Hain öyle sihirli ve kullanana o kadar avantaj sunan bir kelimedir ki, hainlikle damgalananlar artık her şeyi haketmişlerdir. Magdelena'yı taşlayan kalabalık büyür, hainlerin karşısında bir festival kalabalığına dönüşür. Ortada günahkarları taş atmaktan alıkoyacak bir Hz. İsa da yoktur. Mikrofonu eline geçiren ajitatör hipnoz olmuş kalabalığı coşturur. "Dün alkışladığınızı bugün taşlayın... Dün alkışladığınızı bugün taşlayın...."
Yatağınızdan uyandığınızda birden bire karşınıza dikilen hain sıfatı sizi önce irkiltir. Sonra hem ağır bir şok yaşarsınız ve hemde dingin bir gönül rahatlığı. Elinizde geriye dönüp bakmaktan ve sayıları hızla artan " Hain" leri saymaktan başka bir şey kalmamıştır. Ve çaresiz sizde o çokça eleştirdiğiniz kendi gerekçelerinize sarılırsınız.
Kim yazmış, ne zaman yazmış hatırlamıyorum. Ama söz şöyleydi:
"Eğer gerekçeler olmasaydı insanlar çatlardı." Gerçektende tabularımız, korkularımız ve gerekçelerimiz bizzat kendimizin yarattığı, zaman içinde bize hükmetmeye başlayan, esir alan ve giderek hem rahatlatan ama hemde eğer kalmışsa kendimize olan saygımızı da götüren çaresizliklerimizdir.
Güçlü görünme dürtümüzü bu çaresizliğimizin gerekçeleriyle bir ifadeye kavuştururuz. Çaresizlikten üretip çıkardığımız bu güçlülüğümüz çürümeye başladığında, çıplaklığımızı örten giysilerimizin seçiminde gösterdiğimiz titizlikle, tersyüz ettiğimiz gerekçelerimiz hemen imdadımıza yetişir.
Anlaşılan siyasette bu paradoks çok daha keskindir. Mesela en fazla övdüğünüzü bir diğerinden çok daha fazla ve çok daha öfkeli karalayabilirsiniz. Çünkü belkide farkına varmadan yaptığınız her övgüde, gelecekteki karalamayı beslemişsinizdir.
Yalan söylediğini bile bile haber okuyan veya soru soran spikeri düşünün. Yalanını "ihanete" karşı söylediği için, yalanı kişiliğinde gönül rahatlığı ile sindirebilir. Yalanın yarattığı etkiyi çevresine gururlanarak anlatabilir. Ve üstelik o gece yatağında hiçbir şey olmamış gibi rahat uyuyabilir.
Örneğin; İdama karşı evrensel duyguları kalemi ile en iyi yansıtan kişi, aynı zamanda en acımasız idam kararını veren kişiye dönüşebilir. Üstelik "Acımasızlık sahte duygulardan döllenir." sözüde kendisine aittir.
İnanın en fazla bağıran seyyar satıcı, en çok çürüğü altta gizleyendir. Yani gece koynunuzda çırılçıplak yatan ve yüreğinden gözyaşı döken kadınla, uyanıp konuşmaya başladığında akıl almaz yalanları peşi sıra sıralayan aynı kadındır. Öfkelerin ve acıların gizli nedenleri vardır, sözü bu yüzden boşuna söylenmemiştir. Yani Fuat'ın öfkesi ve "hain" sözcüğünü bu kadar kolay kullanması bağlılığından değildir. O sobada yanan cenini unutamadığı için öfkelidir. Belki de haklıdır. Bir kızla kaçan doğulu gencin niye öldüğünü ve bir kızla kaçan kendi yakınının niye yaşadığını bu ruh halinden ötürü anlayamamaktadır. Zaten anlasa, bugün o doğulu gençte yaşıyor olurdu. Düşmanın eline geçmesin diye, yaralı arkadaşını kurşuna dizen adam, toplantı kürsülerinin en büyük ahlakçısıdır. Olayı her hatırladığında ahlakçılığı hastalık düzeyine vardırır. Bu kısır döngü böylece sürüp gider. Ama yaptıklarının boşlukta sallanıp duran ilmeği onu mezara kadar yalnız bırakmaz, o da ahlakçılığa tutunur. Vicdanını rahatlatmanın en iyi yolu ise, "hain" bulmaktır. Bulurda. İlginci onunda kendini inandırdığı gerekçeleri vardır.
Kürtler için "haini bol halk" derler bence bu söz doğru değildir. Kürtlerin hainide en çok başka halklar kadardır. Ama Kürtler kadar hain üreten bir toplum yoktur derseniz, işte bu doğrudur. Çünkü ürettiğimiz hainleri saymaya kalkarsak sayıları neredeyse hain "olmayandan" daha fazladır.
Dün Esat Oktayı vurduğu için ulusal kahraman ilan ettiğinizi bugün "ulusal hain" ilan ederseniz,
Dün mahkemede İngilizlerin suratına tükürüp Mazlum Doğan direnişi sergiledi dediğinize, "İngiliz ajanı" derseniz,
15 Ağustos'un ve savaşın en fedakar komutanı diye adlandırdığınıza, "en düşkün hain "sıfatını yakıştırırsanız,
Aydınınıza, siyasetçinize "hainler" sıfatını layık görürseniz; Tarihinizde kirlenmedik sayfa bırakmazsınız.
Ve o tarihe de, geleceğe de, kafasını allak bullak ettiğiniz halkada yazık edersiniz!...
Faysal DUNLAYICI
[email protected]
Re: Hain