de, amcası Mesut Barzani'nin açıklamalarına paralel sözlerini dikkatli okursak, bu iki adamın merkezi yönetime dolaylı yolla karşı savaş açma tehdidinde bulunduğu izlenimini ediniriz. İkili, kuzey bölgesinde Amerikan askeri varlığı bulunmasaydı böyle bir savaşın yaşanacağı mesajını veriyor.
Kürt liderlerin intikam duygusunun etkisi altında olduğunu çeşitli olaylarda gözlemledik. Bu duyguyu, önceki rejimin yol açtığı acılar tetiklemişti. Fakat intikam duygusu insanı Kürt davasının çıkarlarını kurban edecek kadar kör edebilir. İki Barzani'nin açıklamaları, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in Irak'ın bölünmesi yönündeki çağrıları ve ABD'yi işgal sonrası yükümlülüklerinden kurtarmaya yönelik imalarla aynı zamana denk geldi. Bölgedeki şartları barış ve güvenliği koruma temelinde değil de bilgisayar karşısındaymış gibi yorumlayan New York Times yazarı Thomas Friedman'ın çağrısı bunlardan biriydi.
Kürt liderler Biden'ın resmi açıklamalarını ve Friedman'ın yazılarını, Saddam'ın Kuveyt işgali öncesi ABD elçisiyle yaptığı görüşmeyi yeşil ışık olarak okuması gibi değerlendirebilir.
Bu hiç kuşkusuz tarihi bir hata olacak ve Arap ve Kürt şovenizminin yanı sına Kürtlerle Arap, Türkmen, Fars, Yezidi azınlıklar arasındaki etkin kinin dozunu artıracaktır.
Kürt liderlerinin üslubu incelendiğinde, ordu ve Bağdat'la savaşı ateşleme eğilimi görülecektir. Bağdat'la Irak Kürdistanı arasında bir savaşın ateşlenmesiyse, Kürt halkını bazı durumlarla karşı karşıya bırakacaktır. Bunlardan bazıları şöyle: İlk olarak, ortak bölgelerde etnik temizlik savaşları tutuşabilir. Özellikle de Musul, Tikrit, Kerkük ve Bakuba gibi Irak Kürdistanı'na paralel yerlerde Sünnilere yönelik Kürt nefretini dikkate alırsak... İkincisi, Kürt liderlerin Kürdistan'ın bağımsızlığı adı altında peşmergeyi soykırımda bulunması için serbest bırakması. Bu durumda ortak köyler ve beldeler kan gölüne dönecektir. Bazıları ’amaca giden her yolun mübah olduğunu' ve ayrılmak için kan dökmek dışında seçenek olmadığını söyleyebilir. Fakat aynı mantığı İran ve Türkiye de yürütebilir. Türkiye Kürtlerin ulusal hayalini reddediyor. Kürtlerin Bağdat'a karşı cephe açması, Irak petrolüne susamış Türkiye için bir taşla iki kuş vurmak için Irak Kürdistanı'na girmek yönünde en iyi gerekçeyi oluşturur. Böyle bir durum hem Kürtlerin Türkiye'yi bölmekle tehdit eden ayrılıkçılık ve bağımsızlık projelerine son verir, hem de Türkiye Kerkük ve Kuzey Irak'taki en zengin petrol yataklarına hâkim olur. Nihayetinde Türkiye Kürtlere acımaz ve ulusal birliklerine izin vermez. Aynı şey İran ve Suriye için de geçerli. O halde ’Bismarck/Kürt yöntemi', Kürt birliği ve bağımsızlığı açısından Neçirvan ve Mesut Barzani'nin düşündüğü kadar uygun bir yol değil. (Umman gazetesi Uman, 20 Temmuz 2009)

Radikladan aktardigim bu yazi Kurd halkini teslimiyete Zorluyor. Bu sacma sapan demecleri Veren APO ve ihanetci surakasi KUKM´ni bitirmek icin ish bashinda. Yillardir gizli kapilar ardinda KUKM´i ve Kurd halkinin bagimsizlik talebini ayaklar altina alan Istihbaratci Apo haini 15 Agustosta yeni telimiyet konseptini aciklamaya hazirlaniyor. APO ve Shurukasinin bu teslimiyetci tutumuna hep birlikte karshi koyalim ve bu ihanete tum gucumuzle karshi koyup dunya kamu-oyunu bilgilendirelim. Tirej Öcalan'ın 'çözüm önerileri' açıklayacağını duyurması sonrasında yaşananlar, PKK'nın 'eylemsizlik süreci'ni uzatması ve AKP'li Aslan'ın 'Cezayir modeli' önerisi Kürt siyasetçileri umutlandırdı RİFAT BAŞARAN ANKARA - PKK'nın ’olumlu gelişmeler oluyor' diyerek ateşkesi 1 Eylül'e kadar uzatması, hükümetin Abdullah Öcalan'ın 15 Ağustos'ta açıklayacağı duyurulan ’çözüm önerileri' öncesi açılım yapmaya hazırlandığı iddiaları ve son olarak da AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Aslan'ın ’koşulsuz genel af'fı da kapsayan ’Cezayir modeli'ni gündeme getirmesi, kamuoyunda Kürt sorununun çözümü konusunda iyimser beklentiler yarattı. “En gerçekçi model Türkiye modeli“ diyen Kürt aydınlar ve siyasetçilerse ortaya çıkan fırsatın kaçırılmaması gerektiğini vurguluyor. Kürt kanaat önderlerinin yorum ve değerlendirmeleri şöyle: KADEP Genel Başkanı Şerafettin Elçi: Cezayir'de rejime muhalif bir grubun başkaldırısı vardı. Sonra da anlaşmaya varıldı. Kürt meselesi ise bir halkın meselesi. Bu soruna çözüm aranacaksa, Kürtlerin de bir halk olduğu, kendilerine özgü bir ulusal kimliklerinin bulunduğunun kabul edilmesi ve bu kimlikten doğan haklarının tanınması gerekir. Sadece dağdakileri indirerek sorun çözülmez. Öcalan'ın PKK üzerinde büyük etkisi var. Öcalan'ın yol haritası temel ilkelerimize aykırı düşmeyecekse çözüm için üzerimize düşeni yaparız. Hak Par Genel Başkanı Bayram Bozyel: Türkiye artık bu sorundan kaçamaz. Öcalan'ın girişimini önemsemek lazım. Kim bir proje geliştirirse kapı açılmalı ve Öcalan'ın önerisi önyargısız olarak ele alınmalı. Biz de Cumhurbaşkanı'ndan randevu istedik ve önerilerimizi sunacağız. Sunacağımız raporda iki aşamalı bir çözüm önerisinde bulunacağız. Eski Milletvekili Haşim Haşimi: En iyi model Türkiye modelidir. Türkiye modeli de, Türkiye'nin, Kürt varlığını kabul edeceği ve Diyarbakır ile Ankara arasında hiçbir ayırımın olmayacağı bir yapıyı kurmakla hayata geçer. Yoksa diğer ülkelerin uygulamaları Türkiye'nin siyasi ve coğrafi gerçekleriyle uymaz. Yazar Orhan Miroğlu: Dağdan indirmeye yönelik bir af gerekli. Bu anlamda Aslan'ın önerileri dikkate alınabilir. Çeyrek yüzyıl süren bu bela ile hesaplaşmak gerekir. Öcalan'ın da çalışması var ama Öcalan kuşatılmış görünüyor. Kürtlerin anadil hakkını kullanmaları bu ülke birliğini sağlayacak en önemli faktördür. DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis: Barışa ya da çözüme giden yolda, öncelikli olarak eylemsizlik süreci başlatılmalı. PKK'nın barış çağrılarına devletin cevap vermesini istiyoruz. Devlet operasyonları durdurursa aklı selim barıştan yana gelecektir. DTP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal: ’Öcalan sorunun çözümüne yönelik bir yol haritası çizdi. 15 Ağustos'ta da bunu açıklayacak. 15 Ağustos Kürt sorunu için büyük bir adımdır. Bu silahların susmasına diyalog yolunu açılmasına başlangıç oluşturulacak

TÜSİAD'ın Öcalan'ın avukatlarına cevabı EĞER bu ülkenin vatandaşıysak,Eğer kendimizi, ülkemizin geleceği konusunda gerçekten söz sahibi hissediyorsak, Eğer ülkemizin son üç neslinin çektiği acıları, kötü bir miras olarak çocuklarımıza, torunlarımıza bırakmak istemiyorsak, Eğer son 25 yıldır yaptığımız fedakárlıkların, çektiğimiz acıların, hiç olmazsa şu fani dünyada bir karşılığını görmek istiyorsak, Kendi kendimize şu soruyu sorup cevabını vermeliyiz. Türkiye, "Kürt sorununu" kesin olarak çözmek için tarihi bir fırsatı yakalamış durumda mıdır? TÜSİAD: AVUKATLARI BİZE HİÇ BAŞVURMADI Eğer çok iyimserseniz ve "Evet yakaladı" diyorsanız, Eğer, daha az iyimser, hatta karamsarlık sınırındaysanız ve sadece "İnşallah" diyebiliyorsanız, Bu güzel yaz gününde, kafamızı biraz yormaya devam edelim. Ben bugün samimi görüşlerimi aktarmaya devam ediyorum. Geçen cumartesi günü Abdullah Öcalan'ın avukatlarının yaptığı temaslardan söz etmiştim. Avukatlar, "Bizim için TÜSİAD'la görüşmek çok önemli" demişlerdi. Ama temas kurmakta zorluk çektiklerini söylemişlerdi. Dün TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'la konuştum. Önce şunu söyledi: "Avukatlar ne şimdi ne daha önce bizimle görüşmek için bir başvuruda bulunmadı." Bu ne anlama geliyor? Başvurdukları takdirde TÜSİAD, Öcalan'ın avukatları ile görüşür mü? Arzuhan Doğan Yalçındağ şu cevabı veriyor: "TÜSİAD bu konudaki görüşünü Bodrum'da yapılan Yüksek İstişare Kurulu toplantısında açıklamıştı. Biz özellikle Cumhurbaşkanı'nın açıklayacağını deklare ettiği çözümü umut verici bir açılım olarak görüyoruz." Bu sözlerin anlamı çok açık. TÜSİAD çözüme tam destek veriyor. Ama çözümün şartını da söylüyor: "Silahların tamamen bırakılması." TÜSİAD'IN BU SÜRECE NE KATKISI OLABİLİR Peki TÜSİAD'ın çözüm sürecine katkısı ne olabilir. Yalçındağ o konudaki görüşünü de şöyle açıklıyor: "Bizim katkımız, Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı ve Meclis'te grubu bulunan partilerle görüşmek olabilir." Açıkça söylemiyor ama ben bu sözleri şöyle yorumluyorum. Onlar avukatlar yerine, daha meşru zeminlerde görüşmeyi tercih ediyor. O zaman da akla şu soru geliyor. TÜSİAD bugüne kadar AKP, CHP ve MHP'ye gitti. Demokratik Toplum Partisi'nin de Meclis'te grubu var. Acaba onlarla görüşebilirler mi? SİLAHLARI BIRAKMAZSA ÇÖZÜM KONUŞULUR MU DTP'yle görüşme talebi TÜSİAD'tan geldi. Görüşme gelecek hafta salı günü DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün Meclis'teki odasında yapılacak. TÜSİAD yukarda sorduğum soruya cevap vermiş oldu. Yani avukatlar yerine DTP ile kurumsal bir görüşme yapacaklar. Bence bu da çok önemli bir adım. Geçen cumartesi günü yazdığım yazıya aldığım tepkilerin çok büyük bölümü olumluydu. Ancak herkesin beklediği en önemli mesaj şu: Çözümün başlaması için PKK mutlaka silahı bırakmalı. Böylece İmralı'dan beklenen şaşırtıcı ve ezber bozucu mesajın ne olduğu da ortaya çıkıyor. Yani silahların bırakılması konusunda ciddi bir taahhüt gelmediği takdirde, çözüm sürecine halkın desteğini almak kolay olmayacak. Öcalan böyle bir mesaj verir mi? Öcalan'ın avukatları ile konuşan Mehmet Ali Birand'a göre "silahları bırakma mesajı" vermeyecek. Bu mesajı vermeyecekse, vereceği öteki mesajların bir anlamı olabilir mi? Silahların gölgesinde kesin çözüm konuşulabilir mi? Oysa, bu sorunun çözümü için, bugüne kadar hiç olmadığı kadar büyük bir fırsatın yakalandığına samimi olarak inanıyorum. Sorunu çözmek isteyenlerin sadece iki şeye ihtiyacı var. Cesaret ve gerçekçilik. Ama bu sadece Devlet ve Türkler için geçerli değil. Kürtlerin de cesur ve gerçekçi olması gerekir. KABUL EDİLMESİ GEREKEN 2 GERÇEK Şu gerçekçi tespitten başlayalım. Kızsak da içimize sindiremesek de, Kürt sorununun çözümünde PKK dikkate alınması gereken bir aktör haline geldi. Ama PKK'nın da en az Türkler kadar gerçekçi olması gerekir. Silahlı mücadele son limitine geldi. Dağdaki militan bile, silahla bir yere gidilemeyeceğini biliyor. Dolayısıyla, silah artık lehe değil, aleyhe çalışan bir araç. Yani, silahı bırakmak artık PKK'nın da lehinedir. Eğer herkes kendi payına düşen gerçekleri kabul ederse, çözüm mümkündür.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.