Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 27 March 2009

Hakka Hareketi ve Nakşıbendi Tarikatı

Hakka hareketi, bir sofuluk hareketi olarak kökleri Nakşıbendi tarikatına uzanmaktadır. Bilindigi gibi islam dininin çıkışından ve yayılışından, yani peygamberin vefatından sonra müslümanlıkta birkaç dini metod ve mezhep ortaya çıkmıstır. Sonradan ortaya çıkan tarikatlarda bu mezheplerden çıkmışlardır. Bu tarikatlardan biri de Nakşıbendi tarikatıdır. Bu da Mevlana Halit Nakşıbendi sayesinde Kürdistan´da yayılmıştır.

Şeyh Abdülkerimi Şedele

Bu kişi Haci Şeyh Riza Eskeri´nin oğlu Haci Şeyh Mustafa´nın oğludur. 1892 veya 1893 yılında dünyaya gelmiştir. Bilgin, Kültürlü ve iyi bir imamdı. Dini egitimini o zamanın Süleymanyeli ünlü imamlarından almıştır. Köysançaklı Mela Abdullah Celbi Hoca´dan imamlık ruhsatını almıştır. Arapça, Farsça, ve Türkçeyi iyi bilirdi. İlk defa 1922 de ikinçi defada 1931 olmak üzere iki defa hacca gitmişti. 1942 yilinda Şedele´de vefat etmiş ve orada toprağa verilmiştir.

Her ne kadar Kürdistan'da Nakşibendi tarikatının adı, Mevlana Halit'in adiyla anılsa da görüldüğü gibi bu tarikat çok daha önce Kürdistan'da yaygınmış. Ama sonradan unutulmuş ve tekrar Mevlana Halit tarafindan ortaya çıkmıştır. (Daha fazla bilgi edinmek için, bakınız: Mehmet Mela Kerim, „Hewraman ve Merivan tarihinden bir demet“ Bağdat, 1970, s:26) (M.M.K)

Şeyh Abdulkerim'in Osmanlı hüviyetine göre 1871-1872'de dünyaya gelmiştir. Ama bu doğru değildir. Herhalde askerlikten kurtulmak için böyle yazmıştır. Bu tarihin doğru olmadiğını ispatlayan belge Edmonds'in kitabinda yayınlanan Şeyh Abdülkerim'in fotoğrafıdır. 1936'da Şedele'de şeyhin misafiri olduğunda bu fotoğrafı çekmiştir ve o fotoğraf 1871 yılında doğan bir kimsenin fotoğrafı olamaz. (Bakiniz: C. G. Edmonds, daha önceki kaynak, s: 88)

Bilindiği gibi şeyh Abdülkerim'in vefat sebebi şöyledir: Bir akşam şeyh camiden eve dönerken atılan bir taş bacağına isabet eder ve bacak kemiği kırılır. Ve 40 gün sonra vefat eder.

„Hakka Tarikatının Ortaya Çıkısı“

Daha önce sözünü ettiğimiz Abdülkerim Şedele, dini tarikati sade ve toplum yaşamından uzak bir şekilde yaymak istememiş, toplumsal yaşama önem vermiştir. Her zaman müridlerini, iyiliğe yönelmeleri, temiz ve dostane bir yaşam geçirmeleri, tüm müslümanlara ve herkese yardım etmeleri, kötü ve zalim insanlardan uzak durmaları için öğütte bulunmuştur. Kisacasi; Şeyh Abdülkerim, islam dinini gerçekçi bir şekilde mürit´leri ve halk içinde yaymak istemiştir.

Şeyh Abdülerim, kendisi de dünyevi ve kötü insanlardan uzak durmuş, tüm zamanını din hizmetline ayırmiş, imkan buldukça iyi ve yurtsever insanlarla ilişki kurmuş ve bu yolda hizmet etmiştir.

Ama dine ve sofuluğa böyle bir bakış halka ve topluma yabancı gelmiştir. Çünkü yıllar boyunca din başka bir şekilde halka aşılanmıstır. Şeyhin iyiliğe dayanan bu hareketi birçok kimsenin işine gelmemiş ve kişisel çıkarlarına ters düşmüştür. Bu nedenle de Şeyhin aleyhinde çeşitli propaganda ve engellemeler yapılmıştır. Hata şeyhin bu özel metodu, müritleri içinde de böyle yansımıştır. Onlar da toplumun geriliğine ve dini yanlış anlamasına kurban olmuşlardır. Diğer sofu ve dervişler gibi sürekli şeyhin tekesinde zikretmekle ve „Allah, Allah, ya hak, ya hak“ deyişini tekrarlamakla meşğul olmuşlardır. „Ya Hak, Ya Hak“ tekerlemesini sürekli kullandıklari için halk tarafından Hakka olarak adlandırılmışlardır. Kendileri de bu adlandırmayı beğenmişler ve şöyle yorumlamışlardır. „Biz hak cemaatiyiz ve hakkı ariyoruz. Çünkü bizim yolumuz haktır. Çünkü bu yol tarikattan alınmış, tarikat da şeriattan gelmiştir.“ Onlar duydukları her doğru söz ve doğru davranışa „hak“ demişler ve halkta onlara „hakka“ demiştir.

Şeyh Hüseyin Haneka, Hakka hareketinin meydana gelişinin başlangıçını şöyle anlatır: „Hakka şeyhleri, ilk önce, diğer Nakşibendi şeyhleri gibi şeyhlik ve yol göstericilik yaparlardı. Ama Şeyh Abdülkerim zamanında bazı mollalar Muhammed Mehdi'nin çıkışının zamanının geldiğini söylüyorlardı. Ayrıca bununla birlikte namaz kılmayı ve oruç tutmayı da ihmal ettiler. Ve çalışmaktan da vazgeçip derin felsefeleri konuşmaya başladılar. Halktan da bazı kimseler onları izledi. Ama yine halk içinde acaip ve davranışları yüzünden deli olarak adlandırılırlardı. Ama Şeyh Abdülkerim buna razı olmadı ve hatta bir defasında şeriatin kalmadığı ve batıl oldğunu söyleyen Hama sur'u kamçılamıştır. Şeyh Hüseyin devamla: „Bu şekilde Hakkalıların dinsizliği dillere düştü“. Ben Şeyh Hüseyin'in sözlerinden şunu çıkarıyorum. Hakka Şeyh ve sofuları da diğer tarikatların sofuları gibi toplumun baskılarına ve adaletsizliğe isyan etmişlerdir. Özellikle de Nakşibendi tarikatı düşünmeye çok önem verirdi. Ama sade düşünce tarzlarından dolayı, toplumdaki sorunların halledileceği şeklinde yorumluyorlardı. Ama sonradan Mama Rıza ve Hama sur zamanında ve hatta Şeyh Abdülkerim döneminde meselelerin çözümünün Muhammet Mehdi'nin gelmesiylede olmayacağı düşüncesi hakim oldu. Toplum içi adeleti gökte arayacaklarına yerde aramalıydılar. (M.M.K)

Sayın Mustafa´nın değerlendirmesinden anlaşılan Hakka'yı savunmak istemesidir. Ona göre halkın „Hakkalıları“ beğenmemesinin nedeni Hakkalıların dini dürüst ve temiz bir şekilde uygulamalarından kaynaklanır. Bu kısmen doğru olabilir. Ama doğruluk sadece bunda değildir. Uzun yıllar boyunca dinin temiz ve dürüst konuları, egemen sınıfların çıkarına göre tanımlandığı doğrudur. Ama yeni ve iyi herhangi birşey ortaya çıktığında bunun din tarafında olduğunu belirtemeyiz. Din de toplumun herhangi bir kuruluşu gibi o dönemin özelliklerini ve damgasını taşır. Ama dinler toplum içi değişikliklerin gerisinde kalır ve yeniliklere yetişemez. Aynı şekilde Hakka tarikatında gerçekten bazi yenilikler varki dinin düşüncelerine uymazlar. Mesela tarikatın oruç tutmaya ve namaz kılmaya önem vermemesi gibi. Ya da toplumsal konularda kadın-erkek eşitliğini, ekonomik eşitliği istemeleri gibi. Anlaşılan: onların bu metodu veya düşünceleri dinin esaslarına ek olarak yeni felsefi düşünceleri de beraberlerinde taşır. Tarikat yoksul Kürt halkı ve köylülerin ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda hareket etmiştir. Bizim bu günkü görevimizde bu yeni düşünceleri ve tarikatları anlatmak, ortaya çıkış nedenleri ile isteklerinin ne olduğunu açıklamaktır. Bu gün, artık eski ve gerici düşüncelere bağlı olmanın zamanı geçmiştir. Biz bu eski düşünceleri bu günkü toplum yaşamımıza faydalı olanları alabilir, toplumun gelişmesine engel olanlarıda bir kenara atabiliriz. Hakka hareketi, ilerici-ulusal hareketlere katlkıda bulunmuş mudur? İlerici midir? Gerici midir? Bunu incelemek gerekir. Bu kitabın yazarı olan Mustafa Eskari de, bu amaçla bu çalışmayı yapmış olabilir. Bunun cevabını ben değil okuyucu verecektir. (M.M.K)

Nakşibendi tarikatından olan dervişlerin bazı ibadet yöntemleri şöyledir. Sofular abdest aldıktan sonra kıbleye karşı oturup ğözlerini yumar ve nur ile bereketin Allahtan peygambere, peygamberden de, kendi kalbine geldiği düşüncesine varır. Ayrıca dudaklarını da içeriye doğru büküp dilini damağına yapıştırır ve kalbinden hep Allah'ın adını anmaya başlar, yani bu zıkır anında düşüncesinin hep Allah'la olduğu izlenimini verir. Birçok defa sofu anormal hareketler yapar. Bağırmaya ve ellerini hareket ettirmeye başlar. (Daha fazla bilgi için bakınız: Mela Abdülkerim Müderrisi, daha önceki kaynak. s: 127 – 147). (M.M.K)

Şeyh Hüseyin Haneka, “Hakka kelimesi onları öyle etkilemişti ki işittikleri her yüksek ses veya patlama anında “ya hak“ diye bağırırlardı“ demektedir. (M.M.K)

Hakka şeyhleri, müritlerini özel bir şekilde etkilemiş ve diğer sade ve düşüncesiz müslümanlardan ayrı olduklarını kafalarına sokmuşlardır. (M.M.K)
Birçok defa şeyhler ile imamlar arasında tartışma olur. İmamlar Şeyhleri şeriatten sapmakla suçlar ve Şeyhlerde tarikatın şeriatten kaynaklandığını savunurlardı. (M.M.K)

Bana göre “Cemiyeti Hakka“ adının verilmesi Şeyh Abdülkerim tarafından olmuştur. Bu adın verilmesi, bu tarikatı izleyen insanların psikolojisini etkilemiştir. Çünkü isimden de anlaşıldıgı gibi onlar kendilerini hep haklı ve doğru insanlar olarak görürler. Bu tarikatı izleyenler Irak ve İran Kürdistan'ında bulunurlar. (M.M.K)
„Hakka Hareketinin Meydana Geldiği Ortam“

Şeyh Abdülkerim'in Şedele'de Nakşibendi tarikatını yaydığı ve Hakka hareketinin temellerini attığı zaman, Irak'da ulusal ve yurtsever hareketler gelişmekteydi. Özellikle de Kürdistan'da Süleymaniye'de hükümet sarayı önünde meydana gelen çatışmalar bölgedeki ulusal ve yurtsever hareketlerin gelişmekte olduğuna iyi bir örnektir. İngiliz işğalcileri de dini inançların toplumsal ve ulusal meselelere hizmet edebileceğinin farkındaydılar. Öte yandan Hakka hareketini ve Şedele sofularını diğer Halktan daha iyi tanıyor, bu hareketin yurtsever ve ulusal özelliklere sahip olduğunu ve köylüler arasında geliştigini biliyorlardı. Bunun için de ingilizler, hükümetteki adamları aracılığıyla daha beşikteyken bu hareketi boğmak istediler. Şeyh Abdülkerim'i, bu işlerden vazgeçmesi için etkilemek istediler. Bunun için de birçok kimseyi şeyhe gönderdiler. Bunlardan birisi de o zamanın Irak içişleri bakanlığı müşteşarı olan Mister Edmons'du. Edmonds bir defa gizli ve bir defa da resmi olmak üzere iki defa Şedele'ye gitmiştir.

Edmonds, he riki başvurusunda da şeyhi, kendi kontrollerinde olan Irak Hükümetinin yanına çekmek istemiştir. Şeyhe ve tarikat üyelerine birçok maddi vaadde bulunmuştur. Ama İngilizlerin ve yerli adamlarının tüm çabalarına rağmen şeyh yolundan vazgeçmemiştir.

Edmonds, yalnızca bir ziyaretten bahseder. (bakınız: C.G. Edmonds, daha önceki kaynak. S: 188)

Ama Şedele halkı, onun gizli ziyaretinden de bahseder. Anlatıldığına göre Edmonds, bu gizli ziyaretini kılık değiştirip sofular kıyafetiyle tekkiyeye gidip namaz kılmak istemiştir. Orada bulunan Şeyh de, yerli sofuların kıyafetinde olup da tanınmayan Edmonds'u kovalamak istemiştir. Edmonds, kitabında Hakka tarikatı hakkında doğru-yanlış birçok şey anlatmıştır. Tabiki bir işgalçi İngilizin bu harekete kin duyması, hareketin temizliğinin bir ifadesidir.

„Hakka Hareketinin Gelişmesi ve Şeyh Abdülkerimin Tutuklanması“

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Hakka hareketi günden güne yayılıyor, gelişiyordu. İste bu sıralarda 1934 yılında hükümet, Şeyh Abdülkerim'i tutuklayıp Hakka'nin birçok ileri geleniyle Kerkük'te gözaltına almıştır. Bu ileri gelenlerin birkaçı da Havica kasabasına gönderilmiştir. Şeyhin müritleri bu olaya çok kızarlar. Üzerlerindeki elbiseleri çıkartıp yakarlar ve üzerlerine torbalar giyip Kerkük'e giderler. Kerkük'e vardıklarında polis müdürlüğüne gidip hepsi bir sesle Şeyhin serbest bırakılmasını ve köyüne dünmesi için izin verilmesini, ya da kendilerinin de şeyhle beraber tutuklanmalarını isterler. Böylece şeyhin birçok müridi yakalanıp hapse atılır. Daha sonra hükümet bu çabaların boşuna olduğunu ve şeyhin uzaklaştırılmasının durumu daha da kızıştıraçağını anlar. Bu nedenle de şeyh serbest bırakılır ve köyüne dönmesine izin verilir. Bu olaydan sonra bölge halkı sakinleşir ve harekette bir duraksama görülür. Bu olaydan sonra Şeyh Abdülkerim vefat edinceye kadar tarikat işleriyle uğraşmamıştır. Hatta ölmeden önce kendisinden sonra kimsenin tarikat öncülüğünü yapmamasını söylemiştir. Anlatıldığına göre ve Hakkalıların da dediği gibi, Mevlana Halit kendisinden sonra sadece yedi kişinin tarikati sürdürebileceğini ve daha sonrada tarikatın durması gerektiğini belirtmiştir. Zaten Şeyh Ahmet Serdardan Şeyh Abülkerim'e kadar söz konusu olan yedi kişi tamamlanmıştır.

„Şeyh Abdülerim'in Kürt Ulusal Hareketiyle ilişkisi“

Daha önce de belirttigim gibi Şeyh Abdülkerim, yaşadığı dönemdeki birçok ünlü Kürt ile ilişki içindeydi. Örneğin Kotel savaşından önce Şeyh Mahmut'la ilişki kurmuş ve onu destekleme vaadinde bulunmuştur. İşte bu savaşta Şeyh Abülkerim'in birçok akrabsı ve Ağca aşiretleri, Gewredé dağını, Şeyh Mahmutd'un kuvetlerine destek vermek ve İngiliz kuvetlerinin oradan geçmelerini engellemek için tutmuş ve savaşın bitimine kadar orada kalmışlardır. Bu yüzden Şedele köyü bombalanmış, Şeyh Abdülerim'de köyü terkedip Boletré köyüne sığınmak zorunda kalmıştır. Şeyh daha sonra da Mérgepan bölgesine gitmiştir.

„Şeyh Abdülkerimin Vefatından Sonra Hakka Hareketi“

Şeyh Abdülkerim'in vefatından sonra, müritlerin bir kısmı tarikatten vazgeçtiler. Ama bu müritler hala da Şedele'yi ziyaret ederler. Diğer müritlerin az bir kısmı da Hama Sur'un yanına gidip Sivan bölgesindeki Kılavkut köyüne yerleştiler. Ama çoğunluk Şeyh Abdülerim'in kardeşi mame Rıza'yı seçti ve onu kendi başkanı yaptı.

Hama Sur tarafltarlarının bir kısmı Surdaş bölgesinin Kormergan ve Kerangwé köylerine yerleşti. Bunlar ekonomik yönden güçlenmeye başladılar ve ortak bir sandık açtılar. Ayrıca çay ve sigara içmekten vazgeçtiler. Sade giyinmeye ve sakal birakmaya başladılar. Ama Hama Sur'un diğer taraftarları, inanç ve tutum yönünden Mame Rıza'ya bağlı diğer Hakkalılar gibi davrandılar. Ama bunlar toplumsal yaşam bakımından diğer halktan uzak duruyor ve ilişki kurmuyorlardı. Şeyh Abdülkerim'in ölümünden sonra Hakkalıların ikiye bölünmesi, düşmanlarının onlar hakkında daha kötü propagandalar yapmasına neden oldu. Sonunda hükümeti Hakkalılara karşı tavır almaya teşvik ettiler. Yapılan propagandalar ise: Hame Sur'un kendisini peygamber ilan ettiği ve sosyalist düşünceleri yaydığı gibi yalanlardır. Bu nedenle de hükümet 1957'de Hame Sur'u tutuklayıp mahkemeye sevketmiştır. 14 Temmuz 1958'de darbeyle Irak Krallık rejimi yıkılıp cumhuriyet rejimi kurulunca Hame Sur'da serbest bırakıldı. Hame Sur, Kılavkut köyüne döndü ve hala da orada yaşamını sürdürmektedir.

Hame Sur, Şeyh ailesinden değildi. Zamanında, uzun bir süre Şeyh Abdülkerim'in evinde hizmetçilik yapmıştır. Sonra tarikatı almış ve hizlı bir şekilde nüfuz sahibi olmuş ve sonunda tarikatın önderlerinden biri haline gelmiştir.

Hamza Abdulah Hoca: „Şeyh Abdülerim'in ölümünden sonra, Hame Sur başına birşeyler takıp cübbesini de giyerek şeyh olduğunu iddia etmiştir. Ama diğer şeyhler ona baş eğmeyip onu kovmuşlardır. Hame Sur da, Sivan bölgesine oradan da Kerkük'e Seyit Ahmet Haneka'ya gitmiştir. Ama Seyit Ahmet Haneka, onu kabul etmeyip kovmuştur. Hame Sur'da mecbur kalarak taraftarlarıyla birlikte Kılavkut köyüne yerleşmiştir“ demektedir.

Hamza Abdullah Hoca, bu konuda: „Daha sonra Şeyh Abdullah Şeyh Mustafa Eskeri başkanlığında bir hücre kuruldu. Bunlar durumun sakinleşmesini istiyorlardı. Bu hücrenin feodal bir yapısı vardı. O zamanki resmi kuruluşlarla sıkı ilişki içindeydiler. Ama sonunda hepsi, Mame Rıza'nın, Şeyh Abdülkerim'in gerçek halifesi oldğunun kanaatine vardılar“ demektedir.

Bence, Hame Sur taraflarlarının bir köşeye sıkışmasının nedeni, haneden bir sülaleden gelmemeleriydi. Sıradan insanlardı ve geniş bir tabanları yoktu. Ayrıca Hame Sur'un cemaati, Hakka tarikatında bulunan diğer tüm takımlara göre daha fazla istenmeyen cemaatti. Bu da cok zor durumda kalmalarına ve topluma pek karışmamalarına neden oldu. (M.M.K)

Hame Sur, daha önce de söylendiği gibi, şeyh ailesinden olmayıp aslı, fakir ve emekçi köylülüğe dayanmaktaydı. Ve anlatılanlara göre Hakka hareketinde radikal bir çizginin temsilcisiydi. Hamza Abdullah Hoca da, bu düşünceyi destekler ve Hame Sur grubunu solcu bir grup olarak değerlendirir. Her ne olursa olsun, Hame Sur'un ismi bu güne kadar da yurtsever ve halkını seven birisi olrak geçmektedir. (M.M.K)

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.