Alişêr Efendi, Seyid Rizo ve arkadaşlarının bu mektubu ciddi bir şekilde irdelenmesi gereken tarihsel bir belgedir.
Ben burada bu mektup hakındaki görüşlerimi yazmayacağım. Konumuzu aşıyor. Ama şu tespiti yapmaktan geri durmayacağım. Bu mektubu Alişêr ve Seyid Rizo’nun önderlik ettikleri Koçgiri ve Dersim hareketlerinin Kürdlüğüne gölge düşürenlere tarihsel bir tokat olarak görüyorum.
Alişêr ve arkadaşlarının mektubunda yer alan bilgileri bugün başka kaynaklarla doğrulayacak pozisyondayız.
Örneğin Alişêr bu mektupta şöyle yazıyor: ““Koçgirili kürdler geri çekilen Osmanlı Ordusuna darbe vurdular.” gerekçesiyle ordular sivil halka karşı saldırıya geçirildiler.”
Alişêr’in mektubunda geçen bu bilgileri yani Osmanlı orduları geri çekilirken Dersim Kürdleri tarafından saldırıya uğradıkları meselesini General G. Korganoff’da doğruluyor. Korganoff şöyle yazıyor: “1916 yılının Şubat ayında Türkler Erzurum kalesini boşaltmak zorunda kaldı. Yüzlercesi şimdi Türklerle ittifak halinde olan bu Dersimli Kürdler tarafından haince öldürüldü ve talan edildi”( General G. Korganoff, age, sayfa 96)
Korganoff’un burada sözünü ettiği Sansa boğazındaki çatışmalardır. Daha sonra Ermeni Birlikleri Erzincan’dan geri çekilirken bu boğazda Dersim Kürdlerinin saldırısına uğruyorlar.(sonra bu hususa geleceğim)
Diğer bir husus ise Alişêr efendinin Rus Çarlığı yetkilileriyle bir antlaşmaya varmasıdır. Bu antlaşmanın içeriğine dair elimizde resmi belgeler yok. Fakat, buyük ihtimale Rusların Abdulrezak Bedirxan ile yaptıkları antlaşmanın bir benzeri olacak.(Kamil Bedirxan ve Prens Şachovski’nin raporlarına bakınız)
Nuri Dersimi’de Alişêr’in Ruslarla olan ilişkilerini farklı bir şekilde gündeme getiriyor. Türkler o süreçte Kürdleri kazanma politikalarını hayatta geçiriyorlar. Bu konuda sözü Nuri Dersimi’ye bırakalım: “Vehip Paşa fırsattan istifade ederek Dersimlileri Türk görüş noktasına getirmek istiyordu. Alişêr’in Rusyaya iltihakını mazur gördüğünü ilan ederek, mumailehi Ovacık aşiret reisleriyle birlikte Suşehri ordu merkezine davet ve taltiflerde bulundu, ordu merkezinde göz hapsi altında bulundurduğu Koçgirili Alişan ve Haydarı serbest bıraktı. Alişêr, Vehip Paşanın vadlerine emniyet etmedi ve Ovacık mıntıkasına dönerek orada kaldı” diyor.(N. Dersimi, age, sayfa, 115)
Burada açık bir şekilde görüldüğü gibi Alişêr’in Çarlık Rusyası ile işbirliği içine girmiştir.
Nuri Dersimi “Alîşêr, daha 1914 Dünya Savaşı’nda, Kürdistan’ın özgürlüğünü sağlamak amacıyla, Erzincan’a kadar gelmiş bulunan Rus Ordusu’na katılmış; Koçgiri, Sivas, Malatya ve Dersim bölgelerinin Kürt temsilcisi sıfatıyla, Rusya koruması altında özerk bir Kürdistan yönetimi kurulması için çalışmıştır” diyor. Daha başka kaynaklarda bu ilişki üzerine duruyorlar.
Alişêr Efendi ve arkadaşlarının mektuplarında
“Daha sonra ise Rus Çarı’nın devrilmesi üzerine Erzingan’da bulunan Rus Orduları Lenin tarafından yönetilmeye başlandı. Lenin’in yönettigi bu ordular halkımıza karşı saldırıya geçtiler. Bu gelişme sonucu bizlerde karşı saldırıya geçtik. Bolşevikleri kendi topraklarımızın dışına atmaya mecbur kaldık.“ yönündeki tespitleri Davut arkadaşın “Erzincan Hükümeti” yada “Erzincan Şûrası” tezinin içini boşaltıyor.
Davut arkadaş makalesinde Erzincan’da yapılan ilk görüşmelerin mimarının Alişêr olduğu ve daha sonra Alişêr Dersim bölgesine geçiyor ve seçilen Kürd temsilcilere önayak oluyor gibi tespitlerde bulunuyor. Davut’un makalesinde ileri sürdüğü iddialar Alişêr tarafından doğrulanmadığı gibi, Alişêr ve Seyid Rizo Bolşeviklere karşı savaştıklarını söylüyorlar.
Bolşevik dedikleri de Davut’un “Erzincan Hükümeti” dediği yapılanmaya karşı savaştır.
Alişêr, Seyid Rizo ve arkadaşlarının bu mektubu Paris Barış Konferansına göndermeleri gözönüne bulundurarak “anti Bolşevik” vurgusunun Batılı devletlerin sempatisini kazanmak amacıyla yapıldığı hipotezi ileri sürülebilinir.(Bu konuya ilişkin belgeleri ortaya koymak gerekecek)
Daha önce Nuri Dersimi’nin Kürdlerle Ermenilerin niçin anlaşamadıklarını Alişêr’e dayandırdığı aktarmıştım.
Türk resmi kaynakları Alişêr’den nefret ettikleri ona ilişkin tüm bilgileri çarpıttıkları biliniyor. Ali Kemali bir olayı anlatıyor. Olay şöyle: “Öbür yandan Koçgiri Aşiret reisinin katibi, Alişan Bey namında bir adam Erzincan’a gelerek Rus ordusuna etlik hayvan bulmaya başladı. Binilecek 2, eşya taşınacak 8, yani 10 baş hayvanla da Erzincan’dan hareket etti. Emrinde er olarak 10 Rus askeri vardı. Alişan Bey, atları zorla alarak ve erlerden üçünü esir ederek Rus sınırını aşmıştı” diyor(Ali Kemali, age, sayfa 99)
Daha sonra Ali Kemali Kürdlerle “sırdaş” olduğunu ileri sürdüğü Abdülmabut Bey’in devreye girdiğini atları ve esirleri geri aldığını böylelikle müslümanların Lahof’un hışmından kurtulduğunu yazıyor. Ali Kemali’nin aktardığı bilgiden “Alişan’ın tucarlığını” bir kenara bırakırsak, Alişan “Koçgiri aşiret reisinin katibi” değil, aşiret reisidir. O dönemler Koçgiri aşiret reislerine “katiplik” yapan Alişêrdir.
Nazmi Sevgen de bu olay üzerine duruyor, bu olayı gerçekleştireninin Alişan değil, Alişêr olduğunu şöyle yazıyor: “. Erzincan’da Ruslar’ın et müteahhidi olarak ortaya çıkan Alîşêr, Rus komutanlığından, orduya sığır almak üzere yediyüz Türk altını, yanına da bir manga kadar Rus askeri ve on beygir almış, Munzur Dağları’nı aştıktan sonra Ruslar’ın elinden hayvanlarını alıp ve askerlerden de üçünü esir ederek Dersim’e yürümüştür. Bu olay, esasen Türk düşmanı olan Erzincan’daki Rus komutanı Lahof’un büsbütün Türkler’e karşı harekete geçmesine sebep olmuştur.”diyor.(aktaran, M. Bayrak, „Koçgiri İsyanı Alîşêr ile Zarîfe“ adlı makalesi)
Türk resmi ve anti Kürd tarihçilerinin Alişêr’i „ticaret işleri“ yapan biri olarak göstermeleri onun o dönemler içine girdiği siyasal faaliyetlerini gölgelemek amacını taşıyor. Eğer Alişêr’in „Rusların hayvanlarına el koyması ve askerlerini esir alması“ bilgisi doğruysa bu Ruslarla olan kopuşun başlangıcı olabilir. Yani Davut’un makalesinde „Erzincan Hükümeti“ dediği sürece denk geliyor. Çünkü, burada devreye giren Abdülmabut Beydir. Davut’un makalesinde Müfti olarak geçen Türkler adına Alişêr ve Muradov ile “Şûra” için ilk görüşmeleri yapan adamdır. Bu ise bu gelişmenin “Erzincan Mütarekesi” sürecinde yaşadığını gösteriyor. Bu bilgileri Alişêr’in Dr. Nuri Dersimi’ye niçin Ermenilerle anlaşamadıkları yönünde aktardığı bilgilerle birleştirdiğimiz zaman Davut’un arkadaş makalesinde ileri sürdüğü “Kurulan Erzincan Rençber ve amale Şuurası” tarihsel gerçeklikliği ifade etmiyor. Davut, Mitingde kızıl ordudan bir yetkili de konuşma yaptı:“...............Kurulan Erzincan Rençber ve amale Şuurasına her türlü desteğin verileceğini söyledi. Mitingde Kürt Ermeni ve Türk temsilcileri adına da konuşmalar yapıldı. Miting bir bayram havasına dönüşmüş, eski düşmanlar barışıyordu, eski güzel anılarını anlatarak nasıl kapı-komşu ve iç içe kardesçe yaşadıklarını anlatıyorlardı.“
Davut’un makalesini var olan belge ve verilerle birlikte yeniden okuduğum zaman halkların kardeşliğini temel alan güzel bir konsturksiyon yaptığı düşüncesi bende hasıl oldu.
Davut’un makalesinde bir hayli yanlış bilgiler var. Bunların içinde bir hayli yanlış bilgiler var.
Bunlardan biri Mehmet Emin ile Hatipzade Yusuf’un Türkler tarafından idam edilmeleridir.
Davut şöyle yazıyor:
„ Hasan Lütfi bey komutasındaki 9.kolordu birliklerinin, tekrar Paluya geri dönmesi ve Dersim üzerinden Erzincana saldırılmaması koşulu ile kuşatmayı kaldıracaklarını bildirirler. Ancak Dersimlilerin uyarılarını dikate almadan gelen Hasan Lütfi bey dönüş için Dersimlilerden çekinmekte ve kendisine birkaç rehber verilmesini ister. Dersimliler yanlarına Mehmet Emin ile Hatifzade Yusuf beyi verirler. Hasan Lütfi bey, Peri suyuna kadar refakat ederek, oradan ayrılmak isterken bu iki kişiyi tutuklar, paluda �divanı harp�te şuura çalışmalarına katıldıkları, askere mukavemet ettikleri ve vatana ihanet ettikleri suçlamaları ile idama mahkum edilirler ve aynı gün asılırlar. bu olayda öfkelenen Bazı Dersimliler Binbaşı Cibranlı Halit Beyin tutuklanmasını isterler, ancak Erzurumdan yeni dönen Seyit Rıza ve Hasan Vefa bey buna karşı çıkarlar.“
Şu noktanın altını çizmek istiyorum. Seyid Rizo’nun Erzurum’a gidişi ve gelişi denilen süreç, Ermenilerin Erzincan’ı terketmesinden sonradır. Yani Erzincan’dan itibaren Erzurum’a kadar Ermeni Birliklerini kovdukları süreçtir.
Seyid Rizo’nun kendisi ve ona bağlı olan güçler hâlâ Kazim Karabekir’in güçleri Erzincan’a gelmeden yarım gün önce Erzincan’a giriyorlar.(bu meseleye sonradan geleceğim)
Evet, Davut’un makalesinde sözünü ettiği „Mehmet Emin ile Hatifzade Yusuf beyi“ tutuklanması bir olay var. Fakat bu olay Davut’un sözünü ettiği gibi Türk ordusunun Dersim’den çekilmesi için kuriye olarak verilmiyor. Bu olay Doğu Dersim’de gerçekleşmiyor.
Bu olay Erzincan çevre köylerinde oluyor. Davut’ta makalesinin bir yerinde “Mehmet Emin Bektaşi’nin Erzincan Belediye Başkanı“ olduğunu söylüyor.(Fakat bu konuda farklı bilgiler var) Yine makalesinde “Şûra faaliyetlerine katıldıkları için idam ediyorlar” diyor.
Burada sözkonusu olan “Erzincan Şûrası”!!!dır.
Mehmet Emin Bektaşi ile Katipzade Yusuf Erzincan Belediye’sinde çalışıyorlar. O dönemler Fırat’ın Kuzey yakasında bulunan Cimin (aktüel olarak Üzümlü Kazası olarak biliniyor) Köyünde bazı olaylar oluyor. Söylentiye gore: “Cimin köyü halkı ücretli Kürd fedaileri tutarak Erzincan’a o yönden baskı yapmak, yani kasabadaki hemfikirleriyle birleşip Ermenileri öldürmek girişimindeymişler; bir yandan kuşkuları gidermek, öbür yandan Cimin halkıyla Kürdleri uyuşma yoluna çekmek için bir heyet gönderilmesi uygun görüldü”(Ali Kemali, age, sayfa 107)
Daha sonra bir Mehmet Emin ile Hatifzade Yusuf bey’den oluşan bir heyet Cimin köyüne gidiyor. Heyet Alana varmadan once Cimin köyüde dahil olmak üzere bölgedeki bazı köyler “Milislerin” denetimine girmiş bulunmaktadır. Eğer Dr. Nuri Dersim’inin verdiği bilgiler doğruysa Seyid Rizo’ya bağlı güçler Deli Halid Paşa ile birlikte o alanda olması gerekir.(Çerkez asılı olan Deli Halid Paşa 1925 yılında Türk meclisinde öldürülüyor)Dr. Nuri Dersimi “Seyid Rizo ancak bir kısım Ovacık aşiretleri birleşmiş ve bunlar Munzur dağlarını aşarak 13 Şubat 1334(1918) Erzincan merkezini harben işgal etmişlerdi” diyor(Geniş bilgi için Dr. Nuri Dersimi, age, sayfa 118-119)
Ali Kemali’nin Heyet “milisler tarafından yakalandı” yönündeki tespiti Nuri Dersimi’nin söylemiyle birleştirilirse belkide Mehmet Emin ile Hatifzade Yusuf beyi tutuklayanlar Seyid Rizo’ya bağlı güçlerdi.(bu konuyu başka belgeler ışığında irdemek lazım.)
Davut makalesinde bu iki şahsiyetin idam edildiğini yazıyor, fakat bu bilgi eksiktir. Hatifzade Yusuf bey idam edilyor. Mehmet Emin Bektaşi ise yargılamak amacıyla Elazığa gönderiliyor.
Ali Kemali kitabında “Erzincan Rus İdaresinde” adlı bölümünün altına şu notu düşmüştür: „ Bu sözü geçen olayın bizzat tanığı ve “Bektaşi” adıyla anılan Avukat Mehmet Emin Efendi’nin ayrıntılı ve kanıtlı anı defterinden aldım. Adı geçene şükran borçluyum. A.K)diyor.
Acaba Mehmet Emin Bektaşi daha sonra serbest mi bırakıldı? Ali Kemal’i gibi birinin Davut’un Türklerin „hain“ olarak gördükleri ve öldürdükleri düşündüğü bir adama „şükran borçluyum“ demesi pek bana mantıklı gelmiyor. Her halde serbest bırakıldı.
Devam edecek