Ana içeriğe atla

İtici bir yazım tarzı. Edebiyat adına gereğinden fazla mecaz, alegori ve imge kullanılmış. Gerçek bilgi ya da anlatılmak istenen ise bu edebiyat denen lirik ağlamanın altında kalıyor. Kullanılan dil ağlamanın, sızlamanın dillidir. Anlatım fi zamanlara ait bir masala dönüşüyor. Annelerimiz bile o atalarından ezberlediği masalları daha iyi anlatıyordu. Halbuki bunları yazan o arkadaş yaşadığı, gördüğü o deneyimler ve duygularla ne kaliteli yapıtlar çıkarır. Halbuki bunun için bir edebiyatçı ya da sanatçı olmak gerekmiyor. Sadece biraz gevşeyip, öz güven sahibi olarak başkasının etkisine, taklidine, kompleksine girmeyerek içten geldiği gibi yazmaktır. Yazıda dikkatimi çeken iyi bir nokta ise Öcalan ile Kesirenin ilişkisine dair söyledikleridir; "Bir de Öc-alan'in Kesire'ye bunca tepkisi-kini neden diye düşünüp-dururdum hep. Anladım ki bu konuda zaafı var. Bence Kesire karşısında hep bir aşağılık duygusunu yaşadı. Kesire bence özünde bir kadın olarak hiçbir zaman ona teslim olmadı. Kesire'ye güç getiremedi, boyun eğdiremedi ve Kesire'den intikam almak icin kadınlara böyle yaklaştı, onları böyle kullandı..." Ve yazar arkadaşımız ardından Kesireye bir sitemde bulunyor; "Ama bir de şunu bir türlü anlayamadım ki, Kesire niye bu konularda hiç ama hiç konuşmuyor. Tarihe, halka, hele kadınlara karşı sorumluluğu var. Nasıl bu kadar duyarsız ve vicdansız olabiliyor?" Kesire haklı bence. Güçlü ve özgür ruhlu bir kadın olduğuna dair bende aynı izlenimi taşıyorum. Ve bu kadın sorumluluk adına konuşmak istese bile kimi muhatab alarak konuşacak. Kürd kitlesini mi, Türk kitlesini mi yoksa PKK içinde gözleri illizyon ile kör olan militanlar mı. Bu saydıklarım hepsi tabu içinde yaşıyor, kadının tüm anlatımları Salman Rüştünün durumuna düşmekten alıkoymaz.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.